Bir Britanya yurttaşı ABD'de bir cezaevinde ölecek, Liz Truss ise müdahale etmiyor

Kris Maharaj'ın davasına 7 bin saatimi verdim ve Pablo Escobar'ın Kolombiyalı uyuşturucu kartelinin 6 üyesi mahkemede Maharaj'ın suçlandığı cinayetleri işlediklerini itiraf etti; yine de Maharaj hâlâ hayatının geri kalanını geçireceği parmaklıklar ardında

Bir otel odasında çifte cinayet işlemekten suçlu bulunan Krishna Maharaj, 28 yılını bir ABD hapishanesinde geçirdi ama suçsuz olduğunu söylüyor (Reuters)

Truss hükümeti, Kwasi Kwarteng'in zenginlere yönelik vergi indiriminden Jacob Rees-Mogg'un hidrolik kırma yasağını iptaline ve Liz'in bankacı primlerinin üst sınırını kaldırmasına kadar çeşitli tartışmalı önlemler önerdi bile. Her ne kadar hayra alamet olmasalar da medyanın geçen ayın çoğunda başka türlü meşgul olduğu göz önüne alındığında, yurttaşların yeni hükümetin eylemlerini değerlendirmesi kolay olmuyor.

Bir diğer fark edilmeyen ancak yine de radikal bir gelenek kırılması, Kraliçe ne yazık ki vefat ettiği sırada gerçekleşti. 6 Eylül 2022'de James Cleverly, Dışişleri Bakanlığı görevini üstlendi. Cleverly'nin bakanlığının ilk eylemlerinden biriyse üç gün sonra Kris Maharaj'ın Florida'daki umutsuz adalet savaşına karışmayı reddetmek oldu.

Kris 83 yaşında ve 1986'da Miami'de Derrick ve Duane Moo Young'u öldürmekten ilk başta idam cezasına çarptırılmıştı. Dışişleri Bakanlığı, 1993’te (Muhafazakar Dışişleri Bakanı Douglas Hurd yönetiminde), Kris'in davasını üstlenmemi istedi ve son 29 yıl boyunca Birleşik Devletler yönetiminin katı şeffaflık yoksunluğuna rağmen Kris'in masumiyet iddiasını doğrulayan çok sayıda kanıt buldum. Öte yandan, Kris'in eşi 82 yaşındaki Marita da sebatla onun yanında durdu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bir zamanlar Britanya hükümeti, bir Britanya yurttaşı yurtdışında korkunç sıkıntılar içindeyken müdahale etmeyi görev addederdi ancak bu, Liz Truss ve Suella Braverman yönetimindeki yeni hükümetin terk ettiği bir uygulama gibi görünüyor.

1990'larda, ABD'de idam cezası davaları aldığım ilk zamanlardaki bir dönem de Britanya hükümeti çok az işe yaramıştı. John Major'ın 1995'te Nicky Ingram için parmağını bile kıpırdatmayı reddetmesini asla unutamam ve dürüst olmak gerekirse, affedemem de. Nicky ve ben aynı hastanede doğmuştuk: Cambridge'teki Addenbrookes. Major, Georgia eyaleti Nicky'yi idam etmeyi planladığını duyurduğunda ABD'deydi. Başbakanın tek yapması gereken basit bir talepte bulunmaktı. Böylece müvekkilim hayatta kalabilirdi. Bunun yerine Major, hiçbir şey yapmamayı seçti ve ben de Nicky'nin 2 bin 400 volt elektrik verilerek öldürülmesini izlemek zorunda kaldım. Bu, bugün bile aklımdan çıkmıyor.

Bir Britanya yurttaşının ABD eyaletlerinin ölüm odalarında ölmesinin üzerinden neredeyse 20 yıl geçti. O zamandan beri herkesi hayatta tutmayı başardık. Birleşik Krallık (BK) hükümeti de giderek daha proaktif bir rol oynamaya başladı ve hayatlar kurtarıp adaleti savundu.

Tek doğru budur. Bir ulus olarak, BK idam cezasına karşı çıkıyor ve biz de hukukun üstünlüğünü savunduğumuzu iddia ediyoruz. Britanya pasaportlarımızda, Cleverly şimdi pasaport sahibine şahsen güvence veriyor:

Majesteleri’nin Dışişleri Bakanı, Majesteleri adına, ilgili kişilerden bu pasaport sahibinin engellenmeden özgürce geçişine izin vermesini ve gerekirse sahibine yardım ve koruma sağlamasını talep eder ve ister.

BK hükümeti, yerel konsolosluk yetkililerini Britanya yurttaşlarına göz kulak olmaya teşvik etti ve Dışişleri Bakanlığı sürekli buna katılıp Britanyalı müvekillerime yasal destek verdi.

Kris Maharaj'ın davasına şahsen karşılıksız 7 bin saatimi verdim ve nihayet ödülümüzü aldık: Pablo Escobar'ın Kolombiya uyuşturucu kartelinin 6 üyesi mahkemede Kris'in suçlu bulunduğu ve ölüme mahkum edildiği Moo Young cinayetlerini kendilerinin işlediğini itiraf etti. Açıkça ve herhangi bir teşvik olmaksızın Maharaj'ın bununla hiçbir ilgisi olmadığını belirttiler. Kulağa ne kadar garip gelse de tek başına duran "salt" masumiyetin bir mahkumun serbest bırakılmasını haklı çıkarmak için yeterli olmadığını savunan bir ABD Yüksek Mahkemesi emsal kararı (Herrera-Collins davası) var. Hevesli yaz öğrencilerimle birlikte son üç ayımı, birincil argümanı "salt masumiyet" olan kişileri idam etmeye veya ömür boyu hapse atmaya, adalete yönelik bu hakarete saldırı başlatabilmek için Herrera'ya atıfta bulunan birkaç bin davayı inceleyerek geçirdim. BK hükümetinden tek istediğimiz basit bir ilkeye dayanarak müdahale etmesiydi. Her hukuk sisteminin birincil amacı masumları suçlulardan ayırmaktır ve Britanya hükümetinin bu prensibi sadece yurtiçinde değil, yurtdışındaki yurttaşları için de savunma yükümlülüğü vardır.

Bir hukuk firması, Britanya hükümeti adına hiçbir ücret talep etmeden bu pozisyonu belirten bir taslak hazırlamıştı ve bunu dosyalamaya hazırdı. O zaman, Cleverly'nin bakanlığının Kris Maharaj'ın destek talebini reddetmesi ne kadar trajik bir hata. "Politikamız kapsamında" diyordu gelen yanıt, "[hükümet] yalnızca uluslararası hukukun söz konusu olduğu durumlarda müdahale edecektir."

Bunun için bir yasal terim var: Saçmalık. Birincisi, uluslararası hukuka sözümona bel bağlamakta belirli bir ironi var. Yakın zamana kadar Başsavcı olan Suella Braverman, "bakan yardımcılarını, Avrupa insan hakları kurallarının etkisine karşı koymak için 'radikal eylemlerde bulunmaya'" çağırmıştı. Bakan yardımcılarının şimdi bu tür kurallara neden bu kadar düşkün olduklarını anlamak zor. Masum olduğu halde ülkenizin bir yurttaşının ikinci bir ülkede ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasına müsaade etmenin neden uluslararası insan hakları hukuku ilkelerini içermediğini kavramak da zor.

Önceki Dışişleri Bakan Yardımcıları, Maharaj'ın davasına (ve diğerlerine) Magna Carta'ya dayalı adil yargılanma hakkını öne sürmek de dahil bir dizi başlıkta müdahale etti. Bu, görünüşe göre, saygıdeğer olmasına rağmen uluslararası hukuk olarak nitelendirilmiyor. Dışişleri Bakanlığı, BK yurttaşı olan Maharaj'ın masum olduğundan ömür boyu hapis cezasından beraat etmesi için uluslararası bir insan hakkından yararlanması gerekmediğini gerçekten düşünüyor mu?

Gördüğüm kadarıyla üzücü gerçek şu ki, bu, hayatının 36 yılını son derece haksız bir mahkumiyetle kaybetmiş, yaşlanmış ve zayıflamış bir Britanya yurttaşına basit ve acımasız bir ihanet. Bu, Truss hükümetinin, hükümetine veya ülkesine saygı duyulmasını sağlayabilecek herhangi bir ilkeye bağlı olmadığının da bir örneği gibi görünüyor.

Clive Stafford Smith bir insan hakları avukatı ve BK merkezli kâr amacı gütmeyen 3dc.org.uk platformunun kurucusudur

The Independent ve kâr amacı gütmeyen Adalet için Sorumlu İş İnisiyatifi (RBIJ), ABD'de idam cezasına son verilmesi için çağrı yapan ortak bir kampanya başlattı. RBIJ, İdam Cezasına Karşı İş Dünyası Liderleri bildirisine tanınmış 150'den fazla imzacı topladı. Listeye son eklenenlerden biri de The Independent oldu. Ariana Huffington, Facebook'tan Sheryl Sandberg ve Virgin Group'un kurucusu Sör Richard Branson gibi önemli yöneticilere katılarak bu girişimin parçası olduk ve haberlerimizde idam cezasının adaletsizliklerine dikkat çekeceğimize söz veriyoruz.



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Onur Bayrakçeken

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU