Tarih boyunca gözlenen ortak bir olgu vardır: güç kaybı yaşayan aktörler, rakipleri karşısında hâlâ güçlü olduklarını kanıtlamak için sembolik ya da gerçek güç gösterilerine başvururlar.
Güç kaybı ve gösteriş ihtiyacı
- Thukydides Tuzağı: Antik Yunan tarihçisi Thukydides, Peloponez Savaşları'nı anlatırken önemli bir tespit yapar: "Atina'nın yükselişi ve bu durumun Sparta'da yarattığı korku, savaşı kaçınılmaz kıldı." Bu yaklaşım, günümüzde "Thukydides Tuzağı" olarak bilinir. Bir hegemon gerilerken rakip yükseldiğinde, mevcut güç daha saldırgan ve gösterişli davranışlara başvurur. Çünkü statükosunu kaybetme korkusu, onu daha sert tutum almaya iter.
- Gerileme psikolojisi: Siyaset bilimi literatüründe, güç kaybeden devletlerin "psikolojik telafi" davranışları da incelenir. Bu yaklaşım, aslında bireysel düzeyde tanıdık bir refleksi yansıtır: Zayıflayan kişi ya da kurum, kendini olduğundan daha güçlü göstererek prestij kaybını telafi etmeye çalışır. Devletler de benzer şekilde askeri gösterilere, görkemli unvanlara, agresif dile yönelir.
- Semboller ve dilin rolü: Devletlerin kullandığı semboller, isimler ve unvanlar, yalnızca formalite değildir. Onlar, güç ilişkilerinin yansımalarıdır. "Savunma" yerine "savaş" kelimesinin tercih edilmesi bile, bir devletin kendisini nasıl sunduğu ve hangi mesajı verdiği hakkında çok şey söyler.
Tarihsel örnekler
- Roma İmparatorluğu: İhtişamla gizlenen çöküş
Roma İmparatorluğu, yükseliş dönemlerinde askeri disiplin ve pratiklik ile öne çıkmıştı. Ancak imparatorluğun gerileme dönemlerinde, özellikle Batı Roma'nın çöküşüne giden süreçte, ihtişamlı törenler, abartılı unvanlar ve devasa yapılar ön plana çıktı. İmparatorlar, gerçek güç kaybını ihtişamla telafi etmeye çalıştılar. Bu gösteriler, halk üzerinde kısa vadeli etki yaratsa da çöküşün önüne geçemedi.
- Osmanlı İmparatorluğu: 19'uncu yüzyılın sarayları ve modernleşme isimleri
Osmanlı, 19'uncu yüzyılda askeri alanda Avrupa karşısında gerilerken, görkemli Dolmabahçe ve Beylerbeyi saraylarını inşa etti. Batı tarzı kurum isimleri ve törenler benimsendi. Ama bu semboller, gerçek güç kaybını gizleyemedi. Osmanlı hâlâ "büyük devlet" imajını sürdürmek istiyordu, fakat Avrupa'nın siyasi ve askeri üstünlüğü sahada çoktan hissediliyordu.
- Sovyetler Birliği: Törenler ve gerileme
1980'lerde Sovyetler Birliği devasa askeri geçit törenleri düzenliyordu. Kızıl Meydan'daki tanklar, füzeler ve askerler dünyaya "Sovyetler hâlâ güçlü" mesajı veriyordu. Ancak içeride ekonomik çöküş, tüketim mallarındaki kıtlık ve halkın memnuniyetsizliği, bu gösterişi anlamsız hale getirdi. Nitekim birkaç yıl sonra Sovyetler Birliği çöktü.
- Nazi Almanyası: Yenilgi anında bile gösteri
II. Dünya Savaşı'nın son döneminde Almanya ağır kayıplar vermesine rağmen, Hitler propaganda ve gösterişi sürdürdü. Berlin'in bombalandığı günlerde bile halka "zafer" vaadi veriliyordu. Bu örnek, güç kaybı yaşanırken bile sembolik gücün elden bırakılmadığını gösterir.
Ortak nokta: Güç kaybı gösterişi tetikler
Bu örnekler, tarihsel olarak aynı kalıbı tekrarlar:
- Güç kaybı yaşayan aktörler, daha sert dil kullanır.
- Semboller ve unvanlar değiştirilir.
- Törenler ve gösteriler yoğunlaşır.
- Ama gerçek kayıplar, bu sembollerle örtülemez.
Dolayısıyla ABD'nin bugün attığı adımlar da bu tarihsel zincirin yeni halkasıdır.
ABD'nin bugünkü konumu: Gerileme algısı
ABD hâlâ dünyanın en güçlü devleti olsa da son yıllarda üç temel alanda "gerileme algısı" yaşıyor:
- Çin'in yükselişi: Çin'in ekonomik büyüklüğü, teknolojik yatırımları ve askeri modernizasyonu, ABD'nin küresel üstünlüğünü tehdit ediyor.
- Rusya ile rekabet: Ukrayna savaşı, ABD'nin küresel hegemonyasının sınırlarını gösterdi. Rusya, Batı yaptırımlarına rağmen dirençli kalmayı başardı.
- İç krizler: ABD toplumu, 6 Ocak Kongre baskınında görüldüğü gibi ciddi kutuplaşmalar yaşıyor. Ekonomik sorunlar ve siyasal gerilimler, "içeriden zayıflama" algısını pekiştiriyor.
Bu tablo, Washington yönetimini sembolik güç gösterilerine daha fazla yöneltiyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Trump ve güç imajı
Donald Trump'ın siyaset felsefesinin merkezinde "güçlü lider" imajı yer alıyor.
"Make America Great Again" (Amerika'yı yeniden büyük yapmak) sloganı, aslında ABD'nin "eskisi kadar büyük olmadığı" kabulüne dayanıyor.
Trump, diplomatik nezaketi çoğu zaman reddederek doğrudan, sert bir dil kullanıyor.
Savunma Bakanlığı'nın adını değiştirmek, bu siyasal iletişim tarzının kurumsal bir yansıması oldu.
Trump, hem Amerikan halkına hem de dünyaya şu mesajı vermek istiyor:
ABD hâlâ savaşabilen, korkulan bir devlettir.
"Savunma"dan "savaş"a: İsim değişikliğinin üç boyutu
- İç politika: Amerikan toplumuna "düşmanlara karşı korkusuzuz" mesajı.
- Dış politika: Çin, Rusya ve diğer rakiplere "biz hâlâ saldırı kapasitesi yüksek bir hegemonuz" uyarısı.
- Tarihsel hafıza: II. Dünya Savaşı öncesine, yani doğrudan savaşlarla güç kazandığı döneme sembolik dönüş.
Eleştiriler ve riskler
Bu sembolik güç gösterisinin riskleri de var:
- Gerçek sorunları gizleyemez: Ekonomik gerileme, toplumsal bölünme ve askeri maliyetler isim değişikliğiyle çözülmez.
- Rakipleri tahrik eder: Çin ve Rusya, bu adımı saldırganlık işareti görerek karşılık verebilir.
- Müttefikleri rahatsız eder: Avrupa ülkeleri, ABD'nin "savunma"dan "savaş"a geçtiğini düşünerek kendi güvenlik stratejilerini geliştirebilir.
Sonuç: Tarihsel zincirin yeni halkası
Trump yönetiminin savunma bakanlığını "savaş bakanlığı"na dönüştürmesi, sadece sembolik bir tercih değil; ABD'nin gerileme algısına karşı geliştirdiği bir güç gösterisidir.
Tarihsel örnekler, bu davranışın yeni olmadığını gösteriyor. Roma'dan Osmanlı'ya, Sovyetler'den Nazi Almanyası'na kadar birçok güç, gerileme döneminde benzer sembolik gösterilere başvurmuştu.
Bugün ABD'nin karşısında kritik bir soru duruyor:
Bu tür sembolik güç gösterileri, gerçekten kaybı önleyebilir mi?
Yoksa yalnızca kaçınılmaz gerilemeyi hızlandırır mı?
Yanıt, sadece ABD'nin değil, 21'inci yüzyılda şekillenen çok kutuplu dünya düzeninin geleceğini de belirleyecek.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish