Oyun, set, matematik: Wimbledon'daki tenis puanlama sisteminin kökenleri üzerine

İki hafta boyunca skor tablolarını izlerken, Sümerli kadim atalarımızı ve onların zekice, çok yönlü altmışlık sayı sistemini bir düşünün

Wimbledon Tenis Turnuvası, 27 Haziran-10 Temmuz tarihlerinde Novak Djokovic gibi yıldız isimlerin katılımıyla Londra'da düzenleniyor (Reuters)

İngiliz yazının başlangıcını Wimbledon kadar çağrışımlarla müjdeleyen başka bir olay var mı? Dünyanın en eski tenis şampiyonası krem şantili çilek, kısa kesilmiş çimenler, yağmur tehdidi, Merkez Kort ve tabii ki altmışlık sayı sistemiyle ünlü.

Peki, belki de 60'ı taban alan altmışlık sayı sistemi akla gelen ilk şey değil ama yine de tenisin bir hayli kendine has puanlama sisteminin özünde o var. Bu konuya döneceğiz.

Gelin en baştan başlayalım. Neden her oyun, her set ve hatta her maç "herkesi severek" (love all) başlar? Tenis tutkunları sıfır demek istediklerinde neden "love" (aşk) kelimesini kullanır? Bunun en sevdiğim açıklaması, yumurtanın şeklen güzel, yuvarlak, oval bir 0'a benzemesi ve muhtemelen yeni başlangıçlarla kurduğu çağrışımdan dolayı Fransızların sıfır puanı belirtmek için "yumurta" anlamına gelen "l'oeuf" ifadesini kullanmaya başlamaları.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yumurta şekli ve 0 sayısı arasındaki bu bağlantı eşsiz değil. Krikette sayı yapamadan çıkan vurucudan da "duck" (ördek) yaptı diye bahsediyoruz ki bu da "duck's egg"in (ördek yumurtası) kısaltılmışı. Amerikalı kuzenlerimiz beyzbolda bazen "goose-egg" (kaz yumurtası) terimini benzer amaçla kullanıyor. Öyleyse "love", Fransızca "l'oeuf"ün İngilizce yanlış telaffuzundan türetilmiş olmalı.

Alternatif ve muhtemelen daha romantik bir fikirse, "love"ın "aşkla oynamak" ifadesinden geldiği. Sıfır puana takılı kalan oyuncu pes edip durmaz çünkü sonuç ne olursa olsun oyuna olan aşkından dolayı oynar. Amatör kelimesinin Latince'de sevgili anlamına gelen "amator"dan geldiğine dair benzer bir etimoloji de öne sürülüyor. Bu, amatör bir sporcu olmanın ne anlama geldiğinin özünü yakalıyor; para için değil sevdiği için yarışmak.

Peki ya acayip puanlama sisteminin geri kalanı? Oyuncuların skorları 0-15-30 diye arttığı için bir örüntü var gibi görünür fakat tenisçilerden biri oyunu bitirme fırsatı bulmadan önce, skor anormal bir şekilde 40'a çıkar.

Bu sistemin böyle evrilmesinin sevilen açıklamalarından biri korttaki skoru tutarken, her bir oyuncunun sayısını bir ibrenin belirteceği şekilde, saatlerin kullanılmış olması. Kazanılan her sayıda bir ibre çeyrek dönüşle ileri alınırdı. Ve daha sonra ortadan kaybolmasına rağmen, ortaçağ Fransa'sının en erken dönemlerindeki kaynaklarında "quarante-cinq" yani 45 gerçekten de muhtemel bir skor olarak görülüyor. 60'a ulaşan, yani bir saati tamamlayan, oyunu kazanırdı.

Bu spor gelişip oyunların iki sayı farkla kazanılması gerektiğine karar verilince puanlama sisteminin de gelişmesi gerekti. Her oyuncu üçer sayı aldığında artık skor 40-40 şeklinde berabere kalıyor, yani düs (deuce) oluyor. Son sayıyı 15 puan değerinde yapmak yerine ikiye bölerek 10'ar puan yaptılar. Bir sonraki sayıyı kazanan oyuncu, skorunu 50'ye yükseltir ve 10 puanlık bir sayı daha alıp bir saati tamamlama, yani bir oyun kazanma olanağına kavuşur. Başarısız olursa iki oyuncu da 40'a döner ve yeni bir düs durumu oluşur.

Düs yani "deuce", kimden dinlediğinize göre değişmekle birlikte, Fransızca "deux de jeux" ya da "à deux le jeu" ifadelerinden geliyor gibi görünüyor. Bu ifadeler, skorun berabere olduğunu ifade eden "oyun iki kişide" ya da oyunu kazanmak için art arda iki skor alınması gerektiğini belirten "oyuna iki" gibi, farklı şekillerde çevrilebilir.

Görünen o ki tenisteki puanlama sistemi özü itibarıyla saat kadranına ilintili, bu da onu kaçınılmaz olarak altmışlık sayı sistemine bağlıyor. Sıklıkla medeniyetin kurucuları olarak anılan Sümerler yaklaşık 5 bin yıl önce, en temel kavramları nihayetinde tüm dünyaya yayılacak, basamaklı sayma sistemini icat etti.

Sistemlerinde rakamlar belirli bir sırayla yazılıyordu. Soldaki semboller, daha sağdaki aynı sembollerden daha büyük değerleri temsil ediyordu. 222 gibi bir sayıda 2'lerin her birinin farklı bir değeri vardır: İki, 20 ve 200; her biri bir öncekinden 10 kat büyüktür. Şimdi her sayının değerinin sola kaydıkça 10 kat arttığı 10 tabanını kullanıyoruz. Sümerlerse 60 tabanını kullandılar.

Belki de Sümerlerin altmışlık sayı sistemini kullanmasının birincil nedeni, kesirler ve bölmeyi kullanmayı önemli ölçüde kolaylaştırmasıydı. Altmışın çok fazla böleni var: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 10, 12, 15, 20, 30 ve 60 sayılarının hepsi 60'ı kalansız böler.

Sayının bölünebilirliği, Sümerli astronomların gece gökyüzünün yayını 360 dereceye (yani 60'ın 6 katına) bölerek gökbilimi tahminleri yapmalarını kolaylaştırdı. Antik Yunanlılar her dereceyi 60 dakikaya ve her dakikayı da 60 saniyeye böldüler.

Astronomide kullanılan dakika ve saniyelere daha az aşina olsak da, aynı bölümleri kullanıp çok daha iyi bilinen bir altmışlık sistem de zamandır. Bilsek de bilmesek de saati söylerken içten içe altmışlık sistemde düşünüyoruz.

İki hafta boyunca Wimbledon'da skor tablosunun hareketlerini izlerken, Sümerli kadim atalarımızı ve onların genellikle beklenmedik yerlerde bitiveren zekice, çok yönlü altmışlık sayı sistemlerini bir düşünün.

Kit Yates, Bath Üniversitesi Matematik Bilimleri Bölümü'nde kıdemli öğretim üyesi ve Matematiksel Biyoloji Merkezi'nin eş direktörü



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren:  Aylin Şener

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU