Türkiye'de ekonomi ve demokrasi: İki ileri-bir geri

Dr. Kerem Yavaşça Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: kulturveyasam.com

Demirel Hükümeti 10 Ağustos 1970'te yüzde 67 oranında büyük bir devalüasyon yapmış; bu gelişmeyi Milliyet gazetesine değerlendiren bir ekonomi hocası ise Türkiye'de "yaklaşık on yılda bir" devalüasyonun normal hale geldiğini çok erken bir tarihte ifade etmişti.

Nitekim daha önce 1946'da 1 dolar 2,80 TL'ye, 1958'de 9 TL'ye ve 1970'teki devalüasyonda ise 1 dolar 15 TL'ye eşitlenmişti. 

Ekonomi hocasının tarihsel çıkarımı gerçekten sonraki yıllarda da doğrulanmıştı. 24 Ocak 1980'de, ardından 5 Nisan 1994'te dönemin hükümetleri büyük devalüasyonlara gitmek durumunda kalmıştı.

Sonraki süreçte de durum değişmedi. 2001'de, 2008'de ve nihayetinde içinde yaşadığımız 2022'de de Türk Lirası önemli ölçüde değer yitirdi.


Esasen ekonomimizdeki bu "istikrarsızlıkta istikrar" durumu siyasi alanda da benzer şekilde gelişmiştir.

Demokrasimiz neredeyse her on yılda bir, askeri darbeler (veya girişimleri) ile kesintiye uğramıştır.

27 Mayıs 1960'ta gerçekleşen ilk darbenin ardından; 12 Mart 1971'de, 12 Eylül 1980'de, 28 Şubat 1997'de, 27 Nisan 2007'de ve son olarak 15 Temmuz 2016'da farklı derecelerde askeri müdahaleler yaşanmıştır. 

Demokrasimizde yaşanan istikrarlı (!) kesintiler, yalnızca askeri darbeler ile sınırlı değildir. Sivil iktidarların otoriterleşme eğilimleri özellikle tek parti iktidarları döneminde sıkça tartışılır hale gelmiştir.

Özellikle çok partili döneme geçişin ardından iktidara gelen Demokrat Parti'de 1957 sonrasında otoriter eğilimlerin ciddi seviyelere ulaşması çok önemli bir örnektir.

Keza bugün içinde yaşadığımız koşullar da farklı değildir. AK Parti Hükümetlerinde -özellikle 2013'ten sonra kademeli olarak- belirgin hale gelmeye başlayan otoriterleşme eğilimleri birçok yönden Demokrat Parti dönemine benzetilebilir. 

Hasılı, mehter takımı yürüyüşüne benzer "iki ileri bir geri" adımlama maalesef hem ekonomimiz hem de demokrasimiz açısından bir karakter haline gelmiş gibidir.

Bu çıkarım çerçevesinden geleceğe bakıldığında şu soru zihinlerde beliriyor:

"Önümüzdeki yıl gerçekleşmesi beklenen seçimler sonrasında nasıl bir Türkiye ortaya çıkacak?" 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ağustos ayı başı itibarıyla yayımlanan seçmen davranışını ölçen anketlere göre Türkiye'de 21 yılın ardından bir iktidar değişimi yaşanması kuvvetle muhtemel görünüyor.

Eğer seçmen davranışlarında keskin bir değişim yaşanmaz ise 6'lı masanın cumhurbaşkanı adayının seçimlerden galip çıkması en muhtemel sonuç. 

Birçok siyasi çevrede iktidarın değişimiyle Türkiye'nin daha özgür ve müreffeh hale geleceğine dair iyimser bir hava hakim.

Ne var ki, özgürlüklerin genişlemesinin, denge ve denetimin sağlıklı işlemesinin, demokrasinin daha kaliteli hale gelmesinin yalnızca iktidardaki parti ve kişilerin değişmesi ile hayata geçeceğini ummak pek gerçekçi değil.

Zira mevcut hükümet sistemi yürütme erkine tanıdığı geniş yetkiler nedeniyle birçok yönden iktidarın otoriterleşmesine zemin sağlayabilecek nitelikte. 


Her ne kadar muhalefette yer alan siyasetçiler, demokratik yönetim anlayışını önceleyeceklerini; iktidarı ölçülü ve sınırlı kullanacaklarını vadetseler de, hiç şüphesiz gerçekçi olan, "siyasilere ve onların vaadlerine değil, sisteme güvenmektir." 

6 liderin imzaladığı ve seçmenlerine taaddüt ettiği güçlendirilmiş parlementer sistem mutabakatı bu anlamda oldukça önemli.

Ancak 6'lı masanın hükümet sistemini değiştirecek çoğunluğa erişememesi durumunda (ki şu andaki veriler ulaşılmasının çok zor olduğunu gösteriyor) demokrasi açısından riskler var olmaya devam edecek. 

Bu sebeple yeni seçilecek cumhurbaşkanının ifade özgürlüğü başta olmak üzere, tüm özgürlükler üzerindeki baskının ortadan kaldırılacağı yönünde yalnızca sözlü beyanlarda bulunması yeterli değildir, bu minvaldeki tüm vaadlerin protokol altına alınması gerekir. 

Keza, 6'lı masa eğer vadettiği gibi tek aday üzerinde uzlaşabilir ise, cumhurbaşkanı adayının 6'lı masanın seçmene vaatlerini içeren protokole bir taraf olarak katılması kaçınılmazdır. 

Öyleyse, 6'lı masanın, aynı parlamenter sistem mutabakatında yaptığı gibi, "özgürlükleri teminat altına alan ve demokrasinin daha kaliteli hale geleceğini garanti eden" vaatlerini ve daha da önemlisi eylem planlarını bir protokol haline dönüştürmesinin ve kamuoyuna deklare etmesinin zamanıdır!

Böylece, seçimler sonrasında yaşanacak görece özgürlük ortamının çölde bir vaha olarak kalmaması ve -alışık olduğumuz- demokrasi/özgürlükler açısından iki ileri-bir geri çemberini kırabilmek için bir aşama kaydedilebilir ve en önemlisi kamuoyunda bu yönde güçlü bir farkındalık yaratmak mümkün olabilir.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU