İklim, insan etkisiyle değişiyor.
Geçmişte yavaş ilerleyen süreçler artık doğal akışından katbekat hızlı şekilde değişiyor.
Bunun sonucunda dünya hızla ısınıyor.
Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi COP26'da bilim insanları ile dünya liderleri, küresel ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlamak gerektiğini vurguluyor.
Türkiye'nin de imzacısı olduğu Paris Anlaşması da yüzey sıcaklığındaki artışı 2 dereceyle sınırlandırmayı, hatta mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı hedefliyor.
Ancak dünya bu hedefinden uzaklaşıyor.
Meteoroloji: Yağışlar yüzde 57 azaldı, son 52 yılın en sıcak aralık ayı görüldü
Veriler, Türkiye açısından da ürkütücü projeksiyonlar ortaya koyuyor.
Yerli yabancı pek çok uzman, Akdeniz'de çölleşmenin hızlanması ve Türkiye'nin kuraklıktan en çok etkilenecek ülkeler arasında yer alması riskine dikkati çekiyor.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün verileri de iç açıcı değil. Buna göre, Türkiye'de son 52 yılın en sıcak aralık ayı yaşandı.
Yine aralıkta, bir önceki yılın aynı dönemine göre yağışlar yüzde 57 oranında azaldı.
Bakanlık: Su kaynakları sınırsız değil
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da su kaynaklarının sınırsız olmadığı uyarısı yaparken, İstanbul Su ve Kanalizasyon (İSKİ) verileri de çok olumlu gelmedi.
İstanbul'da baraj doluluğunun son 10 yılın en düşük seviyesini gördüğü açıklandı.
Yağışlardaki düşüşü, kuraklık tehdidinin artmasını, su yönetiminin kritik hale gelmesini ve dört mevsimli iklimden iki mevsime geçilmiş gibi bir durumun hakim olmasını, Dr. Güven Özdemir ve Dursun Yıldız'la konuştuk.
Independent Türkçe’nin görüş aldığı uzmanlar, hava koşullarının bu şekilde devam etmesinin gıda ve su güvencesini risk altına sokabileceği, ulusal güvenlik açısından riskli duruma gelinebileceği, ekosistemin tehdit altına girebileceği uyarısını yaptı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Kısa yağışlar alıyoruz, fayda etmiyor"
İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Meteoroloji Mühendisi Dr. Güven Özdemir'e göre iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek için ivedilikle önlem alınması şart.
Fosil yakıtların kullanılması, sanayileşme ve kırsaldan kente göç gibi nedenlerle dünya genelinde artan sıcaklığın 2030 yılına kadar 2 dereceye ulaşabileceği uyarısını yapan Özdemir, uzun süredir yüksek basınç sistemi etkisi altında olan Türkiye'de de sıcaklıkların arttığını belirtti.
Grönland blokajının Atlas Okyanusu'nun doğusunda etkili olması nedeniyle Avrupa, Yunanistan ve İtalya üzerinden yağış alsa da Türkiye'de yüksek basınç oluştuğunu ve Akdeniz çukurdaki kayıpla etki kaybolduğundan yağış gelmediğini kaydeden Özdemir, Afrika üzerinden gelen bir sıcak hava filtresinin, mevsim normalleri üzerindeki sıcaklıkla yurdu etkisi altına aldığını söyledi.
"İstanbul'da eylülden beri su açığı var"
Kısa yağışların bir faydasının olmadığını ifade eden Özdemir, İstanbul'da baraj doluluklarının yüzde 30 civarında seyrettiğini belirterek düşüklüğe vurgu yaptı.
Eylülden bu yana süren 5 aylık su açığının kapatılmasının pek mümkün görünmediğini ileri süren Özdemir, Melen ve Yeşilçay üzerinden hamlede bulunulsa da yağmur ve daha da önemlisi kar yağışının kritik olduğunu dile getirdi.
Baraj dolumu ve ormanlık bölgede suyun tutulmasının yer altı sularının çoğalması için şart olduğunu da ekleyen Özdemir, kuraklığın had safhada olduğunu, Doğu Anadolu ile Doğu Karadeniz hariç pek çok yerin kuraklığın pençesinde bulunduğunu ileri sürdü.
"Son 8 yılın en kurak kışı, Marmara'da suda yüzde 60 azalma var"
Son 8 yılın en kurak kışının yaşandığını vurgulayan Özdemir, Marmara göz önünde bulundurulduğunda suda yüzde 60'lık azalma görüldüğünü dile getirdi.
"Baraj kapasitesi 860 milyon metreküp ama 300 milyon metreküp civarı su var, o da 90 gün civarında yeterli olur. Günde en az 3 milyon metreküp civarında da harcama var" diyen Özdemir, denizlerin de giderek kirlendiğini, yeraltı sularının azaldığını, 5 aylık meteorolojik kuraklığın hidrolojik kuraklığa dönüştüğünü, bu durumun dere ve göllerin kuruması ya da suların çekilmesiyle sonuçlanabildiğini, yeraltı sularındaki kayıpların da artabildiğini aktardı.
"İstanbul'daki büyük rantın önüne geçilemiyor"
Dikey kentleşme, çarpık kentleşme, düzensiz göç, beton binalar derken işin çığırından çıktığını, yeşil alan artışı şart olsa da özellikle İstanbul'da büyük bir rant olduğundan bunun önüne geçilemediğini ileri sürdü. Bir yandan İstanbul’daki nüfus artışının da devam ettiğini belirten Özdemir, neler yapılabileceğine ilişkin olarak ise öncelikle fosil yakıttan uzak durulması gerektiğini ifade etti. Özdemir ayrıca, "Yenilenebilir yakıt, temiz enerji kullanmalı. Betonlaşan kentlerin yerine hızlı şekilde ormanlaşmanın yapılması, ağaç dikilmesi lazım. Binaların atık suları bahçe sulamasında kullanılabilir, dönüşüm sağlanabilir" yorumunu yaptı.
"Kuraklık sürerse gıda enflasyonu katlanabilir"
Bir sene boyunca çok düşük oranda yağmur ve kar yağmasının İstanbul'un susuz kalma riskini arttırdığına da dikkati çeken Güven Özdemir, genel olarak kuraklık bu şekilde devam ederse gelecek yıllarda üretimde azalma yaşanacağı, maliyetlerin daha da artacağı ve gıda fiyatlarının katlanacağını dile getirerek, "Kuraklıkla ilgili risk yönetimi şart. Kuraklık kalıcı bir afet. Artık bu felaketin farkında olunmalı" çağrısı yaptı.
"Su savaş sebebi haline gelebilir"
Su Politikaları Derneği Başkanı ve eski DSİ Genel Müdür Yardımcısı Dursun Yıldız'a göre ise dünyadaki su, gıda ve çevre güvenliği tehdit altında olduğundan, suyun savaş sebebi haline gelme riski bulunuyor.
Öncelikle Türkiye'ye dair verilerin olumsuzluğuna dikkati çeken Yıldız, kış kuraklığı ele alındığında geçen sene yağışların yüzde 15-20 daha yüksek olduğunu hatırlattı. Önümüzdeki dönemin yağış beklentilerinde (uzun yıllar normal yağış ortalamasına göre) yüzde 60'lık düşüş yaşanabileceğini belirten Yıldız, mevcut meteorolojik ve hidrolojik kuraklığın tarımsal kuraklığa dönüşebileceği uyarısı yaptı.
Türkiye'nin özellikle son üç yıldır sonbahar aylarında normalin çok altında yağış aldığı ve Türkiye'nin belirli bölgelerinin dönemsel kuraklık yaşadığını belirten Yıldız, bu durumun bazı ürünlerin rekoltesine dahî etkili olduğunu ve mevcut koşullar sürdüğü takdirde bunun daha geniş bir periyodda etkili olabileceğini de sözlerine ekledi.
"Su, arıtılsa bile içme suyu kalitesini kaybedebilir"
Barajların durumuna da dikkati çeken Yıldız, su hacmi yüzde 5-10’a kadar düşerse, çekilen suyun kalitesinin bozulabileceği ve arıtılsa bile içme suyu kalitesini kaybedebileceğini söyledi.
"Türkiye 10 yıldır su yasası bekliyor"
Geçen senenin verileriyle kıyaslandığında, ocağın kurak geçmesi ve diğer ayların da böyle olma riskinin tabloyu vahimleştirdiğini aktaran Yıldız, Türkiye'nin su kaynakları yönetiminde ulusal planlarının hazır olduğu ancak uygulamada bulunulmadığı eleştirisini yaptı.
10 yıldır su yasasının beklediğini savunan Yıldız, 'Türkiye’nin su yönetimi gemisinin, çarpacağı buzdağını gördüğü' yorumunu yaptı.
"Su yoksa, yönetilecek hiçbir şey yoktur"
Ülkedeki su yönetimi paradigmasının kurumsal altyapısıyla birlikte teknolojik ve idari olarak yenilenmesi gerektiğini ileri süren Yıldız, "Türkiye’de problemin çözümü, kriz oluştuktan sonra harekete geçmek şeklinde oluyor. Ancak su yoksa, yönetilecek bir şey de yoktur. Geç kaldığımız anda problem bizi teslim almıştır. Mart ve nisan aylarında bahar yağışlarının en az iki katına çıkması, ani ve şiddetli değil, uzun dönemli ve daha az şiddetli yağış görülmesi ve kar yağışları şart. Su yönetimi en riskli duruma karşı tedbirlerini almalı. Su yoksa, yönetilecek hiçbir şey yoktur. Bu da bizi teslim alır" değerlendirmesinde bulundu.
"Sıklaşan kurak periyodlar, iklim değişikliği etkisinin şiddetleneceğini ortaya koyuyor"
Sıklaşan kurak periyodların iklim değişikliğinin şiddetleneceğine işaret ettiğini savunan Dursun Yıldız'a göre harekete geçilmezse gelecekte iç karışıklıklar da ülkeler arasında su kaynaklı gerginlikler de uzak değil.
Yıldız, "Gelecek daha kurak geçebilir. Bu da su kıtlığı ve gıdaya ulaşamama riskini artırır. Üretim düşer, kişi başına düşen gelir azalır ve ülke fakirleşir. Sosyal sorunların artması, içeride karışıklığa neden olur. Ayrıca ülkeler arasında gerginliğin artıp savaşların yaşanmasıyla da sonuçlanabilir. Su savaş sebebi haline gelebilir" ifadelerini kullandı.
© The Independentturkish