Ordanburdan şarkılar ve öyküleri (5)

"Ordanburdan" şarkılar öyküleri ve anımsattıklarıyla tüm duyu organlarınızın hizmetinde!

Her şarkının bir anımsattığı, her şarkının duygulara eşlik edeni ve kuşkusuz bir hikayesi var.

Bilindik ve bilinmedik, farklı dönemler, farklı sesler ve yıllardan "ordanburdan" şarkılar öyküleri ve anımsattıklarıyla tüm duyu organlarınızın hizmetinde! 

Bir ülkenin türkülerini yapanlar kanunlarını yapanlardan daha değerlidir.

Thales

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Bilinmeyen Ülke" (1985)

Hakan Yılmaz, Aleksandr Puşkin'in "Yüzbaşının Kızı" romanını okuyordu. 

Kitapta "Eski bir türkü" notuyla yer alan sözlerden, o şiirden belli ki çok etkilenmişti. 

Darbenin üzerinden 5 yıl geçmiş, memlekette ANAP iktidara gelmişti. 

Yılmaz'ın siyaset bilimi profesörü olmasına daha çok vardı.

"Ey güzel ülke, en uzak ülke" demişti Puşkin.

1833-1836 tarihleri arasındaki üç yıllık zaman diliminin bir yerinde işte…

Neredeyse 150 yıl sonra Hakan Yılmaz'ın karşısına çıkan satırlar, belki de memleketin bilinmez ruh haline de ışık tutuyordu. 
 

FOTO 1.jpg
Hakan Yılmaz ve Emin İgüs / Fotoğraf: Türkçe Rock

 

Ezginin Günlüğü'nün üyesi o sözleri bestelemesi umuduyla grup arkadaşı Emin İgüs'e verdi. 

Kim bilir Puşkin'in aynı kitapta dediği aklına takılmış, "Bir şair mutlaka dinleyiciye muhtaçtır" (1933, Samizade Süreyya çevirisi) demiş, şairi dinleyiciyle buluşturmak istemişti.

İgüs, Dostlar Korosu'nda Ruhi Su'nun tedrisatından geçmişti.

O da Hakan Yılmaz gibi çok sevmişti başındaki şarap dumanlarıyla bilinmez bir ülkeye at sırtında yolculuk eden gencin türküsünü.

Sonrası?

Şarkı grubun "Seni Düşünmek" plağında yer buldu kendine. 

İlk çalışmalarıydı. 
 

FOTO 2.jpg
Grubun ilk albümü "Seni Düşünmek" / Görsel: Flickr

 

1982'de İstanbul'da kurulmuştu grup.

İsyanları alçak sesli ve gizemliydi.

Ama bu bile devletin gözünde sakıncalıydı.

Öyle ki; ilk konserlerinin iznini ancak 8 ayda alabilmişlerdi.

Emin İgüs, Roll dergisine seneler sonra vereceği röportajda böyle diyordu: 

İstanbul'da dolaşmadığım karakol, sıkıyönetim komutanlığı kalmadı. Ne aşağılanmalarla, itmelerle, kakmalarla yaşandı o süreç. Sivil polisler koca koca Grundig aletlerle çaka çuka gürültüyle kayıtlar almışlardı Hodri Meydan Kültür Merkezi'nde.


Rahmetli Levent Kırca'nın İstanbul Zincirlikuyu'da işlettiği mekâna güç bela çıkabilmişti grup.

Yılmaz ve İgüs'ün sebat etmesiyle sahne alabilmişlerdi ancak…
 

FOTO 3-.jpg
"Tatbiki gereken program: Ezginin Günlüğü topluluğunun yaptığı müzikal tiyatro" / Görsel: Twitter via @yilmaz_hakan

 

Müzikle, ezgiyle, melodiyle günlük tutanlar, yaşamın kendisine not düşenler kurmuştu Ezginin Günlüğü'nü.

Grubun isim babası da Emin İgüs'tü.

Bir gün Maçka'daki çay bahçesinde sohbet ederlerken "Aklıma bir isim geldi, biraz karışık ama belki beğenirsiniz" demişti arkadaşlarına.

Gerçekten de beğenmişlerdi. 

Varsın kimileri grubun isminin Ezgi diye bir genç kadının günlüğünden armağan olduğunu düşünseydi… 

1985'teki ilk albümlerinin en ilginç şarkısıydı "Bilinmeyen Ülke".

B yüzünün ilk sırasındaydı.
 

 

Bilinmeyen bir ülke düşünden söz ediyordu. 

1990'da çıkan "Ölüdeniz" albümünde de yorumlandı aynı parça.

Bu yönüyle Emin İgüs'ün Ezginin Günlüğü'ne hem merhabası hem elvedasıydı.

Ve ne olursa olsun o ülke uzaktaydı, o ülke güzeldi:

Ey uzak ülke, güzel ülke 
Ey bilmediğim ülke! 
Ne kendi isteğimle geldim sana 
Ne de soylu bir atın sırtında 
Beni, bu yiğit delikanlıyı 
Gençliğin ateşi getirdi buraya 
Bir de başımdaki şarap dumanları


Laf olsun diye kelimeleri yan yana getirmeyen, sözün en az müzik kadar mühim olduğu bir ülkeydi belki de bahsedilen!

Sonra?

Mesela yalan üzerine binalar inşa etmeyen, sunduğu özgürlüğün sınırlarının herkes için eşit görünebildiği ülkeydi, en azından!

Pek bilemediğimiz bir ülke…

Sonra… 

Topraklarından faydalanabileceğiniz, hayat veren toprağa saygı sunacağınız bir ülkeydi, yaşamaya yetecek kadar.

Gençliğin ateşinden ürkmeyen, kucaklayan bir ülkeydi…

Hani, soluduğunuz havayı sevebileceğiniz bir hissiyat bırakacak gönlünüze, gök yüzüne…
 

 

Herkesin bir arada yaşayabildiği... 

Ve üretebildiği...

Ve paylaşabildiği...

Aynı türkülerin, aynı şarkıların farklı dillerde ve buraya has söylenebildiği bir ülkeydi!

Ama her zaman da aynılık potasında buluşmak zorunda kalmayacağın…

Hayallerin tecavüzüne geçit vermeyen bir ülkeydi mevzu bahis… 

İçinde "insan" olan ve sahip olduğuna değer veren bir ülkeydi belki de o "Bilinmeyen Ülke".

Ya da ona ruh katan sanatçıların konser verebilmek için karakol karakol dolaşmak zorunda kalmayacağı bir ülkeydi.

Yine ve belki de… 
 

FOTO 4.jpg
Rus edebiyatının kurucusu Puşkin 14 yaşında şiir okurken / Görsel: İlya Repin, 1911

 

Ya da o ülkeyi hayal eden Puşkin gibilerin memleketten sürgün edilmediği, yazdıklarının ve hatta kaleminden çıkan hemen her şeyin çarın olurundan geçmeyeceği bir ülkeydi şu "Bilinmeyen Ülke" düşü.

Güzel şarkıydı vesselam… 

Ruha, gönüllere ve akıllara birçok soru, anı, anlatı ve tahayyül bırakan… 

Ama belki de "Bilinmeyen Ülke" ile ilgili tahayyüllerin en ucu mizah yazarı Vedat Özdemir'den geliyordu.

Özdemir, kurgusal gerçekliğin tam orta yerine 1990'lı yılların aykırı politik figürünü yerleştiriyordu.

TBMM'ye "*ezevenkler Meclisi" diyen, "Laiklik yok ki elden gitsin!" diye buyuran, "Hizbullah olmayanlar Hizbul şeytandır" diye konuşan Şevki Yılmaz'ı…

 "Selam Dünyalı ben Türk'üm" kitabında Özdemir'in kalemiyle irdeleyip, iğneleyip, karikatürize ettiği şekliyle; Şevki Yılmaz'ın hayali sözleriyle bitirelim şu bilinmeyen ülkeyi:

Şarkıları var bunların, ahlaksızların! 'Ey uzak ülke' diyor 'Güzel ülke!' Bahis konusu ülke Yahudi diyarıdır! İsrail'i kastediyor! İsrail, Müslüman'ın canına kast ediyor! 'Ne kendi isteğimle geldim sana' diyor, 'Ne de soylu bir atın sırtında!' Dediği şu ey ehl-i sünnet, el âlemin İzak'ı, Corc'u, Karl Hanz Rumenige'si mecbur ediyor mümini İsrail'e yanaşmaya! At diyor, at! Burada iki manalı bu. Hıristiyan Avrupa Topluluğu oluyor bu soylu at! İkinci anlamı Mason aleminin defterdarı Demirel'in kıratıdır! Neren kırat senin behey Musevi! Kiratsın sen kirat! Atın kirden, lekeden zebraya dönmüş be dinsiz, ahlaksız, coğrafyasız! 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU