Taht Oyunları'nın yazarı George RR Martin, Netflix'in popüler satranç draması The Queen's Gambit'i takdir eden uzun bir yazı kaleme aldı.

Düşüncelerini Not a Blog adlı internet sitesinde paylaşan yazar, "kışın derinliklerinde" yeni bir eğlence ararken diziye nasıl hayran olduğunu anlattı.

Anya Taylor-Joy'un oynadığı dizinin Walter Tevis'in 1983 tarihli aynı adlı romanından nasıl uyarlandığını açıklayan Martin, filmi “çok güçlü bir romanın çok sadık bir uyarlaması… güzel yazılmış, oynanmış ve yönetilmiş” diye nitelendirdi.

Gösterinin “adalet varsa” ödül için yarışacağını söyledi.

Yazar, "Aynı zamanda bende çok güçlü bir yankı buldu" diye devam etti:

Ben o dünyayı biliyorum. Satranç lisede, üniversitede ve özellikle üniversiteden sonraki yıllarda, 70'li yılların başlarında hayatımın büyük bir parçasıydı. The Queen's Gambit bana her şeyi canlı bir şekilde hatırlattı.

Martin, dizinin ana kahramanı öksüz Beth Harmon gibi, gençken satranç öğrendiğini ve lise takımının kaptanı ve aynı zamanda üniversite satranç kulübünün kurucusu ve başkanı olduğunu açıkladı.

Martin, "Hayatımın ilk iki büyük aşkı satranç kulübünde tanıştığım kızlardı (ama bu başka bir zaman için başka bir hikaye)" diye ekledi.

Martin sıralamalarda geriye düşmeden önce "çok kısa bir süreliğine" uzman bir satranç oyuncusu olmuş ve bir zamanlar üniversiteden mezun olduktan sonra kendini satranca adamayı düşünmüştü. Bunun yerine yazmayı seçtiği bilgisi hayranlarının yüreğine su serpecektir.

Ne var ki Martin, oynamayı bıraktıktan sonra bile satrancın hayatının büyük bir parçası olduğunu yazdı; kendini bir yazar olarak kabul ettirmeye çalışırken güneyde ve Orta Batı'da satranç turnuvaları yönetmişti.

Martin, The Independent'a 2014'de verdiği bir röportajda daha önce Amerikalı merhum büyük usta Bobby Fischer'in 1972 dünya şampiyonasında Rus Boris Spassky'ye karşı kazandığı galibiyetin dolaylı olarak Taht Oyunları'nın yolunu açtığını, çünkü satranç turnuvalarına olan talebin yazarken bir gelirinin olması anlamına geldiğini açıklamıştı.

Martin "Benim için satranç oyuncu olarak değil turnuva yöneticisi olarak önemliydi" demişti.

Yirmili yaşlarımın başında yazıyordum. Birkaç kısa hikaye satmıştım. En büyük hayalim tam zamanlı bir yazar olmak ve kurgu yazılarımla geçinebilmekti ama kiramı ödeyecek ve telefon faturasını ödeyecek kadar para kazanmıyordum, bu yüzden günlük bir işim de olmalıydı.

Çoğu yazar mesaili bir işe ihtiyaç duyuyor, haftanın beş günü çalışıyor ve ardından hafta sonlarını yazmaya ayırıyorlar. Bu satranç turnuvalarının hepsi hafta sonlarındaydı, bu yüzden Cumartesi ve Pazar günleri çalışmak zorundaydım, ama böylelikle yazmaya beş gün ayırabiliyordum. Satranç, faturalarımı ödemeye yetecek kadar para getiriyordu.

Martin blogunda "Anılar (satranç günlerinin cafcaflı dönemine dair) solup gitmişti ama The Queen's Gambit hepsini geri getirdi" diye yazdı.

Her bakımdan güzel bir dizi olduğunu düşünüyorum ama özellikle yapımcıların ve yönetmenlerin satrancı doğru aktarmaları beni çok etkiledi.

Filmlerde ve televizyonda görülen satranç oyunlarının çoğu saçmalık. Güya harika oyuncular temel hatalar yaparken gösterilirler, tahtadaki taşlar imkansız konumlardadır, oyun açıkça bitmiştir ama kimse pes etmemiştir vb. Burada böyle değil.

Martin dizideki oyuncuları repliklerinin yanı sıra hamlelerde de ustalaştıkları için övdü.

Yazar, "Bu eski patzer (amatör satranç oyuncusu -çn.) sonuç olarak müthiş bir televizyon yapıtı diyor" diye nihayetlendirdi.

Martin'in internet sitesindeki yazının tamamına ve diğer yazılarına buradan erişebilirsiniz.

The Queen's Gambit dünya genelinde eleştirmenler tarafından övgüyle karşılandı ve bu yazı kaleme alındığı sırada, ekimde vizyona girmesine rağmen dijital yayın platformu Netflix'te hala en çok izlenen ilk 10 arasında yer alıyor.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/arts-entertainment

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk