Dünyanın kaderi ve 90 saniye

Bu korkunç duruma ne sebep oldu?

Fotoğraf: Leah Millis/Reuters

1947'de 11 Nobel ödüllü bilim insanı tarafından insanlığın kıyamet benzeri bir yok oluşa ne kadar yaklaştığını tahmin etmek için tasarlanan 'Kıyamet Günü Saati'ni ayarlayan Bilim ve Güvenlik Konseyi'nin (genel merkezi ABD'nin Chicago kentinde) duyurusuna göre, dünya ile nükleer bir kıyamet arasında 90 saniye var.

Bu kez durumun ciddiyeti, zamanlamanın nükleer felakete önceki herhangi bir zamandan daha yakın olmasından kaynaklanıyor.

1953'te, yani Soğuk Savaş'ın zirvesinde iken bile bu süre 2 dakika olarak ölçülmüştü

Bir başka ciddi husus, dünyanın nükleer kıyamete yakınlığının (gece yarısı 12 olan sıfır saatine göre) 100 saniye olarak güncellendiği 2021 yılına göre 10 saniye daha azalması.

Bu korkunç duruma ne sebep oldu?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

O 'korkunç saat'in durumuna ilişkin bültende, Rusya-Ukrayna savaşı, biyolojik tehditler, nükleer silahların yaygınlaşması ve süregelen iklim krizi gibi dünyada meydana gelen yeni değişimlere dikkat çekiliyor.

Chicago'daki bilim adamlarının nükleer saatle ilgili tahminleri inandırıcılığa çok yakın görünüyor.

Bilhassa ABD ve Avrupa'nın Çar ile savaşın biçimini onun kazanmasına izin vermeyecek şekilde değiştirme konusundaki ısrarı gölgesinde, talihsizlikler her geçen gün daha da yoğunlaşıyor.

Zira Çar'ın da yenilgiyi kabul etmeyeceği kesin, dahası yenilginin yaklaştığını hissetmesi halinde, dünya barışının kalan 90 saniyesi de elbette buharlaşacak.

Sahneyi gözlemleyenler, bir yandan da Kiev'e bir sonraki bahar savaşına hazırlık olarak Amerikan Abrams ile Alman Leopard tankları temin etme kararının temsil ettiği hızlı Amerikan ve Avrupa değişimlerini gözlemliyorlar.

Rus tarafına gelince, Zirkon füzeleri ve arka planda tüm bölgesel ve uluslararası olasılıklara nükleer karşılık vermek için hazır tutulan Sarmat veya Şeytan-2 füzeleri ile dünyayı en yeni süper güçlü konvansiyonel silahlarından bazılarını kullanmaya hazırlamanın yeni bir aşamasına geçti.

Birkaç gün önce, Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dimitri Medvedev, partisi Birleşik Rusya Yüksek Konsey Bürosu toplantısında 'dünyanın üçüncü dünya savaşı tehlikesine yaklaştığını' vurgulamaktan çekinmedi.

Medvedev'e göre bu savaş kesin ve kati bir şekilde nükleer bir savaş olacak ve sebebi de ABD ve takipçilerinin Ukrayna aracılığıyla Rusya'ya karşı saldırganlık hazırlıklarıdır.

Geçen yıl meydana gelen iki hayal kırıklığı veya iki büyük başarısızlık, dünyayı henüz gerçekleşmemiş olan en kötü şeyi, nükleer felaketi bekleme yoluna sevk etti.

Birincisi; 2010 yılında ABD-Rusya arasında belirsiz bir süre için imzalanan Yeni START anlaşması kapsamında denetimlerin yeniden başlatılmasını görüşmek üzere Mısır'da yapılması beklenen ABD-Rusya toplantısının 29 Kasım'dan 6 Aralık'a ertelenmesi.

İkincisi; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'in himayesinde New York'ta gerçekleştirilen 10. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'nı Gözden Geçirme Konferansı'nın başarısızlığı.

Toplantı 1'den 26 Ağustos'a kadar sürdü ve katılımcılar Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'nı güçlendirecek bir fikir birliğine veya somut bir sonuca varamadılar.

Geçen kasım ayında, küresel nükleer sahneyi izleyen birçok uluslararası dernek ve kuruluş, ABD ile Rusya arasındaki gerilimin kötüleşmesiyle nükleer savaşın, Washington ve Moskova'nın nükleer savaşa en çok yaklaştığı 1962'deki Küba Füze Krizi'nden bu yana muhtemelen her zamankinden daha yakın olduğunu varsayıyor.

Bu senaryo gerçekten mümkün mü?

29 Aralık'ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rus savunma yetkililerine yaptığı konuşmada ülkesinin nükleer savaşa hazırlık seviyesini yüzde 91,3'e yükselttiğini duyurdu.

Bundan önce de Rusya ile Batı arasında Ukrayna'daki savaş nedeniyle yükselen gerilim bağlamında artan bir nükleer savaş tehlikesi konusunda uyarıda bulundu.

Putin bu açıklama ile denizaltılar, uzun menzilli bombardıman uçakları ve yerdeki sabit rampalar gibi ülkesinin kara, deniz ve hava nükleer silahlarını kastediyordu.

Sahnedeki en korkutucu şey, yeni yıl arifesinde Çar'ın, Moskova'nın askeri doktrinine rakiplerinden birini silahsızlandırmak için ilk önleyici nükleer saldırıyı başlatma olasılığını ekleyebileceğini deklare etmesiydi.

Ne var ki Kıyamet Saati tahminlerinde belli bir ironi de var; sadece Rusya ile mücadeleye odaklanması. Halbuki Çin, 350'den daha fazla nükleer savaş başlığına sahip olmamasına rağmen, Güney Çin Denizi nedeniyle ABD ile arasında patlak verecek belirleyici bir çatışma anında veya Tayvan'ı işgal etmeye karar verdiğinde, nükleer çatışmaya kapıyı ardına kadar açabilir.

Çin'in gelecek vaat eden bir nükleer güç olduğu da akılda tutulmalı. Pentagon'un tahminlerine göre, Pekin 2035'e kadar nükleer savaş başlıklarının sayısını dört katına çıkaracak, yani 10 yıl içinde yaklaşık 2 bin nükleer savaş başlığına sahip olacak.

Kıyametin kendisini 90 saniye ötede beklediği dünyanın uykusunu kaçırması gereken başka bir tehlike daha var, o da siber nükleer tehdit.

Siber bilgisayar korsanlarının nükleer silahların dünyasına sızması ve Hollywood melodramlarını çağdaş bir gerçekliğe dönüştürmesi mümkün mü?

Washington'daki Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nın Nükleer Politika Programı eş direktörü James Acton şöyle diyor:

Dünya kötü adamların kasıtlı olarak neden olabileceği ya da yapay zeka hataları sonucu kasıtsız olarak meydana gelebilecek felaketlerden kaçınmak istiyorsa, endişelerin asıl odaklanması gereken, nükleer silahlara yönelik siber saldırılar değil, onları çevreleyen komuta ve kontrol sistemleridir.
     


İnsanlık nükleer saatinin kaderine teslim mi olacak?

Yoksa felaketten kaçınmaya mı çalışacak?

Bunun için önce dünya liderlerinden Ukrayna'daki savaşı durdurmaya, kartopunu bir çığa çevirerek tüm dünyanın huzurunu tehdit eden krizi etkisiz hale getirmeye yönelik girişimlerin gelmesi gerekiyor.

Bilim adamlarından ise nükleer silahları kontrol etme araçlarının geliştirilmesini teşvik eden yenilikler bekleniyor.

Dini liderlere gelince, onların rolü, nükleer meseleyi vicdanları sızlatan ve ölüm peşinde koşmak yerine yaşama arzusuna öncelik veren bir ısrarla ele almak olarak somutlaşıyor.

Çarpık milliyetçi hırsların dünyayı nükleer bir soykırıma sürükleyeceğini hatırlayalım.

Çözüm, bir arada yaşamak ve ötekini kabullenmektir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU