Kripto paraların ve blok zincirlerinin popülerleşmesiyle "merkeziyetsizlik" kavramını sıklıkla duyar olduk. Merkeziyetsiz paralar, merkeziyetsiz borsalar, merkeziyetsiz organizasyonlar ve merkeziyetsiz internet gibi terimler basını ve sosyal medyayı adeta domine ediyor.
Peki bu merkeziyetsizlik gerçekte ne anlama geliyor? Blok zincirleri düşünüldüğü kadar merkeziyetsiz mi?
Bu dosyada merkeziyetsizliği bütün açılardan inceleyerek, blok zincirlerinde merkeziyetsizliği etkileyen çeşitli faktörlere ve tartışmalara ışık tutmaya çalıştık. Merkeziyetsizlik kavramını uzman görüşleri ışığında iki ana başlıkta, blok zinciri ve Web3 tartışmaları üzerinden irdeledik.
Blok zincirinde merkeziyetsizlik ne anlama gelir?
Blok zinciri, bilgisayar terminolojisinde birbirine zincir halinde bağlı bloklarda tutulan ve sürekli büyüyen bir işlem kayıt defteri anlamına geliyor. Teknolojinin temeli 1990'larda atılsa da modern anlamıyla ilk blok zinciri, Bitcoin'le ortaya çıktı. 31 Ekim 2008'de gerçek kimliği bilinmeyen Satoshi Nakamoto, Bitcoin'i piyasaya sürdü ve Bitcoin altyapısının tamamen blok zincirine dayandığını bildirdi.
Blok zinciri teknolojisi şu prensiplere dayanıyor: Anonim, dağıtık, merkeziyetsiz ve hacklenemez olmak. Teknoloji açık kaynak kodlu olarak çalışıyor. Yani bloklar üzerindeki tüm işlemleri herkes görebiliyor ve kullanıcılar anonim kalabiliyor. Tüm veriler özel olarak şifreleniyor; silinmesi, değiştirilmesi ve çalınması neredeyse imkansızlaşıyor.
Blok zinciri teknolojisinde merkeziyetsizlik kavramı, kontrol ve karar verme yetkisinin merkezi bir varlıktan (bir birey, kuruluş veya grup) alınıp bir ağa dağıtılması anlamına geliyor.
Geleneksel ödeme sisteminden ne farkı var?
İtibari para birimlerinin (euro, dolar, Türk lirası vb.) aksine, Bitcoin ve diğer kripto paralar, herhangi bir merkez bankası veya hükümet tarafından kontrol edilemez. Yani, hiçbir banka veya hükümete ihtiyaç duymadan herkes tarafından her yerde ve her zaman harcanabilir ve satın alınabilir. İtibari paralar enflasyona maruz kalır, merkez bankaları herhangi bir zamanda daha fazla para basabilirken, önde gelen kripto para birimi Bitcoin'in sabit arzı 21 milyonla sınırlı. Kısacası 21 milyon birim Bitcoin'den daha fazlasının üretimi mümkün değil. Bunlar kripto paraları farklı kılan en önemli özelliklerden bazıları.
Satoshi Nakamoto, Bitcoin’in beyaz kitabında (white paper / genellikle bir şirket veya kâr amacı gütmeyen kuruluş tarafından bir hizmetin teknik özelliklerini tanıtmak veya vurgulamak için yayımlanan bilgilendirici belge) merkeziyetsiz bir ekonomi sistemine neden ihtiyaç duyulduğunu ve bunun merkezi finans sistemlerinden ne farkı olduğunu tartışıyor.
Satoshi’ye göre merkeziyetsiz bir sistemin en önemli farkı "güvene dayalı olmayan bir elektronik transfer sistemi" önermesi. Bu da müşterilerin üçüncü taraflar olmadan işlem yapabileceği ve işlem giderlerinin azaltılması anlamına geliyor.
"İnternet üzerinden alışveriş bugün neredeyse tamamen, güvenilir bir üçüncü taraf olarak elektronik ödemeleri işleyen finansal kurumlara bağımlı hale geldi" diyen Satoshi, sözlerini şöyle sürdürüyor:
Bu sistem çoğu işlem için oldukça iyi çalışıyor olsa da hala güvene dayalı bir model olmanın zayıflığını barındırıyor. Finansal kurumlar ihtilaflarda arabuluculuktan kaçamadıklarından tamamen geri dönüşü olmayan işlemler gerçekte mümkün değil.
Satoshi’ye göre geleneksel sistemin arabuluculuk hizmeti işlem giderlerini de yükseltiyor ve mümkün olan en küçük işlem miktarını sınırladığı için küçük ödeme işlemlerini engelliyor. Bu sistemde satıcıların müşterilerine şüpheyle bakması ve başka bir durumda ihtiyaç duyulabilecek bilgiden fazlasını vermeleri için zorlaması gerekiyor.
Bunun yanı sıra, geleneksel bankacılık modeli bilgiye erişim yetkisini ilgili taraflar ve güvenilir bir üçüncü tarafla sınırlayarak gizliliği ancak bir noktaya kadar sağlayabiliyor.
Satoshi ise bu noktada, güven yerine kriptografik kanıta dayalı, iki tarafın üçüncü bir güvenilir kişiye gerek duymadan doğrudan birbirleriyle işlem yapabileceği bir elektronik ödeme sistemi ihtiyacını vurgulayarak Bitcoin’i yarattığını söylüyor:
Tamamen eşten-eşe çalışan bir elektronik para sistemi herhangi bir finansal kurumdan geçmeden bir taraftan diğerine çevrimiçi ödeme gönderilmesini mümkün kılar.
Merkeziyetsizliğin avantajları
Bunun en önemli avantajı ve hatta amacı, üçüncü kişilerin aradan çıkarılması. Blok zincirinde kimse kimseyi tanımak veya güvenmek zorunda değil. Bu ağda her bir katılımcı, başlangıçtan itibaren tüm kayıtların birer kopyasını tutuyor. Bu sayede bir üyenin defteri herhangi bir şekilde değiştirilir veya bozulursa, ağdaki üyelerin çoğunluğu bunu hemen fark ediyor. Böylelikle ortaya çıkabilecek herhangi bir aksaklık üçüncü bir tarafın müdahalesine gereksinim duyulmaksızın zincirdeki paydaşlar tarafından otomatik olarak giderilebiliyor.
Merkeziyetsiz sistemdeki en büyük avantajlardan bir diğeri de zafiyetin azalması. Belirli aktörlerin tekelindeki merkezi sistemlerde kaynakların tükenmesi, darboğazlar, iyi hizmet için yeterli teşvik bulamama veya yolsuzluk nedeniyle vaat edilen hizmetlerin sağlanamaması gibi riskler mevcut. Merkeziyetsiz sistemlerde ise riskler minimize ediliyor.
