İstanbul ve Antalya’da peş peşe yaşanan siyanürlü intiharlar, komşuluk kavramının günümüzdeki yerinin sorgulanmasına neden oldu.
Haberciler, siyanürle intihar eden ailelerin yaşadığı apartmana gittiğinde, komşularının aslında ölen kişileri 'pek de tanımadıkları' ortaya çıktı.
Öyle ki, canına kıyan komşularının adını dahi bilmeyenlere tanık olundu.
Yaşananlar, toplumsal yapının belirleyicilerinden olan komşuluk kavramının unutulmaya yüz tuttuğunun göstergesi olarak hafızalara kazındı.
Oysa geçmişte komşular, sıkı dosttu ve sırdaştı. Komşuluk bağları kuvvetliydi. Komşular, birbirlerinin mutluluğundan üzüntüsüne, çocuğunun okulundan, evliliklerine hatta o gün ne pişirdiğine kadar pek çok şeyini bilirdi.
Geçmişteki komşular, iyi günde birlikte gülen, kötü günde birbirlerine omuz veren, el uzatan kişilerdi. Independent Türkçe, "Komşusu açken tok yatmayan bir toplum, nasıl oldu da komşusunu tanımaz, adını dahi bilmez oldu?" sorusunun yanıtını aradı.
Paylaşım, güven, samimiyet
Önce İstanbul Yenibosna'daki bir apartmanın kapısını çalıp, sakinleriyle komşuluğun geçmişteki ve günümüzdeki yerini konuştuk.
"Ev alma komşu al" geleneğiyle büyüyen sakinler, günümüzde mahalle kültürünün değiştiğini, güven ve samimiyet ilişkisine dayalı olan komşuluk ilişkilerinin de bu değişiklikten olumsuz etkilendiğini anlattı.
“Günümüzde komşuluk zero (sıfır)”
Geçmişte ekmeğini bölüşüp, sofralarını paylaştıklarını anlatan kişiler, komşuluğu ayakta tutan şeylerin güven duygusu, samimiyet ve kıymet bilmek olduğunu söyledi.
Bu görüşte olanlardan biri İstanbul’a 1970’de geldiğini anlatan Mustafa Karakurt.
“Komşuluk o zamanda vardı” diyen 63 yaşındaki Karakurt, “Dostluk, ahbaplık o zamandı. Bütün kapılar açıktı. Günümüzde komşuluk zero (sıfır)” diye konuştu.
“Bir sahana yumurta kırar, beraber yerdik”
45 yaşındaki Hacer Karakurt’a göre, eski dönemde komşuluğun kuvvetli olmasının en önemli sebebi, güven ve samimiyet duygusu.
Günümüzde bu duyguların kaybedildiğinden aktaran Karakurt, komşularıyla sofralarını paylaştıklarını anlattı:
Bir sahana üç yumurta kırar, beraber yerdik. Yemeğimizi bölüşürdük. Eskiden de çok zengin değildik ama paylaşım vardı, mutluyduk.
50 yaşındaki Elif Karakurt ise geçmişte komşularıyla birbirlerinin evlerine girip çıktıklarını, kapılarının genellikle açık olduğunu, kilitleseler bile yedek anahtarlarının mutlaka komşularında bulunduğunu söyledi.
“Cep telefonları yokken samimiyet çoktu”
30 yaşındaki Sevgi Toprak, kendi yaşıtlarının komşuluk duygusunu tadarak büyüyen son jenerasyon olduğunu kanaatinde.
İnsan ilişkileri ve komşuluğu en olumsuz etkileyen unsurun, cep telefonlarının fazlaca kullanılmasından kaynaklandığını dile getiren Toprak, “Cep telefonları yokken samimiyet çoktu” görüşünü paylaştı.
"Eskiden herkes birbirini tanırdı"
Fatih ilçesinin kadim semti Balat’ta da durum farklı değil. Günümüzde komşuluğun unutulmaya yüz tuttuğundan yakınan Balatlı Hızır Bursalı, geçmişe duydukları özlemi şu sözlerle anlattı:
Burası benim köyüm gibiydi. Herkesi tanır, herkesi bilirdim. Herkes de beni bilirdi. Herkes de herkesi tanırdı.
Göç sonrası Balat'ın çehresinin değiştiğinden yakınan Bursalı, şu ifadeleri kullandı:
Kapılar kapanmazdı. Kilimler, yaygılar, teretuvarlara serilir, çaylar, fındıklar, fıstıklar, tatlılar ne varsa oraya indirilir, herkes birbirleriyle oturur, paylaşırdı. Eski günler çok güzeldi.
"Komşu değil, akraba gibiydik, saygı ve hoşgörü vardı"
51 yaşındaki Sabri Kaptan ise semtin kozmopolit yapısını hatırlatarak Rum, Ermeni ve Müslümanların birbiriyle nasıl dostluklar kurduğunu şu sözlerle vurguladı:
Benim babam biraz sert bir insandır. ‘Herkes akşam saat 20.00’de evde olacak’ derdi. Ben top oynar, gecikirdim. Ben eve girmeye korkardım, komşum ‘Sabri burada merak etmeyin’ derdi, beni korurdu. Komşu değil, akraba gibiydik. Dini inançlar farklıydı. Ama biz hep kardeş gibi büyüdük, hiç ayrım yoktu. Geçmişte saygı ve hoşgörü vardı. Rum, Ermeni komşularımız ramazanda bize iftar hazırlardı. Birbirlerimizin bayramlarını kutlardık.
"Musevilerle ve özellikle Rumlarla komşuyduk. Birbirimizin bayramlarını saygıyla kutlardık"
Arnavutköy'de doğup büyüdüğünü anlatan 55 yaşındaki Çiğdem Karadağlı Uygur da “Özlüyoruz o günleri. Ah nerede o eski komşuluklar?” diyerek geçmişe duyduğu özlemi dile getirdi:
Bizim zamanımızda herkes birbiriyle, kapılar açıktı. Musevilerle ve özellikle Rumlarla komşuyduk. Birbirimizin bayramlarını saygıyla kutlardık. Onların Paskalyalarını kutlamaya giderdik.Kiliselerinde vaftizlerine katılırdık. Şimdi oturduğumuz yerlerde maalesef aynı apartmanda komşular birbirini tanımıyorlar. Özlüyoruz yani o günleri.
"Büyük büyük siteler, 50 daire... İnsanın 50 komşusu olmaz ki"
69 yaşındaki Necdet Demir' göre ise komşuluğu etkileyen en önemli sebeplerden biri de mahalle kültürünün yok olmaya başlaması ve birbiri ardına dikilen uzun katlı binalar ile siteler:
Şimdi işin özünde eskiden binalar 2, 3, 4 katlıydı. 3-4 komşu oturuyordu. Büyük büyük siteler, 50 daire... 50 dairede insanın 50 komşusu olmaz ki. Eskiden daha sıcaktı, yakınlık vardı. Bu büyük siteler komşuculuğu bitirdi bana göre. Eskiden samimiyet vardı.
Balat'ta konuştuğumuz kişiler, eskiden "Komşuda pişer, bize de düşer" denildiğini, masaya eklenen bir tabakla sofraların daha lezzetli hale geldiğini anlattı. Sakinler, "Paylaşılan sofraların, uzun sohbetler eşliğinde içilen çayların, kahvelerin, patlatılan mısırların, pişirilen kestanelerin tadı geçmişte kaldı" diyerek günümüzde komşu elinden içilen bir tas çorbaya muhtaç kaldıklarını söylediler.
Geniş ailelerden çekirdek ailelere geçiş ve kentleşme
Komşuluk ilişkilerin zayıflamasının birçok nedeni bulunuyor. Aile yapısının değişmesi ve kentleşme, komşuluğu etkileyen en önemli faktörler arasında.
Geniş ailelerin yerini çekirdek ailelerin alması, bir kaç katlı apartmanların yerini gökyüzünü kaplarcasına uzayan yüksek binalara, residencelara bırakması ilişkileri zayıflatan nedenlerden.
Bunlara bir de hayat koşturmacası eklenince, kişiler iyice birbirlerini tanımaz duruma geldi.
Türkiye'deki toplum da her seferinde bu acı gerçeği, aynı apartmanda altta, üstte veya yan yana olan dairelerde ikamet eden kişilerden bazılarının yaşamını yitirmesinden öğreniyor.
Fatih’te 4 kardeşin ve Antalya’da 4 kişilik ailenin siyanürle ölümünde olduğu gibi…