Celalettin Can: Paramazlar'ın Sosyalizm anlayış ve mücadele biçimlerine yaklaşımı nasıldı? Bizde Kızıldere deyince Mahir, Nurhak deyince Sinan hala akla gelir… Hınçak'ın, Ermeni Devrimci hareketinin böyle akla gelen, iz bırakan toplumsal hareketleri var mı?
Kadir Akın: Neredeyse yüz on yıl önce soykırım vesilesiyle bu topraklardan sökülüp atılmış partilerden söz ediyoruz.
Her iki partide İkinci Enternasyonal üye ve benzer programlara sahipler.
Osmanlı politikasında etkili olan ve siyaset sahnesinde boy gösteren Ermeni partileri de esasen SDHP (Hınçak Sosyal Demokrat Partisi) ve EDF (Ermeni Devrimci Federasyonu) için Cenevre, Ermeni partileri için de önemli bir merkez oldu.
Rus devrimci hareketinin önderlerinden Plehanov, Rusya'da iki kez tutuklanmasının ardından 1880'de Avrupa'ya gittikten sonra, 1883'te Zasuliç, Karl W. Deutsch, Axelrod ve İgnatov'la birlikte ilk Marksist grup olan "Emeğin Kurtuluşu"nu Cenevre'de kurmuştu.
Hınçakların kuruluşunun 1887 olduğu hatırlanırsa Plehanov ile yakın ilişki içinde olduğu ve Onun Marksist görüşlerinden etkilendiğini anlarız.
Aslında Hınçaklardan 3 yıl sonra 1890 yılında Tiflis'te kuruluşunu gerçekleştiren EDF'nin Hınçaklarında içinde yer alacağı geniş bir cephe partisi olma arzusuyla çalışmalarına başlamıştı.
Görüşmelere katılan Hınçak Merkez Komite üyesi Ruben Hanazad'ın Marksizm konusunda tavizkar davrandığı ve sosyalizm vurgusunu ıskaladığını düşünen Cenevre merkezli Hınçaklar bu yakınlaşmaya itiraz ederek yollarına devem edecekti.
Şunu görüyoruz ki, Hınçakların ve Taşnakların parti içinde ve birbirleriyle yaşadıkları çatışma ve gerilimlerin temel nedeninin; sosyalizm yorumu ve sınıf eksenli mücadelenin ulusal taleplerle birlikte sürdürülmesi etrafında gelişen olaylar olduğu gerçeğidir.
İttihatçılara karşı mesafeli duruşuyla da özgün bir konumda olan Hınçaklar, Sasun ayaklanmasında tarım ve çiftçilikle uğraşan Ermenilerin sosyal ve ekonomik taleplerini de dile getirerek kendilerini sadece etnik mücadele ile sınırlamadılar.
Osmanlı İmparatorluğu esas itibariyle tarım ülkesiydi ve nüfusun yüzde 85'i kırda yaşıyordu. O günün koşullarında en önemli sorun toprak ve tarım meselesiydi.
Hınçaklar, 1900'lü yılların başından itibaren İstanbul'da yoksul taşralılar, reji işçileri ve hizmetçiler içinde sosyalizm propagandası yapıyor ve taban buldukları biliniyor.
Özellikle birbirinden habersiz Ermeni ihtilalci komiteleri bir araya getirmeye ve bünyelerine kazanmaya çalışıyorlardı.
Birçok grev örgütlenmesinde yer almışlar, 1 Mayıs gösterilerinin organize edilmesinde sorumluluk üstlenmişlerdi.
1909 yılındaki kongrelerinde çağdaşları Komünist Partileriyle adlarını uyumlu hale getirmişler ve Sosyal Demokrat Hınçak Partisi adını almışlardı.
Bu kongre aynı zamanda Osmanlı yasalarına göre yasal partilerini kurdukları bir kongre olmuştu.
Milliyetçi değillerdi, farklı uluslardan sosyalistlerle birlikte olmak için çaba içinde oluyor, bunu kendi aralarında tartışma konusu yapıyorlardı.
Ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkının sosyalistlerce de kabul gördüğü bir dönemde, Ermeni partilerini tümüyle "milliyetçi" olarak tanımlamak, onların bu topraklardaki sosyalizm mücadelesine katkılarını yok saymak için bir bahane yaratmak anlamına geldiğini söylemeliyim.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Hınçak partili sosyalistler, kendi ulus ve ezilenlerin çıkarları ile ezen ulusun emekçilerinin mücadelelerini demokratik talepler ekseninde birleştirme çabası içindeydiler.
Ermeni Devrimci Federasyonu (EDF-Taşnaktsutyun) Ermeniler arasındaki en etkili örgütlerden birisiydi.
Hınçakların iç çekişmeleri ve bölünerek etkisizleşmesi sonucunda boşalan alanı doldururken, 1897 yılından itibaren etkili olmaya başladılar.
Sosyalizm ve "milliyetçilik" konusunda gelgitler yaşayan parti, esas olarak 1908'de ilan edilen II. Meşrutiyet sonrası İttihatçılarla kurdukları yakınlık ve yaptıkları iş birliği sayesinde hitap alanını büyüttü.
Taşnaktsutyun da savunduğu fikirler, çağdaşları sosyalist partilerin fikirlerine yakındı. Azadamard ve Haraç (İleri) isimli yayın organlarında çok sayıda işçi sorunlarına değinen makale yayımladıkları biliniyor.
İttihat-ı Terakki Cemiyeti ile kurdukları ilişki sosyalist kanat tarafından her zaman sorgulanırken, bu konuda "bıçak kemiğe dayanana kadar bekleyelim" diyen eğilim baskın olmuştur.
1914 yılının başına kadar İttihat ve Terakki ile kontakları devam etti.
İttihat-ı Terakki Cemiyeti'nin EDF ve SDHP arasındaki rekabeti sonuna kadar iyi kullandığını ve Ermenilerin tek temsilcisi EDF' imiş gibi davrandığını belirtmeliyim.
Osmanlı'da Ermeni devrimci hareketi içinde sembol olmuş çok sayıda isim var. Serop, Antranik, Hampartzum Boyacıyan (Murad), Minassian, Papazyan, Armen Garo ve onlarcası. 1894'den 1908'de Meşrutiyet'in yeniden ilan edildiği tarihe kadar öne çıkmış isimler bunlar.
Dolayısıyla bizdeki gibi "68 hareketi" diye birkaç yıla sıkıştırılacak bir durum yok ama 68'in bakiyesi 71 silahlı direnişi diyeceğimiz sürece ilişkin çok benzerlik var.
Üniversite öğrencileri arasında sosyalist fikirlerin yaygınlaşması, sosyalizm amacıyla hak taleplerini içeren İstanbul'da gösteriler, bunların şiddetle bastırılması, silahlı bir mücadele başlatma kararları, Sasun ve Zeytun'da yoksul köylülüğün içinde gerilla örgütlenmeleri, binlerce Ermeni köylüsünün katıldığı çatışmalar var.
II. Abdülhamid'in kimi talepleri karşılıyor gibi yaparak oyalama taktikleri vb. 1908'de İttihat-ı Terakki Cemiyeti'nin devrimci bir durum yaratınca dağlarda fedailerin dağlardan inmesi bile başlı başına bir olay…
Örneğin Vahan Papazyan (Goms) fedailerle Muş dağlarından indiğinde Van valisi, alay komutanı ve Osmanlı askerlerinden oluşan tören kıtası tarafından karşılanıyor.
Aynı Vahan Papazyan sonra Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nın da Van milletvekili olarak görev yapıyor. Bu bile 1908'in nasıl bir hava yarattığını bize gösteriyor.
- Hınçak Sosyal Demokrat Partisi ve Ermeni Devrimci Federasyonu, Osmanlı'nın hangi kent ve ilçe merkezlerine örgütleniyordu, hangi toplumsal sınıf katmanları içinde örgütlüydü.
Ermenilerin yoğun yaşadığı hemen her yerde örgütlenmeleri var.
1894-97 arası Hınçaklar çok belirgin bir güç durumundalar. Vilayet-i Sitte denen altı vilayet; Van, Erzurum, Bitlis, Harput, Diyarbakır ve Sivas her iki parti için temel örgütlenme alanları aslında ama 1894-95 arasında Kayseri, Çorum, Amasya, Sungurlu, Yozgat, Merzifon, Şebinkarahisar ve Trabzon'da da gerilla hareketleri görmek mümkün.
Bana enteresan gelen, bu bölgelerde adacıklar halinde yaşamalarına rağmen buraları "Küçük Ermenistan" diye tanımlamaları.
Burada daha çok Alevi yerleşim yerlerinde ağır vergilere karşı birlikte mücadele örgütlemeye çalışıyorlar. Köylerde beyanname dağıtıp Türkleri de ağır vergilere karşı birlikte mücadeleye çağırıyorlar.
Ben kitabımda bu isyanları birazda "topraksız yoksul köylü hareketleri" olarak inceledim.
Zaten Kürtler ve Çerkeslerle her dönem toprak sorunu yaşıyorlar.
Merkezi idare Ermenilerin topraklarına el konulmasına, sürülerinin ve ürünlerinin gasp edilmesine göz yumma tavrında.
Van ise Ermeni Partileri için özel öneme sahip, en güçlü oldukları yer denebilir.
Paramaz da bir grup fedai ile geldiği Van'da yakalanıyor ve bilinen savunmasını da orada yargılandığı mahkemede yapıyor.
- Ermeni Partilerinin İttihat-ı Terakki ile ilişkileri nedir ve nasıl gelişiyor?
Her iki partinin de İttihatçılarla Paris'te her zaman diyalogları var.
1902 ve 1907 Osmanlı Aydınları Kongresini İttihat-ı Terakki Cemiyeti önemli ölçüde EDF (Taşnaktsutyun) ile kotarıyor. SDHP (Hınçaklar) her iki kongreye de katılmıyorlar.
Çünkü SDHP İttihatçılara güvenmiyor, onları "Türkçü" buluyor. Farklı olanların farklılığını tanımaktan uzak ve herkesi "Türk" olarak değerlendirdiklerini görüyor.
Gerçi 1908 sonrası çıkan afla birlikte İttihat-ı Terakki Cemiyeti ile birçok görüşme gerçekleştiriyorlar ve önceleri tedirginlik duysalar da Taşnakların ön almasıyla parti örgütlerinin bir kısmının da Taşnaklara geçtiğini gören SDHP önderleri, İstanbul'a dönüyorlar.
1908 devrimi sonrası ilk aylardaki politik ortam bütün Ermenilere "artık işler iyi gidecek" duygusunu veriyor açıkçası.
Ama 31 Mart gerici ayaklanmasını birlikte bastırmalarına, omuz omuza Meşrutiyeti ve Parlamentoyu savunmalarına rağmen aynı döneme denk gelen Adana katliamı, onları şaşkınlığa sürüklüyor.
İttihat-ı Terakki Cemiyeti her ne kadar bu katliama tutum alsa ve birtakım tedbirler geliştirse de katliamın uygulayıcıları içinde İttihat-ı Terakki Cemiyeti de var.
İttihat-ı Terakki Cemiyeti Ermenilerden sürekli "sabır" bekliyor.
Aslında el konulan topraklar meselesini çözecek ama partide engel olanlar var. Parlamenter sistemi daha da geliştirecek ama İttihat-ı Terakki Cemiyeti Ermeni partileri kadar gelişkin bir demokrasi kültürüne sahip değil, beklemeli… Yani oyalamanın her türlüsünü yapıyorlar.
Seçimlere EDF (Taşnaktsutyun) ile ittifak içinde giriyor ne var ki söz verdiği protokole uygun davranmıyor ve onlara seçimlerde eksik sandalye veriyor.
Hınçaklarla karşılıklı birbirlerine mesafeliler zaten.
- II: Meşrutiyet sonrası yeniden açılan Mecliste dört sosyalist vekil olduğunu öğreniyoruz. Buralardan doğru iz bırakan tutumları ne oldu, daha doğrusu Mecliste nasıl bir tarz tutturuyorlar, etkileri ne oluyor?
1908 sonrası açılan Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda 288 milletvekili içinde Rum, Arap, Slav, Yahudi ve Ermeni vekiller vardı ve bunların çoğu (Taşnaklar dâhil) İttihat listesinden Meclis'e girmişlerdi.
Aslında 20'ye yakın Kürt vekil de var ama onlar Müslüman, dolayısıyla Türk sayıldıkları için varlıkları belirtilmiyor.
Bağımsız Selanik vekili Dımitar Wlahof, ki o da Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu (SSİF) üyesiydi. Hınçakların tek temsilcisi ise Sasun'da gerillalık yapan Hampartsum Boyacıyan yani Murad idi, O da Adana Kozan vekili olarak parlamentoda idi. Wlahof ve Boyacıyan ile birlikte Erzurum vekili Vartkes Serengülyan ve Van Milletvekili Vahan Papazyan fiili bir grup oluştururlar.
Bu dört sosyalist vekile aslında sosyalist olmamakla birlikte Krikor Zohrab'ın destek verdiğini anlıyoruz.
Zohrab gerçekten çok demokrat bir insan. Çünkü bu dört vekil öyle bir hal alıyor ki, sosyalizm lafını ettiklerinde Meclis'in çoğunluğu "istemeyüz" diye ayağa kalkıp onları konuşturmamaya çalışıyorlar, bu durumu, Meclis tutanaklarında görmek mümkün.
Emeğin hakkı, grev kanunu, sendikaların teşkili, basın ve fikir özgürlüğü, adaletli vergi alınması, kadın hakları konularında bu vekiller kürsüyü boş bırakmıyorlar.
Kendisi 1908 devrimi sırasında dağlarda gerilla olan Vahan Papazyan (Goms) Van vekili olarak girdiği mecliste, Osmanlı eğitim sistemi ile ilgili öyle bir konuşma yapıyor ki, sunduğu veriler o tarihte hükümetin elinde yok. Hatta konuşması süreyi çok aştığı halde, sözünü kesmeden dinliyorlar.
Bu topraklarda Mecliste bu kadar çok, bu açıklıkta sosyalizm tartışmalarının olduğu, sosyalist vekillerin kürsüyü bu kadar çok kullandıkları bir dönem ancak 1965'te TİP'in meclise girmesiyle mümkün olmuş.
Papazyan'ın eğitimin kaliteli hale getirilmesine ilişkin yaptığı konuşmadaki öneriler, ancak Cumhuriyet döneminde 1940 yılında açılabilen Köy Enstitüleri ile mümkün olabilmiş.
- Bütün bu yaşanmışlıklardan miras olarak neler kaldı?
Bir bütün olarak yok sayılan ve görülmeyen bu devrimciler, sürdürdükleri mücadele ve sosyalizm tartışmaları ile çok ciddi bir deney tecrübe biriktirmişler.
Şimdi artık açığa çıkan bu tarihsel süreç, ötekilerin değil de bizlerin tarihi olarak değerlendirmeyi çoktan hak ediyor.
Sosyalist hareketin bir kesimi bu durumu gördü ve bununla yüzleşiyor.
Önemli bir kesim ise bu yok sayma haline devam ediyor.
"Türkçü" bir sosyalizm hala egemen bir anlayış olarak varlığına devam ediyor çünkü…
Celalettin Can: Teşekkürler Kadir Akın!..
*** Biyografi: 1957 yılının son ayında Kocaeli'de doğan Kadir Akın, 1968 yılında İstanbul'a yerleşti. Vefa Lisesi'nde eğitimini sürdürürken devrimci mücadeleye katıldı. Kurtuluş dergisi çevresi ile 1975 yılının sonlarına doğru tanıştı. 1982 yılının mayıs ayında tutuklandı ve Kurtuluş davasından yargılanarak hüküm giydi. Altı yıl cezaevinde kalan Akın, daha sonra çeşitli sosyalist dergi ve gazetelerin yayın kurullarında bulundu. 1990 yılı sonrası birleşik parti süreçlerinin tümünde yer alan ve sorumluluk üstlenen Akın, yaptığı bir konuşmadan dolayı tekrar ceza alınca üç yıla yakın yurt dışında kaldı. Yurtdışı dönüşünde devrimci mücadeleyi sürdürürken, 'Sosyalizmin Krizi: Birlik ve Yeniden Kuruluş', 'Ermeni Devrimci Paramaz - Abdülhamid'den İttihat Terakki'ye Ermeni Sosyalistleri ve Soykırım', 'Utanç ve Onur' ve 'Türkiye Solundan Portreler' kitapları yayınlandı. 'Sevdaların Yangınından Geçtik' adındaki anı kitabında geniş bir söyleşisi bulunan Akın'ın, 'Paramaz' kitabından esinlenerek yaptığı "RED" belgeselinin yanı sıra, değişik haber portallarında yayımlanan yazı ve makaleleri bulunmaktadır. Kadir Akın, 2021 yılının Temmuz'un da 'Saklı Tarihin İzinde' isimli kitabı yayımlandı.
© The Independentturkish