Üç tip merkeziyetsizlik var
Öte yandan bunlar, blok zincirlerinin yüzde 100 merkeziyetsiz olduğu anlamına gelmiyor. Zira herhangi bir blok zinciri uygulaması temelde kullanıcılarının ihtiyaç duyduğu hizmeti sağlamayı amaçlar. Bu bazen belirli düzeyde merkeziyetsizliği içerebilir veya içermeyebilir.
Ethereum'un kurucusu Vitalik Buterin, Medium hesabında kaleme aldığı "Merkeziyetsizliğin Anlamı" başlıklı yazıda üç tip merkeziyetsizlik sıralıyor: Mimari merkeziyetsizlik, yönetsel merkeziyetsizlik ve mantıksal merkeziyetsizlik.
Blok zincirleri siyasal açıdan merkezi değildir çünkü kimse bunları kontrol etmez. Mimari açıdan merkezi değildir çünkü altyapısal merkezi başarısızlık noktası (single point of failure / bir sistemin başarısız olması durumunda tüm sistemin çalışmasını durduracak bir parçası) yoktur. Ancak mantıksal açıdan merkezidirler çünkü sistem tek bir bilgisayar gibi davranır.
Bunun yanı sıra merkeziyetsiz blok zincirleri olduğu gibi, merkezi zincirler de var. "Sorularla Blokchain" ve "Sorularla DeFi (Merkeziyetsiz Finans) kitaplarının yazarı Turan Sert, "Ethereum en merkeziyetsiz zincirlerden biriyken, öbür tarafta Binance Smartchain var" diye açıklıyor.
Türkiye merkezli blok zincir danışmanlık firması BlockchainIST'in danışmanlarından Sert, Independent Türkçe'ye yaptığı yorumda Binance Smartchain (BSC) hakkında şöyle diyor:
Bu, 20 kişinin elinde dönüyor ve zaten bir borsanın sahibi tarafından kurulmuş. Buna merkeziyetsiz blok zinciri demek çok zor.
Konsensüs mekanizmaları: Merkeziyetsiz sistemlerde nasıl karar alınır?
Peki blok zincirinde yeni işlemleri onaylama gibi kararları nasıl bir mekanizma üstleniyor? Buradaki merkeziyetsizlik anlayışı, karar alma yetkisini tekil yöneticilerden alarak gruplara dağıtıyor ve bu noktada devreye "konsensüs (uzlaşma) mekanizmaları" giriyor.
Konsensüs mekanizmaları, kripto para birimlerinin çalışmasını sağlayan protokoller, algoritmalar veya diğer bilgisayar sistemlerini içeren, grup içerisinde karar alınması ve blok zincirine yeni bir bloğun eklenmesi için gerekli koşulları karşılayan karar mekanizmaları olarak tanımlanabilir.
"Normal yapılarda farklı tartışmalar olur, sonunda biri veya otoriter yapılar karar verir. Demokrasilerde ise çoğunluğun kararı uygulanır" diyen Sert, bu yapıları şöyle anlatıyor:
Aslında konsensüs mekanizmaları biraz demokrasiye benziyor. Blok zinciri özünde blokların arka arkaya zincirlenmesinden oluştuğu için makineler bu blokların oluştuğu sırada bir karara varmaya çalışıyor ve çoğunluk nereye giderse sistem de o tarafa gidiyor.
Farklı blok zincirlerinde çeşitli konsensüs mekanizmaları mevcut ama bunlar arasında en popüler iki mekanizma sayılabilir:
İş ispatı (proof of work): Bitcoin blok zincirinde kullanılan ve madenciliğe dayanan mekanizma. Burada madenciler "hash" adı verilen matematiksel bir bulmacayı çözerek ağın işleyişine katkıda bulunuyor ve karşılığında Bitcoin'le ödüllendiriliyor. Madenciler belirlenen özelliklere uygun hash'i bulmak için birbirleriyle yarışıyor. Bu yarış ortalama 10 dakikada bir tekrarlanıyor ve sistemi ilerletiyor.
Hisse ispatı (proof of stake): Ethereum blok zincirinin bu yıl içinde geçmeyi planladığı mekanizma. Burada ise madencinin elinde bulunan coin miktarı önemli. Yani eldeki coin sayısı ne kadar fazlaysa, zincire yeni blok eklemeye hak kazanma şansı da o kadar yüksek.
Madencilik merkeziyetsizliği nasıl etkiliyor?
Öte yandan bazı uzmanlara göre, madenciliğin yüksek maliyetli olması, pratikte konsensüsün önemli ölçüde "merkezileşmesine" yol açıyor. Zira madenciler bir blok bulma şansını artırmak ve kaybetme riskini paylaşmak için madencilik havuzları oluşturuyor ve kazanç da havuz içinde paylaşılıyor. Ancak bu, çoğu işlemin yalnızca birkaç madencilik havuzuyla doğrulanmasıyla sonuçlanıyor.
Teknoloji ve istatistik uzmanları Hanna Halaburda ve Christoph Mueller-Bloch'un bir makalesine göre bu havuzlar, blok zincirlerinin ilk başta düşünülen merkeziyetsizlik seviyesine ulaşmasını engelleyebilir ve kendi içinde bir "merkez" yaratabilir.
Öte yandan zincirin tek bir madencilik havuzuyla tamamen merkezi hale gelmesi de pek olası değil. Zira bu havuzlar madencilerden katılım için bir ücret talep ediyor. Daha büyük madencilik havuzları daha fazla ücret talep ettiği için büyüme hızı azalıyor. Bu nedenle belirli bir derecede merkeziyetsizlik korunuyor.
Turan Sert'e göre de yeni sistemler farklı konsensüs mekanizmalarını benimsediği için bu eleştiri aslında Bitcoin özelinde geçerli. "Madencilerin yoğunlaştığı doğru. Bu tabii ki ideal bir durum değil" diyen Sert, şöyle devam ediyor:
Ama şunu netleştirmek gerek: Sistemin sahibi madenciler değil. Madenciler bir nevi bu işin emek verenleri. Blok zinciri sisteminin ileri gitmesinde birçok paydaş işin içinde. En önemlileri de geliştiriciler. Madenciler ancak bunlar tarafından geliştirilen yazılımları kullanır.
Sert ayrıca, söz konusu havuzlarda da sayıda madencinin bulunduğunu vurguluyor:
Havuzları yekpare düşünmemek lazım, bunlara dünyanın dört bir yanından bağlananlar var.
Havuzların dağılımı değişiyor
Bu arada, Bitcoin'deki büyük madenci havuzlarının dağılımı da zamanla değişebiliyor. Çoğu yorumcu bu değişimi yeterli bulmasa da yoğunluk bir miktar dağıldı.
Örneğin, Bitcoin'de Mayıs 2014'te hash oranı dağılımında GHash adlı madencilik havuzu yüzde 32'yle başı çekiyordu. Onu yüzde 13'le F2Pool, yüzde 12'yle BTC Guild takip ediyordu. Yani üç büyük aktör toplamda yüzde 57'lik bir hash oranına sahipti.
Ancak güncel verilere göre şu anda FoundryUSA yaklaşık yüzde 18, F2Pool yüzde 16, Poolin yüzde 13'lük hash oranlarına sahip. Yani üç büyük havuz toplam hash oranının yüzde 47'sine sahip.
Hash oranı, kripto para biriminin blok zincirindeki gücünün değerlendirilmesinde önemli bir ölçüt. Bu terim, madencilerin yeni Bitcoin üretmek için kullandığı toplam bilgi işlem gücü miktarını temsil ediyor.
Yüzde 51 saldırısı: GHash örneği
Bu noktada şu soru gündeme geliyor: Bir havuz veya işbirliği içindeki bir grup havuz hesaplama gücünün yüzde 51'den fazlasının kontrolünü ele geçirirse ne olur?
Bu durum aslında GHash'in Temmuz 2014'te yüzde 51'i geçmesiyle yaşanmıştı. Ancak havuz, bunu kötüye kullanmak yerine işbirliğine gitmeyi tercih etmiş ve madencileri başka havuzlara katılmaya teşvik etmişti.
Öte yandan, sistemin zayıf noktalarından biri olarak görülen bu durum, kötü niyetli saldırılara da konu oldu. Blok zincirlerinin merkeziyetsizlik vaadine aykırı görülen bu tür olaylarda saldırgan kendi isteği doğrultusunda işlemlerin sıralamasını değiştirebilecek ya da bu işlemleri saf dışı bırakabilecek yeterli madencilik gücüne sahip olabiliyor.
Ancak uzmanlar Bitcoin gibi ağların büyüklüğü nedeniyle bu tür saldırıları çok da olası görmüyor.
"Saldırılardan korkmaya gerek yok"
Turan Sert'e göre sistemi ele geçirmeye yönelik saldırılardan o kadar korkmaya gerek yok. Zira birileri onu ele geçirmek istediğinde sistem rahatça kopyalanabiliyor. "Buna çatallama deniyor ve yeni bir sistem başlatıyor" diyen Sert, Bitcoin'in birçok kez çatallandığını hatırlatıyor. Örneğin popüler kripto para birimlerinden Bitcoin Cash, böyle bir işlem sonucunda ortaya çıkmıştı.
"İyi niyetli olan, işin doğru gitmesini isteyen insanlar sistemi çatallayıp oradan devam edebilirler" diyen Sert, sözlerini şöyle sürdürüyor:
Sonrasına topluluk karar verir, hangisinin düzgün çalıştığını düşünüyorsa oradan devam eder. Tek bir merkez olmadığı için buna tamamen topluluk karar verir. O kadar korkulacak konular değil.
Kripto para ticaretinde balinalar ve borsalar
Bunların yanı sıra bazıları, kullanıcıların kripto para işlemlerini genellikle merkezi firmalar üzerinden gerçekleştirmesini ve balinaların varlığını da merkeziyetsizliğe aykırı görüyor.
Örneğin, araştırmacı Mally Anderson, MIT'nin internet sitesinde yayımlanan bir yazısında, balinalara dikkat çekmişti:
Blok zinciriyle kolaylaştırılmış merkeziyetsizliğin tam potansiyeline ulaşabilmesi için çok şey yapılması gerekiyor. Bugün blok zinciri ekosistemi çeşitlilikten uzak. (...) Kripto para birimlerindeki servetin çoğu, ağ aktörlerinin çok küçük bir kısmı tarafından tutuluyor.
The Telegraph'ın 2021 tarihli bir haberinde Bitcoin piyasasının yüzde 40'ını elinde bulunduran kişi sayısının 2 bin 500 olduğu bildirilmişti.
Turan Sert ise bu durumu, "Kapitalizm içinde bile olsa, oluşturulan katma değerin daha geniş kesimlerce paylaşıldığı sistemlerden bahsediyoruz" diye değerlendiriyor:
Eskiye göre daha demokratik bir katma değer paylaşımı görüyorum.
Kullanıcılar neden merkezi borsalarda?
Kripto para işlemlerinin genellikle merkezi borsalarda yapılması da genel olarak piyasanın ne denli merkeziyetsiz olduğunun sorgulanmasına yol açıyor.
Şu anda kripto para ticaretinin büyük kısmı Binance gibi merkezi borsalarda (CEX) gerçekleşiyor. Merkezi bir varlığın (genellikle şirketin sahibinin) yönetimindeki bu platformlarda müşterinin parası yine borsa tarafından yönetilen bir cüzdanda kalıyor.
Bu sistem bankaları andırıyor ama blok zincirlerinin merkeziyetsiz olmasının temel amacı bankaları aradan çıkarmaktı.
Öte yandan arayüzlerinin kolay olması ve müşteri temsilcisi desteği anaakım kullanıcıları merkezi borsalara çekiyor.
Merkeziyetsiz ticaret mümkün: DEX'ler
Blok zincirlerinin yaygınlaşmasıyla "merkeziyetsiz finans" (DeFi) kavramı da hayatımıza girdi. Bu kavram bünyesinde merkeziyetsiz borsaları (DEX) ve merkeziyetsiz otonom organizasyonları (DAO) barındırıyor.
Adından da anlaşılacağı üzere merkeziyetsiz borsaları denetleyen veya yöneten şirket veya kurum yok. DEX'lerdeki işlemler, önceden tanımlanmış belirli ölçütlere dayalı akıllı sözleşmeler aracılığıyla otomatik yürütülüyor. Şu anda Uniswap and Kyber'ın da aralarında yer aldığı çoğu DEX, Ethereum blok zincirinde çalışıyor.
The Block Research'ün araştırmasına göre bu borsalar 2021'de 1 trilyon dolardan fazla işlem hacmine ulaştı. Bu hacim, 2020'dekine kıyasla yüzde 858 arttı.
Turan Sert, bunları, "Buralarda doğrudan blok zincirini kullanıyorsunuz" diye açıklıyor. Ancak Ethereum gibi bazı blok zincirlerinde kullanıcılardan alınan komisyon ücretlerinin yüksek olması da eleştirilere konu oluyor.
Sert'e göre bu durum, 2020 ve 2021'de NFT gibi teknolojilerin popülerleşmesinden ve bunlara yönelik talebin öngörülemeyen bir hızda artmasından kaynaklanıyor:
Bu blok zincirlerinin de belirli kapasiteleri var. Bunların üzerinde talebin gelmesiyle sistem şöyle çalışıyor: En yüksek fiyat verenin işlemi önce yapılıyor.
Sert'e göre fazla talep ve kısıtlı arz, maliyetleri çok yükseltti ve Ethereum blok zincirleri sıradan bireyler için çok maliyetli hale geldi. Öte yandan, bununla ilgili teknolojik çözümler de yavaş yavaş ortaya çıkıyor:
Örneğin, Ethereum'un kapasitesi artırılmaya çalışılıyor. Bunun dışında da Ethereum'un daha uygun maliyetli rakipleri çıkıyor.
Söz konusu rakipler arasında ise Solana, Avalanche ve Fantom gibi blok zincirleri yer alıyor.
Merkeziyetsizlik vücut buluyor: DAO'lar
Blok zincirlerle gündeme gelen merkeziyetsizlik kavramı, sadece para birimleri ya da borsaların merkeziyetsiz olmasından ibaret değil. Bunların yanı sıra bir anlamda "şirketlerin merkeziyetsizleşmesi" anlamına gelebilecek olan Merkeziyetsiz Otonom Organizasyonlar (DAO'lar) da merkeziyetsiz bir eko-sistemin önemli bir ayağını oluşturuyor. Eski Bitcoin geliştiricisi ve yazılımcı Mike Hearn, DAO'ları şu düşünce deneyiyle açıklıyor:
Sürücüsü olmayan bir araba etrafta dolanıp yolcu arıyor. Bir yolcuyu indirdikten sonra da ondan elde ettiği geliri yakıt almak için kullanıyor. Başlangıçta programlanması dışında, arabanın bunları yapmak için hiçbir yardıma ihtiyacı yok.
Türkiye’de blok zinciri teknolojileri hakkında farkındalık ve bu alanda iş imkanları yaratmayı hedefleyen LunaDAO’ya göre merkeziyetsiz otonom organizasyonlar, blok zinciri üzerinde belirli kurallar (internete özgü yasalar gibi düşünülebilir) aracılığıyla bir vizyon ve amaç uğruna kurulan, topluluk odaklı, özerk yapılar.
Bitcoin’in kendisi kadar eski olan DAO fikri, kripto paranın aracıya ihtiyaç duymadan da kullanılabilmesinden ilham alıyor ve organizasyonların da hiyerarşik bir yönetim olmaksızın işleyebileceğini öngörüyor.
Geleneksel şirketler patronlar ve hissedarlar aitken ve kararları çoğunlukla yöneticiler verirken, DAO'larda uygulanacak herhangi bir karar ve yapılacak değişiklik için tüm üyelerin oy kullanması gerekiyor. Paraların nereye harcandığı vb. konulara topluluğun tamamı hakim olduğu için yolsuzluğa da imkan tanınmıyor.
Hatta üyelerin DAO içerisinde işe alım ve işten çıkarma yetkisi de var. Örneğin en popüler merkeziyetsiz organizasyonlardan MarkerDAO'da üyeler İçerik Üretimi ekibini yeterli görmedikleri için kovma kararı aldı. Ekip yüzde 49,1'e karşı yüzde 47,3 oyla kovuldu.
DAO'ların kuralları ve şartları ise akıllı sözleşmelerde kayıtlı. Bu da tıpkı Hearn'ın düşünce deneyindeki gibi, kendi yolunda ilerleyen otobüsün rotasının önceden çizilmiş olmasını andırıyor. DAO'nun hedeflerini ve rotasını kendisine uygun bulan herkes ona katılabiliyor.
"Türkiye'nin ilk ve tek DAO’su olacağız"
DAO'ların kendine ait olan veya kullanmayı seçtiği bir kripto para birimi oluyor. Elinde DAO'nun token'ını bulunduran üyelerin söz hakkı da sahip oldukları miktara bağlı.
Independent Türkçe’ye konuşan LunaDAO ekibi, bir DAO'ya katılmak isteyenlerin yapması gerekenleri şöyle özetliyor:
İlk başta 'istemeniz' en önemli gereklilik. Bu DAO'lara ona özel tokenleri satın alarak da katılabilirsiniz. Yada DAO'lar için emek harcayıp, topluluk adına faydalı olarak da… Fakat bu DAO'dan DAO'ya farklılık gösterir. En temelde DAO'ların felsefesine inanıp katılmak istemeniz yeterlidir.
LunaDAO, Türkiye’nin ilk merkeziyetsiz otonom organizasyonu olma yolunda hızla ilerliyor. "Bizler Türkiye’ye inanıyoruz. Türk insanlarının gerçekleşmekte olan bir finansal devrimi kaçırdığını görmek istemiyoruz" diyen Luna ekibi, Türkiye'yi "yaklaşmakta olan finansal devrime" hazırlamayı amaçlıyor:
Tahminen nisan ayında birinci sezon başlayacak ve teknik anlamda da DAO'ya özel bir token çıkararak Türkiye'deki ilk ve tek DAO olacağız.
Dünyadan DAO örnekleri
Şimdiye dek DAO'lar yatırım, hayır işleri, bağış toplama, borç verme veya NFT satın alma gibi pek çok amaç için kullanıldı. En popüler örneklerden biri de ConstitutionDAO oldu.
ABD Anayasası'nın müzayedeye çıkarılan ilk baskılarından birini satın almak için kurulan organizasyon, Ethereum'da 47 milyon dolar topladı. Ekip müzayedeyi kazanamasa da DAO'ların dünya genelinde tanınmasında önemli bir rol oynadı.
Kripto para topluluğunun bazı üyeleri DAO'ların yalnızca hazine yönetimiyle ilgili olmadığını, karar alınması gereken her türlü organizasyonda işe yarayabileceğini savunuyor.
Örneğin, CityDAO adlı bir organizasyon, ABD'den arazi satın alarak, "kripto ülke" kurmaya girişti. Topluluk, ABD'nin Wyoming eyaletinden 160 bin metrekarelik arazi satın aldı ve şehrin vatandaşlık haklarını da NFT formatında satışa çıkardı. Vatandaşlık satın alan herkesin şehrin kuruluşunda ve yönetiminde söz hakkı olacağı ve kararlarda blok zincir üzerinden oy kullanabileceği ifade ediliyor. Satın alınan araziye bayrak bile dikildi:
Today, CityDAO is officially the first DAO to own land, using the new Wyoming DAO LLC law. This is just the beginning. pic.twitter.com/gfqIvssuc4
— CityDAO (@CityDAO) November 1, 2021
Öte yandan DAO destekçilerinden bazıları, bu organizasyonların sosyal bir topluluk değil, özünde kazançla ilgili bir işbirliği olduğunu söylüyor.
"DAO'ları sosyal topluluklar olarak görmek sıklıkla yanılgıya düşülen bir görüş şeklidir" diyen Luna ekibi, "DAO'lar topluluk için toplulukla beraber kurulmuş, kendi hazinesine sahip, sorumluluk alanların karşılığını aldığı, ekonomik fayda oluşturan, şeffaf, ortak kararlar alınarak yönetilen bir yönetişim modelidir" ifadelerini kullanıyor:
Bir okul kulübü veya arkadaşlarla toplaşılan bir sosyal ortamdan çok farklıdır. Yapıları gereği belki de finansal değerleri koruyan derneklere benzetilebilir.
Medyadan yatırım organizasyonlarına, DAO türleri
Halihazırda yaklaşık 2 milyon üyeye sahip 180'den fazla DAO var. Bunlar yatırım, medya falaliyetleri ve hayırsever faaliyetler etrafında organize edilen bir dizi DAO türünü içeriyor. CoinBase, bu organizasyonları 6 kategoride topluyor.
Protokol DAO’lar
Ethereum blok zincirinin ortaya çıkışıyla bu zincirde çalışan birçok kripto para birimi ortaya çıktı. Böylece bu birimler arasındaki ödünç ve takas işlemlerini kolaylaştırmak için merkeziyetsiz protokollerin oluşturulması gerekti. Bu protokollerin merkeziyetsiz olması da bunların yönetilmesi için mekanizmalar geliştirilmesini gerektirdi ve böyle protokol DAO’lar ortaya çıktı. Bunların amacı, akıllı sözleşmeler aracılığıyla Ethereum blok zincirindeki kripto para birimleri arasındaki otomasyonu kolaylaştırmak. En büyük protokol DAO’lar arasında niswap, Lido, Radicle, Compound, Olympus ve Aave yer alıyor.
Yatırım DAO’ları
Yatırım DAO’ları, merkeziyetsiz otonom organizasyonlar arasında en büyük ikinci kategori olarak görülüyor. Bunlar, insanların belirli varlıklara yatırım yapma amacıyla sermayelerini bir araya getirmesini sağlamayı amaçlıyor. Bu yatırımlar arasında NFT’ler veya nadir bulunan tarihi belgelerin satın alınması gibi faaliyetler yer alıyor. Yukarıda bahsedilen ConstitutionDAO buna bir örnek.
Sosyal DAO'lar
Sosyal DAO'lar, benzer düşünen insanları bir token etrafında şekillenen çevrimiçi topluluklarda bir araya getirmeyi amaçlıyor. Bu türün önde gelen örneği Friends With Benefits. Bu organizasyon Web3 sanatçıları ve düşünürlerinden oluşan bir topluluk kurmak. Sanat odaklı PleasrDAO da hem yatırım organizasyonu hem de Sosyal DAO olarak görülüyor. Bu tip organizasyonlar özel etkinlikler ve buluşmalar da düzenleyebilir. Örneğin Friends With Benefits, Miami, Paris, New York ve Los Angeles'ta token sahipleri için özel partiler düzenlemişti.
Öte yandan, bu kategori henüz emekleme aşamasında olduğundan, hangi modellerin işe yarayıp yaramadığı belirlenmiş değil.
Hizmet DAO'ları
Bu türde organizasyonlar kripto sistemlerle ilgili ürün ve hizmetler sunmak için dünyanın her yerinden, birbirini tanımayan insanları bir araya getiren çevrimiçi yetenek ajansları gibi düşünülebilir. DxDAO ve Raid Guild gibi organizasyonlar bu kategoride yer alıyor.
Hayırseverlik DAO'ları
Bu kategori, yatırım DAO'larına benzer şekilde işliyor ve bir fikir etrafında toplanan insanların sermayesinin çeşitli çabalar doğrultusunda dağıtılması amacını güdüyor. Tek fark, bunların mali beklenti olmaksızın yapılması. Gitcoin bu modelin öncüsü konumunda. Örneğin, Gitcoin Web3 ekosistemine önemli değer katan açık kaynak projelerinin sürdürülmesine yardımcı oluyor. Katılımcılar ekosistem için faydalı gördükleri projeleri destekleyebiliyor.
Medya DAO'ları: Patronsuz basın deneyi
Bu DAO’lar içerik üreticileri ve tüketicilerinin medyayla etkileşimi için yeni bir yöntem getirmeyi amaçlıyor. Bu DAO'lar, reklama dayalı gelir modelleri yerine, üretici ve tüketicileri token teşvikleriyle ödüllendirmeyi hedefliyor.
Merkeziyetsiz ve patronsuz medya fikri, 350’den fazla bölümü olan "Let's Talk Bitcoin" podcast'iyle 2013'e kadar uzanıyor. Ancak 2021’de BanklessDAO sayesinde yaygınlık kazandı. Bankless, podcast ve haber bülteni üreten Ethereum odaklı bir medya kuruluşu. Ekip yakın zamanda DAO’nun token’ı olan BANK’i izleyicilerine ücretsiz gönderdi (bu işleme airdrop adı veriliyor).
Böylece izleyicilerin de medya kuruluşunda aktif bir rol alabilmesi ve içerik, araştırma, grafik tasarım, makale çevirileri, pazarlama hizmetleri sunması, ayrıca DAO’nun akıbetine dair oy kullanması ve bunun sonucunda fazladan BANK kazanmasına olanak tanındı.
Mevcut reklam tabanlı medya modeli geniş çapta eleştirilirken, medya DAO’ları üretici ve tüketiciler arasındaki ilişkileri yeniden düzenleyerek ciddi bir alternatif sunuyor.
Bu noktada merkeziyetsizlik kavramının demokrasiyle ilişkisi önem kazanıyor. Zira DAO’ların ve özellikle de Web3’ün ortaya çıkışı internetin ve medyanın demokratik ve özgür olması fikrini güçlendiriyor.
Merkeziyetsiz internet mümkün mü: Web3 tartışmaları
Web3 halihazırda kullandığımız internetin blok zinciri teknolojisiyle harmanlanmış, merkeziyetsiz ve kişiselleştirilmiş bir versiyonu olarak tanımlanabilir. Merkeziyetsiz internet, temelde diğer blok zinciri uygulamalarında olduğu gibi, "üçüncü şahısları" aradan çıkarmakla ilgili.
Bazı uzmanlar buna "interneti yeniden özgürleştirmek" diyor. Bunu anlamak için öncelikle internetin evrimine kısaca göz atalım.
Web 1.0'dan Web3'e
1989'da kurulan internet servisi World Wide Web'in (WWW) ilk günlerinde kullanıcılar, masaüstü bilgisayarlar aracılığıyla internetteki bilgiye erişebiliyor ama kendileri herhangi bir müdahalede bulunamıyordu. Web sayfaları ve siteleri statik yapıdaydı, yani sadece bilgi sunmayı amaçlıyordu.
2000'lerin başında wiki'lere ve bloglara dayalı Web 2.0'ın ortaya çıkmasıyla birlikte kullanıcılar da hem okumaya hem de yazmaya, yani aktif bilgi paylaşımına başladı. Öte yandan bu paylaşım Google, Facebook, Microsoft ve Amazon gibi büyük şirketler tarafından sağlanan merkezi hizmetlerle mümkündü. Buradan da anlaşılacağı üzere Web 2.0 bugün yaygın kullanılan versiyon.
Web3 ise büyük şirketleri ve bunların sağladığı arama motoru veya sosyal medya hizmetlerini aradan çıkararak kullanıcının aracısız iletişim kurmasını sağlamayı hedefliyor. Diğer bir deyişle kullanıcıyı birkaç şirkete ve nispeten az miktarda internet altyapısına bağımlılıktan kurtarmayı amaçlıyor.
Yeni bir internete neden ihtiyacımız var?
Uzmanlara göre Web3, aslında Soğuk Savaş sırasında ABD'de, iletişimi merkezilikten uzaklaştırmak ve saldırılara karşı daha dayanıklı hale getirmek için icat edilen internetin ilk felsefesine dönmesi anlamını taşıyor.
Yeni medya üzerine çalışan yazar ve iletişimci Ümit Alan, Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada, "Bence ismi ne olursa olsun merkeziyetsiz internete ihtiyaç var çünkü internet zaten böyle bir vizyon, böyle bir hayal olarak ortaya çıkmıştı" diyor:
Web 1.0 zaten buydu. Sonra hepimiz aynı kapların içine yani aynı platformların içine dolduk ve bu bir veri birikimi ve ölçek sorununa yol açtı.
İnternet bir zamanlar bireyleri güçlendirmenin yolu olarak görülürken Web 2.0'la büyük aktörlerin kullanıcıların verileri karşılığında hizmet sunduğu, bu verilerin kâr amacıyla satıldığı ve propaganda ya da reklam için kullanıldığı bir yapı haline geldi.
"Wall Street kâr bekliyordu"
Turan Sert'e göre ilk altyapılar kurulduktan sonra bu işin ciddi ekonomik potansiyeli olduğu fark edildi ve internete ciddi bir sermaye akışı oldu. O dönemde pek çok girişim başarısızlıkla sonuçlansa da Google, Amazon ve sonraki yıllarda Facebook sahneye çıktı. Bu ticari yapılar hızla büyürken, en büyük soru da nasıl kâr edileceğiydi:
Kârı nasıl bulacaklardı? Wall Street kâr bekliyordu. Böylece reklam işine girdiler. Google ve Facebook, kişiye özel reklamlarla daha uygun hedef kitleye ulaşmaya çalıştı. İşte bunu yapabilmek için de kullanıcıların verilerini almaya başladı. Sonrasında bu kullanıcı bilgilerini alıp bir hacim ve kâr yarattılar.
Sert, 2010'da dünyanın en değerli şirketlerinin petrol holdingleri olduğunu, 2020'de ise bu durumun değiştiğini vurguluyor. Gerçekten de, Londra merkezli Kantar araştırma şirketinin 2021'de açıkladığı sıralamada dünyanın en değerli 6 şirketi şöyleydi: Amazon, Apple, Google, Microsoft, Tencent ve Facebook.
Merkezi internetten kaynaklanan sorunlar
Web 2.0'ın en tartışmalı noktalarından biri kullanıcı verileri. Zira uzmanlara göre sosyal medya devleri, kullanıcıları veri gizliliğine dair yeteri kadar bilgilendirmiyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Örneğin, Avrupa Birliği Komisyonu, WhatsApp yönetimine birkaç gün önce bir mektup göndermiş ve gizlilik politikasına açıklık getirmesini istemişti. Komisyon üyesi Didier Reynders, "WhatsApp, kullanıcıların neyi kabul ettiğini tam olarak anlamasını sağlamalıdır" demişti. WhatsApp'ın, gizlilik sözleşmesi ve kişisel veri paylaşımıyla ilgili ayarlarında değişikliğe gitmesi, 2021'de de en çok konuşulan konulardan biriydi.
Bu arada Washington Savcılığı'nın Google'a açtığı dava gündeme geldi. Savcılık, firmanın dünyayı gözetleyen uydularıyla birlikte sürekli bilgi ve istihbarat topladığını iddia ediyor. Şirketin 2014'ten bu yana kullanıcıları aldattığı ve beyanlarının aksine verilerden kar etmeye devam ettiği öne sürülüyor.
Yemeksepeti ve Dominos'a saldırılar
Ayrıca son günlerde Web 2.0 tabanlı uygulamalara yönelik hacker saldırıları da internet kullanıcılarını endişelendiriyor. Örneğin, Türkiye'de Yemeksepeti ve son olarak Dominos'a yönelik saldırılarda kullanıcı verilerinin bilgisayar korsanlarının eline geçtiği iddiası tartışma konusu olmuştu.
Ümit Alan bu noktada merkeziyetsiz bir internetin güvenliği daha iyi sağlayacağını söylüyor. "Verilerin dağıtık bir sistemde toplanması, milyonlarca noktaya saldırmayı gerektirecektir" diyen yazar, sözlerine "Teknik zorlukları var ama daha güvenli olacaktır" diye devam ediyor.
Veri gizliliğinin yanı sıra internet hizmeti sağlayan firmaların tekelleşmesi de kullanıcı deneyimini etkiliyor. Kısa süre önce Metaverse projelerine ağırlık verme kararı alan ve adını Meta diye değiştiren Facebook, mesajlaşma uygulaması WhatsApp'ı, fotoğraf ve video uygulaması Instagram'ı ve Facebook'un kendisini bünyesinde barındırıyor. Bu nedenle firmanın teknik altyapısında herhangi bir sorun meydana geldiğinde kullanıcılar için neredeyse tüm internet işlevsiz hale geliyor. Örneğin Ekim 2021'de Facebook, WhatsApp ve Instagram aynı anda çökmüş ve uygulamalara yaklaşık 8 saat boyunca girilememişti.
Sansür ve dezenformasyon firmaların inisiyatifinde
Web3 destekçilerinin dile getirdiği bir diğer husus ise dezenformasyonla mücadelenin çoğu zaman firmaların inisiyatifine kalması ve sansürün yaygınlığı.
Bu tartışma özellikle de Twitter'ın Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın hesabını silmesiyle alevlenmişti. Son günlerde ise Facebook'un eski veribilimcisi Frances Haugen'ın sızdırdığı belgelerle yeniden gündeme geldi.
Haugen, Facebook'un gençler ve siyasi açıdan istikrarsız ülkelerde yaşayanlar da dahil olmak üzere, kullanıcılarının güvenliğinin ve refahının önüne kârı koyan algoritmalar kullandığını söylemişti.
Musk ve Dorsey Web3'e karşı: "Neye bulaştığınızdan haberiniz olsun"
Öte yandan Web3'e yatırım yapan büyük şirketler de var. Örneğin, ABD merkezli sermaye şirketi Andreessen Horowitz'in 3 milyarlık yatırımı, Web3'ın iddia edildiği kadar merkeziyetsiz ve büyük şirketlerden bağımsız bir platform olmadığına dair düşünceleri güçlendirmişti. Elon Musk ve Jack Dorsey de Web3'a şüpheyle yaklaşanlar arasında.
Twitter'ın eski CEO'su Dorsey, "Web3'ün sahibi siz değilsiniz. Bunun sahibi sermaye şirketleri ve onların limitet ortaklık yaptığı şirketler. Asla onların teşviklerinden kaçamayacak. Nihayetinde bu, farklı etiket altında merkezi bir oluşum. Neye bulaştığınızdan haberiniz olsun" ifadelerini kullanmıştı.
Tesla CEO'su Musk da Web3'ün "bir pazarlama sözcüğünden ibaret olduğunu" öne sürmüştü.
Musk, Twitter'da, "Web 3'ü gören var mı? Bulamıyorum" diye yazarken, Dorsey de "a'yla z arasında bir yerde" yanıtını vermişti. Dorsey'nin yanıtı, Andreessen Horowitz'in sosyal medyada kullandığı "a16z" adına gönderme yapıyordu.
It’s somewhere between a and z
— jack(@jack) December 21, 2021
"Dorsey'nin sözlerine karşı çıkamıyorum"
Bazı yorumcular, kripto paralara ve blok zinciri teknolojilerine desteğiyle bilinen bu isimlerin halihazırda Web 2.0 uygulamalarında tekelleştikleri için merkeziyetsiz internet fikrine sıcak bakmadıklarını savunuyor. Ancak Ümit Alan, merkeziyetsiz internetin önündeki zorluklara dikkat çekerek, "Jack Dorsey'nin bu söylemine karşı çıkamıyorum" diyor:
Merkeziyetsiz internet vizyonunda teknik olarak arada hiç aracı olmaması gerekiyor. Yani kullanıcıların kendi bilgisayarlarında ya da mobil cihazlarında blok zincirinin bir kopyasını taşıması lazım. Bu şu anda mümkün değil. Bir merkeziyetsizlik varsa bile yine farklı sunucular arasında var ve buna tamamen merkeziyetsiz diyemeyiz. Bu kendimizi kandırmak olur.
Bu arada yazar, Twitter'ın kendisinin de açık kaynaklı bir platform olan BlueSky projesine giriştiğini hatırlatıyor. Dorsey'nin ilk olarak 2019'da duyurduğu Bluesky, Twitter'ın merkezsizleştirilmiş versiyonunu geliştirmeye odaklanıyordu. Projenin başına geçen yıl kripto geliştiricisi Jay Graber geçmişti.
"Su oraya doğru akacaksa zaten bunun önünde duramazlar" diyen Alan, şöyle ekliyor:
Ancak teknik olarak çok mümkün olmadığına dair inançları yüzünden bu alana o kadar karşı olduklarını düşünüyorum.
Web3 zaten aramızda
Facebook, YouTube veya Twitter gibi sosyal medya platformlarının halihazırda açık kaynak kodlu alternatifleri zaten var. Açık kaynak kodu, kullanıcının platformun algoritmasının nasıl işlediğine hakim olması anlamına geliyor.
Örneğin Instagram, kullanıcının etkileşimleri ve ilgi alanları göre akıştaki içeriği sıralıyor ve önceliklendiriyor. Ancak kullanıcı kodun nasıl yazıldığını tam olarak bilseydi kendi akışını kontrol etme gücüne de sahip olurdu. Twitter'ın alternatifi olarak görülen Mastodon, kullanıcıya işte bu imkanı veriyor. Platformda herkes kendi sosyal medyasını kurup tasarlayabiliyor.
Facebook'a alternatif platformlar arasında Minds, Diaspora ve MeWe yer alırken, D.Tube ve Theta gibi platformlar da YouTube alternatifi olarak görülüyor. Dahası, World Wide Web'in kurucusu Tim Berners-Lee, interneti merkeziyetsiz kılmayı ve gücü yeniden bireylere vermeyi hedefleyen "Solid" adlı bir internet projesi geliştiriyor.
Ancak bu noktada akla şu soru geliyor: Merkeziyetsiz internet uygulamaları zaten varsa neden hala Web 2.0'ı kullanıyoruz? Alan bu soruya şöyle cevap veriyor:
(Merkeziyetsiz internet) şu aşamada yaygın kullanıcının işini zorlaştırabilir. Çünkü zaten internetin merkezileşmesi, merkezi platformların çok daha basit bir kullanımı ve kullanıcı dostu bir arayüzü olmasından kaynaklanıyor. Bu yüzden oralarda toplandık.
Örneğin, kullanıcıların şu anda bir Instagram profili oluşturması için basit komutları takip etmesi yeterli. Alan'a göre merkeziyetsiz internetin benimsenmesi için de her şeyden önce böyle bir kolaylık gerekiyor:
Solid'i ele alalım mesela. Verilerinizin anahtarını size veriyor ama bunun için pod adı verilen hafıza alanlarına sahip olmanız gerekiyor. Ayrıca bunu edinmeniz ve nasıl kullanılacağını bilmeniz lazım. Girdiğiniz platformun bu pod'lara izin vermesi gerekiyor. Yani işler zorlaşıyor ve bu zorluğu kabul edecek bir bilinçlenme yok. O yüzden benimsemedik.
"Devasa karbon ayakizi en büyük dezavantaj"
Blok zinciri tabanlı merkeziyetsiz internetin en büyük dezavantajının da devasa karbon ayak izi olacağı düşünülüyor. Alan, "Kripto para üretimi için bile inanılmaz bir enerji tüketilirken tüm interneti buna çevirmek için yeni bir teknoloji gerekiyor" diyor:
İklim değişikliği tehlikesi bu kadar yaklaşmışken bu sistemi çalıştırmak için farklı bir buluşa ihtiyaç var. Buluş değilse de bu kadar enerji tüketmeyeceği bir revizyona…
Madencilik faaliyeti çok fazla elektrik enerjisi tükettiği için yukarıda da sözü edilen, iş ispatına dayalı protokolün çevresel yükü çok ağır. Örneğin, Cambridge Alternatif Finans Merkezi, Bitcoin'in yılda yaklaşık 110 terawatt saatlik enerjiye mal olduğunu ifade ediyor. Bu Malezya ve İsveç'in kullandığına eşdeğer.
Öte yandan blok zinciri geliştiricileri bu sorunu çözmek için adımlar atıyor. Örneğin, Ethereum’un bu yıl içinde geçmeyi planladığı hisse ispatı diye bilinen çalışma biçimi, işlemin doğrulanması için ekstra enerji gerektirmediği için çok daha verimli. Bu protokol, son teknoloji ekran kartlarının gerektiği iş kanıtının aksine dizüstü bilgisayarda bile çalışabiliyor. Bazı araştırmacılar hisse ispatındaki enerji tüketiminin, iş ispatından yüzde 99,99 daha az olduğuna inanıyor. Hisse ispatının kullanıldığı, halihazırda işleyen kripto para birimleri arasında Polygon, Tezos, Polkadot ve EOS yer alıyor.
Bunun yanı sıra merkeziyetsiz internet uygulamalarının mutlaka blok zinciri tabanlı olması gerekmiyor. Örneğin yukarıda bahsi geçen Solid, blok zinciri tabanlı değil. Alan'a göre de merkeziyetsizlik tek bir teknolojiye sıkıştırılamaz. Ancak proje blok zinciri tabanlı olmasa bile kullanıcı açısından zorlukları baki kalıyor.
Diyelim ki merkeziyetsiz internet vizyonunu blok zincir üzerinde kurmadık ve Solid gibi verilerimizi kendi podlarımızda tutmaya başlamaya karar verdik. İnsanları 'Hadi bir de pod satın al, ona ödeme yap' demeye nasıl ikna edeceğiz?
Alan, sözlerini şöyle noktalıyor:
Bedava Instagram kullanmak varken, 'Hadi kendi podunu satın al' demek için daha yüksek bir bilinçlenme düzeyine ihtiyacımız var. O noktaya da yakın değiliz.
Metaverse: Merkeziyetsiz bir ütopya mı, merkezi bir distopya mı?
Web3'le birlikte gündemimize gelen bir başka konu da sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik gibi teknolojilerle popülerleşen sanal evrenler.
Facebook’un adını Meta diye değiştiren ve bu yıl metaverse’e 10 milyar dolar yatırım yapacağını açıklayan Mark Zuckerberg, işte bu trendi yakalamaya çalışıyor. Zuckerberg "merkezi" metaverse girişiminin öncülerinden olsa da yalnız değil. Aralarında Microsoft ve Apple’ın da yer aldığı bir dizi büyük şirketin ve Fortnite ile Roblox gibi popüler oyunların da merkezi metaverse platformları var. Burada kullanıcılar birbiriyle etkileşime girebiliyor ve deneyimlerini paylaşabiliyor ama dijital ortamı kontrol etme özgürlüğüne sahip olamıyor.
Ayrıca yukarıda bahsi geçen veri gizliliği ve kullanıcı güvenliğine yönelik sorunlar, özellikle Facebook’un metaverse platformlarına dair şüphe uyandırıyor.
Ancak kullanıcıların kendi deneyimlerini kontrol etme olanağına sahip olduğu merkeziyetsiz metaverse platformları da uzun süredir hayatımızda ve sayıları her geçen gün artıyor.
2015’te kurulan sanal gerçeklik platformu Decentraland ve 2018’de blok zincirine taşınan The Sandbox bunların başında geliyor. Aslında video oyunu diye geçen bu üç boyutlu evrenler, oyuncuların diğer birçok etkinliğe katılmanın yanı sıra sanal arsalar ve emlak alanları geliştirmesine olanak tanıyor. Oyuncular ayrıca etkinliklere ev sahipliği yapabiliyor, sosyal etkinliklere katılabiliyor.
Diğer merkeziyetsiz metaverse platformları arasında Enjin, Star Atlas ve Bloktopia da yer alıyor.
Öte yandan meta veri depoları üç boyutlu evrenleri ve gelişmiş yapay zeka algoritmalarını çalıştırmak için bol miktarda bilgi işlem kaynağı gerektiren karmaşık sistemler. Bu noktada büyük işlemci ve grafik gücünün alana yüklü miktarda yatırım yapan Facebook gibi teknoloji devleri varken, blok zincirleriyle karşılanması bir zorluk olarak görülüyor.
Ancak merkezi ve merkeziyetsiz sistemlerin metaverse üzerindeki iktidar savaşı sürerken, blok zinciri teknolojisinde veri depolama çözümleri vb. adımlar atılmaya devam ediyor. Örneğin güvenli ve güvenilir bir depolama ve kurtarma ağının oluşturulmasını teşvik etmek için yerel kripto para birimlerini kullanan merkeziyetsiz veri depolama ağları ortaya çıkıyor. Bunlar arasında IPFS / Filecoin, Bittorrent ve Arweave gibi ağlar yer alıyor.
Dahası, merkezi olmayan depolamanın blok zincir teknolojisiyle entegrasyonu, merkezi veri depolama sistemlerine kıyasla daha avantajlı olabilir. Örneğin bu sistemlerde ölçeklenebilirlik, güvenlik, verimlilik ve hata toleransı daha yüksek. Bu nedenle bazı uzmanlara göre kullanıcıların blok zinciri tabanlı uygulamalara ve hizmetlere erişim sağladığı merkeziyetsiz meta veri depoları, Web3’ün de kritik bir parçası olacak.
© The Independentturkish