Altın haftalar geride kaldı. Düğünler uzun sürmez. Bu haftalar güzel ve heyecan vericiydi. Bölündük, tartıştık, kimi zaman haklı kimi zaman haksız olduk.
Verilen savaşlar parlaktı. Milisler değil parlak takımlar savaştılar. İnsansız hava araçları ile değil sihirli toplarla birbirlerine karşı ataklara giriştiler.
Tabutsuz ve ordusuz savaşlar verildi. Işıklar içinde yüzen ve bir damla kan akıtmadan madalya toplayan gençler vardı.
Korkutucu ve vahşi bir dünyada sportmenlik ruhunu yaşattılar. Onlara bunun için teşekkür ediyoruz.
Messi bize Putin'i, Mbappe Zelenski'yi, Ronaldo Biden'ı, Atlas Aslanları (Fas takımı) Kim Jong Un'u unutturdu.
Spor analistleri bizi yeni korona dalgası ve yaklaşan üçüncü dünya savaşı hakkındaki spekülasyonlardan alıkoydu.
Ancak tatil bitti ve kasvetli dünyaya ve kasvetli yazılara geri dönmek gerekiyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bazen bir haber okuyucusunu ele geçirir. Kendisine Japon yamyam unvanını kazandıran suçtan 40 yıldan fazla bir süre sonra Issei Sagawa'nın ölüm haberini okuduğumda başıma gelen de bu oldu.
Hikaye Paris'te başlıyor. Sagawa Sorbonne'da öğrenciydi ve 11 Haziran 1981'de Hollandalı kız arkadaşı Renée Hartevelt'i evinde akşam yemeğine davet etti.
Yemek sırasında onu vurdu, sonra tecavüz etti, vücudunun bazı kısımlarını kesti ve 3 gün boyunca onları yedi, gerekli fotoğrafları çekti.
Cesetten geriye kalanları bir ormana saklamaya çalıştı ama polis olayı ortaya çıkardı ve onu tutukladı.
Uzmanlar onun bir akıl hastalığı olduğunu doğrulayınca, önce Fransa'daki bir psikiyatri merkezine, ardından da Japonya'daki benzer bir merkeze yollandı.
1985'te özgürlüğüne kavuştu. Bundan sonra Sagawa bir yıldıza dönüştü ve kitaplar yayınladı, bunlardan bazıları popüler oldu, özellikle de Yamyam başlıklı olanı.
Fransız polisi onu sorguya çektiğinde yalan söylemedi ve "bu kızı yemem bir aşk ifadesiydi. Sevdiğim birinin varlığını içimde hissetmek istedim" diye itiraf etti.
Haberlerde ve romanlarda aşk ateşinin onları cinayete veya intihara sürüklediği kindar aşıklar hakkında çok şey okuduk.
Ancak Sagawa'nın hikayesi ilginç, acı verici ve mide bulandırıcı. Bana anlatılan ve abartılarla karışık yamyamlık hikayelerini hatırlattı.
Ali Abdusselam el-Treyki, Muammer Kaddafi döneminde bir süre dışişleri bakanlığı yapmış ve onun Afrika ülkelerine elçisi olmuştu.
Bu nedenle Afrikalı liderlerin merakları ve uygulamaları konusunda uzmanlaşmıştı.
Paris'te Afrika misyonları hakkında konuşurken ona Kaddafi ile ilgili anıları hakkında sorular sormuştum.
Afrika'daki yamyamlık hakkında söylenenleri sormuştum. Sahip olduğu aslanlarla birlikte muhaliflerinin etini yediği söylenen Orta Afrika İmparatoru Bokassa'ya yamyamlık suçlamasının yöneltildiğini söyledi.
Idi Amin hakkında bir yamyam olduğuna dair söylenenleri reddetti, ancak gülerek araba yarışlarında birinciliği kazanmak için varış noktasından hemen önce yarışa katıldığını anlattı.
Ayrıca Zaire Devlet Başkanı Mobutu Sese Seko'nun yatında hizmet eden bir garsona kızması üzerine timsahlara atılmasını emrettiğini ve garsonun timsahlar tarafından yenildiğini de anlattı. Mobutu'nun maymun beyni yemeyi tercih ettiğini kaydetti.
Bir keresinde Kaddafi'nin onu dönemin Kenya devlet başkanına sözlü bir mesaj iletmekle görevlendirdiğini, görüşmeden sonra Kenya dışişleri bakanının, kendisini götüren küçük uçağı ele geçirmeye çalıştığını, geri dönüş için ona bir uçak bileti teklif ettiğini, uçağını kurtarmak için bir yalan uydurmak zorunda kaldığını söyledi.
Afrika'nın sorununun yamyamlık değil, ülkelerin bütçelerinin ve madenlerinin yağmalanması, kamu parasının hortumlanması, gelişme ve ilerleme fırsatlarının boşa harcanması olduğunu vurguladı.
Trajedinin, bir başkanın ülkeyi ve topraklarındaki her şeyi kişisel mülkü olarak gördüğü, hiçbir engel veya yaptırım olmadan kendisi hakkında tasarrufta bulunma hakkına sahip olduğunu düşündüğü zaman başladığını söyleyerek sözlerini bitirdi.
Sagawa'nın kız arkadaşına yaptığını bazı diktatörlerin kendi ülkelerine yaptığı hissine kapıldım.
Ülkeyi ve üzerindeki her şeyi yemeyi bir sevgi ifadesi sayıyorlar. Napolyon kompleksi yüzünden Bokassa'nın imparator olarak taç giyme törenine fakir ülkesinin bütçesinin dörtte birini harcadığının söylendiğini hatırladım.
Kaddafi'nin hilekar bir ziyaretçinin övgülerine kandığını, bu yüzden "Kardeş Lider" unvanına Afrika Krallarının Kralı unvanını eklemeye karar verdiğini ve yardımcılarının elleri ayaklarına dolaşarak kendisine bir taç bulmaya çalıştıklarını hatırladım.
Sagawa'nın suçu korkunç. Ancak bir kişiyi öldürmek, ne kadar acımasız olursa olsun, bir ülkeyi öldürmekten daha az tehlikelidir. Haritalar farklı şekillerde öldürülebilirler.
Devletin tasfiyesi, kurumlarının yozlaşması, ordunun parçalanması, yargıya boyun eğdirilmesi, kamu parasının çalınmasına ve suçların cezasız kalmasına göz yuman hükümetler üretmek için seçim sandıklarının kullanılması bunun en belirgin yöntemleridir.
Sagawa korkunç bir katildir. Ancak kurumlara ve kamusal hayata nüfuz ettiğinde ve popüler bir kültür haline geldiğinde en tehlikeli ve büyük katil yolsuzluktur.
Yolsuzluk, ekmeği, kitabı, ilacı, çalışma fırsatlarını, huzuru ve daha iyi bir gelecek umudunu çalan bir katildir.
Yolsuzluk, insanların onurlu bir yaşam hakkına karşı günlük olarak işlenen bir suikasttır.
Birçok ülke, yolsuzların kılcal damarlarına sızmaları, istisnasız her şeyin yasa dışı bir şekilde ticaretini yapmaya yönelmeleriyle tükendi.
Lübnan'ı düşünüyorum. Sistemin vatandaşların mal varlığını yemesi, Sagawa'nın kız arkadaşının bedeninden parçalar yemesinden bin kat daha büyük bir suç.
Halkın parasını yiyenlerin dişleri Sagawa'nın bıçaklarından daha ölümcül çünkü insanları ve nesilleri öldürüyorlar.
Aralarında 3 başbakanın, hatırı sayılır sayıda milletvekili ve bir grup generalin de olduğu yolsuzlukla suçlanan kişilerin Cezayir yargısı tarafından yargılanmalarını takip ettiğimde de aynı şeyi hissediyorum. Iraklı yetkililerin ve uzmanların son 20 yılda yağmalanan veya heba edilen para miktarının 600 milyar dolara yakın olduğu yönündeki açıklamaları beni hayrete düşürüyor.
Aman Allahım, müthiş bir zenginlik üzerinde uyuyan ülke, yoksulluğu yenemiyor, hizmetlerin gerilemesinin ve elektrik kesintilerinin sıkıntısını çekiyor.
Yozlaşmışlar devletleri yediler ve bazı gençlerine umutsuzluk içinde oturmak ve radikalliğin cazibesine kapılmaktan veya ölüm botlarına atlayarak kaçmayı denemekten başka bir şey bırakmadılar.
Japon yamyamın suçu, devlet yiyiciler tarafından gerçekleştirilen toplu katliamlardan çok daha küçük.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia