Yaklaşık bir yıl önce yapılan yasama ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazananlarının açıklamasından bu yana Tunus siyasi sahnesine -yalnızca korona salgınıyla bir süredir dinmiş olan- derin bir kriz hüküm sürüyor.
Seçimlerin birbirinden farklı yönelimleri ve ideolojileri olan bir siyasi sınıfla sonuçlandığını düşündüğümüzde aslında saklanması oldukça zor olan gerginlikler ve anlaşmazlıklar bekleniyordu.
Fakat kendini dayatan birlikte yaşama gerçeğine boyun eğmek gerekiyor. Şimdiye dek başarısız olunan şey bunun gerçekleştirilememesidir.
Meclis oturumları birkaç kez kesintiye uğradı ve askıya alındı. Bu ve benzeri durumların sebebi ise Nahda Hareketi ile Özgür Anayasa Partisi’nin bir arada bulunmasının zorluğudur.
Gerginliği artıran bir diğer husus Cumhurbaşkanı Kays Said ile Nahda Hareketi lideri ve Meclis Başkanı Raşid Gannuşi arasındaki bir tür siyasi soğukluktur.
Özellikle yeni hükümetin kurulma koşullarıyla aynı zaman denk gelen kafa karışıklığı bu gerginliği daha da artırdı.
Cumhurbaşkanı Kays Said, Hişam el-Meşişi'yi hükümeti kurmakla görevlendirdi ve partileri dışlama, marjinalleştirme ve bir tür teknokrat hükümeti kurma yolunu benimsedi. Bu sürece çatışmalar, baskılar ve siyasi varoluş savaşı da eşlik etti.
Bu ifadeler, iki gün önce milletvekillerinin cumhurbaşkanına yönelik ithamlara karışmaları söz konusu olmasaydı, bir yorumdan ibaret olarak görülebilirdi.
Oysa cumhurbaşkanına egemenliği tekelleştirmek isteğinden bir başkanlık sistemi düşüncesine kadar bir dizi ithamda bulunuldu.
Bazı milletvekilleri ise hükümetin bağımsız bir hükümet değil, cumhurbaşkanının kendi hükümeti olduğunu açıkça ifade ettiler.
Cumhurbaşkanı önceki gün meclisten güven oyu olan hükümetin performansına yönelik ithamlara sert sözlerle karşılık verdi.
Dolayısıyla ülkede partileri dışlayan bir cumhurbaşkanı ile yaşanan bir söz savaşı var. Mevcut siyasi sınıfın bir arada var olamadığı ve güven eksikliğinin çeşitli partiler arasındaki ilişkiyi karakterize ettiği ise daha açık bir şekilde görülüyor.
Soru: Tunus halkı heterojen bir siyasi sınıfı oluşturmaktan mı sorumlu?
Bu soru, halkın seçimlerdeki tercihine yönelik bir eleştiri bağlamında sorulmaya başlandı.
Nitekim halk, ganimet zihniyetiyle hareket etmek başta olmak üzere kendisine bir dizi suçlama yöneltilen sınıfa olan güvenini ortaya koydu.
Ayrıca halk, tercihinde yeterince net değildi ve oylarını kazananı veya kaybedeni olmayan birkaç parti arasında dağıttı. Oysa bu partilerin bir arada çalışmalarını imkansız kılan birtakım temel farklılıklar bulunuyor.
Sorun şu ki herkesin birlikte çalışması gerekiyor, fakat hiçbir parti kendi başına bir hükümet kuramıyor ve güven için gerekli olan asgari sayıda oyu alamıyor.
Bu durum parlamentoda görece çoğunluğa sahip olan partiyi ittifak kurmak zorunda bırakıyor. Böylece ülkedeki siyasi durumun karmaşıklığını buradan anlıyoruz.
Durumu tanımlarken seçimlerden sonraki yıl içinde yaşanan olaylara ve işaretlere itimat edersek, bir arada yaşam şartının asgari düzeyde bile sağlanamadığını göreceğiz. Herkes, herkesi ve her şeyi eleştiriyor.
Peki, çözüm nedir?
Çözüm, son aylarda birçok kez ima edilen seçimlerin yeniden yapılmasıdır. Aslında birtakım husustan ötürü buna cesaret edilemiyor.
Bunların başında parlamentonun imajının bozulması ve milletvekillerinin sandalyelerini kaybetme korkusu geliyor.
Bununla birlikte muhtemelen en çok bahsedilen senaryolardan biri de seçimlerin yenilenmesidir. Zira siyasi çıkmazı önümüzdeki dört yıl boyunca sürdürmek oldukça zor.
Yeni hükümet, güven oyu almasına rağmen siyasi destekten yoksun görünüyor. Bununla birlikte ne cumhurbaşkanına veya bir partiye bağlı; ne de koalisyon ya da ulusal birlik hükümeti görüyoruz.
Meclis tarafından hükümete güven oyunun verilmesi, hükümeti oluşturma sürecinde cumhurbaşkanı tarafından dışlanan taraflar ile cumhurbaşkanı arasındaki gerilimlerin çakışmasının ve çıkarların kesişmesinin bir sonucudur.
Anket sonuçları Özgür Anayasa Partisi için umut verici görünürken, Nahda Hareketi için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Nahda karşıtlarının aksine partinin popülaritesinin ve oylarının azalacağını kesin bir şekilde söylemek zor.
Çünkü partinin tabanıyla olan ilişkisi yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve ekonomik bir programa bağlı olmaktan ziyade ideolojik ve varoluşsal bir ilişkidir.
Nahda Hareketi’nin tabanı, bunun toplumsal varoluşları için bir tehdit olduğunun farkında. Devrim sonrası Tunus'ta bu fikrin yeri olmasa bile durum bundan ibaret.
Marjinalleşme, siyasi baskı ve hapishaneler Tunus'taki İslamcıların hafızasına kazınmış durumda. Devrim öncesi hatıralar, hala bir hayalet misali canlı bir şekilde onları çevreliyor.
Bu bağı güçlendiren şey, muhalifler tarafından reddedilme duygusunun hala var ve bastırılmış oluşudur.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz
© The Independentturkish