Picasso ve Afrika (2)

Ahmet Sait Akçay Independent Türkçe için yazdı

Geçtiğimiz hafta, Picasso'nun Afrika ilgisini ve modernist sanatın kıta algısına bakmıştım. Modernist, kübist sanatçıların kıtaya ilgisinin insani boyutunu ve dönemin sömürgecilik algısının etkinliğini göstermek istedim bu yazımda. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Guyanalı modernist sanatçı Aubrey Williams, 1950'li yıllarda Paris'te Albert Camus tarafından Pablo Picasso ile tanıştırılır.

Afro-modernizmin ve siyah soyutçuluk akımının önemli ismi Williams'in Picasso ile yüzleşmesi tarihi bir karşılaşmaya dönüşecek bir potansiyele sahip iken, hayal kırıklığıyla sonuçlanmıştı, en azından Kübist çalışmalarıyla bilinen Afrika kökenli Williams için böylesi acı bir hatırası olmuştu.

Peki, Williams'ı bu kadar etkileyen ne olmuştu?

Williams, o karşılaşma anını şöyle anlatır:

Picasso ile tanışmanın özel bir yanı yoktu. Picasso ile tanışmanın büyük bir hayal kırıklığı olması dışında diğerleri gibi bir görüşmeydi. Aptalca küçük şeyler için bir hayal kırıklığıydı. Bakışlarını beğenmedim; davranışını beğenmedim. Böyle bir insanı beğenmeyeceğimi asla düşünemezdim.

Her şeyin özeti Picasso'dan hoşlanmadım. Orta yaşlı sıradan bir adamdı. İlk tanıştığımızda yaptığı yorumu hatırlıyorum. Çok güzel bir Afrika kafasına sahip olduğumu söyledi ve benden onun için poz vermemi istedi.

Kendimi korkunç hissettim. Bir sanatçı olarak onunla tanıştırılmama rağmen, beni başka bir sanatçı olarak düşünmedi. Sadece beni, kendi çalışması için kullanacağı bir malzeme olarak düşünmüştü.


Simon Gikandi'nin "Picasso, Africa, and the schemata of difference" [Picasso, Afrika ve Farkın Şemaları] adlı zihin açıcı makalesinden alıntıladığım bu pasaj, bugüne kadar gölgede kalan pek çok sorunu anlatır.

Gikandi'nin de dediği gibi, Picasso'nun Guyanalı sanatçıda tek fark ettiği şey, "Afrika kafasıdır." Bu bakış açısı, modernist, kübist ya da avangart sanatçıların Afrika algısını da kısmen gösterir. 

Afrika sanatının başarısı, modernist sanatın en temel ilham kaynağı olmasıdır. Zira Picasso, Afrika maskları karşısında şaşakalır.

Bu tarz bir hayranlığı açıklamak için modernist sanatın oluşumundaki etkenleri dikkate almak lâzım. Aslında modern sanatın da ana problematiğinden bahsetmek gerekir.

Gikandi'nin de belirttiği gibi, Williams, Picasso'nun gözünde bir sanatçıdan, bedenden ve dahası bir insandan daha çok bir kafa, obje değerindeydi.

Picasso'nun "primitif" duygusuna sempatisi aşikâr ancak sanatçının Afrika ve Okyanusya ile ilişkisi için aynı görüşü paylaşmak zor.

Gikandi, avangart sanatın Afrika ile ilişkisini şöyle açımlar:

Afrika ilkin modernizm tarihinde önemli bir sayfa olarak takdir edilir, ancak sonrasında çabucak modern sanatın saflığına herhangi bir tehlike oluşturmayan primitivizm alanına havale edilir.


Afrika halkları modern sömürgecilik öncesinde "barbar", "insandışı", "vahşi" ve "dinsiz, putperest anlamında kafir" olarak söz konusu edilirken, modern sömürgeci sistemlerle beraber, on dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren "primitif" yani "ehlileştirilmemiş insan" olarak dikkate alınır.

Primitif kültürün icadı da antropoloji disipliniyle beraber başlar. 

Günümüzde Afrika sanatını ötekileştirerek öne süren, avangart sanatı "primitivizm" ile anarak siyah kıtayı ötekileştirmekten imtina etmeyen sanat merkezleri mevcut.

Bu yaklaşımlar aslında Afrikalıların dünya medeniyetine olan katkılarını görmemek için sürekli olarak gündemde tutulur. 

Çok yakın zamanda, 2017 yılında Paris Musee du Quai Branly'de "Picasso Primitif" adlı bir sergi açılır. Bu serginin vurguladığı bir gerçek de, bugün bile Afrika sanatının, antropolojinin bir hayaleti olan "primitif" olarak değerlendirilmesidir. 

Antropolojinin sanat üretimindeki etkisinden bahsedebiliriz. Modern sanatın Afrika tahayyülünü "primitif" görmesi, modernitenin bilinçdışını da gösterir. Freud, animist düşüncesini kendi varlık zincirinin en alt mertebesine alır. Modern zamanlarda ilkel çağ gibi algılanır animizm. 

Simon Gikandi'nin çok haklı olarak sorduğu soruya bakmakta yarar var.

Picasso'nun eserlerinde Afrika nerede?


Gikandi, modernizmin oluşumunda Afrika'nın belirleyici rolünün olduğunu iddia eder. Bu belirleyici unsurun her defasında, Afrika etkisinin bariz olduğu tablolar söz konusu olunca, "yakınlık", "yakınlaşma" ve "çağrışımlar" gibi ifadelerin kullanıldığına dikkat çeken Gikandi, Afrika sanatının modernizmdeki kurucu karakterinin her defasında minimize edildiğini ifade eder. 

Picasso'nun Afrika ilgisi, sanat akademisindeki temsil biçimlerinin, yani düzen, orantı ve idealin dışında yeni bir formla karşılaşmasından doğdu, der Gikandi. 

Picasso hayatında hiç Afrika'ya gitmemiştir. Onu en çok etkileyen yukarıda da zikrettiğim maskların, objelerin korku ifadesiydi. Şüphesiz bu da bilinçdışını temsil ettiği için, modernistleri cezp etmiştir. 

Burada Harry Garuba'nın "animist bilinçdışı" ifadesini kullanmak isterim. Garuba animist bilinçdışının "ağırlıklı olarak animist toplum ve kültürlerde varlığı ve bilinci yapılandıran bir kolektif öznellik biçimi" olduğunu söyler. 

Afrika masklarının ya da objelerinin karşısında şoke olan modern sanat kurucularının pek de içine giremediği alan, aslında animist kültürün doğasıdır.

Animist kültür, modernitenin bilinçdışına ittiği, rasyonalize etmeye çalıştığı ötekiydi, yani Afrika'nın tümüydü.

Afrika söylemi bir antropoloji icadı olduğu kadar Batı dünyasının evrenselcilik algısının da bir zaafı olarak okunabilir. Afrika sanatı hâlâ "primitif" olarak okunmaktadır, bu algı istisnasız tüm dünyada geçerlidir.

Bu algının değişmesi için, Afrika üzerine çalışmalarının devlet politikalarına, stratejik yaklaşımlara, kısacası uluslararası çıkar politikalarına hizmetten ziyade bağımsız birimler tarafından dini ve ideolojik önyargılardan arınmış bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.

Afrika sanatı ve edebiyatı söz konusu olduğunda animizmin doğru anlaşılması lâzım. Animist yaklaşım, Afrika söylemine karşı kıtada üretilen sanatın ve edebiyatın güçlü bir dayanağı olarak okunmalıdır.

Bugün Afrika masklarının dehşetinden ürken söylemler, aslında din ve rasyonalitenin tahakkümüyle hareket ederler.

Afrika'yı takdir etmek, Afrika edebiyatını, sanatını benimsemektir. Modernistlerin hayatları boyunca takdir etmekten kaçındığı gerçek, Afrika sanatının modernist algıdaki rolüdür. 

Afrika sanatına, edebiyatına bakışımız değişmediği sürece Afrika'yı kesinlikle anlayamayız. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA OKU

DAHA FAZLA HABER OKU