Patrick Kroker iki Suriyeli meslektaşıyla ilk bağlantıyı kurdukları sırada bir trendeydi. Suriyelilerden biri diğerine Almanya’nın başkentinde sokakta kendisine tanıdık gelen bir adam gördüğünü ve bu kişinin Enver Raslan olduğunu anlayıncaya kadar da onun yerini belirlemek için haftalarca çabaladığını söyledi.
Trendeki Suriyeli yol arkadaşı utandı. Enver Raslan’ın, Şam’daki İstihbarat Teşkilatı’nın (Muhaberat ç.n.) kötü şöhrete sahip Hatib tutukevinde kendisinin ve binlerce diğer siyasi tutuklunun alıkonmasını ve işkence görmesini denetleyen kişi olduğunu anlattı.
Avrupa’da sürgünde yaşayan yüz binlerce Suriyeli arasında asılsız söylentiler ve yersiz komplo teorileri girdap gibi dolaşıyordu. Fakat hem işkencecinin hem de işkence kurbanının aynı şehirde ikamet ettiğinin doğrulanması Patrick Kroker ve Suriyelileri harekete geçirdi.
Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi’nde (ECCHR) Suriye meselesine odaklanan insan hakları avukatı Kroker, Berlin ofisindeki bir görüşme esnasında, 2015’teki tren yolculuğunu hatırlıyor. Kroker, “Onların başından geçenleri konuşuyorduk ve ben de ‘Vay canına! Bu konuda ne yapacağız’ dedim” diyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
ECCHR ve diğer kuruluşlar tarafından toplanan ifadeler sayesinde şubat ayında tutuklanan Raslan, o zamandan bu yana Berlin’deki Moabit cezaevinde yargılanmayı bekliyor. Geçen ay, Almanya’daki savcılar onu ve Esad rejiminin daha düşük rütbeli infazcısı Eyad Garib’i insanlığa karşı suç işlemekle itham etti. Bunlar, Suriyeli yetkililerin Esad’a karşı çıkan barışçıl protestoculara çektirdiği korku dolu yılların hesabını vermesi ve adaletin tesis edilmesi adına şimdiye kadar atılan en umut verici adımdan birkaçı.
Kroker, “Bu, Suriye hükümeti tarafından yapılan işkenceye odaklanan ilk dava olacak (...) Bu yüzden dönüm noktası bir dava” diyor.
Suriyelilerin haklarını ihlal ettiği öne sürülenlere yönelik kovuşturmalar Avrupa genelinde hızla artıyor. Daha bu hafta Oslo’da 5 işkence mağduru, Esad rejiminin üst düzey yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Avusturya, Fransa ve İsveç’in yanı sıra Almanya’da da rejim yetkililerine karşı davalar açıldı.
Kroker, “Avrupalı bütün adli kovuşturma makamlarının üzerlerine düşeni yapmasını istiyoruz” diyor.
Hukukçular, iddia edilen ihlalin söz konusu ülkenin topraklarında veya o devlet tarafından ya da onun yurttaşlarına karşı gerçekleştirilmediği durumlarda bile uluslararası ceza hukuk ihlallerini kovuşturma yetkisi veren yasal evrensel yargılama ilkesini uyguluyor. Özünde ilke, çok kötü bazı suçların başka bir ülkede yasal takibe alınabileceği inancına dayanıyor.
Bağımsız insan hakları örgütleri ve savunma grupları, Suriye rejiminin işkenceyi sistematik bir şekilde, Esad yönetimine karşı yıllarca süren ve daha sonra korkunç bir silahlı çatışmaya dönüşen ayaklanmayı bastırma aracı olarak nasıl kullandığını defalarca ve titizlikle belgeledi. Sezar kod adlı, rejimden kaçan bir kişi tarafından ülke dışına çıkarılan fotoğraf koleksiyonu, Esad rejiminin Suriye halkına yaşattığı dehşetin ne kadar geniş çaplı olduğunu ortaya koydu.
Rusya ve İran tarafından desteklenen Esad, savaş alanında düşmanlarına karşı askeri zaferin eşiğinde görünüyor. Kaçıp sürgünde yaşamanın yolunu bulmayı başarmış on binlerce rejim kurbanından bazılarıysa adaletin yerine getirilmesini ve hesap verilmesini istiyor.
Hatib tutukevinde işkenceye maruz kaldığını iddia eden bir Suriyeli, ECCHR tarafından yapılan alıntısında şunları söylüyor:
Almanya’daki bu süreç, her şey uzun zaman alacak olsa da yarın, hatta öbür gün hiçbir şey olmayacak olsa da umut veriyor. Her ne olursa olsun devam etmesi, biz hayatta kalanlara adalet ümidi veriyor. Tanıklık etmeye hazırım.
Özel fonlu ECCHR, insanlığa karşı suç isnatlarına dair siyasi ve askeri liderlerin yanı sıra şirketlere yönelik de yasal işlem yürütüyor. ECCHR, mahkemeleri ve kanunları test etmek için genellikle yeni yasal yaklaşımlar kullanarak, Suriye rejiminin işkencecileri olduğu iddia edilen kişilere karşı dünya genelinde davaları zorlayan birkaç organizasyon arasında yer alıyor.
Raslan davasındaki Alman savcılar için tanık ifadeleri ve yasal argümanlar dosyası toplayan Açık Toplum Vakıfları Adalet Girişimi’ndeki ekip de bu gruplardan biri. Grup, iş yükü fazla hükümet yetkilileri için etkili araştırmalar yürütüyor ve kurbanların yasal temsilcisi olarak hizmet ediyor.
Açık Toplum Vakıfları sözcüsü Jonathan Birchall, “Geniş kapsamlı bir çaba var ve insanların geliştirmeye çalıştığı diğer davalar var (...) Enver R. davası özellikle önem teşkil ediyor çünkü Avrupa’da bugüne kadar yargılanan en üst düzey eski Suriye hükümeti yetkilisi o” diyor.
Savcılar, muhaliflerin kontrolü ele geçirdiği, Esad rejiminin gözaltı tesislerinde ve ofislerinde yıllarca detaylı araştırma yapan Uluslararası Adalet ve Sorumluluk Komisyonu adlı organizasyon tarafından toplanan yaklaşık 800 bin belgelik koleksiyondan yararlanabilir. Bu belgeler en önemli rejim işbirlikçilerini teşhis ediyor ve en çok da Esad’a yönelik barışçıl muhalefete katılanlara uygulanan işkence politikasını ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.
Açık Toplum Adalet Girişimi’nde avukat Steve Kostas, “Bu, ülke genelinde onlarca yerde uygulanan çok iyi organize edilmiş ve sistematik bir programdı” diyor.
Medyanın Raslan aleyhinde bir araya gelen tanıklara erişimini istemeyen ECCHR ve Açık Toplum kuruluşu, bunun davayı lekeleme ya da tanıkları tehlikeye atma ihtimalinden endişe duyuyor. Fakat insan hakları aktivistleri, Raslan’ın işkencesine uğradığını iddia eden kurbanların büyük bölümünün benzer hikayeler anlattığını söylüyor.
Bu kurbanlar genellikle 2011’deki Arap Baharı ayaklanmaları sırasında alevlenen sivil başkaldırıya katıldı. Broşür dağıtmaktan veya sokak gösterilerine katılmaktan tutuklanmış olabilirler.
Bir gösterinin yakınında fark edilip minibüse atıldılar veya evlerinden alındılar. Otobüsün ya da minibüsün içinde darp edildiler ve İstihbarat Teşkilatı’nın Hatib tutukevine vardıklarında bir kez daha dövüldüler.
Daha sonra sağlık ve hijyen koşullarının son derece kötü olduğu büyük hücrelere atıldılar. Yiyecekler sınırlıydı, enfeksiyon ve hastalıklar ayyuka çıkmıştı. Uyuyacak yer ve duş alacak imkanlar yoktu.
Tutuklular işkence seansı anlamına gelen sorgulamalar için düzenli olarak çağırıldı. Esad rejiminin infazcıları onlara casus, terörist veya CIA ajanı olup olmadıkları konusunda işkence yaptı.
Kroker, “Eğer evet yanıtı verirseniz, bu bir ölüm cezası oluyor (...) Eğer hayır derseniz, işkence çıplak bedeninize dayak atma, sopayla ve diğer nesnelerle vurmakla başlıyor” diyor.
İş hızlıca elektroşok vermeye ve ellerden asılma dahil gerilme pozisyonlarına kadar vardırıldı. Sorgulayıcılar mahkumları eşleri ve çocukları hakkında uyarılar da dahil olmak üzere hakaret ve tehditlerle topa tuttu.
En sonunda mahkumlar itiraf etmeyi kabul etti. Suçlarını detaylandıran belgeleri veya daha sonra sorgulayıcılar tarafından doldurulan boş kağıtları imzaladılar. İstihbarat teşkilatının başka bir ofisine, muhtemelen de koşulları iyileştirilmiş düzgün bir cezaevine nakledildiler. Duş alma yerleri ve yiyecek temin edebilecekleri dükkanlar vardı. Akrabaları en azından dolaylı olarak onlarla iletişime geçebiliyordu ve mahkumlar avukatlarıyla haberleşebiliyordu.
Sanıklar daha sonra da ya hapis cezası verecek ya da serbest bırakılmaları için rüşvet alacak hakimlerin karşısına çıkarıldı. Serbest bırakılanların çoğu sonraki haftalarda ve aylarda yeniden tutuklandı.
Raslan’ın 2011 ve 2012’de 58 kişinin ölümüyle sonuçlanan en az 4 bin kişiye işkence edilmesi suçuna iştirak ettiğinden şüpheleniliyor. Raslan’ın İstihbarat Teşkilatı’ndaki meslektaşı Garib de Almanya’da başka bir cezaevinde tutuluyor ve en az 30 vakada işkenceyle suçlanıyor.
Görünüşe bakılırsa Raslan içinde bulunduğu durumdan 2012 sonunda bıkmış ve Avrupa’ya giden Suriyeli sığınmacı dalgasına katılmıştı. Vicdan azabı çekip çekmediği veya hayatında ilerlemek için bunu açıkça bir fırsat olarak görüp görmediği belirsizliğini korusa da Suriyeli üst düzey istihbarat yetkilisinin aniden ülkeyi terk etmesi muhtemelen büyük bir kişisel riskti. Raslan rejimden alenen kopmuş olmasına rağmen Hatip tutukevine dair iddia edilen suçları denetlemedeki rolünü henüz açıklamadı.
Almanya’nın Koblenz kentinde gelecek yıl başlayacak duruşması, yasal evrensel yargılama ilkesinin tartışmalı doğasının da etkisiyle yakından takip edilecek.
Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, 2001 tarihli dışişleri raporunda, yasal evrensel yargılama ilkesinin “dünyanın herhangi bir yerinde yargı makamlarının eline, suçluların iadesini talep etme gücünü vereceğini” ve bu durumun başka bir ülkede gerçekleşebilecek “uzlaşma çabalarına” müdahale etme ihtimalini taşıdığını ileri sürmüştü.
Birleşmiş Milletler (BM) üyesi devletler, evrensel yargılama prensibinin uygulanabilirliği ve meselenin siyasi veya hukuki platformda tartışılmasının gerekip gerekmediği konusunda geçen ay şiddetli ağız kavgasına tutuştu.
Diğer taraftan, evrensel yargılama savcılar tarafından giderek daha çok kullanılan bir araç haline geldi. İlk kez eski Şili diktatörü Augusto Pinochet’nin İspanya’nın tutuklama emriyle 1998’de Birleşik Krallık’ta tutuklanmasında kullanıldı. O tarihten sonra da İspanya’nın Francisco Franco altında şiddet uygulayıcılarına karşı Arjantin’de, Ruanda’daki savaş suçlarına ilişkin Belçika ve Fransa’da, Liberya’yla ilgili bir vakada Hollanda’da uygulandı.
Kroker, Raslan’ın aleyhinde toplanan delilleri ifşa etmeyi reddetti. Fakat eski Esad infazcısının itiraf edebileceği ve daha üst düzey rejim yetkililerinin kovuşturulmasına tanık olarak hizmet edebileceği ihtimalini de dile getirdi.
Kroker, “O ülkesini terk etti. Eğer itiraf eder ve pişmanlık duyduğunu belirtirse, mahkeme bunu dikkate almak zorunda” diyor.
Alman savcılar şu anda Şam’da bulunan, Esad’ın en üst düzey infazcılarından biri olarak hizmet eden, kötü şöhrete sahip hava kuvvetleri istihbaratının başı Cemil Hasan için halihazırda tutuklama emri elde etmiş durumda. Kroker, “En tepedekiye ulaşmak istiyoruz” diyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/news
Independent Türkçe için çeviren: Cenk Korkmazer
© The Independent