Tarihin aslında uzun bir şimdiki zaman olduğunu düşünenler için geçmiş; geçip gitmiş değildir.
Çünkü kulağımızı mazi duvarına dayadığımızda bitmemiş bir piyes, noktalanmamış bir yazı, henüz son mısraı kaydedilmemiş bir şiirin sesini duyarız.
Lafı fazla uzatmadan Halil İnalcık’ın tarifiyle ‘imparatorluğun taslağını çıkaran Sultan Murad’la beraber, 14'ncü yüzyıl Kosova’sına gidelim, bugünde görüşürüz.
'Peygamberimizi, sonra Sultan Murad Efendimizi sev'
Üçüncü Osmanlı padişahı Murad Han, 1361 yılında Edirne’yi alarak, devletin ikinci başşehri ilan eder.
Bu stratejik hamle, Avrupa’nın Osmanlı hükümetini tanıması anlamında diplomatik bir zafere dönüşecektir.
Böylece Rumeli’ne geçiş, Osmanlı devlet aklına sadece fiziksel olarak değil, düşünsel anlamda da farkındalık kazandırır.
Kemal Karpat’ın saptamasıyla, Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve kökleşmesi 1299-1448 sürecinde başlar ve büyük bir kısmı Balkanlar'da gerçekleşir.
İmparatorluğun yeni rejimle Türkiye Cumhuriyeti’ne evrilmesi, yeni bir kimlik ve felsefeyle dünyaya açılması, yine Balkanlar’da İttihat ve Terakki’nin 1908 Devrimi’ni gerçekleştirmesiyle başlayacaktır.
Sultan Murad, 21'nci yüzyıl dünyasında bile yaşayan bir imge, bir legend.
Üsküplü Yahya Kemal’in bir hatırasını hatırlayalım tam burada:
Annem derdi ki: Peygamberimizi, sonra Sultan Murad Efendimizi sev.
Hangi Murad bilmezdi. Namaz kılarken, ‘Bizi buraya getirmişler’ diye dua ederdi.
Maksud büyük olan I. Murad’dır. Napolyon’dan çok büyük... Napolyon onun yanında cüce.
Murad, üç hükümdarı ortadan kaldırarak Kosova’yı alıyor ve 600 sene kalıyor. Ne Fatih bu?
Osmanlı Rumeli’si İmparatorluğun hafızasında
Klasik anlatıya göre, Osmanlı ordusunu kumanda eden I. Murad, Sırp birliğinin komutanı Lazar, 28 Haziran 1389 tarihinde Kosova’da karşı karşıya gelirler.
Osmanlıların aklında Balkanlara kesinkes yerleşmek, ‘karşı taraf’ın gündeminde ise Türkleri, topraklarından atmak vardır.
İki ordunun savaşında, Osmanoğulları galip gelir ve Osmanlı Rumeli’si mottosu, iyiden iyiye Balkan coğrafyasına hakim olmaya başlar.
Yine mutat hikayeye göre, ‘Miloş’ isimli bir Sırp, harp sonunda Padişah’tan elaman dilemek maksadıyla huzuruna çıkar ve sakladığı hançeriyle Murad Han’ı oracıkta şehit eder.
Bu arada tarihçilerin epik bir öyküyü andıran bu tasvirin gerçek bir sahne olmadığı hususundaki şüpheleri vardır, kaydedelim.
Velhasıl Evliya Çelebi’nin deyimiyle, 'kalbi Kosova’ya, pak vücudu Bursa’ya defnedilen' Sultan Murad, iki ayrı yerde türbesi bulunan ilk padişahtır, diğeri ise Muhteşem Süleyman’dır, hatırlatalım.
‘Bugün altı yüzyıl sonra yine yıldızlara bakıyor ve zafer istiyorlar!’
30 senelik padişahlığı boyunca, girdiği 37 savaştan da galip çıkan Sultan Murad, imajıyla Avrupa’nın zihninde atını koşturmaya devam ediyor.
Özlem Kumrular’ın da belirttiği gibi, pek çok örnek arasından romantik etkisi 20'nci yüzyıla dek süren başlıca olay I. Kosova Savaşı’dır.
Çünkü Kosova demek, Hıristiyan-İslam savaşında sadece zaferler değil, yenilgiler içinden de bir kahraman seçip; mit yaratmak geleneği demektir.
O hâlde, tarihin halatlarını zamanın rıhtımından birbirine tutturalım:
1389 Kosova Savaşı’nın 600'ncü yıldönümü, önemli bir milattır. Çünkü Mareşal Tito’nun Yugoslavya’sını parçalayacak savaşın fitili, Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Miloşeviç’in 28 Haziran 1989’da Gazimestan’da, yani Sultan Murad’ın kabrinin karşısındaki arazide yaptığı konuşmayla ateşlenecektir.
O gün karşısındaki 1 milyon Sırp’a diskur çeken Miloseviç, Büyük Sırbistan’ın en nihayetinde kurulacağını beyan eder.
“Yoldaşlar, dostlar!” diye başladığı uzun konuşmasında, Kosova vurgusu çok dikkat çekicidir:
Kosova’nın 600. yılına denk gelen bu büyük yıldönümünde Sırbistan, yıllardan, on yıllardan sonra millî ve manevî kimliğini tekrar kazanarak ortaya çıkmıştır.
Artık bizim için şu eski soruyu cevaplamak zor değil: Acaba krala ne hediye vermeli 1389’daki Osmanlı Devleti, sadece Sırbistan’dan daha kuvvetli değil, Sırp Devleti’nden daha şanslıydı da.
Kosova’daki ayrılık ve ihanet, Sırp milletini bir lanet gibi bütün tarihi boyunca kovaladı... Ve bugün burada Kosova meydanındayız. Artık her şeyin değiştiğini söylüyoruz. Bunu ilan için Kosova meydanından daha uygun bir yer yok!
Herkesçe bilinen meşhur Kosova Savaşı zamanı insanlar, yıldızları yardıma çağırmış. Bugün altı yüzyıl sonra yine yıldızlara bakıyor ve zafer istiyorlar...
Onun için dünyanın hiçbir yerinde beraberlik, kardeşlik ve iş birliği sözleri, burada ayrılık ve ihanetin sembolü Kosova meydanında olduğu kadar önem taşımıyor.
“Princip’in namlusundan çıkan mermi, dört yıl boyunca dünyayı dolaştı”
Bitirirken; flashback yapalım:
Birinci Dünya Savaşı’nın fişeği de Saraybosna’daki Latin Köprüsü’nde atılır.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun veliahdı Ferdinand, eşiyle birlikte 1908’de ilhak ettikleri toprakları ziyarete gider.
Bu sırada Sırpların ‘hakkını aramak’, Habsburg ve Osmanlı hâkimiyetinden kurtulmak için kurulan, bir yeraltı örgütü Kara El görünür.
İşte, Arşidük’ü öldürecek silahın tetiğini çeken, bu teşkilata bağlı bir Sırp olan Gavrilo Princip’ten başkası değildir.
İlkin Başar Özal’ın saptamasıyla;
Veliahdı öldüren silah, aslında 16. yüzyılda imal edildi. 17. yüzyılda çekildi, tetiğine 18. yüzyılda basıldı ve namludan çıkan mermi 19. yüzyılı baştan sona geçerek 1914 yılında önce Ferdinand’a saplandı, ardından da dört yıl boyunca bütün dünyayı dolaştı.
Son söz;
Sırpların millî kahramanı Princip’in seçtiği gün, atalarının I. Kosova Savaşı’nda Türklere mağlup oldukları tarihtir: 28 Haziran…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish