Ukrayna'daki savaş, dünya tarihindeki diğer savaşlar gibi ikinci ayına yaklaştığı şu sıralarda en azından bir süreliğine kendi ritmini bulmuş görünüyor.
Tüm savaşların ortak noktası, ilk şok ve korku döneminden sonra daha büyük resmin bir parçası olarak ele alınmasıdır.
Savaşlar süreleri bakımından büyük farklılıklar gösterdiğinden, bu kuralın ne zaman tatbik edileceğini kestirmek zordur.
Nitekim Avrupa'daki Otuz Yıl Savaşları ve Yüz Yıl Savaşları'na baktığımızda, Avrupa varoluşunun daha büyük resminin bir parçası olmadıklarını görüyoruz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Tüm savaşların ortak paydası, seyir hızına ulaştıkları anda başlangıçta oldukları duruma tekrar dönmelidir ki, bu ya bir tür temasla ya da aslında siyasetin başka yollarla sürdürülmesi şeklinde cereyan eder.
Fiili savaş çok yönlü gerçekliğin parçası haline geldiğinde, savaşı sona erdirmek için bir yol arayışı ana mesele olarak ön plana çıkmaya başlar.
Savaşlar, kazanan ve kaybeden her iki tarafça kabul edilen yeni bir gerçekliğin yerini almayı amaçlar ve rakiplerden biri ya da her ikisi mevcut durumdan memnun olamayabilir.
Ukrayna savaşı, 2014 yılında Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi ve Donetsk ve Luhansk'ta ayrılığı körüklemesiyle başladı.
Çatışmalardaki son tırmanış, savaşı başlatan Vladimir Putin'in ve Kiev'deki yetkililerin çatışmaya neden olan temel siyasi sorunları ele almadıklarını gösteriyor.
Geçen ayki işgal girişiminden sonra çatışma, dolaylı da olsa Avrupa Birliği ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) dahil olmak üzere daha geniş bir güçler dairesine girdi.
Birleşmiş Milletler'in (BM) hemen hemen tüm üyeleri de şu veya bu şekilde taraf tutarak bu sürece dahil oldular.
Avrupa Birliği ve NATO şu ana kadar ani ve sürpriz şekillerde olaya müdahil oldular. Bu durum onların neyle karşı karşıya olduklarına gerçekten karar vermeden hareket ettiklerini gösteriyor.
Ukrayna sorunu -tabiri caizse- bir 'kötü ikiz' sorunudur. Bir kısmı Ukrayna'nın, Putin ve onun dünyayı yanlış okuması konusunda ne yapılması gerektiğiyle, diğer kısmı ise Rusya ve küresel sistemde hak ettiği yeri bulmasının zorluğuyla ilgilidir.
Bu savaşta ne olursa olsun, Putin'in tarihsel süreci bir ulus-devlet olarak Rusya'nınkinden daha kısa olacaktır.
Bununla birlikte AB ve NATO, Rusya ile Putin'i birbirine eşitler gibi görünüyor ki, bu beklenebilecek bir olgudur.
AB ve NATO'nun gözden kaçırdığı şey, Putin'in -her ne kadar hala popüler olsa da- Sovyetler Birliği sonrasında Rusya'nın uzun vadede gelişen gerçekliğini temsil etmediğidir.
Putin'in destek üssü olan yaklaşık 300 'oligarkın', Putin'in kaybeden tarafta olduğunu düşünmeleri halinde onu sonuna kadar takip etmeye istekli olacağından emin değilim.
Oligarkın mal varlıklarına el konulması 'iyi haberin' bir göstergesi olabilir, fakat bunun Putin'i rotasından ve planlarından çevireceğinden şüpheliyim.
Oligarkların mal varlıkları yolsuzluktan kaynaklanıyorsa -fiili hırsızlık değilse- neden Batı demokrasileri onu meşru bir "yatırım" olarak karşıladı?
Şayet başlangıçta meşru idiyseler neden el konulsun? Rus halkının geniş kesimlerine uygulanan yaptırımlar da aynı şekilde ters etki yapabilir.
Nitekim milyonlarcası küresel sisteme entegre olmuş ekonominin bir bölümünde çalışıyor. AB'nin yanı sıra ABD ve Kanada'da çok sayıda Rus yaşıyor.
Fransa'nın Rusya'da 40 binden daimî ikameti var ve savaştan önce her yıl bir milyondan fazla Rus turisti ağırlıyordu. AB'nin tahminlerine göre, 250 binden fazla Rus'un Batı bankalarında kişisel hesabı var.
Son üç hafta içinde işadamları, akademisyenler ve aydınlar da dahil olmak üzere binlerce Rus ülkelerini terk ederken, ülke genelinde onlarca şehirde ve ilçede savaş karşıtı protestolar patlak verdi.
AB ve NATO'nun Putin ile Rus halkı arasındaki ilişkiyi ayırmaya çalışması daha faydalı olacaktır. Bunu "kamu diplomasisi ve dikkatle belirlenmiş yaptırımlar" yoluyla yapabilir.
Batılı demokrasilerin Rusya'yı hak ettiği yerden dışlamaya çalışmadığını göstermesi önemlidir.
Slav ailesi meselesi her ne kadar zaman zaman kendini gösterse de Rus halkı her zaman bir Avrupa ülkesi olarak kendisi için uygun bir yeri arzulamıştır.
NATO ve AB'nin izlediği mevcut yol yanlış bir intiba uyandırıyor. Ruslar kendilerini, Putin'in istediği gibi güçlerini ortaya koymak ile Batılı güçler tarafından masanın etrafında oturmalarına izin verilmeleri gibi iki seçenekle karşı karşıya buluyorlar.
Ayrıca Batılı demokrasilerin, Batılı devletler ile olan anlaşmazlıklarında Putin'in fikirlerini kullanma eğiliminde olan devletlerle de diyaloğu güçlendirmesi gerekiyor.
Bununla birlikte Hindistan, Brezilya ve Afrika ve Asya'daki onlarca 'gelişmekte olan ülke' ile -ki büyük güçlerle ilişkilerinden dolayı kıvanç hissediyorlar- acil bir şekilde aktif diplomasiye ihtiyaç vardır.
Putin köprülerini yıksa bile Batılı demokrasiler köprü kurmaya hazır olmalıdır. Putin'in kendine daha derin bir çukur kazmasına izin vermenin cazibesine direnmek zor olabilir; fakat amaç saçma savaşı bitirmektir, Putin'i suçlamak değil.
Çin'in yanı sıra en az altı ülke daha büyük bir trajediye engel olmak için ilk adım olarak Kiev ve Moskova arasındaki diyaloğun geliştirilmesine yardımcı olabilir.
Ukrayna savaşının Putin'in hayal ettiği gibi bitmeyeceği artık açık. Putin burada ikinci bir Suriye yaratabilir ki, altı yıl süren dizginlenemeyen şiddetin ardından toprakların yüzde beşini kontrol ettiği ülke nüfusunun yarısı yerinden oldu.
Savaş nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Rusya'nın uluslararası sisteme nasıl uyum sağlayacağı meselesi ele alınmalıdır. Fakat şimdilik, Batılı politika yapıcıların bu devasa göreve hazırlandığına dair çok az işaret var.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil