Rusya'nın Ukrayna'yı neden istila ettiğini konuşmalıyız

Bu tartışma olmadan, kalıcı bir barış için neye ihtiyaç duyulacağı anlaşılamaz

Rusya'yı doğası gereği saldırgan ve emperyalist bir devlet olarak görenler, Rusya'nın yenilgiye uğratılması ve hatalarını anlamasının sağlanması gerektiğinde ısrar ediyor (AP)

Ukrayna savaşının son derece üzücü gerçeklerinden uzaklaşıp çatışmanın ortaya çıkardığı daha geniş kapsamlı bazı sorular üzerinde düşünmek, geçen 10 ay boyunca birçok kez neredeyse uygunsuz bir lüks gibi göründü. Doğrular ve yanlışlar çok açık: Rusya, bağımsız bir ülkeyi zorla kendi iradesine boyun eğdirmek amacıyla askeri bir istila başlattı. Uluslararası düzenin tüm kurallarını çiğnedi; saldırgan olan kendisi. Söylenecek başka ne var?

Epey fazla şey olduğunu söyleyebilirim. Zira ne olduğu ve nasıl olduğuna ilişkin genel bir mutabakat olsa da neden olduğu hakkında birbirinden hayli farklı, hatta zıt iki görüş bulunuyor.

İlki, Rusların bu yıl 24 Şubat'ta Ukrayna'yı istila etmesinden bu yana Batılı siyaset ve medya anaakımı denebilecek şeyde hüküm süren görüş. Buna göre savaş, bir saldırı savaşı. Rusya doğası gereği emperyalist bir güç ve amacı Sovyetler Birliği'ni değilse bile Rusya imparatorluğunu yeniden kurmak. Bazıları suçu öncelikle Putin'e atıyor ve istilanın, Ukrayna'nın her zaman Rusya'nın (emri altındaki) bir parçası olduğu ve öyle kalması gerektiği yönündeki saplantılı inancından kaynaklandığını söylüyor. Diğerleriyse bunun liderden ziyade ülkeyle ilgili olduğunu söylüyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Fakat varılan sonuçlar aynı. Birincisi, Putin düşene ya da Moskova "davranışlarını değiştirene" kadar Rusya'yla mantıklı bir anlaşma yapılamaz. İkincisi, Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri haklı çıktı: Rusya'yı bir tehdit olarak görmekte ve kendilerini korumak için NATO'ya katılma kararlılıklarında haklıydılar. Ukrayna'ya da benzer bir koruma sağlanmış olsaydı, bu savaş yaşanmayabilirdi.

Diğer görüşse ilkinin aynadaki yansıması gibi fakat ilkinden çok daha az duyuldu. Buna göre, Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaş özünde savunma amaçlı ve Moskova'nın güvenliğine yönelik büyüyen ve ölümcül bir tehdit olarak gördüğü şeye karşı başlatıldı. Rusya, 1991'deki Sovyet çöküşünden sonra kendini zayıflamış hissetti. Eski Varşova Paktı ülkeleri ve Baltık devletleri Batı ittifakına katılırken Rusya, 1990'lar ve 2000'lerin başında seyirci kalmıştı. Fakat şimdi Ukrayna, ABD (ve Birleşik Krallık) tarafından, henüz hukuken olmasa da fiilen bir NATO üyesi olacak noktaya getiriliyordu.

Rusya yıllar boyunca Avrupa'da genel güvenlik düzenlemeleri yapılmasını talep etse de ya görmezden gelindi ya da reddedildi (en son Aralık 2021'de). Bir sonraki aşama ancak ABD'nin ağır silahlarını Ukrayna'ya konuşlandırması ve NATO'nun Rusya'ya veya "rejimine" saldırmaya hazır olması olabilirdi. Kendi güvenliğinden endişe eden Rusya, niyet gerçeğe dönüşmeden önce harekete geçmesi gerektiğine karar verdi.

Batı'nın eylemlerini Rusya'yı savaşa iten önemli, hatta belirleyici bir faktör olarak gören bu ikinci görüş, kısa süre önce How the West Brought War to Ukraine (Batı Ukrayna'ya Savaşı Nasıl Getirdi, Siland Press, 2022) başlıklı, aslında bir kitapçıktan biraz daha fazlası olan, özlü ve zarif, küçük bir kitapta ifade buldu. Tıpçılık ve araştırmacılık geçmişine sahip bir Amerikalı olan ve daha önce Washington'da nükleer silahlar konusunda çalışan Benjamin Abelow tarafından kaleme alınan bu kitap ses getirmişe benziyor, özellikle de Avrupa'nın bu savaşın kökenlerine ilişkin kamuoyu tartışmalarının en hafif tabirle asgari düzeyde kaldığı bazı bölgelerinde.

Abelow'un 70 kadar az ve öz sayfada yaptığı şey savaşı daha geniş bir tarihsel bağlama oturtmak, Batı tarafında Rusya'nın istilasından önceki eylemleri sıralamak ve bunların Moskova'da nasıl görülmüş olabileceğini açıklamak. Ayrıca ABD'li devlet adamlarının NATO'nun Rusya'nın sınırlarına ilerlemesinin gerilimin artmasına değil, gerçek bir savaşa yol açabileceği yönündeki erken uyarılarına da dikkat çekiyor.

Bu isimler arasında Henry Kissinger, müteveffa diplomat ve Rusya gözlemcisi George Kennan, Sovyetler Birliği çökerken Moskova'da ABD büyükelçisi olarak görev yapan Jack Matlock ve ilginç bir şekilde Moskova'daki bir başka eski ABD büyükelçisi, şimdi CIA direktörü olan ve savaşın başlangıcından bu yana Rus mevkidaşıyla görüşen çok az sayıda ABD'li yetkiliden biri olan William Burns yer alıyor. Bu pek de zayıf bir kadro sayılmaz. Ancak tavsiyeleri reddedildi, öyle görünüyor ki bunun nedeni kısmen, Rusya'nın her tepkisinin engellenebileceği yönündeki fikir birliği.

Abelow, "Batı'nın provokasyonları" olarak adlandırdığı; Soğuk Savaş sonrası zafer gösterileri, Rusya'nın aksi yönde sözler verildiğini anlamasına rağmen eski Doğu Bloku ülkelerinin NATO'ya katılmasına yeşil ışık yakılması, Ukrayna'nın demokratik yollarla seçilmiş cumhurbaşkanının 2014'te devrilmesi (Rusya bunu ABD'den ilham alan bir darbe olarak gördü) ve Soğuk Savaş silah kontrol anlaşmalarını bir bir uygulamadan kaldıran ya da geçersiz kılmasına izin veren Batı'nın, sonrasında AB ortaklık anlaşması ve NATO askeri yardımıyla Ukrayna'yı Batı bloğuna çekme yöntemlerini inceliyor.

Abelow bir bölümde durumu tersine çeviriyor ve varsayımsal olarak ABD'nin (hâlâ kutsal saydığı Monroe doktrini ışığında) Moskova'nın ABD yakınlarındaki eşdeğer faaliyetlerine nasıl karşılık verebileceğini inceliyor. Son olarak, eğer Batı kilit aşamalarda farklı kararlar vermiş olsaydı, Ukrayna'daki savaşın nasıl önlenebileceğini değerlendiriyor. Ve imkansız görülen bir işe kalkışıyor.

Her iki kesim de yaşananlardan haklılık payı çıkarabilir. Rusya'yı her zaman bir tehdit olarak görenler istilanın kendilerini haklı çıkardığını söyleyebilirken, istilanın esasen savunma amaçlı olduğunu düşünenler NATO'nun doğuya doğru ilerlemesini suçlayabilir. Ve tartışma böylece devam eder.

Ancak savaşın ilk günlerinden bu yana, Batılı politika yapıcılar ve medya arasında bunun neden olduğunu anlamaya yönelik gerçek bir istek varken, bu tartışma neredeyse hiç yapılmadı. Hatta ben daha da ileri gideceğim. Abelow tarafından ortaya konan ve büyük ölçüde benim de görüşümü yansıtan argüman, Atlantik'in her iki yakasındaki güçler tarafından bilfiil kenara itildi. Savunucuları platformlardan mahrum bırakıldı, kandırılmış olarak görülerek yok sayıldı ve Kremlin savunucuları, hatta hainler olarak karalandı.

Bu noktada, Rusya'nın eylemlerine ilişkin birbirine oldukça zıt görüşler bulunmasının gerçekten önemli olup olmadığını sorabilirsiniz. Elbette şu anda yapılması gereken Ukrayna'nın bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesine yardımcı olmak. Fakat zıt görüşlerin bulunması önemli çünkü Rusya'nın neden istila ettiğini anlamadan, kalıcı bir barış için neye ihtiyaç duyulacağını da anlayamayız.

Rusya'yı doğası gereği saldırgan ve emperyalist bir devlet olarak görenler, Rusya'nın yenilgiye uğratılması ve hatalarını anlamasının sağlanması gerektiğinde ısrar ediyor Aksi takdirde Baltık ülkeleri ve Polonya başta olmak üzere tüm Avrupa risk altında olacak. Barış görüşmelerini savunanların (ben de dahil) "tavizkâr yatıştırıcı" olarak damgalanmasının nedeni Nazi Almanyası ve II. Dünya Savaşı'yla olan paralellikleridir.

Öte yandan, savaşın Rusya'nın Batı karşısındaki savaş alanında fazlasıyla kanıtlanan zayıflığı ve NATO'nun doğuya ilerlemesiyle son tampon bölgesini de kaybetme korkusunu yansıttığı görüşünü benimsiyorsanız, o zaman çıkarılacak sonuç oldukça farklıdır. Moskova'da (bazı ABD'li yetkililerin yaptığı gibi) tam bir yenilgi ya da rejim değişikliği talep etmenin hiçbir şeyi bitirmeyeceğini ve sadece Rusya'yı korkutarak daha tehlikeli hale getireceğini iddia edeceksiniz. Nitekim Batı'nın geçen yılın sonlarında caydırıcılık adına yaptığı agresif uyarıların aslında tam tersi bir etki yarattığını da ekleyebilirsiniz.

Bazıları, böyle bir argümanı dile getirmenin bile Ukrayna'yı satmak anlamına geldiğini söyleyecektir. Ancak bunun tam tersi doğrudur. Ukrayna'nın egemen ve bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesi hepimizin istediği bir şey. Ancak Batı'nın, Rusya'nın da güvenlik ihtiyacını kabul etmeden Ukrayna'nın hayatta kalmasını, ki ABD, NATO ve AB'nin şu andan itibaren taahhüt ettiği şey bu, üstlenmesinin bir anlamı yok.

Rusya ancak Sovyet sonrası sınırları içerisinde kendini güvende hissettiğinde komşuları da kendi sınırları içerisinde güvende olacak. Bunun için de tüm Avrupa için yeni güvenlik düzenlemelerine ihtiyaç var ve bu düzenlemelerin muhtemelen silahların kontrolü gibi eski bir temelle desteklenmesi gerekiyor. O zamana kadar Avrupa'da kalıcı bir barış sağlanamayacak ve yeni çatışmalar, hatta nükleer çatışmalar tehdidi devam edecek.



https://www.independent.co.uk/independentpremium

Independent Türkçe için çeviren: İpek Uyar

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU