Seçimler, seçimler... Peki, nasıl taraf tutuyoruz?

Kim demokratik istikrarı güçlendirip anlaşmazlıklarda gerçekten siyasetin hakemliğine inanacak?

Fotoğraf: DPA

Brezilya, yeni yılın sonunda yapılacak seçimler için hazırlıklarına başladı bile.

Brezilya seçimleri diğer seçimlere benzemiyor. Çünkü bu ülkenin komşuları üzerindeki etkisi başka hiçbir ülkeninki gibi değil.

213 milyon nüfusu (dünyanın en kalabalık altıncı ülkesi) ve 8,5 milyon kilometrekare yüzölçümü (dünyanın yüzölçümü bakımından beşinci en büyük ülkesi) ile Ekvador ve Şili hariç tüm Güney Amerika kıtasındaki ülkelerle sınırı var.

Buna ek olarak yaklaşan Brezilya seçimlerinin bazı özellikleri var:

Brezilya'nın şu anki Devlet Başkanı ve yaklaşan başkanlık seçimlerinin adayı Jair Bolsonaro'nun hükümeti, özellikle halkın daha yoksul olduğu yerlerde daha fazla oy toplamak için sosyal harcama programlarını harekete geçirdi.

Ekonomik koşulların kötüleşmesi Bolsonaro'ya ve politikalarına verilen desteği yüzde 30'un altına düşürdü. Londra merkezli The Economist dergisine göre, Brezilya'nın gayri safi yurt içi hasılası (GSYİH) yılın son iki çeyreğinde küçüldü.

Aynı şekilde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının kötü bir şekilde yönetilmesinden dolayı ülke günde üç bin vakanın hayatını kaybettiği günlerden geçti.

Bundan bizzat Bolsonaro sorumlu tutuldu. Şu ana kadar görevden alınması talebiyle verilen dilekçelerin sayısı 143'e ulaştı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bununla birlikte Bolsonaro'nun rakibi, eski Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva -veya sadece Lula- da popülerliğinin düşmesinden musdarip. Partisi, büyük bir yolsuzluk skandalı ve büyük bir durgunluk ile cebelleşiyor.

Bolsonaro'yu iktidardan sepetlemenin tüm umutlar ve tüm iyileştirmeler için bir şart olduğu su götürmez bir gerçek. Ancak Lula'nın iktidara gelmesi umut ve iyileştirmeler için bir neden olmayabilir.


Güney Amerika kıtasının en güneyinde yer alan Şili'de 21 Kasım'da seçimler yapıldı. Oyların yüzde 55'ini almayı başaran genç solcu Gabriel Boric, yüzde 44 oy alan aşırı sağ kanattan Hıristiyan aday Jose Antonio Kast'i açık bir farkla mağlup etmiş oldu.

Kast'ın yenilmesi gerekiyordu. Şili'ye kaçan bir Nazi subayının oğlu olan Kast halkçılığı, ırkçılığı, neoliberalizm taraftarı olması, çevresel bir sorunun var olduğunu inkar etmesi ve sosyal, milliyetçilik ve kültürel konularda katı oluşuyla Bolsonaro'ya benziyor.

Ayrıca Augusto Pinochet'in ve askeri diktatörlüğünün ateşli bir savunucusu olan Kast, Donald Trump gibi "Şili'yi Yeniden Büyük Yap" sloganını benimsiyor.


'Sağcı' Şili'deki kötü adamken, 'solcu' Daniel Ortega Orta Amerika'nın en büyük ülkesi olan Nikaragua'daki kötü adam oluyor.

Geçtiğimiz 7 Kasım'da yapılan seçimlerde tuhaf şeyler yaşanmıştı. Zira devlet başkanlığına adaylığını koyan Ortega, seçimleri kendi şartlarına göre gerçekleştirmeye zemin hazırlamak için muhtemel rakiplerinin çoğunu tutuklatmaya kalkışırken bazıları da tutuklanma korkusuyla yurt dışına kaçmıştı.

Muhalefet listesindeki başkan yardımcısı adayı ev hapsine alınmış ​​ve aday olması engellenmişti. 'Özgürlük İçin Vatandaşlar' partisinin devlet başkanı adayının sivil hakları askıya alınmıştı. Çok sayıda gazeteci tutuklanmıştı.

Tabi böyle olunca seçimler yapıldığında Ortega'nın Walter Espinoza'nın karşısında oyların yüzde 76'sını alması 'normaldi'. Espinoza'nın aday olmasına izin verilmiş ve kendisine oyların yüzde 14'ü bırakılmıştı.

Hatırlatma: Ortega, 2007'den beri Nikaragua'nın başkanlığını yapıyor. Daha önce de 1979-1990 yılları arasında başkan ve lider olarak görev yapmıştı. Başkan Yardımcısı, Ortega'nın eşi Rosario Murillo Zambrana'dır.


Hiç tartışmasız seçmen -herhangi bir ülkedeki herhangi bir seçmen- şu ya da bu adayın veyahut o ya da bu programın tarafını tutar. Seçimler böyledir.

Ancak demokrasisi yeni olan, demokrasiye geçmede geciken ve demokrasisi engellenmiş ve tıkanmış ya da tıkanma ihtimali olan ülkelerde tarafgirliğin yanı sıra dikkate alınması gereken başka hususlar da var:

Kim demokratik istikrarı güçlendirip anlaşmazlıklarda gerçekten siyasetin hakemliğine inanacak?

Kim anayasaya daha fazla uygun davranacak?

Kim seçim yetkisinin sınırlarını kabul edebilecek?

Kim iktidarın teslim edilmesi ilkesine saygı duyabilecek?

Kime devletin maliyesi emanet edilebilecek vs...?


Bu standartları karşılayan herhangi biri 'sağcı' veya 'solcu' olabilir. Ancak bunu karşılaması o kişinin en az ideolojik rengi kadar önemlidir.

Ayrıca başkan olacak adayın, eğer gerçekten bu özellikleri taşıyan biriyse, ideolojik şarabını biraz su ile açması ve inceltmesi gerekir. Böylece geldiği ve görüşlerini paylaştığı grubun lideri olarak kalmak yerine, halkın ve milletin lideri olur.
 


Arap karşıtların adayları için zafer sandıkları şeyi kutlama yöntemi akılda tutularak bu sözler söyleniyor. Çünkü kendi anlatılarına göre Boric ve Ortega rakiplerini 'ezdi' ve aynı şekilde Lula rakibini 'ezecek'.

Sonra vay efendim "şuradaki kapitalizme yazıklar olsun, buradaki emperyalizme yuh olsun."

Oysaki, seçimler birilerinin birbirini ezmesi için yok. Seçimler, askeri bir savaştan kaçınmayı amaçlayan siyasi bir savaş olmak yerine, sadece başka bir savaş ve intikama zemin hazırlayan bir savaş ve intikama dönüşüyor.

Böylece ucu açık ve daimi bir çatışma içerisinde bu kısır döngü devam ediyor.

Bu da şu demek oluyor ki, bu durumda siyaset yalnızca savaşların ölçütüne göre yönetiliyor. Çünkü hüküm sürenler siyasetten nefret ediyor ve savaştan başka bir şey ağızlarını sulandırmıyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU