Bizde gazetecilik batıda olduğundan başka türlü yapılır. Haberi yapan değil sunan ünlü olur, muhabire değil köşe yazarına kıymet verilir. Düşünün biraz, kaç tane muhabir adı hatırlıyorsunuz?
Hiç unutamayacağınız olayların haberlerini yapan, aklınızdan çıkmayacak anların görüntülerini kaydeden, fotoğraflarını çeken bu adı bilinmeyen kahramanlardan birisini anacağız bugün.
Elinde beyaz bayrakla düştü
1991 nevruzunda 31 kişi hayatını kaybetmişti. 1992 nevruzu da bir önceki sene yaşanan gerilimin gölgesinde başladı. Batman'ın Gercüş ilçesinde 20 Mart akşamı başlayan çatışmalar bölgede 4 gün boyunca sürdü. Resmi açıklamaya göre 57 kişi hayatını kaybetti.
O nevruzda ölenlerden birisi de 38 yaşındaki Sabah gazetesi foto muhabiri İzzet Kezer’di
Kezer, 23 Mart 1992’de Cizre’de başına isabet eden bir mermiyle şehit oldu. PKK’yı suçlayanlar oldu, ateşin panzerden açıldığını söyleyenler oldu ama silahı kimin ateşlediği hiçbir zaman ortaya çıkartılamadı.
Üstelik Kezer, öldürüldüğünde gazeteci olduğunu göstermek için elinde bir beyaz bayrak taşıyordu.
Eşine Cizre’ye gittiğini söylemedi
Ankara Basın Yayın Yüksekokulu mezunu olan Kezer, Sabah gazetesinde foto muhabiri olarak çalışıyordu. Muhabir arkadaşı Uğur Şevkat’le 13 Mart’ta 653 insanın hayatını kaybettiği Elazığ depremini takip etmişler, Ankara’ya dönmeden nevruz için Cizre’ye geçmişlerdi.
Zaten kahvaltılı basın toplantısı, yemekli ödül törenleri gibi işleri sevmezdi. Olay gazetecisiydi. Bu yüzden çatışmaların yaşandığı Cizre’ye sevk edildiklerinde de hiç şikayet etmedi.
Kezer, ilk kez gittiği bölgenin yüksek riskli olduğunu bildiği için hiç alışkanlığı olmadığı halde eşine yalan söylemişti. ‘Diyarbakır’da olacağız’ diyerek Cizre’ye gittiğini gizlemiş, eşinin tedirgin olmasını istememişti.
Yeni evli olmasına rağmen çok ataktı
Sabah gazetesi muhabiri Uğur Şevkat, iki yıldan beri birlikte çalıştığı iş arkadaşını şöyle anlatıyordu:
İzzet benim yol arkadaşımdı, haberlere beraber giderdik. Sabah gazetesinde iki yıla yakın birlikte çalıştık. Benden yaşça büyüktü ve daha tecrübeliydi.
Aslında foto muhabiriydi, olayları fotoğrafçı gözüyle takip ederdi, biz onunla eküri gibiydik. İzzet yanımda olduğunda şöyle bir rahatlığım vardı: O fotoğraf bölümünü her yönüyle hallederdi, ben daha çok işin haber kısmına bakardım.
Gazeteciler genellikle evlendikten sonra ataklığını yitirir, sorumlulukları arttığı için riskli görevleri pek tercih etmezler. İzzet de o sıralarda yeni evliydi ve buna rağmen ataklığını kaybetmemişti. Çünkü hiçbir riskin işini engellemesini istemezdi. (Öldürülen gazeteciler ve cezasızlık- İzzet Kezer/ Emel Gülcan -Bianet- 07 Aralık 2012)
Otelden haber için çıktılar
Cizre’nin tek oteli Kadıoğlu, hem Türk hem de yabancı gazetecilere ev sahipliği yapıyordu. 22 Mart gösteriler ve polis müdahaleleri ile geçmiş, sokaklarda sık sık silah sesleri yükselmişti.
23 Mart’ta henüz ilan edilmemiş bir sokağa çıkma yasağı fiilen uygulanıyordu. Gazeteciler otelde güne hazırlanıyordu.
Bir süre sonra, bir grup gazeteci otelden ayrıldı. Bir iddiaya göre, bir çocuk çığlığı duymuşlardı, bir başka iddia ise havan mermisi isabet ettiği söylenen bir ev vardı. Gazeteciler olay yerine doğru yola çıkmıştı.
Beyaz bayrak akıllıca gelmedi
O gün orada görev başında bulunan foto muhabirlerinden Burhan Eliş Kezer’le birlikte meslektaşlarının peşinden olay yerine doğru yürürken üzerlerine ateş edildiğini söylüyordu.
“İlk ateşin ardından bir evin bahçesine sığındık” diyen Eliş meslektaşı Serdar Özsoy’un Youtube kanalında 20 Mart 2020’de Cizre’de yaşananları şöyle anlatıyordu:
Havan düştü denilen eve havan mavan düşmemişti. Belli bir tuzağa çekilmişiz biz. Gazeteci arkadaşlar toplandık. Birinin aklına bir fikir geldi: Bir çubuğa beyaz bir bez bağlarsak elimizde beyaz bayrak varken bize ateş edilmez.
Dedim ki; “Burada iki ordu savaşmıyor. Cenevre hukuku da geçerli değil. Bu bana akıllıca bir fikir gibi gelmedi” Ama bu uygulandı, bir takım arkadaşlar beyaz bayrak aldı. Evden çıktık, tekrar yürüyerek aynı yoldan otele döneceğiz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Tepemizden kurşun yağıyordu
Önümüzde 100 metre bir düz sokak var. Gelirken gazeteci arkadaşların fotoğraflarını çekiyoruz, Cizre’de böyle çalışılıyor diye. Tam o açıklığa geldiğimizde yoğun bir ateş başladı. Nereden geldiğini göremiyorsun. Kendimizi yere attık. Tepemizden kurşunlar yağıyor, kafamızı kaldıramıyoruz.
Az ilerimizde bir demir kapılı avlu var. Kurtulabilmek için kapıyı vurmaya başladık. İçerdeki insanlar da korkuyor haklı olarak. Silah sesi var, gelenler kim bilmiyorlar. Kapıyı açmadılar.
Kapının altındaki 10-15 santimlik boşluktan fotoğraf makinelerimizi gösterdik. İçerdeki kadının ‘gazeteciya’ diye bağırdığını duydum. Koşarak geldi demir avlu kapısını açtı. Herkes can havliyle kendini içeriye attı.
Ambulansa da ateş açtılar
İçeri girdik arkadaşlar, Uğur mesela “İzzet, İzzet gitti” diye ağlıyordu. Hepimiz şoktaydık. Yavaş yavaş algılamaya başlıyorsun. O zaman dedim ki ,”Belki yaralıdır gidip alalım”. Avlunun kapısını aralayınca İzzet’in orada yattığını görüyorduk. Almak için çıktığımızda tekrar ateş ediyorlardı. Polisi aradık ambulansı aradık.
Önce ambulans geldi. Ambulans sokağa girdi ama alamadı. Ambulansa da ateş edildi. Ambulans geri çekildi sonra zırhlı polis araçları geldi. Sokakların başını tuttular. Daha sonra bir askeri birlik bizi tahliye etmeye geldi. Sonra ambulans aldı götürdü İzzet’i.
Otele geldik savcılık, soruşturma, ifade.. İzzet orada şakağından tek kurşunla vurularak vefat etmişti.
3 gazeteci beyaz bayrak taşıdı
O gün İzzet Kezer’in yanında olan meslektaşlarından Faruk Balıkçı, 23 Mart 2020’de gazeteistasyon’daki köşesinde yaşananları şöyle anlatıyordu:
23 Mart öğleni o sessizlikte bir çocuğun çığlık sesi otelde yankılandı adeta. Refleks ile10 gazeteci sesin sahibini bulmak için otelden dışarı çıktık. Kent sessiz, cadde ve sokaklar bomboştu.
Bir sokak arasına girdiğimizde, üzerimize yaylım ateşi açılınca, en yakınımızdaki bir eve sığındık. ‘Beyaz bayrak’ yapalım denildi. Üç sopanın ucuna, beyaz bez parçası taktık. Birini ben, birini İzzet Kezer, birini de bir Alman gazeteci taşıyordu.
Sığındığımız evden heyecanla, bayrağımızı sallayarak dışarı çıktık. İlk ateşle karşılaştığımız yere gelince tekrar yoğun bir ateşle karşı karşıya kaldık. Bir evin kapısının altına uzandık. Ateş bir türlü durmuyordu.
Beyaz bayrağımızı kana buladılar
Uzandığımız kapının altında geriye bakınca İzzet’i gördük. Elinde beyaz bayrak, göğsünde fotoğraf makinesi boylu boyunca uzanmış, kafasından kan sızıyordu. Kapıyı yumruklayarak, ‘açın’ diyorduk. Önce tereddüt eden ev sahibi, kapı altındaki boşluktan fotoğraf makinemizi uzatınca, kapı açıldı ve eve sığınarak kurtulmuştuk. Ancak, İzzet’i sokakta arkamızda bırakmıştık.
Ateş sesi kesilince, birkaç kişiyle birlikte İzzet’e gitmek istedik. Sokağa çıktığımız anda yeniden ateş açılmaya başlayınca tekrar eve sığınmak zorunda kaldık.
Oysa bir çocuk çığlığına koşmuştuk birlikte beyaz bayrağımızı kana buladılar. (23 Mart 2020 gazeteistasyon.com)
Cenazeye Demirel de katıldı
İzzet Keser, 29 yıl önce bugün Cizre’de o sokakta vurulup düştü. Kezer, 2 gün sonra Ankara’da son yolculuğuna uğurlandı. Türk bayrağına sarılı tabutu önce Sabah gazetesinin önüne getirildi. Gazetenin başyazarı Güngör Mengi bir konuşma yaptı. "Türkiye'nin kaderi kardeş kavgası olmamalıdır” dedi.
Kezer'in cenazesi daha sonra Kocatepe Camisi'ne getirildi. Törene, Başbakan Süleyman Demirel, İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, Devlet Bakanı Erman Şahin, Milli Savunma Bakanı Nevzat Ayaz, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, SHP Genel Sekreteri Cevdet Selvi, SHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Diyarbakır Milletvekili Fehmi Işıklar, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kaya Toperi ile çeşitli partilerden çok sayıda milletvekili ve Kezer’in meslektaşları katıldı.
Kezer'in cenazesi namazın ardından Karşıyaka Mezarlığı'nda toprağa verildi.
“Maalesef gazetecinin kaderi oluyor bu”
Cenaze töreninde gazetecilerin sorularını yanıtlayan İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, hükümeti devraldıklarında çığ gibi büyüyen terör olaylarıyla karşılaştıklarını kaydederek “Bir belirsizlik anı, kurşunun nereden geldiğini belirlemek imkansız, üzücü bir olay, maalesef gazetecinin kaderi oluyor bu" dedi.
Meslektaşlarından “Ata’ya şikayet yürüyüşü”
Olayın faillerinin bulunmasını ve cezalandırılmasını isteyen Kezer’in meslektaşları, 25 Mart’ta bir yürüyüş düzenledi. Çağdaş Gazeteciler Derneği tarafından düzenlenen "Ata'ya şikayet yürüyüşü" Anıtkabir’de başladı.
Yüzün üzerinde gazeteci, Atatürk'ün mozolesini ziyaret ettikten sonra ellerinde beyaz mendillerle Başbakanlık’a kadar yürüdü.
Gazeteciler adına bir grupla görüşen Başbakan Demirel, şunları söyledi:
Fevkalade üzgünüm. O çeşit meselelerde hiçbir şeyi örtbas etmeyiz. Bir cinayet varsa, kast varsa kimsenin yanına koymayız. Ama henüz ortalık toz duman. Bu olayın çözülmesi için gerekli tedbirlerin alınmasında da yardımlarınızı bekliyorum.
Bu gibi olaylarda kişisel kusurun ve tedbirsizliklerin de sözkonusu olabileceğini söyleyen Demirel, "Can pazarı bu, herkes canının derdinde, orada manevra yapılıyor değil, savaş yapılıyor. Olayla ilgili her türlü araştırma yapılacaktır" şeklinde konuştu.
“Olaydan sonra doğru dürüst bir soruşturma yapılmadı”
O gün orada Alman televizyoncuların çektiği görüntülerde “İzzet vuruldu, İzzet” diye bağıran sesin sahibi şehit gazetecinin iş arkadaşı Uğur Şevkat’tı. Kimin ateşlediği bilinmeyen silahtan çıkan mermi, İzzet’in başına isabet ettiğinde birbirlerine çok yakın yürüyorlardı. Şevkat olaydan sonra “Kim ateş etti?” sorusunu şöyle yanıtlıyordu:
Şimdi kimi "Panzer ateş açtı" diyor ama o anda nereden ateş açıldığını görmedim. Merminin kime ait olduğu bulunamadı. Orada o dönemde herkesin elinde her türlü silah vardı. Ama nevruz günü, henüz sokağa çıkma yasağı ilan edilmemişken polisler sokakta gazetecilere laf atıyordu, "Burada ne arıyorsunuz?" gibi tehditvari laflar ediyorlardı.
Olaydan sonra doğru dürüst bir soruşturma yapılmadı. Savcılık beni çağırmadı, bizim gruptan biri çağırıldıysa da bilmiyorum.
Kocatepe'deki cenaze törenine hükümetten epey katılım vardı, "Sorumlular bulunacak" denildi. O dönemin şartlarında ne savcılar savcılığını ne polisler polisliğini yaptı. Gazete konuyu bir süre gündemde tuttu ama "Failler bulunsun" kampanyasına çevirmedi. (Öldürülen gazeteciler ve cezasızlık- İzzet Kezer/ Emel Gülcan -Bianet- 07 Aralık 2012)
Dosya rafa kalktı
Mermi çekirdeği bulunmadığı gerekçesiyle dosya ile ilgili takipsizlik kararı verildi. Öldürülen onlarca gazeteci gibi İzzet Kezer’in dosyası tozlu raflara kaldırıldı.
Olaydan sonra Kezer cinayeti, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş tarafından hazırlanan Susurluk Raporu’na da girdi. Raporun ‘Devlet sırrı’ olduğu gerekçesiyle açıklanmayan 11 sayfalık bölümde failleri bulunmayan sekiz gazetecinin, devlet içinde yuvalanan çeteler tarafından öldürüldüğü iddia edildi. Raporda devlet tarafından öldürüldüğü iddia edilen 8 gazetecinin oldğu listede Kezer’in adına da yer verildi.
Şehit gazetecinin katilinin bulunması için yürüyüşler tertip eden, siyasetçilerle görüşmeler yapan Çağdaş Gazeteciler Derneği, "İzzet Kezer - Gazetecinin Ölümü" isimli bir de belgesel hazırladı.
© The Independentturkish