Önemli bir soru;
George Floyd kameralar, Facebook ve Twitter gibi sosyal medya organlarının yokluğunda öldürülseydi ırkçılık suçu ABD ve dünyadaki benzer ülkelerde ortadan kalkar mıydı?
George Floyd’un öldürülmesi buzdağının görünmeyen kısmı gibi gizli sorunların ortaya çıkmasına katkı sağladı.
ABD toplumundaki sorunun boyutu açıkça ele alınacak bir biçimde tanımlı değil.
Afrika asıllı ABD’li George Floyd, 25 Mayıs’ta ABD’deki Minneapolis şehrinde polis tarafından boynuna basınç uygulanması sonucunda defalarca “Nefes alamıyorum” diyerek öldü.
Bir an yoldan geçen bazı vatandaşlar kendilerine cevap vermeden duran polise bağırdı.
Bu olay 6 yıl önce 2014 yılında Eric Garner’in öldürüldüğü anı hatırlatıyor.
Garner silahsızdı ve New York polisinin boynuna oturması sonrasında, 11 kez aynı cümleyi tekrar eden George Floyd gibi ‘Nefes alamıyorum’ diyordu.
Belki de ABD yargısının polisi birinci dereceden suçlama isteksizliği, Afrika asıllı ABD’lilerin nüfusun yaklaşık yüzde 14’ünü oluşturmasına rağmen siyahların ABD’deki yasalar karşısında nasıl muamele gördüğüyle ilgili çeşitli sorulara kapı araladı.
2019 yılında yayınlanan resmi istatistiklere göre polis tarafından açılan her bin ateşin 23’ten fazlası ölümle sonuçlandı.
Daha sonra ABD Başkanı Donald Trump’ın eylemlerin kontrolden çıkmasına neden Twitter mesajları geldi.
Adli tıbbın George Floyd'un ‘boynuna aldığı baskı sonucunda geçirdiği kalp krizi nedeniyle’ öldüğünü açıklaması sonrasında Minnesota Eyaleti Başsavcısı Keith Ellison, George Floyd’u öldürmekle suçlanan polise birinci derece cinayet suçlaması yöneltilmesinin halen mümkün olduğunu bildirdi.
ABD’de ırkçılık, eskiden bu yana beri mevcut bir durum. Trump yönetimiyle yenilenmedi.
ABD, ülkede uzun süredir devam eden ve kurumsallaşmış demokratik sisteme rağmen bu olgudan kurtulmayı başaramadı.
Bununla birlikte dengesizliği gidermek, farklı kökenlerden gelen ABD’liler arasındaki boşluğu kapatmak için gerçek adımlar atmadan zaman zaman ortaya çıkan yenilenmiş bir ideoloji ve olgu olarak kalmaya devam etti.
Ve Afrikalılar Amerikan yerlileri sonrasında en fazla acı çeken topluluk oldu.
Siyahlar, uzun bir ırkçılık tarihinin ardından ABD’de çok sayıda hak elde etti.
Örneğin öncesinde siyahların beyazlarla aynı kapıdan otobüse binmesi yasaktı. Birçok siyahın okul ve üniversite sandalyelerinde oturmaları da yasaktı.
Rosa Louise Parks, 1955 yılında ABD tarihindeki en ünlü ‘Hayır’ını haykırdı. Parks, beyaz bir adama şoförün uyarısı sonrasında dahi otobüsteki koltuğunu vermeyi reddetmişti.
Belki de yakın bir zamana kadar beyaz Amerikalılara ABD tarihi boyunca ‘eğitim, göç, oy kullanma, vatandaşlık, arazi kullanım hakları ve cezai işlemler konularında diğer ırklar göre üstün ayrıcalık ve haklar’ veren eski ırkçılık yasası, George Floyd'u öldüren polis Derek Schofen’i de etkilemişti.
Tıpkı ABD’li tarihçi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde araştırma direktörü olan Roman Huret’in “Burada bir toz yığıntısıyla ile uğraşıyoruz” ifadeleri gibi.
ABD’de yaşananlar bir toz yığınıyla uğraşmak gibi.
Irkçılık, insanın doğası, bir gruba veya ırka ait olma yetenekleriyle miras alınan farklılıklara ilişki yanlış inançların bir ürünü.
Birleşmiş Milletler (BM) bildirisine göre ırk ayrımcılığı ile etnik ayrımcılık arasında fark bulunmuyor.
Ancak ırkçılık yalnızca ABD’ye has bir durum değil. Aksine birçok halk ve ülke de ırkçılığı farklı biçimlerde uyguluyor.
Nitekim belki de sınıfçılık, ırkçılık tarihinin bir parçası olarak soylular ve süvariler kapsamında temsil edilebilir.
Aynı şekilde bazı ülkelerde kabileler elde ettikleri ayrıcalıklarla birlikte, başkalarını dışlamak için kullanıldığında başka tür bir ırkçılık şeklini ortaya koyabilir.
George Floyd'un öldürülmesi, polis iddianamesinin değiştirilmesiyle sonlanmayacak derecede toplumsal yankılara neden olacak.
Birinci derecede toplumsal dengesizlik ise gizli ırkçılığın sadece bir kısmını gösteriyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Kübra Şahin
© The Independentturkish