Oğlu ile ormanda gezintiye çıkmış bir bayan, ağacı çevreleyen kordonun altından gizlice geçmek isteyen oğlunu, talimatlara saygılı olmalıyız diye uyararak açıklamasını şöyle sürdürmüştü:
Bu ağaç milli servetimizin bir parçası, gelecek nesillerin de varlığıdır. Hiç kimsenin onun yok oluşuna sebep olma hakkı yoktur. Ağaçları öldürmek yasalara göre bir suçtur. Ülkemiz, ormanlarını, parklarını ve ekolojik dengeyi korumak için büyük miktarlarda para harcamaktadır.
Daha sonra oğluna dev sedir ağacının ziyaretçilere ona yaklaşmamaları gerektiğini hatırlatmak için kordon altına alındığını söyleyerek asılı olan beyaz karton üzerindeki ifadeyi okudu:
Ben yaşlı ve yorgun bir ağacım. Lütfen dallarıma tırmanmayın ya da altımda oturmayın.
Bu mesaj, küçük ziyaretçileri hem ağaca hem de kendilerine zarar vermemeye ikna etmek için onun adına yazılmıştı.
Uzun yıllara dayanan ağacın gövdesini incelediğimde büyük bir dalının acımasızca kırılmış olduğunu gördüm.
Ağacın bir fırtınanın saldırısına uğradığı ve bir dalını kaybettiği aşikardı. Ağaç ve ziyaretçileri korumak için de sorumlular bu ince mesajı yazmışlardı.
Bu konu ve bu geniş milli parktan sorumlu kişilerin ince davranışı, vatandaşları ve bütçeleri yutan koronavirüs salgını zamanında, sorumlu yerel bir tarafın yaşlı bir ağacı ve ziyaretçilerini korumak için elinden geleni yapmaktan çekinmemesi beni düşündürdü.
Korkunç Ortadoğu'dan geldiğim için karşılaştırmalar yapmam doğaldı. Gerçek şu ki, Lübnan, Suriye, Irak ya da herhangi bir ülkede bir ağacın, bu İngiliz ağacının gördüğü muamelenin bir benzerini görmesini talep etmiyorum.
Bunu yapsaydım insanlar beni beğenmez ve alay ederlerdi.
Londra'da yaşamamın beni bozduğunu, köklerimle bağımı kopardığını söylerlerdi.
Adil olmak gerekirse ben bundan ziyade, sorunlu ülkelerimizde bir vatandaşın, bu İngiliz ağacının gördüğü muameleye benzer veya ona yaklaşan esneklikte bir muamele görmesini talep veya hayal ediyorum.
Bildiğim kadarıyla da ne ülkelere dağılmış cezaevlerinde ne de büyük bir cezaevine dönüşen ülkelerde bir vatandaş, böyle bir muamele görmüyor!
Bu olay, benim gibi Ortadoğu'dan gelmiş birinin, bahçesindeki ağacı sadece beğenmediği için kesme konusunda serbest ve özgür olmadığını keşfettiğinde yaşadığı şoku hatırlattı.
Burada bahçenizdeki yerleşik bir ağacı kesebilmeniz için yerel yönetimden izin almak zorundasınız. Ondan kurtulmak için ikna edici gerekçeleriniz olmalı.
Örneğin; kesilmemesi halinde bir tür tehlike ya da zarara neden olabileceği ya da kendisini kesmek için geçerli nedenleriniz olduğu gibi.
Bu konuda yazmamın nedeni, bir okuyucu arkadaşımızın, birkaç gün önce Suriye'deki ormanları yutan yangının Şarku'l Avsat gazetesinin ilk sayfasında ana haber olmasını eleştirmesidir.
Eleştirisinin nedeni, insanları yutan yangınların ağaçları yutan mevsimsel yangınlardan çok daha kötü olduğunu düşünmesiydi.
Kastettiği şey, orman yangınlarının, sıcaklıkların yükselmesi, yanlışlıkla bir kıvılcımın sıçraması ya da sabotaj sonucu çıktığı ama söndürülebildiği, insanları yakan yangınların ise günler ve yıllar sürdüğüydü...
Okuyucumuz, ormanları korumanın önemini hiçbir şekilde küçümsemediğini, fakat bölgenin tamamının kronik ve çok daha tehlikeli yangınlar nedeniyle alevler içinde olduğunu ifade etti.
Çöp yığınlarını karıştırıp açlıklarını bastıracak bir şeyler bulmak için karanlığın çökmesini bekleyen Lübnanlıların görüntüsü artık normalleşti diye konuştu.
Bir ağacı kurtarmayı önemsemiyor değilim, sadece insanların yaşadığı yangınların sanıldığından daha tehlikeli olduğunu söylemek istiyorum.
Lübnanlıların yüzde 55'ten fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşadığına ve önümüzdeki dönemde bu oranın artacağına dair açıklamaları da bu yangınlardan biri.
Bu yangınlar arasında, devlet tarafından sübvanse edilen ürünlerin yurt dışına kaçırılmasıyla Merkez Bankası'nın son rezervlerinin tüketilmesi de var.
Tüm bunlar, gerçek aktörlerin etkinliği olmadan gerçekleşemezdi. Ulusal para birimi neredeyse yandı bitti kül oldu ve onunla birlikte kurumlar da yandı.
Ulusal onur, politikacıların manevraları nedeniyle yandı kül oldu.
Ülkede yaşayanların çevreleri yanmış ağaçlar, sertleşmiş ruhlar, çürümüşlük, yağmaladıkları gemiyi yaktıkları bilinen korsanlarla çevrili.
Bir diğer yangın ise ABD başkanlık seçimlerinin sonuçları, İran'ın talimatları ve küresel çözümleri beklerken ülkeyi, askıda ve hükümetsiz bırakmaktır.
Sitemkar okuyucumuz; "Dünyanın birçok ülkesinde yangınlar çıkıyor, ABD, Kanada ve Avustralya bile kimi zaman yangın dalgalarını kontrol etmekte zorluk yaşıyor" diyor.
"Yangınlar bizlere daha önemli bir yangını, bir devlet ve kurumlar inşa etmekteki başarısızlığımızı hatırlatıyor" diye ekliyor.
Bir insan ya da ağacın hayatına hiçbir değer vermediğimiz için itfaiye ve sivil savunma kurumlarının bütçelerine gelince cimri davranıyoruz.
Öte yandan paramızı yozlaşmış bürokrasiye, rüşvet ve yolsuzluklara harcıyoruz.
Gerçek bir devlet olmadan insanları, ağaçları ve ormanları kurtarmamız imkansız. Korkum ise aksi yönde ilerliyor olmamızdır.
Ölümün üzerine bilindik eski ezbere nutukları serpiyoruz.
Yaraların üzerine bozuk bal sürüyoruz.
Bu nedenle, daha da kötüleşiyorlar.
Devletin ve çağın yükümlülüklerinden kaçarak diyalog, mantık ve tartışmayı engelleyen, geçmişin teknelerinin sözlükleriyle yandığını kabul etmeyip geleceği geçmişin bir uzantısı haline getiren eski retoriklere sığınıyoruz.
Saygıdeğer okuyucum, Suriye'deki yangınların büyük ve endişe verici olduğunu, öfke ve soru işaretleri doğurduğunu itiraf etti.
Ancak, şuna da dikkat çekti; değişime ardından da teröristlere direnen Suriye'deki gerçek yangın, yıkıcı deneyimlerden ve sert derslerden öğrendikleriyle normal bir ülkeye dönüş yolculuğuna henüz başlamamış olmasıdır.
Suriye'de yüz binlerce ölü, bir tutuklu ve kayıp ordusu var. Ulusal para birimi korkunç bir çöküş yaşarken, ulusal birlik yapısı derin yaralardan mustarip.
Yoksulluk sınırı altında yaşayan milyonlar ile komşu devletlere dağılmış milyonlarca mülteci var. Bundan daha büyük bir yangın olamaz!
Yoksulluk, krizler, vesayetler, gürültülü ve değişen bir bölgede eski bir mekanizmadan daha kötüsü olamaz.
Yaraların eski parti sloganlarıyla kapatılması, bir ülkeyi ileride daha fazla yangına aday yapar.
Lübnanlı, Suriyeli, Iraklı, Yemenli veya Libyalı bir vatandaşın söyledikleri oldukça acı vericidir.
Ağaçların yanması da acı verici ama ülkelerimiz, sakinleri ve ağaçları ile yanan haritalardandır.
Çocuklarının geleceği yanmakta...
Ne zaman vatandaşına, ağaçlara, akıllara ve sayılara saygılı hükümetlere sahip olacağız?
Ne zaman falcılar, müneccimler, kelime tüccarları ve hayal satıcılarının zamanından kurtulacağız?
İlerlemeye, üniversitelere, araştırmaya, şeffaflığa, dürüstlüğe, çocuklarımızın ve çocuklarının yaşlarına ne zaman saygı duyacağız?
Ağaçların ve hayatların yanmasından yorulduk.
Ülkelerimize katlanamayacakları yükleri yükleyenlerden, çoğulcu toplumlara tek tipliliği dayatmak için güç kullananlardan yorulduk.
Önceliklerin tahrif edilmesinden, açlık ve kötü ekonomik durumun haklı gösterilmeye çalışılmasından, değişim hayallerinin üstesinden gelmek için tabutlardan yardım istenmesinden yorulduk.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu
© The Independentturkish