Bu kabilden her buluşma, insana elinde olmadan Nilüfer'in 1994 Türkiye'sini kasıp kavuran bir şarkısındaki 'Ah bu kaçıncı perde' dizesini hatırlatıyor.
Aslında bu kez durumun tamamen farklı olması gerekirken havadan AGİT Mİnsk Grubu'nun ipe un serdiği dönemlerin kokusu da gelmiyor değil.
44 günlük savaşın son perdesinde iki ülke devlet ve bir ülke hükümet başkanının imzaladığı ateşkes anlaşmasıyla 'Barış Gücü' kisvesi altında Rusya ordusu sınır geçişlerini kontrol altına almakla kalmayıp, Azerbaycan topraklarının 4 bin kilometrekarelik kısmında hakimiyet kurdu (Ermeni ayrılıkçı terörist güçlerin 26 Şubat 1992'de Azerbaycanlıları soykırıma maruz koyduğu Hocalı kasabası da Rusya Silahlı Kuvvetlerinin kontrolü altında).
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Ermenistan'ın kapitülasyona maruz kaldığını ilan ederken, birkaç darbe girişimini atlatan Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan erken seçimden zaferle çıktıktan sonra Batı'yla ilişkilerini kuvvetlendirmek yoluyla ülkesinin belini doğrultmaya çalıştı.
11 Ocak 2021'de Kremlin'de Vladimir Putin'in o uzundan uzun masasının arkasında gerçekleşen buluşmalar, daha sonra yine Kremlin'de, ardından ise Soçi'de tekrarlanırken; devreye 2021 sonbaharında AB Konseyi Başkanı Charles Michel girerek barış için yeni bir inisiyatif üstlendi.
Michel'in aracılığıyla gerçekleşen görüşmeler dizisinin en sonuncusu Prag'da yapıldı.
Aliyev "hızla barışa doğru ilerlemeden" bahsederken, Paşinyan da aşağı-yukarı aynı mealde açıklamalar yaptı.
Ve 'futbol diplomasisi' çerçevesinde Ekim 2009'da Bursa'da gerçekleşen Abdullah Gül-Serj Sargsyan buluşmasından sonra Türkiye ve Ermenistan'ın en üst düzeydeki yöneticileri; Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Paşinyan ilk kez Prag'da bir araya geldi.
Prag'da ne oldu, neler konuşuldu? Yeni bir kapı aralandı mı? Rusya bu işe ne diyecek?
Süreci yakından izleyen Azerbaycan'ın tek bağımsız haber kurumu Turan Ajansı ve ASTNA Analizler Merkezi imtiyaz sahibi Mehman Aliyev, Independent Türkçe'nin sorularını şu şekilde yanıtladı:
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un inisiyatifiyle toplanan Avrupa Siyasi Topluluğu Liderleri Forumu'nda Azerbaycan-Ermenistan ve Türkiye-Ermenistan liderlerinin buluşması bir nevi gizlilik perdesine bürünmesine rağmen, İlham Aliyev'in 'Hızla barış anlaşmasına doğru ilerliyoruz' açıklamasının önemsenmesi gerekir. Azerbaycan ve Ermenistan yöneticilerinin yüz yüze buluşmasında geçtiğimiz 12-13 Eylül tarihlerinde sınırda yaşanan ve çok sayıda insan kaybıyla sonuçlanan çatışmaların etkili olduğu da bir gerçek.
Avrupa'daki arabulucuların oluşturduğu plana göre Azerbaycan ve Ermenistan liderlerinin önümüzdeki kasım ayında bir araya gelmeleri gerekirken, olağanüstü durumlar buluşmanın öne alınması icap etti.
Aliyev ile Paşinyan arasındaki Prag buluşmasının gündeminin açıklanmamasına rağmen görüşülen konuların içeriğini önceden tahmin etmek zor olmadığı gibi, Azerbaycan devlet başkanının buluşmadan sonraki açıklaması da iki ülke arasındaki barış sürecinde ilerlemenin kaydedildiğini tahmin etme fırsatı doğuruyor.
Mehman Aliyev, "Geçtiğimiz 31 Ağustos'ta Brüksel'de AB Konseyi Başkanı Charles Michel'in arabuluculuğunda gerçekleşen buluşmada, iki ülke arasında büyük barış anlaşmasının imzalanması, ulaşım yollarının açılması, insani yardımlar gibi konular görüşülmüş ve görüşmelerin sürdürülmesi kararlaştırılmıştı. Ancak görüşmelerin sürdürülmesine ilişkin 31 Ağustos'ta varılmış anlaşmaya rağmen iki hafta sonra yaşanmış şiddetli çatışmaların izinin belleklerden silinmediğinin unutulmaması gerekir. Yani çatışmaların yaşandığı sıralarda barış görüşmelerinin çıkmaza girdiği düşünülebilirdi" dedi.
Ermenistan toplumunun kendi Başbakanı Nikol Paşinyan'ı Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'i dinlememeye çağırdığını hatırlatan Mehman Aliyev, halihazırda Rusya 'Barış Gücü’nün kontrolü altında bulunan Karabağ topraklarındaki Ermenilere verilecek nihai statüsü belirlenmeden barış anlaşmasının imzalanmasının doğru olmayacağı noktasında ısrarcı olduklarına da dikkat çekti.
Mehman Aliyev, sözlerini şöyle sürdürdü:
Örneğin eski Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan, 'Paşinyan'ın öncelikle barış anlaşmasını imzalaması için somut bir tarihten kaçınması gibi bir yükümlülük altına girmemesi, ardından ise Azerbaycan'ın dikte edeceği bir gündemden kaçınması gerektiğini' ifade etmişti. Eski bakan bu açıklamayı, Paşinyan'ın 5 Ekim'de Ermenistan Meclisi'nde 'barış gündemine ilişkin sorumlulukların tamamını kendi üzerine almasına' ilişkin beyanatından sonra yapmıştı.
Paşinyan'ın 'Ben barış gündemine sadık olduğumuzu onaylıyor ve barış gündeminin bu formüller üzerinden hayata geçirilmesinin sorumluluğunu kendi üzerime alıyorum. Bugün de bu taslağın kabul edilmesinde parlamentodaki sayımızın yeterli olduğundan eminliğimi ifade ederken milletimizin de desteğini bekliyorum. Ben bu yolu görüyor ve onaylıyorum' şeklindeki beyanatı aslında Ermenistan Başbakanının Prag'a bu gündemle gittiğini ortaya koyarken buluşmadan sonra Azerbaycan devlet başkanının yaptığı açıklama da AB üst düzey yetkilisi arabuluculuğunda yürütülen görüşmelerde nihai barış anlaşmasına doğru hızlı yol alındığını onaylıyor.
Mehman Aliyev, "Ermenistan Başbakanını Prag'da kabul ettikten sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açıklama gerek ikili ve gerekse bölgesel ilişkilerin geleceği bakımından çıkılan bu yola ışık tutacak netliktedir. Erdoğan, 'Ermenistan Başbakanı Paşinyan ile de bir görüşmemiz oldu. Bölgemizde iyi komşuluk ilişkileri temelinde tam normalleşme hedefimize ulaşabileceğimizi samimiyetle düşünüyorum' dedi. Bundan sonraki sürecin işleyişi atılacak somut adımların zamanı ve niteliğine bağlı olacaktır" ifadelerini kullandı.
"Rusya'nın sergileyeceği tavırlar göz ardı edilmemeli"
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki çatışma ve savaşları 1990'ların hemen başlarından izleyen gazeteci-yazar Ruşen Aliyev, yeni Prag sürecini değerlendirirken olumlu sinyallere dikkat çekmenin yanı sıra, Rusya'nın sergileyeceği tavırların göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguladı.
Independent Türkçe'nin konuya ilişkin sorularını yanıtlayan Ruşen Aliyev, şu değerlendirmelerde bulundu:
Avrupa Birliği'nin Prag'da gerçekleştirilmiş formalite nitelikli toplantısından akıllarda ağırlıklı olarak Birlik üyesi olmayan 17 ülke yöneticisinin formalite niteliği taşımayan buluşmaları daha önemli görünüyor. Artık bu, Avrupa kıtasının yeni siyasi-iktisadi mimarisinin ilk çizgileridir.
Gerçi Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel'in bunun 'Politik koordinasyon için oluşturulmuş bir platform olduğunu ve herhangi bir örgütün ve sürecin yerine geçmediğine veyahut bu aşamada yeni bir kurum niteliği taşımadığına' vurgu yaptıysa bile, yeni oluşumun farklı noktalara evrilebileceğine ilişkin ilk emarelerin varlığının da göz ardı edilmemesi gerekir.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macronun girişimleriyle kurulan Avrupa Siyasi Topluluğu’nun, artık çatlaklar vermeye başlamış dünya güvenlik mimarisinin yeniden şekillenmesinin ilk belirtileri olduğunu ifade eden Ruşen Aliyev, "Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasından sonra dünya güvenliğinin iki önemli kolonu durumundaki BM ve AGİT ya yeniden şekillenmeli veya tamamen marjinalleşerek tarihin sayfalarında kendi yerlerini alması gerekirdi. Böyle bir dönemde Avrupa Siyasi Topluluğu'nun ortaya çıkması ve ilerleyen dönemdeki toplantıların Moldova ve İngiltere'de yapılacak olması simgesel nitelik taşıyor. Bu hem Brexit'in kayıplarını telafi etmek hem de AGİT'in tarihe damgasını vuran 1999 İstanbul Zirvesi'nde yarım kalmış işlerin devam ettirilerek sonuçlandırılması anlamını taşıyor. Aynı zamanda Rusya'sız sonuçlandırmak" diye konuştu.
Ruşen Aliyev, sözlerine şunları ekledi:
İşin çelişkili yanı Aralık 2021'de Rusya Dışişleri Bakanlığının ABD ve NATO'dan talep ettiği sekiz maddelik 'Güvenlik garantisi' aynı zamanda bu ülkenin dünyadaki nüfuzunun artmasına neden olacaktı. Şimdi ise değil dünyanın, Avrupa kıtasının ekonomi ve güvenlik sorunlarının tartışıldığı mecrada kıtanın yüzölçümü bakımından en büyük ülkesi Rusya bulunmuyor. Artık Rusya'yla doğrudan değil Türkiye'nin aracılığıyla konuşuluyor. Bunun Ankara için hem olumlu hem de olumsuz yanları bulunmakta olup bunun ayrıca tartışılması gerekir.
Avrupa Siyasi Topluluğu'nun bir sonraki toplantısının Moldova'da yapılacak olmasının, Rusya'nın, önceleri kendi arka bahçesi olarak gördüğü bölgelerde artık eskisi gibi söz sahibi olamadığını ortaya koyduğunu söyleyen Ruşen Aliyev, "Ukrayna'daki direniş Rusya'nın eski egemenlik bölgelerindeki durumunu iyice sarstı. Bu durum er veya geç Kafkasya bölgesi için de geçerli olacak. İşte Prag Kalesi'nde Azerbaycan, Ermenistan, Türkiye devlet ve hükümet başkanlarının rahatlıkla, hiçbir gerilim olmadan konuşmaları, zaman zaman çekilen fotoğraflar sosyal medya kullanıcılarına da bol malzeme çıkardı. Ancak bu manzaralar ciddi siyasi analizler için de asla önemsiz değil" dedi.
Ruşen Aliyev, "Dağlık Karabağ münakaşası Rusya'nın bulunduğu formatlarda çıkmaza girmişti. Bu çıkmazın adına 'koridor' denen bir çıkış seçeneği de bulunuyor. O koridorlar ve ulaşım yolları Rusya'nın kontrolünde bulunduğunda Rusya o yolları Ermenistan'da ve Dağlık Karabağ'daki askeri üslerine silah ve mühimmat sevk etme aracı olarak kullanıyor. Oysa Türkiye ile Ermenistan arasında normalleşmesinin gerçekleşmesi durumunda bölgenin üç ülkesi karşılıklı şekilde anlaşarak ekonomik gelişme, güvenlik ve işbirliği kavramlarının içini doğasına uygun şekilde doldururlar. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan Prag'da yatığı açıklamada "Bölgedeki ulaşım koridorlarının Ermenistan'ın bağımsızlık ilkeleri ve yasaları çerçevesinde açılmasına hazır olduğunu" ifade ederken Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev de "Bizim önerdiğimiz beş ilkeye karşı ne Ermenistan'ın ne de AB'nin hiçbir itirazı olmadığının anlaşıldığına" vurgu yaptı" şeklinde konuştu.
Ruşen Aliyev, son olarak şunları kaydetti:
İşte bu süreçlere Rusya'nın da katılacağına ilişkin herhangi bir işaret bulunmamasına rağmen Vladimir Putin'in himayesinde Aliyev ve Paşinyan'ın 10 Kasım 2020'de imzalanan ateşkes belgesinin 9’uncu maddesinde "Ulaşım üzerindeki kontrolün Rusya Federal Güvenlik Servisi FSB'nin Sınır Hizmetleri Kurumu'na verildiği"nin de unutulmaması gerekir. Onun için Rusya'nın bu süreçlerden uzak tutulması gibi bir değerlendirmenin yapılması için henüz erkendir. Zira Moskova'nın, Avrupa'da cereyan eden süreçlerden uzak tutulmasına rağmen Kafkasya bölgesinde bu süreçlerin uzun süreceğini tahmin etmek de zor değil.
Azerbaycan ile Ermenistan arasında gelişen süreçlerde dikkatleri bir dizi önemli noktaya çeken Londra Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Cemil Hasanlı'ya göre, iki ülke arasındaki nihai sınır belirlenmesinde 1920 yılı sınır çizgilerinin temel alınması gerekir.
Independent Türkçe'ye konuşan Prof. Dr. Hasanlı, şunları söyledi:
Azerbaycan Sevlet Başkanı ve Ermenistan Başbakanı arasında Prag'da gerçekleşen son görüşmeye ilişkin 6 Ekim'de yapılan açıklamada 'İki ülkenin de BM Tüzüğü ve 1991 Alma Ata Deklarasyonu'na uydukları' ifade edildi. Bu, iki tarafın da birbirlerinin toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu onaylayan bir deklarasyon olup sınırları belirlemek üzere oluşturulmuş komisyonların bu ay Brüksel'de yapılacak toplantısında görüşmelerin temelini teşkil edecek. Dikkat çeken nokta Rusya'nın bu süreci bozamamasıydı.
Ayrıca, Batılı ülkeler ve özellikle AB'nin, iki ülke arasındaki barış sürecinden Rusya'yı çıkarmaya çalıştığını söyleyen Prof. Dr. Hasanlı, "Her hâlükârda yeni Prag süreci taraflar arasındaki iyi niyetlerin müjdecisi olarak değerlendirilebilir. Bunun en önemli noktası 21 Aralık 1991'de Kazakistan'ın o dönemki başkenti Alma Ata'da imzalanan deklarasyon uyarınca Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki bundan sonraki görüşmelerde 1991 yılında Sovyetlerin dağılmasından sonraki sınır çizgilerinin temel olarak kabul görecek olmasıdır. Oysa yakın döneme kadar Azerbaycan yönetimi 1920 yılı sınırlarını gündeme getirerek günümüz Ermenistan sınırları içinde kalmış Gökçe-Zengezur-Erivan'ı kurtarmaktan dem vuruyordu" ifadelerini kullandı.
"Ağırlıklı olarak iç politikayı etkilemeye yönelmiş bu jargonun bir anda yerini 1991 sınırları söylemine bırakmasını manidar karşılamak gerekir" diyen Prof. Dr. Hasanlı, "Ne ilginçtir ki, son iki yılda açlık sınırında ve sosyal sefalet içinde kıvrılan milleti bu gibi hayallerle kandırmaya çalışan iktidardan beslenen medya 1991 sınırları söylemine karşı sesini yükseltmek bir yana ‘Dut yemiş bülbül gibi susmuştur.’ Şu sorunun da bizzat Bakü yönetimi tarafından cevaplandırılması gerekir: iş dönüp dolaşıp 1991 sınırları noktasına gelecektiyse 12-13 çatışmalarında Azerbaycan 80 çok iyi yetişmiş askerini neyin namına şehit verdi? Oysa Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü BM Güvenlik Konseyi'nin dört kararıyla zaten hüküm altına alınmıştır" şeklinde konuştu.
Prag sonuç bildirgesinde AB Gözlemci Misyonu'nun sınır bölgelerinde görev yapması konusunun yer alması farklı bir soruyu da gündeme taşıdığını belirten Prof. Dr. Hasanlı, sözlerine şöyle devam etti:
Azerbaycan yönetimi iki sene önce binlerce Rusya askerinin 'Barış gücü' kisvesi altında Azerbaycan topraklarına girmesini onaylarken bunu aynı zamanda 'gözlemcilik yapılması' adına etmemiş miydi?
AB Gözlemci Misyonu ve Rusya 'Barış gücü' bölgede görev yaparken ortaya sıkıntıların çıkması durumunda bunu kim giderecek?
İki farklı misyonun aynı bölgede aşağı yukarı aynı görevi yapması yeni baş ağrılarına kapı aralamıyor mu?
Bu durum özellikle Azerbaycan'ın egemenliğini tehdit etmeyecek midir?
Prag sonuç bildirgesinde Türkiye'yi de yakından ilgilendiren Zengezur Koridoru konusuna değinilmemesinin de kuşkuyla karşılanması gerekir.
Prof. Dr. Hasanlı, "Prag'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Ermenistan Başbakanı Paşinyan ve Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen görüşmeyi de olumlu bir gelişme olarak değerlendirmemiz gerekir. Bu sürecin devam etmesi durumunda Batı'nın gözünde 'Ermenistan'la ilişkilerini normalleştirmeye yanaşmayan Türkiye' imajı da büyük ölçüde değişmiş olacak. Brüksel ve Paris'in iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesine ilişkin yaptığı girişimlerin Rusya'yı memnun edeceğini söyleyemeyiz. Bu durumda Rusya'nın yapmaya çalışacağı ilk işlerden bir tanesi Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde bölücülüğü destekleyici adımları desteklemesi olacaktır. Bu gibi kaygıları Azerbaycan yönetiminin asla unutmaması gerekir" dedi.
14 Ekim 2009'da Bursa'da gerçekleşen Gül-Sargisyan buluşmasından sonra Türkiye ve Ermenistan liderleri ilk kez Prag'da bir araya gelerek sadece Türkiye-Ermenistan değil, Azerbaycan-Ermenistan normalleşmesini de konuşmuşlardı.
Aliyev ve Paşinyan'ın Prag buluşmasının yeni süreci nereye doğru götüreceği merak edilirken, 2008'deki Ermenistan açılımının içinde bulunmuş emekli Büyükelçi Hüseyin Avni Karslıoğlu Prag'daki son buluşmadan da pek ümitli olmadığını ifade etti.
Independent Türkçe'ye konuşan eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Özel Kalem Müdürü Karslıoğlu, şu ifadeleri kullandı:
Batı'nın yine ikiyüzlülük yapacağı kanaatindeyim. Zamanında bu süreçlerin içindeyken Batılı diplomat ve siyasetçilere açık açık "Kasten ermeni mağduriyeti yaratarak sorunların çözülmesine engel oluyorsunuz" demiştim. Şimdi de AB'nin Gözlemci Misyonu kurması bende yeniden aynı şeylerin yaşanacağı endişesini doğuruyor. Umarım yeni AGİT Minsk Grubu ve yeni bir ipe un serme süreciyle karşı karşıya kalmayız.
Aslında Prag buluşması ilk kez gerçekleşmiyor. Zira Nisan 2004'te devlet başkanı Aliyev'in atadığı Dışişleri Bakanı Elmar Mammadyarov'un ilk işi 9 senelik barış görüşmelerinin üzerine sünger çekerek Prag'da dönemin Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan ile yeni bir görüşmeler süreci başlatması oldu.
Temmuz 2020'ye kadar devam eden ve AGİT Minsk Grubu'nun da sürekli içinde bulunduğu görüşmelerden sonuç alınamayınca devlet başkanı Aliyev, kendi dışişleri bakanını "Yirmi dört saat aradım ama bulamadım" gerekçesiyle görevinden azletti.
27 Eylül 2020'de Azerbaycan 27 seneden bu yana Ermeni işgali altında bulunan topraklarını kurtarmak için askeri operasyonlara başladı.
Operasyon sürekli Azerbaycan'ın taarruzları altında sürerken İlham Aliyev'in en çok tekrarladığı söz "Ne oldu Paşinyan?" oldu.
44 günlük savaşın Azerbaycan'ın zaferi ve Rus ordusunun Dağlık Karabağ'da hakimiyetini kurmasıyla sonuçlanınca, iki ülke lideri arasında Prag'da gerçekleşen en önemli buluşmaya "Ne oldu Paşinyan?" jargonu değil, devlet ve hükümet başkanlarının aynı masa arkasındaki görüntüleri damga vurdu.
Her halükarda o kalabalık sayılabilecek masanın arkasında Nikol Paşinyan'ın da bulunması çok ilginç bir manzara oluşturdu…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish