Doğu Akdeniz, son yıllarda ölçüsüz şekilde askerileşti ve dünyanın birçok ülkesi buraya donanmasını gönderdi.
Bunların bir kısmı Ortadoğu’daki karışıklık nedeniyle, diğer kısmı ise Doğu Akdeniz’deki doğal kaynaklar sebebiyle Doğu Akdeniz’e konuşlandı.
Doğu Akdeniz stratejik konumu açısından inanılmaz derecede zengin. Tamar ve Leviathan yataklarında toplamda yaklaşık 900 milyar küplük ve Güney Kıbrıs'ın Kalipso ve Afrodit yataklarında toplamda 320 milyar m3 bir gazın olduğu tahmin ediliyor - ve bu henüz bulunmuş kısmı.
Diğer taraftan Doğu Akdeniz, dünya balık ve deniz ticaretinin en stratejik bölgelerinden. Bu çok önemli bir zenginlik.
Bu bölgeden yararlanacak ülkelerin, gelecek yıllarda ekonomisini büyük ölçüde geliştirmesi bekleniyor.
Bu gelişmeler sırasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Kuzey Kıbrıs'ı yok sayarak tek taraflı olarak Kıbrıs'ın güneyindeki deniz alanlarını parselleyip, gelişmiş ülkelerle ve uluslararası şirketlerle anlaşmalar yaptı.
Bunun karşısında Türkiye ile KKTC, Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması yaparak bölgeye sismik ve sondaj gemileri ile bunları korumakla görevli askeri unsurlarını gönderdi.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri
Öncelikle Türkiye’nin iki adet sismik, iki tane de sondaj gemisi mevcut. Sismik arama gemileri mobil halde bir alanda hareket halinde yer altının resmini çekmeye çalışırken, kendi başlarına üretim ile alakalı bir sonuca gidemiyor.
Bu noktada ise sondaj gemileri devreye giriyor. Bu gemiler, sismik gemilerin saptadığı yer altı yapılarına göre doğal gaz potansiyelinin en yüksek olduğu düşünülen ve sondaj yapılması planlanan noktaya kendisini sabitleyip sondaj yaparak yer altındaki hidrokarbon rezervine ulaşılmasını sağlıyor.
Doğu Akdeniz özelinde ise iki zorlayıcı nokta var:
Birincisi, bulunduğu düşünülen enerjinin doğal gaz olması; zira petrol herhangi çok ücra bir noktada dahi olsa bir şekilde ticari döngüye dahil edilebiliyor, fakat doğal gaz için aynı durum söz konusu değil.
Doğal gazın ilk üretim ve taşınma maliyeti yüksek olduğu için öncelikle bu kaynağın ekonomik değer taşıyıp taşımadığına karar verilmesi gerekiyor.
Bu esnada üretilen doğal gaz ise yakılarak tabir-i caizse haybeye gidiyor ki, bu dünya çapında neredeyse ilk keşfedilen doğal gazın yüzde dördüne tekabül ediyor.
Doğal gaz boru hattı kurulması ve derin deniz sondajı statüsü
Doğal gazın keşfi durumunda ise iki senaryo var;
Birincisi, doğal gaz boru hattı kurulması ki bu senaryoda alıcı ile satıcı arasında uzun süreli bir taahhüt sağlanması ve transit bölgenin güvenli olduğundan emin olunması şart.
Mesela Ukrayna üzerinden taşınan Rusya gazı bölgede yaşanan gerginlik dolayısıyla şu an eski geçerliliğini yitirmiş durumda, yeni hatlar oluşturulmaya çalışılıyor.
İkincisi ise, Doğu Akdeniz’in derin kalınlığı sebebiyle derin deniz sondajı statüsü taşıması.
Geminin bulunduğu yerden deniz tabanına olan uzaklığı yaklaşık olarak 2 bin metre mesafede ki, bu denli teknolojik ve kabiliyetli gemiler satın alınmasının sebebi de bu.
Bu noktada ise alınması gereken danışmanlık hizmetleri oldukça fazla ve bu bilgiyi satacak “know how” sahibi firma sayısı tam tersine sınırlı.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de dönüm noktası: Agresif enerji politikası
Burada yaşanan problem ise, GKRY'nin kendi MEB’inde (Münhasır Ekonomik Bölge) faaliyet gösterdiği sebebiyle bu firmaları çekilmeye zorlaması.
Türkiye’nin agresif enerji politikasıyla beraber geri adım atılmayarak bu açığı kendi içerisinden kapatmaya çalışması ise ülke adına petrol ve doğal gaz aramacılığı açısından dönüm noktası oldu.
Bölgede faal olan GKRY, Mısır gibi ülkeler aramaya dair hizmetlerin çoğunu ikinci ve üçüncü ülkelerden alırken, Türkiye kimseye el açmadan kendi kaderini kendisi tayin edebilmekte.
572 yıl yetecek gaz iddiası ise 2010 senesinde Amerika Jeoloji Kurumu’nun (USGS) yaptığı bir simülasyondan olan Monte Carlo Simulasyonu’ndan ibaret.
Bu model adından da tahmin edileceği üzere risk tayini için kullanılan, Monte Carlo kumarhaneleri sayesinde meşhur olan, petrol ve doğal gaz sektöründe de yaygın olarak kullanılan bir simülasyon.
Bu modelin bölge için başarılı olma ihtimalinin düşük olmasının sebebi ise, keşiflerin 2009 sonrası yapılmış olması. (Yeterli datadan yoksun bir çalışma.)
Diğer bir sebebi ise, basına meze olan gaz hacminin yüzde 55 ihtimalli olması. (Bu modelde yüzde 5, yüzde 50 ve yüzde 95’lik değerler göz önünde bulundurulur ve en sağlıklı olan yüzde 95’lik değeri esas alınır; eğer amacınız manipülasyon değilse.)
Doğu Akdeniz’deki aktörlerin “enerji paylaşımı” stratejileri
Bölgedeki aktörleri kategorize ettiğimizde ise, yalnız bırakılan Lübnan, Suriye ve Türkiye var. Bu üç ülke herhangi bir kooperasyon halinde değiller.
Diğer blok ise GKRY, İsrail, Filistin ve Mısır ile bunlara ek olarak GKRY’nin Avrupa’daki hamisi Yunanistan ve bölgede sahip oldukları ruhsat alanları ile İtalya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri.
GKRY ilk keşfini 2011 yılında Afrodit ile yaparken, bunu 2018 Kalipso ve 2019 Glaucus sahaları takip etti.
Fakat sanılanın aksine bölgede 2019’da yeni bir arama kuyusu açılmadı. Toplam tahmini rezerv ise 400 bcm (milyar metre küp) civarında.
Sahalar ise ülke tarafından değil İtalyan ENI ve Fransız TOTAL tarafından işletilirken GKRY bu gazdan sadece pay almakta.
İsrail’de ise geçmişteki sığ deniz keşiflerini saymazsak 2009 Tamar ve 2010 Leviathan keşiflerini 2012 Tanin ve 2013 Karish sahaları takip etti. (Karish, Lübnan sınırına oldukça yakın) Tahmini rezerv ise yeni sahalarla beraber 900 bcm civarında.
Filistin’de ise Gaza Marine isimli küçük bir doğal gaz sahası keşfedilmiş durumda, fakat henüz bir saha geliştirme yapılamadı.
Türkiye, bölgenin ilk aktörü Mısır’dan daha avantajlı
Mısır’ın özelliği ise, petrol ve doğal gaz aramacılığına diğer ülkelere göre çok daha önce başlamış olması. Doğu Akdeniz’de ilk sondaj aktiviteleri 1960’larda Mısır tarafından başlatılmıştır.
Şu anki duruma bakacak olursak, aramacılık pratiği çok daha geride olan Türkiye’nin Mısır’ın aksine kendi sahalarında arama yapacak yeterliliğe sahip olması.
Mısır, Zohr sahasından ürettiği gazını ticari olarak işletiyor. 850 bcm gazı bulunmakta -ki bu Türkiye’nin 15, Avrupa’nın 1,5 yıllık ihtiyacını karşılıyor.
Bu gazı karaya ulaştıracak boru hattı ve burada işlenmesini sağlayacak gaz terminali kurulmuş durumda.
Doğu Akdeniz’de ilerleme kaydedemeyen iki ülke; Suriye ve Lübnan
Suriye ve Lübnan’da ise herhangi bir sondaj yapılmadı henüz. Tahmin edileceği üzere Suriye’den deniz arama ruhsatını alan bir Rus şirketi olmuştu, fakat herhangi bir gelişme kaydedilmedi.
Lübnan ise 2012’den bu yana ihale sürecini yönetmesine rağmen henüz bir ilerleme kaydedilmedi.
Resmi kaynaklar Lübnan’ın 700-850 bcm doğal gaz ve 660-865 milyon varil ham petrole sahip olduğunu iddia etmektedir.
On bloktan ikisi İtalyan ENI, Fransız TOTAL ve Rus Novatek ortaklığına verilmiş durumda. Diğer beş bloğun ihalesi için son teklif verme tarihi 31 Ocak 2020 olarak belirlendi.
Kim bilir belki de Lübnan’ın tam ihale öncesi karışmış olması bir tesadüften fazlasıdır...
Doğu Akdeniz’den çıkarılacak gazın taşınması ve tüketimi meselesi
Doğu Akdeniz’deki doğal gaz arama ve sondaj meselelerine dair bir sonraki soru ise burada üretilen gazın hangi tüketici tarafından tüketileceği.
Gazın Avrupa’ya ulaştırılması ve orada tüketilmesi gerçekçi durmuyor, zira üretim maliyetleri göz önünde bulundurulduğunda Rusya’dan gelen gazın 1,5-2 katı bir fiyat oluşuyor.
Türkiye’nin devre dışı bırakıldığı bir diğer senaryo ise, (Gazın Türkiye’de tüketilmediği veya Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmadığı durumda) bu gazın bölge ülkeleri tarafından iç tüketim ihtiyacını karşılaması.
Şu an ekonomik olarak en makul gözüken bu olmasına rağmen EASTMED ısrarları da devam ediyor.
* Bu makalede teknik konularda Petrol ve Doğal Gaz Mühendisi Volkan Aslanoğlu'na danışılmıştır.
** Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish