Twitter'da 7 yıl çalıştım ve işte bilmenizi istediğim şey

Platformda küratör olarak çalıştım. Büyük konuşmaları bağlamsallaştırmak bizim işimizdi

(Reuters)

"Son yaklaştı." Bunu tekrar tekrar görüyoruz: Uzun süredir Twitter kullananlar, çoğu kişinin biraz tuhaf, dehşet verici bir sevgiyle söylediği şekliyle "cehennem sitenin" yaşam desteğinin, kesinlikle Elon Musk'ın satın almasının ardından giderek azaldığını bildiriyor. Ve şimdi Twitter genel merkezinin kapıları bile geçici olarak kapatıldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Felaketin yaklaştığına dair tahminler perşembe gecesi ortaya çıkan haberlerle yoğunlaştı. Haberler, yeni "sert" çalışma kültürü yerine tazminatla şirketten ayrılma teklifini kabul ederek Musk'ın önceki haftalarda kovduğu 3 binden fazla iş arkadaşına katılan çalışanların sayısının yüzleri bulduğuna işaret ediyordu. Musk'ın kendisi "tüm zamanların en yüksek" trafiği hakkında neşeyle tweet atsa da bazıları dijital platformun ışıkları açık tutmakta zorlanacağını öne sürdü.

Yıllardır sitede takıntıyla paylaşım yapan Twitter kullanıcıları platformun mezar taşlarını yazıyor, Mastadon gibi diğer platformlarda yedek hesaplar açıyor, verilerini indiriyor ve zaman zaman okulun son günü ya da muhtemelen Roma'nın son günleriymiş gibi davranıyor: Aşklarını ilan ediyor, siteye duydukları sevgi hakkında samimi açıklamalar yapıyor, sırlarını yayımlıyor, azgın özçekimler paylaşıyorlar... ya da kullanıcı adlarını Musk'ı tiye alan isimlerle değiştiriyor ve hesaplarını kapattırmak için kasten kuralları çiğniyorlar.

Trajik şekilde adanmış, sol eğilimli ve rahatsız edici seviyede Twitter duyarcısı olmamı ve J.K. Rowling kitaplarına artık atıfta bulunmamaya çalıştığımızı kenara bırakırsak, bu sonuncusunu Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nda (Harry Potter and the Order of the Phoenix) Weasley ikizlerinin okuldan kaçmadan önce anarşinin ipini salmasına benzeteceğim. Muhtemelen Rowling meselesinin nedenini biliyorsunuzdur.

Emin olduğum bir şey var: Bu platformun ortadan kaybolması, siteyi öylesine kullananlara kabul etmesi veya anlaması zor gelecek şekilde kalbimi kırıyor. Twitter'ın yok olması düşüncesi garip bir şekilde dayanılmaz. Her gün dünyaya mesaj gönderememek, haber değeri taşıyan büyük ve küçük olaylara dair söylemleri anlık takip edememek, şakalara ve mimlere katılamamak… düşünülemez bir şey bu.

Ayrıca Twitter'ın olası ölümünün tam da Twitter'da gerçekleşmesi de son derece etkileyici. Sorun da bu. Twitter topluca sindirmek, paylaşılan şakalara, paylaşılan travmalara, paylaşılan bilgilere katılmak için her zaman gittiğimiz yer.

Twitter'a çok fazla bağlandığımın farkındayım. Bu platformda, ekip üyelerinin tweetlerine göre artık Musk tarafından dağıtılmış küresel bir ekipte kuratör olarak neredeyse 7 yıl boyunca çalıştım. Trendlere açıklamalar ekleyerek, yanlış viral bilgileri çürüterek, algoritmik akışı ve günün baskın konuşmalarını özetleyen veya inceleyen manuel olarak düzenlenmiş tweet paketlerini bir araya getirerek büyük konuşmaları bağlamsallaştırmak bizim işimizdi.

Biz, büyük ölçüde, kendini fena halde adamış bir ekiptik; yaptığımız şeye inanıyorduk. Aslında bu, şirketin çoğu için geçerliydi. Her bir Twitter ofisinin duvarı boşuna efsanevi "#LoveWhereYouWork" (Çalıştığın Yeri Sev) sözüyle süslenmedi. Haber gündemini belirleyebilen, küresel pazarı etkileyebilen, kariyerleri yaratıp mahvedebilen son derece güçlü bir platformda çalışıyorduk. Kendisinden çok daha üstün olanlarla aşık atabilen bir platform bu.

İşimiz, bu platformun iyiliğin gücü olmayı sürdürmesini sağlamaktı. Tarafsız ve dürüst bir sohbeti korumaktı. En çok ihtiyaç duyulduğu zamanlar platformu kullanışlı tuttuk. İşimi seviyordum. Sadece maaşı (ki iyiydi), avantajları (ki harikaydı) veya prestiji (ki bu... kime sorduğunuza bağlı olarak değişir) için değil, hakikaten amacımız için. Bunu söyleyebilecek çok kişi yoktur.

Ama benim bağlılığım bundan da daha ileri gidiyor. Twitter'ı nispeten erken bir tarihte benimsedim; platforma 2009'da katıldım ve Twitter topluluğunun etrafımda büyümesini izledim. O masum zamanları hatırlıyorum: Stephen Fry'ın, zararsız mim oyunlarının ve sonunda platformdan atılmasına neden olacak tartışmalı görüşlerini tweetlemeye başlamadan önce Graham Linehan'ın olduğu zamanlar. Genç David Cameron'ın bir keresinde bir domuzun kafasına ağza alınmayacak bir şey yaptığını iddia eden haberler çıktığı gün oradaydım ve hayatımda hiç o kadar güldüğümü hatırlamıyorum.

Brexit oylamasının olduğu gün oradaydım ve ardından gelen katartik öfke ve dayanışma gösterisine katılmıştım. David Bowie'nin öldüğü gün. Grenfell'in yandığı gün. Sokağa çıkma yasağının başladığı gün. Newcastle'da, kimsenin izlemeyi bırakamadığı o kocaman su birikintisinin olduğu gün. En iyi fikirlerimi, en aptalca düşüncelerimi, aşırı duygusal veya öfkeli atıp tutmalarımı ve en aptalca şakalarımı 10 yıldan fazla süredir bu platformda belgeliyorum. Bu işte epey iyi olduğumu düşünmek hoşuma gidiyor.


Twitter'ı bir okur, bir gazeteci, bir sanatçı ve tek sefere mahsus bir sosyal halkla ilişkiler uzmanı olarak kullandım (müzik endüstrisinde; bir zamanlar Shakira'nın resmi Bebo hesabını yönetiyordum ve Blue'dan Lee, ne yaptığımı anlamadığı için beni teknik destek için arardı. Bu başka bir günün hikayesi). Başka bir deyişle, eşit derecede neşeyle içerik oluşturan, etkileşime geçen ve raporlayan biriydim. Twitter'ın değeri hesaplanamazdı.

Kitap anlaşmamı bir tweete cevap vererek yaptım ve hayatım değişti. Twitter'da iş buldum çünkü biri Twitter'da bana DM gönderdi. Komik veya öfkeli paylaşımlarımla tuhaf bir şekilde viral oldum, yazılarım ve görüşlerim için trollendim ve hakarete uğradım. Yakın arkadaşlar edindim. Twitter her günüme işlendi. Daha önce biri, "Bebeğim, iyi misin?" diye tweet atmıştı.

Nefret ediyormuş gibi davrandığın bir internet sitesini kaybetmenin verdiği tuhaf biçimde gerçek kederine elini sürmedin.

Bu, son derece kendinizle ilişkilendirebileceğiniz ama Twitter kültürüne bağlanmamış herkes için de anlaşılmaz bir ifade. Birileri "çok çevrimiçi" olmaktan bahsederken aslında "Twitter'da çok" demek istiyor. Facebook'un daha fazla takipçisi var, Instagram'ın daha fazla fenomeni var ve TikTok daha genç ama bir şekilde Twitter kültürel etki açısından bunlardan daha güçlü.

Twitter yolun sonuna mı geliyor bilmiyorum. İşler kesinlikle kaotik durumda, bu inkar edilemez. Peki ölümcül şekilde mi? Bunu zaman gösterecek. Musk'ın şirketin yönetimini aldığından beri verdiği kararların büyük hayranı değilim; bir grup arkadaşımı kovduğu kısım onu bana sevdirmedi. Ama onu yok sayacak kadar aptal değilim. Onun planı bir şeyleri parçalamak, hazırlık amacıyla engelleri çıkarmak ve yeniden inşa etmek gibi görünüyor. İşe yarayabilir. Ben büyük bir iş insanı değilim. Ne bilirim?

Öte yandan yüzlerce eski meslektaşımın neden kendilerine sunulan kaçış yolunu seçtiğini kesinlikle anlıyorum. Musk anlaşmasını tamamlamadan sadece birkaç hafta önce serbest zamanlı çalışmak için ayrıldım. Bunu anlıyorum. Şirkette kalanları da anlıyor, anlayışla karşılıyorum, tıpkı saçmaladı diye platformdan ayrılanları ve kullanmaya devam edenleri anladığım gibi.

Twitter'ı "biz" kurduk, olduğu şey haline getirdik derken bunu kelimenin tam anlamıyla söylüyorum. Meslektaşlarım ve ben; bu aptal uygulamanın düzgün çalışması için stres yapan, ter döken ve zaman zaman umutsuzluğa kapılan "biz" ve hayatının parçası olarak Twitter'da paylaşım yapıp Twitter'ı okuyan kullanıcı topluluğu olarak "biz". Arkadaşlarıma ve meslektaşlarıma yapılan muameleden dolayı küskün ya da kızgın olmadığımı söylemiyorum.

Hizmetin mükemmel olduğunu düşündüğümü söylemiyorum. Gidebileceği yöne katıldığımı söylemiyorum. Ama Twitter'ın hayatta kalmasını canı gönülden istediğimi biliyorum. Twitter kaybedilemeyecek kadar çok önemli, çok iyi, çok gülünç, çok sinir bozucu, çok yararlı. Twitter'ı hak ediyoruz. İyisiyle, kötüsüyle. Twitter'a ihtiyaç duyduğumuzu söyleyecek kadar ileri gideceğim. Umarım geceyi atlatır.

Marc Burrows eleştirmen, müzisyen, komedyen ve yazardır. The London Boys kitabı yayımlandı



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Sevgi Aydoğan

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU