Parti içi demokrasinin önemi

Dr. Kerem Yavaşça Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Twitter

Bir ülkedeki demokrasinin kalitesini belirleyen en önemli unsurlardan biri siyasi partilerin demokratik değerleri içselleştirmesinden geçmektedir.

Demokratik bir rejimde siyasi partilerin -en azından usulen-demokratik değerleri bir bütün olarak görmezden gelmeleri zaten mümkün değildir.

Bir başka ifadeyle partiler açısından, karar alma süreçlerinde demokratik işleyişi gözetmek bir tercih değil, zarurettir.

Ancak bu realite, demokrasinin salık verdiği değerlerin doğrudan içselleştirileceği anlamına gelmiyor.


"Mış gibi" yapmak

Ülkemizde, siyasi partiler açısından, parti içi demokrasi bir tartışma konusu değildir. Esas sorun uygulamadadır.

Zaten anayasanın 69'uncu maddesi siyasi partilerin işleyişinde demokratik kuralları gözetmelerini zorunlu kılmaktadır.

Nitekim Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu (SPK) gereği, siyasi partilerimiz parti içi demokrasi uygulamalarına tüzüklerinde yer vermektedirler.

Ancak bu yazılı metinlere rağmen, Türkiye'de bir bütün olarak parti içi demokrasinin -bırakın sağlıklı işlemesini- varlığından bile söz etmek çok zordur.

Dahası, bu gerçeği siyasetçilerin hemen hepsi bilmesine rağmen, en ileri demokrasinin kendi partilerinde olduğunu söylemekten geri durmamaktadırlar.

Hülasa, partilerimiz tarafından parti içi demokrasi uygulamaları esas açısından değil usul açısından değerlendirilmektedir.

Yani tüzüklerde kodifiye edilmesine rağmen, uygulamada tiyatral bir süreç işletilerek "mış gibi" yapılmaktadır.

Bu durum maalesef sağ-sol, eski-yeni fark etmeksizin hemen her partide benzer biçimde sürdürülmektedir.


"Parti içi demokrasi iyi bir şey olsa, genel başkanımız onu partiye getirirdi" anlayışı

Halihazırda partilerimizdeki işleyiş, demokratik yönetim bir kenarda dursun, daha çok krallık yönetimlerine benzemektedir.

Partilerde kararlar, parti organlarında değil, parti liderinin kişisel görüşleri çerçevesinde şekillenmektedir.

Bu anlamıyla partilerin kurumsal yapılarından ziyade, liderlerin şahsi yetenekleri, kapasiteleri, zaafları siyasal süreçlerin şekillenmesinde çok daha belirleyici olmaktadır.

Bu da şüphesiz, siyasal süreçlerin kaderlerini liderlerin kaderlerine endekslemektedir.

Böylece siyaset, liderler açısından bir hayat-memat meselesine dönüşmekte ve siyasetin doğası da tabii olarak bu minvalde gelişmektedir.

Bu çerçevede, Türkiye'de siyasi liderleri tanımlarken, kurumsal bir yapıyı işaret edecek biçimde, "parti liderleri" yerine; aktörün kendisini işaret edecek biçimde "lider partileri" daha doğru bir kullanımdır.


Parti içi demokrasi yokluğu bir kader mi?

Türkiye, parti içi demokrasi hususunda neden bu denli zayıftır?

Bu soruya verilen cevaplar genel olarak liderlerin şahsi çıkar kaygısıyla hareket eden kişiler olması ön kabulüne dayanıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Oysa liderlerin, "kraldan çok kralcı" bir düzen içinde farklı davranma ihtimallerinin olmadığı pek görülmez.

Siyasi kültürümüz ne yazık ki, buna çok müsait bir zemin arz ediyor.

Kendine, fikirlerine ve sisteme güvenen bir kişi olarak siyasette kazanmak, çoğu zaman zahmetli ve maliyetli bir yol.

Bunun karşısında, yalnızca kazananın yanında bulunarak, kısa ve risksiz bir yoldan galebe çalmak çok daha konforlu.

Partilerin içinde bulunduğu anti-demokratik yapıdan yalnızca liderleri sorumlu tutmak hakkaniyetli değil.

Devleti ve onu yönetenleri ana-baba olarak gören, iş-ekmek kapısı olarak değerlendiren bir toplumsal kültürde, sorumluluğu yalnızca liderlere sevk etmek ne kadar adil olabilir?

Peki, bu hususta demokrasi lehine gelişme kaydetmek mümkün değil midir?

Esasen bu soru, birçok siyasi çevrede "eldeki kumaş bu kadardır" diyerek kesilip atılan bir sorudur.

Halbuki toplumsal yaşamda süregelen sorunlar karşısında mevcut durumu kabulleniş değil, çözüm üretmeye gayret etmek yeğ olanıdır.

Örneğin bir dere her yağmurda habire taşıp bölgede zarara yol açıyorsa yahut kontrolsüz bir kavşakta gün aşırı kaza oluyorsa kader deyip geçmek mi makbuldür yoksa bu sorunlara çözüm bulmaya gayret etmek mi?

Yasal düzenlemeler ile parti içi demokraside gelişim sağlamak mümkündür
SPK'da yapılacak bazı temel düzenlemelerle parti içi demokrasi konusunda büyük bir mesafe alınabilir.

Zira hali hazırda ilgili yasa parti içi demokrasiyi bir temenni olarak dile getiriyor ve bu hususta partileri zorlayıcı bir çerçeve çizmiyor.

İnisiyatifin parti yönetimlerine kaldığı bir durumda, parti yönetimlerinden keyfiliği kendi iradeleri ile gönüllü biçimde bırakmalarını beklemek ne kadar gerçekçi olabilir?

Bu sebeple SPK'da aşağıdaki düzenlemelerin yapılması tartışmaya açılmalıdır.
İlk olarak parti kurullarının seçiminde (parti yönetiminin belirlediği) "liste uygulaması" yerine bireylerin bağımsız biçimde yarışabileceği "çarşaf liste" uygulamasını zorunlu kılmak gerekmektedir.

Bu şekilde parti örgütü tarafından desteklenen kişiler, yönetim mekanizması içine (genel başkanlara rağmen) girebilir ve denetim rolleri üstlenebilirler.

Şüphesiz bu durum keyfi yönetimi sınırlandıran bir işlev görecektir.


İkinci olarak, milletvekili aday belirleme usulü olarak "merkez yoklaması" yerine "ön seçimin" zorunlu hale getirilmesi, parti örgütlerinin sürece müdahil olmasını mümkün kılacaktır.

Böylece aday belirleme konusunda gücün tek merkezde toplanma ihtimali büyük oranda azaltılabilir.

Ayrıca gücünü genel başkandan değil, parti örgütünden alan bir milletvekili hem seçim çevresiyle daha yakından ilgilenmek zorunda olacak hem de parlamentoda bağımsız biçimde hareket etme kabiliyetine erişecektir.


Üçüncü olarak, parti kurullarında görev yapma sürelerine kısıt getirilmesi, parti içinde lider sultasını ve hizipleşmeyi sınırlandırabilir.

Böylece partide süresiz başkanlık ve yöneticilik yapmak için parti içi muhalefeti yok etme girişimleri sınırlanabilir.


Dördüncü olarak, cinsiyet ve gençlik kotaları zorunlu hale getirilmelidir. Böylece, toplumun parti örgütünde daha gerçekçi bir temsili garanti altına alınacaktır.

Ayrıca ölçülü bir temsiliyet yaratılması hususunda gelişme kaydedilecektir.


Beşinci olarak, siyasi partilerin finansmanı şeffaf hale getirilmelidir.

"Parayı veren düdüğü çalar" hoyratlığı ile parti örgütlerinde demokratik işleyişi sürdürmek mümkün değildir. 


Son olarak, bu koşulları karşılamanın, seçimlere girmenin şartı olarak konumlandırılması, parti içi demokrasiyi garanti altına almak için son derece önemlidir.

Son analizde, sivil toplum önderliğinde parti yönetimlerini, parti içi demokrasi konusunda zorlamak kritik bir öneme sahiptir.

Aksi taktirde, "kendi içinde demokratik işleyişi kurumsallaştırmayan, onu bir ayak bağı olarak gören partilerimiz, Türkiye'de demokrasinin gelişimini sağlayabilir mi?" sorusu demokrasi hayatımızın temelinde durmaya devam edecektir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU