Arapça kökenli bir kelime olan “mezhep”; “yol”, “gidiş”, “rota”, “kanı”, “görüş” anlamlarına geliyor.
Dini terminolojide ise mezhep, kısaca “Dinin farklı anlayış ve yorumlarının bir inanç sistematiği haline dönüşmesi” olarak anlaşılıyor.
Bu farklı anlayış ve yorum farklılıkları sadece dinlerle de sınırlı değil.
Komünizm, liberalizm gibi ideolojilerde de durum dinlerle aynı. Her bir ideolojinin onlarca farklı yorum ve uygulaması var.
Komünizmin, Karl Marks ve Engels'ten sonraki ideolojik tarihi ve devrimle işbaşına geldiği ülkelerdeki pratiği incelendiğinde dinlerle benzer bir sürecin yaşandığı görülür.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Başta Lenin, Stalin, Troçki ve Mao olmak üzere birçok Komünist lider ve fikir adamı Marksizm'i kendilerince yorumladılar.
Komünistlerin iktidara geldikleri ülkelerdeki siyasi uygulamaları da farklı farklı oldu. Hem kendi halkları ile hem de birbirleriyle çatıştılar.
SSCB, Çin, Kuzey Kore, Arnavutluk, Yugoslavya, Küba; her biri ayrı bir yol izledi.
Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlıktaki süreç ise tarihin derinliklerinden geliyor, neredeyse insanlık tarihi kadar eski.
Yahudilik'te Sadukiler, Eseniler, Ferisiler, Eskenazlar, Safaradlar; Hristiyanlık'ta Katolikler, Ortodokslar, Protestanlar, Nasturiler; Müslümanlık'ta Sünniler, Şiiler, Aleviler, Hariciler, Vehhabiler... ilk akla gelenler.
Tarih boyunca dinlerdeki mezhep farklılıkları çatışmaya, kısa bir müddet sonra ise bu çatışmalar kanlı savaşlara neden oldu.
Bizzat Hz. İsa, onlarca mezhebe bölünmüş, hahamların elinde oyuncak haline gelmiş, peygamberlerini öldürmüş Yahudileri; Hz. Musa'nın gerçek Şeriatı'na döndürmek için geldi.
Hz. İsa'ya en büyük düşmanlığı yoldan çıkmış Yahudi hahamlar yaptı.
Süryani, Ermeni ve Nesturiler yüzyıllarca Bizans ve Katolik Roma'ya direndiler. Fener Rum Patrikliği'ni Bizans Kralına bağlı olduğu için “Melkit” (Melik-kral) yanlısı diyerek aşağıladılar.
Avrupa'da Katoliklerle, Protestanlar arasındaki kanlı mezhep savaşlarında milyonlarca insan hayatını kaybetti.
Peygamberin ölümünden sonra Müslümanlar arasında siyasi, itikadi, fıkhi (hukuki), mezhepler oluştu.
İslam tarihinde Hz. Ali ile Hariciler, Hz. Ali ile Emeviler, Emeviler ile Abbasiler, Abbasiler ile Fatimiler, Kuzey Afrika'da Murabitler ile Muvahhidler, Osmanlılar ile Safaviler, Vehhabiler ile Şiiler... arasındaki savaşlar İslam toplumunu derinden yaraladı.
Sadece Cemel ve Sıffin savaşlarında 80 bin Müslüman öldürüldü.
Ümmet üzerinde çok büyük ve kırılgan fay hatlarının oluşmasına neden olan bu savaşların etkileri günümüzde de devam etmekte.
İran’ın yürütmekte olduğu Şii, Türkiye’nin Sünni, Suudi Arabistan'ın Vehhabi eksenli siyasetleri uzlaşmayı ve birlikte yaşamayı imkansız hale getirmekte.
Başlangıçta dünyadaki tüm Müslümanlar arasında büyük heyecan ve ümit dalgaları oluşturan İran Devrimi çok kısa bir zamanda Şii bir Ulus devletine dönüştü. Şiiliği, anayasasında resmi mezhep olarak ilan etti.
İran'ın, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'de izlediği siyaset; zaten kötü olan mevcut durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale çevirdi.
Sırf mezhebi-ulusal çıkarları nedeniyle Ortadoğu'nun en acımasız diktatörlerinden biri olan Hafız ve oğlu Beşşar Esed'e, İslam düşmanı Baas Partisi'ne destek verdi.
Türkiye'nin Libya, Tunus, Mısır, Suriye Irak... politikaları da genelde Sünni İhvan çizgisini aşamadı; reel-politik okumalarda büyük yanlışlıklar yapıldı.
Türkiye'nin içinde de Osmanlı-Safavi döneminden beri devam etmekte olan sorunlar yürekleri rahatlatacak; gönüller arasındaki mesafeyi kapatacak bir çözüme kavuşturulamadı.
Başta Diyanet İşleri Teşkilatı içinde olmak üzere adı konulmamış şekilde 'Sünnilik' ve Sünnilik içinde ise “Hanefilik” resmi mezhep haline getirildi. Sünni Kürtlerin büyük bir kısmının mensup olduğu Şafii mezhebi görmezden gelindi.
AK Parti iktidarı döneminde Türkiyeli Alevilerin sorunlarına çözüm getirmek amacıyla yapılan 7 Alevi Çalıştayı'ndan da bir sonuç çıkmadı.
Suudiler ise sırf kendi iktidarlarını korumak uğruna başta Mısır olmak üzere Ortadoğu'nun her yanında şer ittifakları oluşturdular.
Mısır'da Selefi Nur Partisi'ni kurdurarak İhvan'a rakip oldular, bu da yetmeyince açıkça ABD-İsrail ortak yapımı Sisi darbesine destek oldular.
Siyonist-Suudi-Neocon ittifakı Ortadoğu'nun her yanını cehenneme çevirdi.
Bu ülkelerin birbirlerini suçlayan söylemlerle kendilerini haklı göstermeleri, dini yorumlarını siyasetlerine alet ederek gerekçeler oluşturmaları ne yazık ki mevcut perişan durumu değiştirmez.
Sebepleri ne olursa olsun içinde bulunduğumuz durum tam anlamıyla bir iç savaştır ve iç savaş halkların yaşayabilecekleri en korkunç şeydir.
Bugün Afganistan, Suriye, Libya, Yemen... yerle bir oldu ve milyonlarca insanın hayatı karardı.
Milyonlarca masum insan hayatını kaybetti.
Ölenler öldü, “kurtuldu!”; “Yaşayanların” durumu ise ölenlerden beter!
İçine düştüğümüz bu felaket durumun tek sorumlusu olarak Batılı veya Doğulu emperyalistleri;
ABD, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa'yı... göstermemiz de, kendimizi “Sütten çıkmış ak kaşık” olarak görmemiz de ahlaki değil.
Dürüst olmak zorundayız.
Ne kadar görmezden gelirsek gelelim, İslami toplumun tarihten gelen yaralarını, iç çatışmalarını, günümüzde İslam ve Müslümanlar adına siyaset yapan lider, parti, örgüt ve cemaatlerin yanlışlarını örtbas edemeyiz.
Bu kadar yolsuzluk, hırsızlık, cinayet ve katliama her ne sebeple olursa olsun “meşru” diyemeyiz.
Sorun hangi İtikadın (inancın), hangi siyasi görüşün veya hangi fıkhi(hukuki) yorumun doğru olduğunda değil.
Herkesin inancı, doğruluk veya yanlışlığı kendine.
Sorun birlikte ve barış içinde farklılıklarımızla birlikte, hangi siyasi modelle nasıl yaşayabileceğimiz.
Sünni'si, Şii'si, Alevi'si; Vehhabi’si... tümümüz, ciddi bir özeleştiri ile birlikte objektif değerlendirmeler yapmadan, geleceğe yürüyemeyiz.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish