Ortada hiçbir neden yokken alev alan insanların gizemli hikayesi

İnsanların kendiliğinden tutuşması hadisesiyle yaklaşık 400 yıldır karşılaşılıyor ve bu durum bilhassa geçen yüzyılın sonlarında yaygındı. Ne var ki bilimde katedilen ilerlemelere rağmen sebebini öğrenmeye henüz yaklaşamadık. David Barnett yazıyor

Görevliler, Mary Reeser'ın cesedinden geriye kalan külleri ve vücut parçalarını toplarken (Fotoğraflar: Tampa Bay Times)

1970'ler ve 1980'lerde yaşamış; belki de biraz ürkütücü bir eğilime sahip meraklı bir çocuk olmuş herkesin belleğinde büyük ihtimalle içinde yanık izi olan bir fotoğraf vardır. Siyah-beyaz bir görüntüdür ve ilk baktığınızda kuşkusuz bir kopukluk hissi verir; muhtemelen ölçeği ya da çekildiği yere dair mukayese edilebilir hiçbir şey olmadığı için o kare ilk görüşte anlaması genelde güç, bilinmedik şekillerden oluşan bir yığından ibarettir.

Ancak nihayet göz beyni kendisine gösterilen şeyin ne olduğunu kabul etmesi için harekete geçirdiğinde gerçek dehşet de belirmeye başlar: Orada bükülmüş halde gri bir yığın duruyordur, bu bir tarlada ya da geniş beton bir alanda küle dönmüş bir bina olabilir. Fakat fotoğrafın ana odağı, bizlere birdenbire ve çabucak bir bağlam sunar. Aslında o tarla bir halı, o binaysa yanmış bir sandalyedir. Dahası, ön plandaki o nesne de dizinin hemen altından kömürleşmiş; vaziyetle uyumsuz bir şekilde, iyi parlatılmış düz ayakkabı giymekte olan bir insan bacağıdır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Elbette ki bu, korkunç bir şekilde insanların kendiliğinden alev alması (Spontaneous Human Combustion, SHC) vakasıdır.

Unexplained dergisini okumuş ve Arthur C. Clarke'ın Mysterious World (Gizemli Dünya) yapımını izlemiş bizlere göre o dönem, ezoterik ve esrarengiz bu olgu için altın bir çağdı. (Bahsi geçen dergiyle ücretsiz verilen) Zener kartlarımızda dalgalı çizgilerin resmine kızgın bir şekilde bakar, babalarımız World of Sport'u izlemek istediğinde bunun doğrudan beyinlerine aktarılmasını sağlamaya can atardık. ESP'nin (duygu ötesi algı ya da altıncı his karşılığına gelen extrasensory perception -ç.n.) ne olduğunu biliyorduk. Mayaların ve İnkaların muhtemelen uzaylılar olduğuna emindik. Bir Jammy Dodger'ı ev yapımı bir karton piramidin içine koyduğumuzda onun en az bir yüzyıl boyunca taze kalacağından hiç şüphemiz yoktu. Tıpkı Loch Ness Canavarı ve pek tabii Kocaayak gibi, öcüler de gerçekti.
 

Loch Ness.jpg
Loch Ness Canavarı'nı Urquhart Kalesi yakınlarında tatlı suda yüzerken tasvir eden bir resim (The Life Picture Collection)


Dünya, bilim tarafından gerektiği gibi onaylanamayan korkutucu şeylerle doluydu. Ve içlerinde en dehşet verici olanı, insanların kendiliğinden alev almasıydı.

Zira banliyölerdeki evlerimizde oturduğumuz sırada Kocaayak ve Nessie'nin başımıza bela olması pek mümkün değilken, (bundan sonra belirtileceği üzere) bir SHC kurbanı olmak için vahşi doğaya gitmenize gerek yoktu. Tüm yapmanız gereken, bir sandalyede sessizce oturup özel herhangi bir şey yapmamaktı. Sonrasıysa BUM. Kendinize dair bilebileceğiniz sonraki şey, tıpkı binlerce kabusu başlatan fotoğraftaki o bacağın sahibi zavallı yaşlı Mary Reeser gibi en iyi ayakkabılarınızı giymişken kömürleşmiş, köpüren yağ yığınına dönüştüğünüz olurdu.

Elimdeki güvenilir Mysterious of Unexplanied (Reader's Digest, 1988) baskısına göre SHC, "insan vücudunun harici bir ateş kaynağıyla bilinen herhangi bir teması olmaksızın tutuşup yandığı, iyi belgelenmiş bir olgudur. Bazı vakalarda hafif hasarlara yol açar. Diğer kurbanlarsa yanıp küle döner. Dahası, en tuhaf vakalardan bazılarında, civarda bulunan nesneler olaydan nispeten zarar görmeden kurtulur. Kurbanın oturduğu sandalye ya da uzandığı yatak, hatta kömürleşmiş bedenindeki kıyafetleri ya hiç hasar görmemiş ya da sadece hafif yanmış olabilir. Bedenin geri kalanı kül olmuşken, çoğu kez ayaklardan ya da bacaklardan biri veya parmaklardaki tırnaklardan bazıları bozulmadan kalabilir."

Kahverengi, disko Chopper bisikletleri gibi SHC de 1970'lerde büyük olaydı. Ancak, o sıralar aynı derecede yaygın beyaz köpek dışkılarında olduğu üzere, bir daha hiç SHC vakası duymadık. Bu, SHC'nin yalnızca 1970'ler ve 1980'lerde zuhur etmiş bir hadise olduğu anlamına gelmiyor, sadece o zamanlar kendisinden çok söz ediyorduk o kadar. SHC'nin yaklaşık 400 yıl öncesine dayanan uzun ve meşhur bir geçmişi var. Ama gelin şimdi Mary Reeser'ın hikayesinden söz edelim:
 

SHC.jpg
Reeser'dan geriye kalan bacak (Tampa Bay Times)


Korkunç fotoğraftaki o bacak, bir zamanlar, 1884'te Pensilvanya eyaletinin Columbia bölgesinde doğmuş, normal ve bütün bir bedenin parçasıydı. Kızlık soyadı Hardy olan Mary Reeser 67 yıl boyunca büyük ihtimalle sıradan bir hayat yaşamıştı; en azından o yaşamın kamuya açık ayrıntıları epey sınırlıydı, sona erişi de Mary'nin (SHC'nin) dehşet tarihinde yerini almasına yol açacaktı.

2 Temmuz 1951 sabahı ev sahibesi, Mary'nin Florida eyaletinin St. Petersburg kentindeki dairesine bir telgraf götürmeye gitti. Kapı kolunu tuttuğunda bu bölümün tuhaf bir şekilde dokunulamayacak kadar sıcak olduğunu fark etti. Polisi aradı, daireye zorla giren memurlar içeride o fotoğrafta görülen sahneyle karşılaştı. Ortada Mary'nin hâlâ ayakkabı giyili sol bacağı, omurgası ve bir kül yığını içindeki kafatası duruyordu.

O fotoğrafta görülen kabus gibi mirasının yanı sıra Mary'nin vakası SHC tarihinde bir dönüm noktası niteliğindeydi, çünkü modern polislik faaliyetleri ve adli tıp teknikleri böyle bir vakada gerçekten de ilk kez uygulanabilmişti. Ne var ki 1950'lerin teknolojisine rağmen polis teşkilatı; itfaiye birimi, patologlar ve kundaklama uzmanlarının yanı sıra, nihayetinde, FBI'la birlikte bu hadisede şaşkınlığın ötesine geçemedi.

Olaydan bir yıl sonra St. Petersburg'dan Dedektif Cass Burgess şu açıklamayı yaptı:

Yürüttüğümüz soruşturma, şüphesiz gerçekte ne olduğunu kanıtlayacak hiçbir bulgu ortaya koyamadı. Dava hâlâ açık. Reeser'ın dairesine ilk girişimizde olduğu gibi, bu kişinin ölümüne dair mantıklı bir sebep tespit etmekten hâlâ uzağız.

Burgess'in amiri Polis Şefi JR. Reichert da açıklamaya şunları ekledi:

Mantıksal açıklamalara bakılırsa bu hadise gerçekleşemeyecek şeylerden biriydi ama oldu. Dava kapanmadı ve ilgili kişiler hiçbir zaman tatmin edici bir sonuç göremeyebilir.

Bununla birlikte SHC, yetkililerinin kafasını çok daha uzun süre meşgul etti. A Cabinet of Medical Curiosities: A Compendium of the Odd, the Bizarre and the Unexpected (Tıbbi Meraklar Dolabı: Acayip, Tuhaf ve Açıklanamayan Vakalar İçin Bir Özet) kitabının yazarı ve emekli öğretim görevlisi Dr. Jan Bondeson'a göre SHC ile ilgili belgelenen ilk rivayet, Kopenhag Üniversitesi heyeti tarafından 1635'te tartışılmıştı.

İsveç'te doğan ve şu sıralar hayatına Edinburg yakınlarında devam eden Dr. Bondeson, o olayı şöyle anlatıyor:

Bir akademisyen barda oturmuş sert bir içki içiyormuş, söylenenlere göre ağzından konuşmasını imkansız hale getirecek kadar güçlü bir alev çıkmış. Etrafındakiler alevi söndürmeyi başarmış ancak bu kişi başından geçenler yüzünden epey korkup eve doğru yürümeye karar vermiş ve o sırada birden düşüp ölmüş.

En eski vakalar, Dr. Bondeson'ın müthiş bir tıp bilimcisi ve aynı zamanda "her şeye çabucak inanan" biri olarak tanımladığı Danimarkalı doktor Thomas Bartholin tarafından kaydedildi. Ama o sıralarda tıp sahasının çoğu emekleme aşamasındaydı ve bir bedenin içeriden çıkan alevlerle yanabileceği fikri belki de 17. yüzyılın hayal gücünde büyük bir sıçrama anlamına gelmiyordu.

Dr. Bondeson, erken döneme ait en ünlü SHC vakalarından birinin, 1731'de İtalya'nın Cesena kentinde Kontes Di Bandi'nin başına gelen hadise olduğunu söylüyor. Reeser vakasıyla bazı benzerlikler taşıyan olayda, 62 yaşındaki bu soylu kadın açıklanamayan alevler yüzünden yandı ve kül yığını içinde kendisinden geriye sadece bacakları kaldı.

Geriye sadece yağlı ve iğrenç kokulu bir elbiseyle, nemli ve yapışkan bir madde kalması bakımından bu olay daha yakın tarihli vakaların bazılarıyla eşleşiyor.

Dr. Bondeson, Charles Fort'un çalışmalarından ve araştırmalarından esinlenerek 1973'ten beri ezoterik olaylar hakkında haber yapan Fortean Times dergisi için açıklanamayan konulara dair yazılar kaleme aldı. Derginin arşivleri, genellikle yerel gazetelerden edinilen, son yıllara ait SHC hikayeleriyle ilgili esaslı bir hazine sunuyor.
 

ForteanTimes.jpg
(magzter.com)


Örneğin Wolverhampton Express and Star gazetesi Nisan 1985'te yer verdiği haberde, Birmingham'daki dairesinde ölü bulunan 86 yaşındaki Mary Carter'ın hikayesini aktarıyordu. Ölüm nedeni kalp kriziydi ancak kadının cesedinde açıklanamayan yanıklar vardı. 1979'da York Press gazetesi, North Yorkshire'ın Hutton-le-Hole bölgesindeki evinde bedeni alevler yüzünden kötü şekilde yanan ve bu nedenle teşhis edilmesi neredeyse imkansız hale gelen 76 yaşındaki Lily Smith'in ölümüyle ilgili soruşturmadan bahsediyordu. Onun da bacakları alevlerden zarar görmemişti. Ve 1980'de Shropshire kontluğuna bağlı Telford yakınlarında park edilmiş bir arabanın direksiyonunda ağır derecede yanmış bir adamın cesedi bulundu. Arabanın içi büyük ölçüde zarar görmemişti.

Sağduyumuz bizlere tüm bu ölümlerin mantıklı bir açıklamasının olduğunu söyler. Arabasında ölen adam muhtemelen intihar etmişti, Birmingham Evening Mail'in o sıralar öne sürdüğü tez buydu ancak arabanın nasıl ve neden hasar görmediğiyse hâlâ bilinmiyor. Lily Smith vakasında; olayı soruşturan itfaiye görevlisi, kadının oturduğu yerdeki şömineden büyük olasılıkla bir şeyin düşüp kıyafetleri tutuşturduğunu düşünmüştü. Fakat kadının ayakları ateşin bulunduğu bölgeye en yakın yerde duruyordu ve hiçbir bir zarar görmemişti, Smith'in oturduğu ahşap sandalye de öylece duruyordu. Mary Carter'ın ölümü için sunulan açıklama da bu kadının kıyafetlerinin bir şekilde tutuştuğu yönündeydi, lakin bu görüşü kanıtlayacak hiçbir kanıt ortaya konmadı.

Dr. Bondeson'a göre 17. ve 18. yüzyıllarda SHC'nin ilk zamanlarında, başlıca faktörün alkol kullanmak olduğu sanılıyordu. Kurbanların birçoğu yoksuldu ve dönemin sağlık kurumu içki içmenin bu kişileri kesinlikle yanmaya daha elverişli hale getirdiğine inanıyordu. Kontes Di Bandi açıkçası içki içenler sınıfından olmamasına rağmen, o sıralar bu kadının kendisini iyi hissetmediğinde vücudunu kâfur şarabı ruhuyla yıkadığı söyleniyordu. 

Dr. Bondeson şöyle ifade ediyor:

Kandaki yüksek alkol seviyeleri nedeniyle alev alan kişilerin genelde ayyaş olduğuna inandılar bir süre.

Böylece SHC, içki içen kişilerin bu tür hadiselerin kurbanı olabileceğine dair uyarılarda bulunan içki karşıtı akımın bir argümanı oluverdi. SHC hakkında korkutucu bir sürü propaganda yaptılar. 

Zaman içinde bilimsel gelişmeler yaşandıkça alkol almanın insanların birdenbire tutuşmasına yol açabileceği fikri de tedavülden kalktı ama SHC varlığını sürdürdü. Hatta mesele Charles Dickens'ın yazdığı Kasvetli Ev (Bleak House) kitabına bile girdi. Kitapta cin sarhoşu kötü Krook karakteri, söz konusu olgu yüzünden korkunç bir şekilde ölüyordu. Romanına hayali kavramı dahil ettiği için en az bir eleştirmen arkadaşı tarafından tenkit edilen Dickens, daha sonra kitabın girişine SHC'ye olan inancını pekiştiren birkaç satır ekleyecekti: 

İnsanların sıklıkla başına gelen, kendiliğinden yanma hakkında kayda değer bir delil ortaya çıkmadıkça gerçekleri yadsımayacağım.

Bununla birlikte SHC, kurgudan çok daha tuhaf bir gerçekliğe karşılık geliyor. Hakikaten bunun hiçbir açıklaması yok mu? Dr. Bondeson bu konuda en çok başvurulan teorinin, Fitil Efekti (Wick Effect) olarak da bilinen Mum Efekti (Candle Effect) olduğunu söylüyor.

Teorinin esası şu ki; bir kişi küçük bir şey de olsa harici bir kaynak (sigara ateşi diyelim) nedeniyle yanmaya başlarsa, vücut yağı bu durumda kemikleri ve iç organları tahrip etmeye yetecek kadar uzun süreli ısı üretebilir, kıyafet bir mum fitili işlevi görür, çıkan ateş yağı emer, sonra da genellikle daha az yağlı bölgeler olan kafatası, eller ve ayaklar dışında vücut tamamen yok olana kadar ağır ağır yanar. Bu çıkarım, SHC vakalarının sonunda neden geriye genelde ayakların kaldığını izah edebilir.

Söz konusu teori, yıllar içinde bu meselede öcülerin varlığını ve yıldırım toplarını da göz önünde bulunduran diğer varsayımlarla kıyaslandığında kesinlikle çok daha mümkün görünüyor. Aslında bu teori, 1951'de Mary Reeser'ın olası ölüm nedeni olarak ortaya sürüldü ve FBI'ın tercih ettiği açıklama buydu. Vakayı incelemek üzere davet edilen ünlü antropolog Wilton M. Krogman, yangın mahallinin incelemesinde öncü çalışmalar yürüttü. Krogman, 10 yıl sonra Pensilvanya Üniversitesi için kaleme aldığı bir makaledeyse, o vakaya dair Mum Efekti açıklamasına katılmadığını anlattı: 

Erimiş mum havuzunda geriye bir tek fitilin kalması gibi, insan bedeninin tutuşup kelimenin tam manasıyla kendisini yakıp kül edebileceğine inanmakta güçlük çekiyorum. Florida'nın St. Petersburg şehrinde 1 Temmuz 1951 gecesi yaşanan şey tam olarak bu muydu? O vakayı aklımdan çıkaramıyor olsam da bu sorunun yanıtını hiçbir zaman bilemeyebiliriz.

Tıpkı, Mary Reeser'ın bacağını gösteren o fotoğrafın birçoğumuzun aklından çıkmaması gibi. Bu da bize en ünlü SHC vakasının neredeyse 70 yaşında olduğunu söylüyor. Kuşkusuz adli tıpta yaşanan gelişmeler dikkate alındığında bu olaya neyin yol açtığına dair 21. yüzyılda daha iyi bir fikrimiz olmalı, değil mi?

Tabii, görünüşe bakılırsa SHC'yi artık duymuyor olmak dışında. Dr. Bondeson bu durumun nedenini izah ederken, bir zamanlar -Fortean Times ve ezoterik medyanın diğer köşelerinde tartışılan kupürlerle kanıtlandığı üzere- ana akım medyanın meseleye atladığını fakat konunun bir noktada çekiciliğini kaybettiğini düşünüyor.

Dr. Bondeson şunları söylüyor:

Esas olarak 1970'lerle 1980'lerde ve çok az da olsa 1990'larda bu tür hikayeler vardı fakat sonrasında bir şekilde azaldı, dolayısıyla gerçekten de herhangi bir vaka meydana gelse bile görünüşe bakılırsa basına yansımıyor. 

Zamanında British Medical Journal'da tartışılan bir meseleydi, gel gör ki şimdi sadece Fortean Times ilgileniyor.

Kim bilir belki de SHC'nin arkasında, yavaş yavaş ortadan kalkan, toplum ve yaşam tarzı kaynaklı değişikliklerle ilgili sebepler vardı. Belki de nedeni; yapay liflerden yapılmış, yanmaya son derece elverişli bir gecelikle önü açık bir ateşin önünde oturmak ya da elde sigarayla yatakta uyuyakalmaktı. Modern güvenlik sertifikası olmayan, tehlikeli üç çubuklu elektrikli sobalardı belki de nedeni.

Ya da belki de hiçbir zaman açıklanamayacak şeylerden biri, modern bilim tarafından henüz çözülmemiş evrenin gizemlerinden biriydi bu olay. Öyleyse, Mary Reeser'ın hafızalara kazınan o fotoğrafı bize dünyanın tuhaf olaylarla dolu olduğunu hatırlatma görevi üstleniyor… ve SHC'nin tekrar ne zaman ve kime saldıracağını kim bilebilir?

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/independentpremium

Independent Türkçe için çeviren: Elvide Demirkol

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU