Yerli ve yabancı basında Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki (ÇHC) Uygurların, rejim tarafından kamplara kapatılarak zulüme uğradığı haberleri sıkça görülmeye başladı.
Çin’in topraklarının altıda birini teşkil eden ülkenin batısında 1 milyon 650 bin kilometrekarelik Şincang Uygur (Xinjiang Uighur) Özerk Bölgesi veya bizim dediğimiz gibi Doğu Türkistan’da Türki kökenli Uygurların dışında, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Tatarlar ve Müslüman Tacikler de yaşamakta.
Bu halkların ortak özeklerinden biri de hepsinin Müslüman olmalarıdır.
Çin yönetimi, Uygur teröristlerden bîzar olduğunu son 5-6 yıldır ifade ediyordu. Uygur militanların Çin resmi ve sivil halkına saldırıları ise, Pekin’in bölgeyi Çinlileştirme politikası tetiklemişti.
Çin Devlet Konseyi Enformasyon Ofisi, Temmuz 2019’da son beş yılda "azılı terörist" olarak tanımladığı bin 588 kişiyi idam ettiğini bildirmişti.
Bölgede yaklaşık dört yıldır Türki kökenli Müslüman, devletin eğitim amaçlı olduğunu savunduğu kamplarda tutuluyor.
RAND (Araştırma ve Geliştirme) Kurumunun 09 Temmuz’da basına yansıyan araştırmasına göre, Çin ta 2017'de Doğu Türkistan genelinde 562 bin 900 öğrencinin ailelerinden koparıldıktan sonra yerleştirileceği 4 bin 387 yetimhaneyi andıran 'okulun' inşasına başlandığı bilgisini de paylaştı.
Şubat 2020’de Çin’de yayımlanan 137 sayfalık bir rapordan, Müslümanların eğitim kampına, buna çalışma veya düzeltme kampı da diyebilirsiniz, hangi suçlardan içeri alındıkları anlaşılıyor.
Özgürlük olan ülkelerde normal olan haller suç addedilmiş.
Uygur nüfusun yoğun yaşadığı Kaşgar ve Hoten kentlerindeki doğum oranları 2015 ile 2018 arasında 1,6'dan yüzde 0,26'ya geriledi.
Adrian Zenz'in Jameston Vakfı'yla birlikte hazırladığı yeni rapora göre, doğum kontrol önlemleri ve kısırlaştırma faaliyetleri artık 'fiziksel soykırım' olarak tanımlanabilir.
Zira Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin (SSECS) ikinci maddesinde belirtilen kriterlere uyuyor.
Bütün bu gayr-ı insani tedbirler bu bölgedeki zenginliği elden kaçırmamak için yapılıyor.
Bir müddet önce Xinhua (Şinhua) haber ajansı Doğu Türkistan'ın güneyindeki Tarım bölgesinde, 115,3 milyar metreküplük rezerve sahip olduğu belirlenen doğal gaz yatağı bulunduğunu bildirmişti.
Petrol rezervleri ise 5,6 milyar ton. Bu miktar Çin’in yüzde 30 petrol ve yüzde 34 doğal gaz rezervlerine tekabül ediyor.
Pekin, ÇHC’nin kuruluşuna destek veren Sovyet despot Stalin’den öğrendiği; muhalifleri ya kurşuna dizmek ya da GULAG’a (çalışma kampı) yollamak sistemini Müslümanlar üzerine uygulamaya başladı.
Aslında bölgenin diğer Türki ve Müslüman azınlıkları olan Kazak, Kırgız, Tatar, Özbek veya Taciklerin terör olaylarına karıştıklarına dair herhangi bir delil yoktu.
Yani kurunun yanında yaş da yandı. Bazı teröristler için bütün ulusu cezandırmak konusunda gösterdiği başarıdan dolayı, Stalin mezarından kalksa, Xi Jinping’e (Şi Cinping) mutlaka altın madalya verirdi.
Peki, dünya bu insanlık dışı uygulamayı duyurmanın dışında bir şey yaptı mı?
30 Ekim 2019’da Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun insan hakları konularını ele alan 3. Komitesi'nde, aralarında ABD, İngiltere ve Almanya'nın da olduğu 23 ülke ortak bir açıklama yaparak, Şincang'daki insan hakları ihlallerinden endişe duyduğunu belirtti.
BM’de 193 bağımsız ülkenin olduğunu hatırlatmak yararlı olacaktır.
10 Temmuz 2020 Cuma günü TBMM’de muhalefet partilerinin, “Çin’in baskıcı uygulamalarına maruz kalan Uygur Türklerinin sorunlarının araştırılmasına” ilişkin teklifi Cumhur İttifakı oylarıyla reddedildi.
MHP gibi kendini Türkçü olarak lanse eden parti yerine muhalefetteki partilerin konuya sahip çıkması ise ayrıca ilginçti.
Benzer yadırgatıcı durumlar uluslararası arenada da görüldü.
BM’de Belarusya'nın "Pekin yönetiminin Şincang’da terörizm, bölücülük ve aşırıcılıkla mücadele etmek için aldığı önlemlerin, bölge halkının insan haklarını güvence altına aldığı ve bölgenin huzur ve istikrara kavuşturduğu” şeklindeki mektubuna 46 ülke temsilcisi imza attı.
İşin ilginci imza atan aşağıdakilerin birer Müslüman ülkesi olmasıydı: Bahreyn, Mısır, Gine, Gine Bissau, İran, Irak, Umman, Pakistan, Filistin, Suudi Arabistan, Sudan, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Yemen.
Tam 16 ülke zulüm gören dindaşlarını değil Çin’i desteklemeyi tercih ettiler.
Tek bir ABD, ÇHC’ne karşı yaptırım uygulayarak bu olaya ciddi tepki gösterdi.
Mayıs 2020’de ABD Senatosu, Uygurlar için sunulan yasa tasarısını onayladı. Başkan Trump’ın onayı ile bu yasa kanunlaştı.
Ticaret Bakanlığı Endüstri ve Güvenlik Bürosu, Çin Kamu Güvenlik Bakanlığı Adli Tıp Bilimi Enstitüsü ve 8 Çin şirketini yaptırım listesine aldı.
9 Temmuz’da Şincang Bölge Komünist Parti lideri Chen Quanguo ve iki bölge yetkilisine daha ABD’ye girme yasağı konuldu.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cao Licien, başkent Pekin'de düzenlediği olağan basın toplantısında şöyle dedi:
ABD’yi bir an önce ilgili yanlış kararı geri çekmeye, Çin’in iç işlerine müdahaleyi, çıkarlarına zarar veren açıklama ve eylemleri durdurmaya çağırıyoruz.
Peki, diğer ülkelerden niye tepki yok veya tersine bir çeşit soykırıma dönüşen bu uygulamayı destekliyorlar?
Çünkü hemen hepsinin Çin ile ticari ilişkisi var ve ABD kadar güçlü değiller. Ekonomik menfaatler, insan haklarının üstünde geliyor.
Siyasetçiler ne derlerse desin, mazlum bir halk, soydaş da dindaş da olsa bir ülkenin siyasi, ekonomik ve askeri menfaatlerinden üstün olamıyor.
İşte acı ama gerçek olan bu.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish