İşgalciyi "kapitülasyona" maruz bırakan bir ülkeye dayatılan süreçler neyin nesi acaba?

Mayis Alizade, Independent Türkçe için Prof. Dr. Cemil Hasanlı, Şaban Gülbahar ve Mehman Aliyev ile konuştu

Fotoğraf: Ludovic Marin/AFP

Azerbaycan'ın kendi topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarmak için yürüttüğü ve 44 günün sonunda, gece yarısı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın imzaladığı üçlü anlaşmayla nihayete eren savaşın üzerinden iki seneden fazla bir zaman geçmesine rağmen ne kapitülasyon ne de barış anlaşması söz konusu. 

Savaşların tarihinde böyle bir durum oldu mu, bilemiyorum. Ancak ilginçten daha ilginç durumlarla karşı karşıya bulunduğumuz kesin.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Şöyle ki, 10 Kasım 2020 gecesi anlaşmanın imzalanmasından dakikalar sonra sınırın ötesinde hazır bekleyen Rusya askerleri 'Barış Gücü' kisvesi altında önce sınırı, ardından 4 bin kilometrekarelik Azerbaycan toprağını kendi kontrolüne alırken, Bakü yönetimi en üst perdeden Ermenistan için 'kapitülasyon' nitelendirmesi yaptı. 

Yenilgiye maruz kalmış ülkenin başbakanı ise sayısız badireler atlatarak ülkesini seçime götürmeyi başardı, seçimden zaferle çıkıp durumunu sağlama alınca işin seyri de değişti. 

Yani, ülkeyi 'kapitülasyona' mecbur bırakmış bir yönetimin başı kendisini 'kapitülasyona' maruz koymuş ülkenin lideriyle aynı masa arkasında bu kez barışı tartışıyor.

11 Ocak 2021'de Kremlin'de başlayan süreç, aynı yılın aralık ayında yine Kremlin'in kontrolünde sürerken devreye AB ve ABD'nin girmesiyle kah bu uçtan öbürüne kah da öbür uçtan bu uca savruldu.

6 Ekim'de Prag'da Batılı arabulucuların telkinleriyle bir araya gelen taraflar 31 Ekim'de soluğu yeniden Soçi'de Vladimir Putin'in yanında alınca açıklamaların niteliği de değişti. 

'Barış süreci' yeni bir aşamaya mı evrildi, bölgede neler oluyor? 

Independent Türkçe'nin sorularını Londra Üniversitesi'nden Prof. Dr. Cemil Hasanlı şu şekilde yanıtladı: 

Kuşkusuz, Rusya tüm enstrümanları devrede tutarak bölgeyi kendi kontrolü altında tutmak istiyor ve bunun için 10 Kasım 2020, 11 Ocak 2021 ve 24 Kasım 2021'de imzalanan üçlü anlaşmalarla ilave yetki ve avantajlar kazandı. Rusya bölgeyi kendi mandası olarak görüyor. 44 günlük savaşın sonunda bölgeye kendi askerlerini gönderen Rusya Azerbaycan üzerindeki kontrolünü güçlendirdi. 'Barış Gücü' kisvesi altında Rus askeri güçlerini Karabağ'ın dağlık kısmına davet etmek İlham Aliyev'in ciddi hatasıydı.

Ve şimdi o, kendi hatasının rehinine dönüştü. Batılı ülkeler sorunun çözümünü kendi inisiyatifine almak isterken, Brüksel ve Prag süreçleri Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ilişkileri ve bölgedeki barış süreçlerini Rusya'nın kontrolünden çıkarmayı amaçlıyor. Ancak ne Azerbaycan ve ne de Ermenistan bu sürece daha hazır...

Onlar Rusya'nın kontrolünden çıkmaya tereddütle yaklaşıyor. ABD ve AB planı, kalıcı barışın tesis edilmesine yöneldi. Rusya ise bölgeye kalıcı barışın gelmesi durumunda bölgedeki kendi pozisyonunun sallanabileceğinden ihtiyat ediyor. İşte bundan dolayı Moskova tüm enstrümanları devreye sokarak bu süreci sekteye uğratmaya, barışı belirsiz bir zamanlara ertelemeye ve bölgede uzun süre kalmaya çalışıyor. Vladimir Putin'in Valday konuşması bunu açık şekilde ortaya koymuştu.

 

Prof. Dr. Cemil Hasanlı.jpg
Londra Üniversitesi'nden Prof. Dr. Cemil Hasanlı

 

"Azerbaycan devlet kanalının 'işgalci' diye nitelendirdiği Rus ordusunu 'Barış Gücü' kisvesi altında ülkeye sokan kimdir?" diye konuşan Prof. Dr. Hasanlı, "Millî hükümetin Mayıs 1993'te Türkiye'nin de perde arkasından verdiği büyük destekle ve büyük mahrumiyetler pahasına ülkeden atmaya muvaffak olduğu bir orduyu ülkeye geri getiren devlet başkanı Aliyev o ordunun 'örnek hizmetlerini' Rusya Devlet Başkanına öve öve bitiremiyor, şükranlarını sunuyor. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade 'Milli Tesanüt' isimli esrinde 'Ruslaştırma' politikasının iki enstrümanından birinin Kiril alfabesi, ikincisinin ise 'Sosyalist Gerçekliği' teorisi olduğunu ifade etmişti. Azerbaycan devlet başkanın Aliyev her 2-3 aydan bir Rusya Devlet Başkanı'na 'Azerbaycan'daki Rus okullarının durumuna ilişkin' adeta rapor sunarcasına kameraların önünde durumun özetini sunuyor. 'Bir millet iki devlet' olmamıza rağmen Azerbaycan'da Hacettepe Üniversitesi şubesi değil de Moskova Tıp Üniversitesi'nin şubesi açılıyorsa, Rusya'yı 'işgalci' ilan eden Azerbaycan televizyonlarının öncelikle bunları dile getirmesi gerekmez mi?" dedi.

Fransa Senatosu'nun Azerbaycan aleyhinde aldığı son karar hakkında konuşan Prof. Dr. Hasanlı, "O tür kararları Fransa Senatosu Türkiye'nin aleyhinde de almıştı. Ancak Türk milleti devletiyle el ele vererek sadece Paris'te değil Avrupa sath-ı mailinde protesto gösterileri düzenlemek kaydıyla o kararları tamamen geçersiz kıldı" ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Cemil Hasanlı, sözlerine şunları ekledi:

Senato kararına karşı Azerbaycan ne yaptı diye sorarsanız,15-20 kişilik bir grup Azerbaycan'ın Paris Büyükelçiliği önünde toplanarak 'N'oldu Paşinyan' şarkısı altında dans etti. Komik mi diyelim, trajikomik mi? Zaten Azerbaycan iktidarının Fransa'da ulusal çıkarlara yönelik bir politika izlemediği herkese malumdu. Biz Fransa Senatosu'nun kararını Vladimir Putin'in Valday konuşmasının devamı sayıyor ve bunu protesto ediyoruz. İnşallah Azerbaycan iktidarı da 'İnsancıl görünmek' namına başta Notre Dame olmakla Fransa kiliselerinin onarımına milyonlarca euro para harcamaktan vazgeçer ve milli çıkarlarımızın peşinden giden politikalar izler. Aksinin yapılması durumunda ulusal çıkarlarımızın aleyhinde yeni adımların gelebileceğinden endişeliyim.
 

Şaban Gülbahar.jpg
Avrasya Bir Vakfı ve Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Şaban Gülbahar

 

Bölgedeki gelişmeleri Türkiye'nin bakış açısından değerlendiren Türkiye'nin önemli fikir ve düşünce kuruluşlarından Avrasya Bir Vakfı ve Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Şaban Gülbahar, Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu'da Türkiye'nin içinde bulunmadığı barışçıl süreçlerin başarıya ulaşmasının çok zor olacağına dikkati çekti. 

Independent Türkçe'ye konuşan Gülbahar, Türkiye'nin garantörlük hakkı bulunan Nahçıvan bölgesinin ve Zengezur Koridoru'nun önemini vurguladı:

Başından beri söylediğimiz bir şey var: Türkiye olmadan Güney Kafkaslarda kalıcı bir barışın tesis edilmesi mümkün değil. Bu gerçek ortadayken Türkiye'yi dışarıda tutan hiçbir girişim veya hareket başarılı olamaz. Peki neden bu böyle? Ermenistan, baştan beri bize göre bölgeye konuşlandırılan bir tampon bölgedir. Tarihi kaynaklara indiğimizde bölge coğrafyasının geçmişi bize bu konuda yeterli bilgiyi veriyor.

Türkiye ile Orta ve Uzak Asya'daki kardeşlerinin kucaklaşmaması, bölgede baskın bir Türk varlığının yaşanmaması gibi saiklerle böyle bir dizayn etti. Hal böyle iken Azerbaycan ve Türkiye gibi her bakımdan birbirine yakın hatta benzer iki devletin Ermeni saldırıları karşısında ortak hareket etmesinden daha doğal bir şey olamaz.

Kafkaslar bölgesinde barış gibi sunulan savaş sonucunun yeterli olmadığını biz başından beri söylüyoruz. Avrupa Birliği tarafından oluşturulan sınır komisyonu çalışmaları bugüne kadar bir netice vermedi. Bilindiği gibi bu komisyon Kafkaslardaki durum, mayınların temizlenmesi, gözaltındaki kişilerin serbest bırakılması, kayıpların akıbetinin belirlenmesi meselelerine yoğunlaşacaktı. Ancak bu konuda bugüne kadar ciddi bir sonuç alınamaması bunun en önemli göstergesi. 


"ABD'nin bu konudaki tavrı ne yazık ki Ermenistan politikalarına destek mahiyetinde" diyen Şaban Gülbahar, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi'nin geçen eylül ayında Erivan'a yaptığı ziyareti hatırlatarak, "Bu ziyaret sırasında takındığı tavır ve kullandığı dil, Batı politikalarının bu konudaki tarafgirliğini gösteriyor. Hal böyle iken, Türkiye'nin, haklı davasında kardeşinin yanında olmasından daha tabii bir şey olamaz, olmamalı da" dedi.

Türkiye'nin, "oyun kurucu" olarak Kafkaslarda yerini aldığını ve bu durumunu derinleştirmek için diğer oyuncuların elindeki silahları da toplamak konusunda kararlı göründüğünü söyleyen Gülbahar, "Sürekli sorun üreten ve çözümsüzlüğün tek adresi olarak gösterilen Ankara yönetiminin bu konuda aldığı irade, sadece Erivan yönetimi ile ilgili değil. Bu, Tahran, Moskova, Washington, Avrupa ülkeleri ve bütün dünyaya açık bir ilan. Bölgede hasımların hamlelerini yok etmeye yönelik bir iradedir" şeklinde konuştu.

"Erivan-Ankara hattındaki siyasi ve ekonomik gelişmeler neye evrilir, hangi sonuca ulaşır; şimdiden kestirmek mümkün olmamakla birlikte, bu gelişme, iyice içine kapanan Ermenistan'ı da kontrol altına almaya yönelik bir hamledir" diyen Şaban Gülbahar, sözlerini şöyle sürdürdü:

Azerbaycan'ın tarihi Karabağ zaferinden sonra Rusya'nın girişimiyle oturulan anlaşma masasında Zengezur kapısı veya geçidi en hassas konulardan biri idi. Fakat bugüne kadar geçen süreçte bu konuda atılan cılız adımlar dışında bir gelişme yaşanmadığı gibi, küresel salgın etkisini kaybetmesine rağmen geçen temmuz ayında yaşanan bir hadise bizi de şaşırttı. Nahçıvan Özerk Yönetimi, koronavirüs önlemlerini gerekçe göstererek, Nahçıvan-Sederek Sınır Kapısı'nı kapatma kararı almıştı. 7 Eylül tarihinde kapı kısmen açıldı ama üç aylık kısıtlama akıllara bazı soru işaretlerini getirdi. Türkiye'den Azerbaycan'a giden yol Kars, Iğdır, Dilucu, Ordubat, Mincivan, Horadiz, Ahmedbeyli ve Bakü olarak uzar. Bu karar, İran'ın etkisiyle Türkiye'ye bir tepki olarak mı, Zengezur koridorunu zorlaştırmak için mi alındı? Bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekir. 


Her ne olursa olsun, savaştan sonra dahi özerk yapısı değişmeyen Nahçıvan'ın ayakta kalmak için Türkiye ve İran'la yaptığı ticaretin hayati öneme sahip olduğunu belirten Gülbahar, "100 bin nüfusu olan bu kapalı bölgenin Türkiye ile doğrudan Azerbaycan'a bağlanmasının yolu Zengezur'dan geçiyor. Bu operasyonun ardında Rusya'nın olma ihtimali de bulunuyor. Türkiye'nin İskandinav ülkelerine NATO vizesine karşılık Moskova yönetiminin Tahran eliyle Nahçıvan'a yönelik bir operasyonu da olabilir. Tekrarlamakta fayda var; Nahçıvan, Türk dünyası ile Türkiye arasındaki en önemli köprüdür. Bu köprünün en önemli ayağını ise Zengezur koridoru oluşturuyor. İran'ın bölgede Ermenistan'ın ağırlığını hissettirecek bir oldubittiyi devreye alması, Avrasya'ya geçişin Zengezur yerine kendi topraklarından sağlanması konusundaki planı da bu konuyu açıklamak için ihtimaller arasına alınabilir. Bilindiği gibi, Zengezur koridoru projesi kara ve demiryolu ulaşımıyla Azerbaycan'ı doğrudan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ne bağlamayı hedefliyor. Dolayısıyla Azerbaycan'ı doğrudan Türkiye'ye; her ikisini Türk dünyasına bağlayacaktır. Azerbaycan, ateşkes anlaşmasında yer alan "Bölgedeki tüm ekonomi ve ulaşım bağlantıları açılacaktır" ifadelerini kullandı.

Ermenistan Cumhuriyeti'nin; insanların, araçların ve malların her iki yönde engelsiz hareketini organize etmek için Azerbaycan Cumhuriyeti'nin batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşım bağlantılarının güvenliğini garanti ettiğini söyleyen Şaban Gülbahar, sözlerini şöyle sürdürdü:

'Tarafların mutabakatı ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ni Azerbaycan'ın Batı bölgelerine bağlayan yeni ulaşım bağlantılarının inşası gerçekleştirilecektir' cümlelerini Zengezur Koridoru'na gerekçe olarak gösterse de Erivan yönetimi, ulaşım yollarının açılmasını desteklediğini; ancak bu maddede Zengezur adının kullanılmadığı gibi, Bakü'nün talep ettiği şekliyle bir koridor projesinden de bahsedilmediğini iddia ediyor. İşte burada Rusya ve İran'ın bölgeye ilişkin yeni dizayn politikalarından söz edebiliriz. Ankara ve Bakü yönetimlerinin bu konuda ısrarcı olması ve artık sonuca odaklanmaları gerekiyor. Rus ordusunun 'Barış Gücü' kisvesi altında bulunması kabul edilebilir bir şey değil.

Yaklaşık bir buçuk ay bir savaş veriyorsunuz. Savaşın mutlak kazananı siz oluyorsunuz. Tam hedefe yaklaşmışken uydurulan bir barış masası ile sahada etkisiz hale getiriliyorsunuz. Sözde barış yapılırken size birtakım vaatlerde bulunuluyor, fakat aradan geçen iki yıl içinde sanki mağlup olan taraf sizmişsiniz gibi bir çözümsüzlüğe mahkum ediliyor ve bir diasporanın kumpası ile karşı karşıya geliyorsunuz.

Topraklarınızın bir bölümü halen düşman işgali altında iken yüzde yüz bir zaferden söz edebilir misiniz? İşte, Azerbaycan'ın durumu tam da böyle… Azerbaycan'ın, Ermenistan tarafından işgal edilen topraklarının yüzde 25'i hala azat olmuş değil. Hal böyle iken her şey yolunda imiş gibi, barış havariliğine soyunmanın hiç mi hiçbir manası yok. 


Şaban Gülbahar, son olarak "Bütün bu algoritmanın kurucusu ve uygulayıcısı üstelik sizi barıştırmak için çaba gösterdiğini iddia eden daha büyük bir güç, yani Rusya… Fotoğraf karesine bakıldığında durum çok trajik görünüyor. Ermenistan mağlubiyeti kabul ettiği halde Rusya'nın Erivan'ın elini güçlü tutmaya çalışması bu trajedinin görünür kısmı. Rusya'nın, 1993 yılında terk etmek zorunda kaldığı Güney Kafkasya'ya bu savaşı bahane göstererek yeniden dönmüş olması ise en önemli sonuç. Kartları yeniden karmak mümkün mü? Masayı devirmek sonucu değiştirir mi? Bu konuda çok dikkatli politikalar üretmek gerekiyor" ifadelerini kullandı.
 

Mehman Aliyev.jpg
Turan Ajansı ve ASTNA Araştırmalar Merkezi Başkanı Mehman Aliyev

 

Gelişmeleri Bakü'den izleyen Azerbaycan'ın tek bağımsız haber ve analiz kurumu Turan Ajansı ve ASTNA Araştırmalar Merkezi Başkanı Mehman Aliyev, süreç içerisinde Azerbaycan'ın üstün ve yönlendirici durumuna çekilerek; Ermenistan'ın zayıf, Azerbaycan'ın ise güçlü pozisyonunun sürdüğünü vurguladı. 

Mehman Aliyev, Independent Türkçe'ye şu değerlendirmelerde bulundu:

Azerbaycan-Ermenistan savaşının bitmesinden sonra Güney Kafkasya'nın bu iki ülkesinin gelecekte barış içinde yaşamasına ilişkin uzun sureli karşılıklı tartışmalar artık bir çeşit tavizler şeklini almaya başlıyor. Dağlık Karabağ'ın bağımsızlığını öngören Ermeni tezi ve Azerbaycan devlet başkanı Aliyev'in dillendirdiği 'Statü cehennemin dibine gitti' pozisyonu kısa süre önce yeni bir melez barış girişiminin doğmasına neden oldu. Paşinyan hükümeti özel bir güvenlik garantisi verilmesi koşuluyla Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'ın bir parçası olmasını kabullenirken Aliyev yönetiminin ise artık gizli görüşmelerin yapıldığı Dağlık Karabağ Ermenileriyle doğrudan görüşmeler yapma eğiliminde olduğu görülüyor. İlham Aliyev bunu 17 Kasım tarihinde AB heyetini kabulünde dile getirdi. 

Savaşın bitmesini öngören 10 Kasım 2020 tarihli Putin, Aliyev, Paşinyan anlaşması, Dağlık Karabağ'ın statüsüne ilişkin farklı bir durumu öngörmediği gibi uluslararası kamuoyu Dağlık Karabağ'ı Azerbaycan toprakları sayıyor ve bölgeyle ilgili tasarrufları 'Azerbaycan'ın iç işi olarak nitelendiriyor. Azerbaycan şimdiye kadar kendi üzerine düşen yükümlülükleri tek yanlı olarak yerine getirmenin yanı sıra, Bakü'nün ilkeli duruşundan dolayı Ermenistan da bazı önemli tavizler vermek zorunda kaldı. Yani, Ermenistan'ı buna mecbur bıraktı. 


Genel olarak bakıldığında Erivan'ın girişimlerinin başarı sağlamadığını belirten Mehman Aliyev, bu süre zarfında Rusya'nın, Azerbaycan aleyhinde olacak herhangi bir adım atamadığını söyledi. 

Gülbahar, "Gerek geçen 6 Ekim'de Prag'da AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un aracılığıyla gerekse 31 Ekim'de Soçi'de gerçekleşen Aliyev-Paşinyan buluşmaları Azerbaycan'ın pozisyonunu güçlendirmeye hizmet etti. Bunun sonucunda Dağlık Karabağ bölgesinin Azerbaycan'ın bir parçası olduğu gerçekliğini kabullenen Nikol Paşinyan Ermenistan toplumunu da bu olguyu kabullenmeye çağırdı. Fransa Senatosu'nun birkaç gün önce kabul ettiği Ermeni yanlısı karar ve bunun yanı sıra ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi toplantısı zayıf durumdaki Ermenistan ile güçlü durumdaki Azerbaycan arasındaki ilişkilerde oluşturulmak istenen dengenin dışavurumu olarak değerlendirilebilir" şeklinde konuştu.

Mehman Aliyev, son olarak şunları söyledi:

ABD ve Fransa hükümetleri Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü çerçevesinde sona erdirilmesi çizgisini sonuna kadar sürdürecektir. İki gün önce Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve ABD Dışişleri bakanı Blinken de İlham Aliyev ile yaptıkları telefon görüşmelerinde barış sürecini desteklediklerini ifade ettiler.19-20 Kasım tarihlerinde Tunus'ta yapılacak bir toplantıda Emmanuel Macron'un   Nikol Paşinyan ile öngörülen buluşmasının da önemli olduğunu düşünmemiz gerekir. Aliyev ile telefon görüşmesinde Emmanuel Macron bölgeye kalıcı barışın gelmesi için gerçekçi siyasi çözüm yolları aramaya tümüyle hazır olduklarını dile getirdi.


44 günlük savaşın sona ermesinin üzerinden 25 ay geçerken 'kapitülasyonu' gerçekleştirmiş ve 'kapitülasyona' maruz kalmış iki ülkenin barışması mantığını bir tarafa bırakarak şu soruyu soralım: 

Askerlerini galip  ülkenin topraklarına yerleştirmiş bir ülkenin (Rusya'nın yani) yönlendirmesinde yaklaşık 1 sene yürüyen 'barış görüşmeleri 'ne Batılı ülkeler de kendi armağanlarını sunmak  isteyince çatallanan süreç  daha nerelere evrilecek ve ne kadar devam edecektir?  

Hadi 'kapitülasyonu' bir kenara bıraktık, savaştan zaferle çıkmış bir ülkeye bu süreçleri kim, hangi hak ve yetkiyle dayatabilir?

Neden ve niçin?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU