Birleşmiş Milletler Afganistan Özel Temsilcisi, geçtiğimiz perşembe günü Güvenlik Konseyi'nde Taliban Hareketi'nin merkez vilayetleri askeri olarak kontrol etme stratejisine ve bunun kitle göçü ve Afgan kadınına yönelik baskı gibi halk üzerindeki felaket sonuçlarına dikkat çekerken Taliban savaşçıları ise, iki şehre saldırmak için hazırlanıyordu.
10 saat sonra Taliban Hareketi, Nimruz ve Cüzcan vilayetlerinin merkezi olan Zaranc ve Şibirgan şehirlerini kontrol altına aldı.
Ayrıca Taliban savaşçıları, Helmend vilayetinin merkezi olan Leşkergah'ın yanı sıra Kandahar ve Herat'a doğru ilerleme kaydetti.
Güvenlik Konseyi'nin oturumunda veto hakkına sahip üye ülkeler, ülkeyi ve çevresini kesin gibi görünen kaostan koruyacak barışçıl bir siyasi sürece uygun şekilde Afganistan'a, Afgan halkına ve Taliban hareketi dahil diğer siyasi güçlere yardım edecek uluslararası bir tutum sergileme niyetlerini dile getirmedi.
ABD Dışişleri Bakanlığı ise, Taliban'ın yönetimi zorla ele geçirmesi halinde Afganistan'ın parya bir devlet olacağını belirtti.
Bu tutum da olayların Afganistan'daki dinamizme göre gelişmesine fırsat tanıyacaktır.
Rusya ve Çin'in tutumu, bazı detaylar hariç uygulamada ABD'nin tutumundan pek de farklı değil.
Taliban'ın zaferinin, terör gruplarının Rusya'nın içinde ya da güney sınırına komşu ülkelerde yeniden harekete geçmesini etkileyeceği konusundaki endişesine rağmen Moskova iki eksen üzerinde hareket ediyor.
Birincisi, özellikle Afganistan çevresinde muhalif silahlı İslami hareketlerin ideolojisini benimseme açısından 20 yıl öncesine kıyasla Taliban'ın ideolojisinin ne kadar değişip geliştiğini öğrenmek.
Görünüşe göre Moskova'yı ziyaret eden Taliban temsilcileri, bu İslami hareketlerden hiçbirinin ideolojisini benimsememe konusunda güvence verdiler ve tek taleplerinin Afganistan'da İslami bir yönetim sistemi kurmak olduğunu belirttiler.
İkinci eksen ise, Rusya'nın ulusal güvenliğiyle bağlantılı herhangi bir devletin maruz kalacağı fiili bir tehdide karşı Moskova'nın vereceği yanıtla ilgilidir.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un işaret ettiği gibi bu yanıt, söz konusu devletlerle istişare yapmak ve tehdidin doğasına göre uygun adımı atmak suretiyle verilecek.
Her iki eksende de Afganistan krizine doğrudan müdahale fikri olası bir durum değil.
Zira hafızalarda Sovyet İmparatorluğu'nun hezimeti, Afganistan'dan çıkışı ve çöküşü gibi 1980'lerdeki tecrübe mevcut.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Öte yandan Pekin, Kabil'e girmesi halinde Taliban Hareketi'yle olası iş birliği olanaklarını öğrenmeye çalışıyor.
Çin medyasındaki haberlere göre Pekin, sadece iki durumla ilgileniyor. İlki, Taliban Hareketi'yle Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki isyan hareketi arasında herhangi bir bağlantının olmaması.
İkincisi ise kurulması halinde Taliban hükümetinin Çin'in “Bir Kuşak, Bir Yol” stratejini uygulamasına izin vereceği iş birliği boyutu ve Afganistan içerisinde bu stratejinin gerekli altyapısını inşa etmek için Çin şirketlerine ticari ve ekonomik imtiyazların verilmesi.
Zira Pekin, gelecek 20 yılda uluslararası rolünü yeniden çizmek için "Bir Kuşak, Bir Yol" projesine güveniyor.
Her iki durumda da Pekin, ne Taliban'ın kazanacağı yöntemle ne de kuracağı yönetim şekliyle ilgileniyor.
Rusya ve Çin'in bu tutumları arasında ortak bir payda mevcut:
Bu iki ülke, Afganistan hükümetinin Taliban'a ya da Taliban'ın geniş kırsal bölgeleri ele geçirmesinin ardından şehirleri kontrol etmeye yönelik girişimine karşı koyacak bir güce sahip olduğuna inanmıyor.
Bu durum, siyasi ve psikolojik olarak Afganistan hükümetine baskı yaparken büyük bir zafer kazanmanın eşiğinde olmasından dolayı Taliban'a da siyasi anlamda bir puan getiriyor.
Bunun için Rusya ve Çin açısından Taliban'la önceden iletişime geçmek ve büyük çıkarlarına karşı Taliban'ın düşmanca bir politika izlememesini garantilemek önem arz ediyor.
Her iki ülkenin resmi tutumlarına baktığımızda Rusya ve Çin, Taliban'ın Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani hükümetinin katıldığı siyasi sürece dahil olmasını ve askeri ilerleyişten vazgeçmesini istiyor.
Ancak bu tutum, güven verecek pratik bir ivmeden yoksun. Taliban, bu tutumlara bağlayıcı olmayan bir propaganda olarak bakıyor.
Kamuoyunda söylenenler ile gerçek eğilimleri ortaya çıkaran hedefler arasındaki bu farklılık, bölgesel güçlerin tutumlarında da görülüyor.
Zira Afganistan'daki gelişmeler, bölgesel güçlerin ulusal güvenliğini ilgilendirmektedir.
Pakistan, Hindistan ve İran gibi ülkelerin her biri, Afganistan içerisinde bir ölçüde nüfuza sahip.
Bu ülkeler, çeşitli şekillerde hareket ediyor:
Olası zaferini göz önünde bulundurarak Taliban Hareketi'yle temasa geçmek, taviz vermesi için Eşref Gani hükümetine dolaylı baskı yapmak ve Afganistan'ın yakın gelecekte bir tehdit kaynağına dönüşmemesi konusunda teminat elde etmek.
Detaylarda ise önemli tezatlıklar mevcut. Kabil hükümetiyle güçlü ilişkilere sahip olan ve son yıllarda Afganistan ordusuna silah ve eğitim veren Hindistan, gözü Afganistan'ın uzun süreli bir iç savaşa sürüklenmesini engellemek için ABD'yle yaptığı anlaşmadayken ve komşu ülkeleri hedef alan silahlı gruplar ortaya çıkarken bu tür bir desteğe devam edip etmeme konusunda tereddüt yaşıyor gibi.
Yine Taliban'ın bu desteği durdurması için Yeni Delhi'ye uyarıda bulunmasının, Afganistan hükümetinin yalnız kalmasının ve Yeni Delhi'nin dostu Kabil hükümetini devirmekte kararlı görünen Taliban Hareketi'nin dolaylı desteklenmesinin ardından Hindistan, bu tür bir desteğe devam edip etmeme konusunda kafa karışıklığı yaşıyor gibi.
Günden güne karmaşık hale gelen bir krize dahil olmanın verdiği endişenin yanı sıra bu tereddüt, yakın ve uzak vadede gerçekleştirilmesi istenen hedefin ortadan kaybolduğunu gösteriyor.
Aynı tereddüt, 1994'te ortaya çıktığından beri Taliban Hareketi'yle iyi ilişkilere sahip İslamabad'da da mevcut.
Bu da krizden uzak durmak ya da krizin barışçıl yollardan çözülmesine katkı sağlayacak bir rol oynamak konusunda kafa karışıklığı yaşayan İslamabad'a teorik olarak bir ölçüde siyasi nüfuz veriyor.
Aralarında toplumsal ve kabile bağlarının olduğu Afganistan'daki durumların kontrolden çıkması konusunda duyduğu endişeye rağmen İslamabad, aynı zamanda Pakistan'daki Taliban Hareketi'nin emellerinin mevcut rejimi tehdit edecek şekilde yeniden ortaya çıkmasından da kaygı duyuyor.
Aynı tereddüt ve kafa karışıklığı Tahran'a da uzanıyor. Bazı politikacılar, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesinin Washington için başlı başına tarihi bir yenilgi olduğunu ve bunun direniş eksenine katkıda bulunduğunu düşünüyor.
Diğer politikacılar ise Taliban'ın yükselişini ve çekilmenin ardından farklı yerlerde bırakılan Amerikan silahlarını ele geçirmesini şöyle değerlendiriyor:
Söz konusu çekilme, Şii olan her şeye düşman Sünni merkezli Taliban'ın yükselişe geçmesiyle İran'ı hedef alan bir maceradan başka bir şey değildir.
Uluslararası ve bölgesel anlamda ortaya çıkan bu tereddüt ve kafa karışıklığı haritası şunu gösteriyor:
Büyük devletlerin çeşitli krizlere karşı benimsediği yasalara ve net politikalara rağmen geçici pragmatik çıkarlar, herkesi büyük maliyetlere sahip güvenlik ve politik çıkmazın içine sürükleyebilir ve krizleri azaltmak yerine daha da artırabilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil
© The Independentturkish