CHP’nin ön seçimle belirlenecek cumhurbaşkanı aday adayı, Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İzmir’den başlattığı seçim çalışmaları kapsamında, bugün Diyabrakır’da partililerle bir araya geldi.
İmamoğlu’nun Diyarbakır’da yaptığı konuşmadan öne çıkanlar şöyle:
Diyarbakır’ın vicdanı, bu toprakların vicdanıdır. Diyarbakır’ın bilgeliği gerçekten hepimize kılavuzluk yapacak, yol gösterecek bir bilgeliktir. Bu kadim toprakların her köşesinde birikmiş çok değerli sözler, ilkeler hepimize katkı sunmuş ve bazen tarihin derinliklerinde ucuna erişemediğimiz bu Mezopotamya‘yı kavrayan, belki insanlık adına beşik olan, insanlığın bir çok öncü hamlesinin yapıldığı bu coğrafyadan sonrasında bir araya gelişimizin ve birlikte oluşumumuzun artık neredeyse binlerce yıl diyebileceğimiz tarihçeye doğru uzanan bu kadim topraklarda muazzam bir gelecek tahayyülü için bir aradayız. Bize yüklediği büyük sorumluluklar var bu toprakların. İşte tam da bu duyguyla Diyarbakır’ın da bilgeliği bize çok anlamlı bir yol gösterici olacaktır.
"Bu kardeşiniz sizlerin gücüyle 2036 Olimpiyatları’nı İstanbul’a getirecek ve o olimpiyatlarda olimpiyat şampiyonu istiyoruz”
Elbette Amedspor’a da başarılar diliyorum. Amedspor şehre büyük bir heyecan katmıştır ve gerçekten o heyecanı şehirde insanların yaşadığını görüyorum. Amedspor’u destekliyorum, bundan sonra da gücüm yettikçe destekleyeceğim. Hakkari’deki kadın voleybolu da takip ediyorum, Van’daki spor faaliyetlerini, aynı zamanda Ağrı’nın çok başarılı atletlerini de takip ediyorum, bütün coğrafyayı takip ediyorum. Bu anlamda Amedspor’a da farklı branşlarda, özellikle olimpik branşlarda çok daha etkin adımlar atmasını öneriyorum. Çünkü bu kardeşiniz 2027 Avrupa Oyunları’nı İstanbul’a getirdi. Allah’ın izniyle yine bu kardeşiniz sizlerin de gücüyle 2036 Olimpiyatları’nı İstanbul’a getirecek ve o olimpiyatlarda Diyarbakır’dan, Ağrı’dan, Van’dan, Hakkari’den olimpiyat şampiyonu istiyoruz, Türkiye’miz adına.
"Bereketi kaçıran bugünün iktidarıdır”
İmamoğlu, salonda atılan “Cumhurbaşkanı İmamoğlu” sloganının ardından sözlerini şöyle sürdürdü:
CHP’nin değerli evlatları, yol arkadaşlarım, hanımefendiler, özellikle gençler; slogan attığınız her şeyi gönülden isterseniz her şeyi ama her şeyi başarırsınız. Onun için bundan sonra hep beraber bu yükü yükleneceğiz. Mübarek ramazan ayındayız. Bu ramazan gününde, peygamberler ve sahabeler şehri Diyarbakır’da olmanın onurunu yaşıyorum. Ramazan bir rahmet ve bereket ayı. Bereket, bu topraklar üstünde yaşayan hepimizin hayatında çok önemlidir. Hepimiz evimiz, işimiz için bereket dileriz, bereket için dua ederiz. Her vesileyle birbirimize de bereket dileriz. Ama bugün ülkenin neresine gitseniz her vatandaşımız öncelikle bereketsizlikten şikayetçi. Az kazanan da çok kazanan da aynı şeyi söylüyor: ‘Elimizde geçen paranın bereketi kaçtı.’ Bunu sizler benden daha iyi biliyorsunuz çünkü çok daha derin yaşayan insanlarımızsınız. Memleketin bereketini kaçıran, kötü uygulamalarla insanından uzaklaşan, vatandaşını öteleyen, kötüleyen, iten, vatandaşına parmak sallayan, ne yazık ki vatandaşının derdiyle dertlenmeyen, tek meselesi koltuğu olan, o bereketi kaçıran bugünün iktidarıdır. Net, başka bir sorun yok.
"Bunların günü kurtarmaktan, koltuklarını korumaktan başka bir dertleri yok”
Niçin biliyor musunuz çünkü bunların işlerinde gayret yok, adalet yok, iyi niyet yok, maneviyat yok. Bunların, günü kurtarmaktan, koltuklarını korumaktan başka bir dertleri yok. Milletten o kadar uzakta duruyorlar ki ne yoksulluğu hissediyorlar ne çaresizliği. Sebep oldukları haksızlıkların, adaletsizliklerin milletin canını nasıl derinden yaktığını görmüyorlar. İşçi, memur, asgari ücretli, emekli; yani hepimizin boynunun borcu emekli. Biz emeklilerin emekleriyle bugüne geldik. Onlar çok zor durumda. Bir emekli torununa harçlık veremiyorsa bundan daha ağırı yok. Esnaf zor durumda. Anneler, babalar her Allah’ın günü, evlatlarını doyurabilmek için çare arıyor, kuyruğa giriyor, eşten dosttan medet umuyor. İstanbul’da şu geçtiğimiz dört-beş ay, geçen seneki dört-beş aya göre tam iki kat bizden sosyal destek için başvuru yaptı. 1 milyondan 2 milyona çıktı neredeyse. Ailelerin iki yakası bir araya gelmiyor. Ülkenin bereketi, orta direği resmen bütün gücünü kaybetmiş durumda. Eskiden tam da bu yöreleri tarifleyen ‘Anadolu kaplanları’ dediğimiz küçük ve orta büyüklükteki işletmeler ayakta kalma çabası içinde. Ama böyle gelmiş böyle gitmeyecek.
"Memleketin bereketini kaçıranların biz de uykularını kaçırdık”
Kararlı bir biçimde biz milletin derdine derman olmak için büyük bir azim, büyük bir inanç ve kararlılıkla, sizden aldığımız cesaretle, milletimizle olan yoldaşlığımızla, kol kola oluşumuzla yola çıktık. Asla vazgeçmeyeceğiz ve göreceksiniz bu memleketin dilediği, istediği ne varsa bizlerle beraber gelecek, hep birlikte başaracağız. Memleketin bereketini kaçıranların biz de uykularını kaçırdık. Beni rüyasında ya da kabusunda diyelim, görüp uyananlar var yatağından. Ben onları önümüzdeki seçime kadar kabusun kabusuna boğacağım. Ondan sonra bu yürüyüş o genel seçimde onları evlerine yollayacak. Bir kişinin veya bir kadronun yürüyüşünden bahsetmiyorum. Bu yürüyüş, CHP’nin tabandan tavana yürüyüşüdür. Bu yürüyüş, gelecek hafta sonu büyük bir demokrasi şöleniyle sonuçlandırılacak ve çok güçlü bir başlangıç yapacak. Bu yürüyüş çok önemli bir yürüyüştür. Bakın, bunu tarih yazacak. Bu yürüyüş bir demokrasi devrimidir. Bu demokrasi devrimi gerçekten insanına yetkiyi veren bir yürüyüştür.
"Tökezleyip yere mi devrilirler, düşe kalka mı giderler bilmiyorum ama hepsini evlerine yollayacağız”
Bu yürüyüşü partimize kazandıran çok değerli dostlarımız burada. Özellikle Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e, onun nezdinde MYK üyelerimize, genel başkan yardımcılarımıza, PM üyelerimize ve bana bu yolculukta büyük güç katan ki aramızda grup başkanvekilimiz, milletvekillerimiz var, onların imzası ve desteğiyle ve elbette partimizin tüm yöneticilerine; il başkanlarımıza, ilçe başkanlarımıza, kadın kolları, gençlik kolları başkanlarımıza, belediye başkanlarımıza borçlu olduğumu biliyorum. İşte bu devrim, bu kutlu yürüyüş önümüzdeki pazar başlayacak ve ardından göreceksiniz, sandığı milletin önüne koyacağız. Ve bunları o sandıkta, o pazardan başlayan cesaretle milletimizi kucaklayarak, özellikle muhalif kesimi aramıza katarak o seçimde bunları, -nasıl giderler bilmiyorum, geri doğru kaçarken evlerine giderken tökezleyip yere mi devrilirler, düşe kalka mı giderler, bilmiyorum, ama hepsini, evlerine yollayacağız.
"Seçim sandığı bu milletin dertlerine derman olacak tek noktadır”
Seçim sandığı bu milletin dertlerine derman olacak tek noktadır. Ülkemize hızla bereket gelecek; ülkemiz gayretli, adaletli, demokrat yepyeni bir yönetime kavuşacak. Biz Türkiye’de gelmiş geçmiş en demokrat, en özgürlükçü yönetimi kuracağız. Bu ülkede istibdat rejiminin bir daha gelmesine izin vermeyecek güçlü bir demokrasi sistemini inşa edeceğiz. Ülkemiz demokratik, adil ve özgürlükçü yeni sistemiyle sadece ülkemize değil, sadece yakın coğrafyamıza değil; göreceksiniz tüm dünyaya ilham kaynağı olacak.
Biz, ‘O gitsin. Bu gelsin’ yaklaşımı içinde de değiliz. Bizim derdimiz kişilerle değil, bizim derdimiz siyasi ikbal asla değil. Bugün kilometrelerce uzaklardan hepiniz buraya geldiniz. Buraya gelen herkesin evini, barkını, işini, gücünü, tarlasını, bahçesini bırakıp buraya koşan hepinizin amacı aynı. Türkiye’yi bu kabustan kurtarmak istiyor muyuz? İşte amacımız bu, derdimiz bu. Mücadelemiz bu büyük yolculuk için, çocuklarımız için, bebelerimiz için, yeni doğan bebeklerimiz için. Doğarken gözlerinden ışıl ışıl gördüğümüz o ışığın hiç sönmemesi için çalışıyoruz. Annelerimiz için çalışıyoruz.
"Bir kişiye göre tasarlanmış bu bozuk düzeni değiştireceğiz”
Biz bu eşitsiz, adaletsiz, bozuk düzeni değiştirmek için yola çıktık. Biz bu israf ve istibdat düzenine son vermek için yola çıktık. Bir daha bu ülkede hiçbir siyasi otorite milletin iradesinin üstüne kayyumlarla çökmesin diye yola çıktık. Milletin canı usandı, bezdi. Bu ülkede yargı gücünü siyasetin silahı olmaktan kurtaralım diye yola çıktık. Bugün zalimlik yapan insanların, yöneticilerin, o bir avuç insanın yüce Türkiye yargısının o namuslu, cesur hakimlerinin, savcılarının bile başını öne eğen bir avuç insanın bile gelecekte evlatlarını, torunlarını koruyacak güçlü bir adalet sistemi kurmak için yola çıktık. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Bir kişiye göre tasarlanmış bu bozuk düzeni değiştireceğiz.
"TBMM’yi saygın, etkili, milletin gücünü hissettiren bir seviyeye ulaştıracağız”
TBMM’yi yeniden hak ettiği, saygın, etkili, milletin gücünü hissettiren, gösteren bir seviyeye biz ulaştıracağız. Milletimizin her bir ferdi, bu ülkenin ve devletin her bir ferdi, 86 milyon insanımız bu devletin tek sahibi olduğunu en güçlü şekilde hissedecek ve bizzat yaşayacak. Kimliği, inancı, yaşam tarzı nedeniyle hiç kimse kendini dışlanmış, güvensiz hissetmeyecek. Herkes bu güzel ülkede çocuklarınız ve gençlerinizle birlikte mutlak eşitliğin ve adaletin huzuruyla yaşayacaksınız. Devletin bütün yöneticileri, vatandaş karşısında haddini, hududunu bilecek. Bu devlette kişiye, partiye sadakat değil; liyakat esas olacak. Ülkeyi sadece şu ya da bu partinin evlatları değil, bir avuç insanın aileleri değil; milletin has evlatları, 86 milyon insanımızın evlatları yönetecek. İşte şu ya da bu şahsın, şu ya da bu partinin milletin ortak çıkarlarına uygun olarak şekil alacak bir biçimde, o şekilde değil, Türkiye’nin yolunun, yönünün öncelikleri belirlenecek bir biçimde önümüze bakacağız.
"Herkesin huzurlu, özgürce yaşayacağı halkçı ve sosyal adaletçi bir düzen kuracağız”
Biz bu ülkede herkesin mutlu ve huzurlu, özgürce yaşayacağı halkçı ve sosyal adaletçi bir düzen kuracağız. Hiç kimseyi piyasanın acımasız şartlarına mahkum etmeyeceğiz. Diyarbakır’dan Van’a, Hakkari’den Şırnak’a, Adıyaman’dan Şanlıurfa’ya bütün illerimizde, bütün Türkiye’mizde herkes barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi temel haklara, insanca yaşam koşullarına sahip olacak. Tarlalarında, dükkanlarında, atölyelerinde, fabrikalarında üretim yapanlar, istihdam yaratanlar erişilebilir adil yatırım ve ticaret şartlarına kavuşacak. Türkiye’miz adaletin, eşit yurttaşlığın, kardeşliğin gücüyle büyüyecek, zenginleşecek ve güçlenecek. Biz fırsatlarda eşit, imkanlarda adil bir Türkiye kuracağız. Güçlü, etkin, güven veren bir devleti yeni baştan inşa edeceğiz. Temellerini, değerlerini ve kurumlarını güçlü bir biçimde Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yakışacak bir biçimde inşa edeceğiz.
"GAP’ı hak ettiği değere kavuşturacak olan da biz olacağız”
Demokratik ve özgürlükçü yönetim bu topraklarda güçlü ve dayanışmacı bir toplumu mümkün kılacak. İşte biz bunlar için milletin hakkını, kayıtsız şartsız millete vermek için yola çıktık. Şu kadim coğrafyada -GAP ki bu bölgenin talihini, kaderini değiştirecek- 23 senedir defalarca ‘Bütçesi hazır, yaptık, bitiriyoruz’ diyerek milletin hakkını yediler. Bu kardeşiniz size söz veriyor: Bu coğrafyada, bu Mezapotamya’da, Dicle ile Fırat arasındaki bu güzel kadim topraklarda GAP’ı hak ettiği değere kavuşturacak olan da biz olacağız, Diyarbakır’dan söz veriyorum.
Biz milletin haklarını, siyasi hesaplarına malzeme yapanlara benzemeyiz. Türkiye’nin barışa, huzura kavuşması çok önemli çok, değerli bir amaçtır. Ama ne yapılacaksa samimiyetle, şeffaflıkla, insanlıkla, tutarlılıkla yapılmalı. Siyasetin üstüne çıkmalı o duygu. Sandık menfaati, seçim menfaati değil; milletimizin menfaati düşünülmeli. Uzun zamandır tekrar ettiğimiz düşüncelerimiz var: Şiddetle, çatışmayla, terörle hiçbir sorun çözülemez. Silahlar susmalı, çatışma bitmeli. Çözüm, toplumun tüm kesimlerinin diyaloğuyla olmalıdır. Kürtlerin ve tüm toplum kesimlerinin kendilerini bu ülkenin sahibi, eşit ve onurlu yurttaşı, eşit hissedarı, eşit paydaşı olarak hissetmesini sağlamak hepimizin, devletimizin görevidir.
"Diyarbakır’ın her köyünde Diyarbakırlılar kadar sizin o topraklarınıza eşit hissedar Ekrem İmamoğlu var”
Ben buraya Trabzon’dan geldim. Gökyüzünden köylerime baktım. Sonra Gümüşhane, Bayburt, Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Adıyaman derken Diyarbakır’a doğru geldik. İçimden geçeni söyleyeyim, her yerde söylüyorum: Ben Trabzon’un 40 haneli bir köyünde doğdum. Köy çocuğuyum. Liseyi bitirene kadar köyde yaşadım. Benim köyüm neyse Diyarbakır’ın köyü de aynı. Burada, Diyarbakır’da köylerine gittiğim dostlarım var. Açık ve net söylüyorum: Diyarbakır’ın her köyünde Diyarbakırlılar kadar sizin o topraklarınıza eşit hissedar Ekrem İmamoğlu var. Burada bulunan Bütün Diyarbakırlıların her biri de benim doğduğum 40 haneli Trabzon’un Akçaabat ilçesinin Cevizli Köyü’nde eşit hissedarsınız. Orası da sizin, burası da bizim. Sizi, bizi kaldıracağız. Eşit hissedarlık, eşit paydaşlık Cumhuriyet'in temel duruşudur.
"Yuh olsun bu karara"
Kürtler ‘bizim sorunumuz var’ dediği müddetçe ortada bir Kürt sorunu vardır. Bu sorun, diyalogla, şeffaflıkla ve mutlaka her kesimi dinleyerek şehit ve gazi yakınları başta olmak üzere tüm kesimlerin gönül rızasıyla, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi zemininde çözülmelidir. Ancak biz bunları söylerken çoğu zaman taraflardan ağır eleştiriler de alıyoruz. En ağır saldırıların muhatabı da oluyoruz. Toz zerresi kadar hak etmediğimiz halde terörist yaftası yiyoruz. Ama biz doğru bildiğimizden asla dönmeyiz. Doğru bildiğimizi söylemekten bir adım geri durmadık, durmayacağız.
Hakkımızda davalar açılıyor. Örneğin, Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer, kayyum atandı görevinden alındı. Ovacık Belediye Başkanımız Mustafa Sarıgül aynı şekilde uyduruk sebeplerle görevden alındı. Neymiş? Teröre destek olmakla suçlanıyor, görevden alınıyor, hapse atılıyor. Yuh olsun bu karara!
Türkiye'mizde en büyük Kürt nüfusunun yaşadığı şehir olan İstanbul'da 2019’dan bu yana İstanbul ittifakı dediğimiz Allah'ın izniyle Türkiye ittifakı diyeceğimiz bir sandık ittifakı yaptığımız için, diğer yurttaşlarımız gibi eşit ve onurlu vatandaşlar olarak gördüğümüz Kürt hemşehrilerimin de belediye meclislerinde temsil edilebilmesini sağladığımız için belediye yöneticilerimiz, belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz tutuklanıyor. Bizde göreve başlayana kadar evine, işine giden insanlar. Olacak iş değil.
"Kürt’ün, batıda olanı, doğuda olanı olur mu? Kürt, Kürt'tür"
Esenyurt Belediye Başkanımızın ve meclis üyelerinin tutuklandığı davanın iddianamesinde savcı şöyle yazmış; ‘batıdaki Kürtler nasıl kendi kimlikleriyle çoğunluk olmadıkları yerde belediye meclislerinde temsil edebilirler, söz sahibi olurlar’. Ben doğdum doğalı, bu topraklar var oldu olalı, cumhuriyet kuruldu kurulalı ‘batıdaki Kürtler’ diyen birini duydunuz mu? Kürt’ün, batıda olanı, doğuda olanı olur mu? Kürt, Kürt'tür. Bu memleketin temel taşıdır, temel direğidir. Nerede olursa olsun benim vatandaşımdır, yurttaşımdır, hemşehrimdir. Bunu bir savcı iddianamesine yazıyor. Bu sözleri yazanların ortaya koymak olduğu zihniye, gelecekte adil bir Türkiye'de yargılanacak size söz veriyorum. Bu milleti bölemeyecekler. Bu aklı kim soktu bunların kafasına? Bu ülkede Türkler, Kürtler aynı haklara sahipler nerede olursa olsunlar. Böylesi bir metni iddianameye yazmak nasıl bir aklın ürünü bakacağız. Zannetmesinler o insanları ve o insanlardan kurmak istedikleri düzen üzerinden bizi yargılayabilecekler. Bizi yargılasanız ne olur? Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kadim aklının ve 86 milyon insanın vicdanındaki mahkemeye aitiz.
"Bu zihniyeti hep beraber hukuktan da siyasetten de temizleyelim"
Bu bakış açısına göre Kürtler ancak Güneydoğu'daki meclislerde temsil edilebilir. O da kayyum atanana kadar. Batıdaki belediye meclislerinde temsil edilirse bu terörist faaliyet olacak. HSK ne iş yapıyor? Buradan HSK'daki temsilcilere duyuruyorum, siyasi parti temsilcilerini de duyuruyorum. O savcı bunu yazıyorsa, HSK görev yapacaksa, Adalet Bakanı size de duyuruyorum; hemen orada bunu tartışmalı ve yargılamalısınız. Ben avukat değilim ama benim vicdanım var, adaletim var. Evrensel hukuka inanırım. Bu memleketin hukukuna, yargısına inanırım. Böyle bir yaklaşım, barışın da demokrasinin de özüne aykırıdır. Bu zihniyeti hep beraber hukuktan da siyasetten de temizleyelim. Güven ve adalet çok önemlidir. Bugün ak dediğine yarın kara diyenler, güven ve adalet sağlayamazlar. Güvencemiz, Cumhuriyet ve yeni bir paydaşlık, eşit hissedarlık üzerine yürünen bir yol olmalıdır ve 'kadife eldiven içinde demir yumruk' bu memleket için en büyük tehlikedir. Buna fırsat vermeyeceğiz.
"Biz, devletin elini o sıcacık anneannelerin, babaannelerin yumuşacık eli olarak 86 milyon insana uzatmaya geliyoruz"
Dün köyüme gittim. 100 yaşına yaklaşan anneannemin pamuk ellerinden öptüm. Onun o pamuk elleri ben doğdum doğalı yanağımda. Her evde o el vardır. İşte biz, devletin elini o sıcacık annelerin, sıcacık anneannelerin, babaannelerin yumuşacık eli olarak 86 milyon insana uzatmaya geliyoruz. Bugün buraya sizinle birlikte yeni bir geleceği kurmaya geldim. Yaralarımızı sarmaya, kırılmış gönülleri onarmaya, bölünmüş yürekleri bir araya getirmeye, özlemini duyduğumuz barışı hep birlikte inşa etmeye geldim. Ben buraya birleştiren, kucaklaştıran, anlayan ve hisseden bu yüreğimle geldim. Bu yüreğimi açsam da içini görseniz, sizi o kadar çok seviyor ki anlatamam. Çünkü biliyorum ki bu ülkenin efendileri yoktur. İkinci, üçüncü sınıf vatandaşları da yoktur. Bu ülkenin en büyük gücü, paydaşlığı, birliği ve ortak geleceğidir. Bu topraklarda hiçbirimiz diğerimizin üstünde değiliz. Hiçbirimiz diğerimizden eksik değiliz. Hepimiz aynı çınarın altındayız. Bize yukarıdan bakan albayrağımız var. Bu güçlü devleti, bu güçlü cumhuriyeti hep beraber ayağa kaldıracağız. Ben buraya büyük bir kardeşlik bayrağını sizler adına yurdun her tarafında taşımaya geldim. O bayrağı sizden almaya geldim.
"Artık halkın seçtiği yöneticiler halkın iradesi dışında görevden alınamasın"
Bugün burada yeni bir dönemin kapısını aralamak için bir aradayız. Onun için diyorum ki; gelin birlik olalım. Bu bozuk düzeni, bu korku düzenini hep birlikte değiştirmeye söz verelim. Hukuksuzluğu bitirmeye söz veriyor muyuz? Adaletsizliği bitirmeye söz veriyor muyuz? Ayrımcılığı bitirmeye söz veriyor muyuz? Yoksulluğu, umutsuzluğu bitirmeye söz veriyor muyuz? Bu düzeni değiştirme söz veriyor muyuz? İşte tüm haksızlıklara, tüm hukuksuzluklara karşı dimdik ayakta durursak bu sözümüzü yerine getireceğiz. Söz verelim ki artık halkın seçtiği yöneticiler halkın iradesi dışında görevden alınamasın. Söz verelim ki demokrasiye darbe vuran kayyum düzeni bu memleketin hafızasından silinip gitsin. Adaletin terazisi kimsenin elinde bir oyuncak olmasın. Hiç kimse, bir partinin genel başkanı olan Selahattin Demirtaş gibi bir siyasi rehine olarak haksız yere hapiste tutulmasın.
"Ben zalimliğe karşıyım, ben mazlumun, haklının yanındayım, onun için mücadele ediyorum"
Haksızlığı, hukuksuzluğu biz aynı dille İstanbul'da, Trabzon'da da Malatya'da da Diyarbakır'da da konuşuruz. Onun için yakışmıyor. Bir partiye genel başkanlık yapmış insanı siyasi rehin olarak orada tutuyorsunuz. Şimdi aynı şeyi Ümit Özdağ için de yapıyorlar. Ben zalimliğe karşıyım, ben mazlumun yanındayım, haklının yanındayım, onun için mücadele ediyorum. Bütün bunları yaparsak Türkiye bundan böyle sonsuzluğa kadar barışın ülkesi olsun.
"Benim ruhumda Hazreti Mevlana var, Hacı Bektaş-i Veli var"
Bu ülkede hepimiz kardeşiz demeyen siyasetçi yok. Ama bazı siyasetçiler hepimiz kardeşiz derken ‘aslında kardeşiz ama ben büyük ağabeyim, ben ne dersem o olur’ demek istiyor. Ben o siyasetçilerden değilim. Ben kardeşim. Ben her zaman bu ülkede 86 milyon vatansever var derim.16 milyon İstanbulluya çağrı yaparken ‘benim 16 milyon eşit hisseder vatandaşım’ derim. Ülke nüfusunu ağabeyler veya küçük kardeşler olarak görenlerden olmadım, olmayacağım. Çünkü benim ruhumda öteki yok ki. Benim ruhumda Hazreti Mevlana var, Hacı Bektaş-i Veli var.
Partimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ demiştir. Türk'ün, Kürt'ün, Laz’ın, Çerkez'in değil, milletin, 86 milyon insanın. Bu sözü zihninizden çıkarmayın. Aslında tam da bunu kastediyor. Devletimizi, milli birliğimizi, siyasal sistemimizi, üzerine inşa ettiğimiz temel kavramlar benim için hayati önemdedir. Yani cumhuriyet, demokrasi, laiklik, hukukun üstünlüğü, sosyal devlet, sosyal adalet bunların her birisi tek tek çok değerlidir. Bu kavramların içini boşaltmak, değersiz ve geçersiz hale getirmek devletimize, birliğimize, demokrasimize yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Cumhuriyeti, demokrasiyi, laikliği, hukukun üstünlüğünü, sosyal devleti olması gerektiği gibi hayata geçirdiğimizde bu güzel ülkenin, bu aziz milletin bütün sorunlarını çözeriz. Bu memlekete bereket yağar. Bu memlekete huzur yağar.
"Bir demokrasi devrimine hep birlikte imza atacağız"
Bu söylediğim her hususun teminatı siz genç kızlarımız ve oğullarımızsınız. ‘İmamoğlu gelecek’ diyorsunuz, İmamoğlu, milletle birlikte gelecek ama kim tarih yazacak? Bu cennet vatanın gençleri, sizler tarih yazacaksınız. İşte Cumhuriyet Halk Partisi bu inancın, bu kararlılığın partisidir. Tarih boyunca bu yolda öncülük üstlenmiştir. 23 Mart'ta da öncülük üstleneceğiz. Bir demokrasi devrimine hep birlikte imza atacağız. Ve partimizin Cumhurbaşkanı adayını, bütün üyelerin katılacağı ön seçimde belirleyeceğiz. Parti içi demokrasiyi tam anlamıyla hayata geçireceğiz. Ülkede gerçek demokrasiyi hakim kılacağız. Onun için bu bir devrimdir diyoruz. 23 Mart'ta önce biz CHP'liler ayağa kalkacağız. Sonra milletimizin değişim umudu, dalga dalga büyüyecek ve iktidar olacağız. Yalnız biz değil, eşitlik, adalet, özgürlük isteyen herkes iktidar olacak. Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhuriyetçileri, demokratları, yurtseverleri iktidar olacak. Devlete çöreklenmiş bir avuç insan kaybedecek, Türkiye kazanacak. Bunun için üyelerimizi tek tek arayıp onları ikna edip onları mutlu bir biçimde sandığa götürüp 23 Mart'ı demokrasi şölenine dönüştürmeye hazır mıyız?
"İktidar adına konuşanlar, bizim ön seçimi aşağılayanlar şimdi telaşlanmaya başladı"
Bir hafta öncesine kadar son seçime ne gerek var? Böyle ön seçim mi olur diyenler, iktidar adına konuşanlar, bizim ön seçimi aşağılayanlar şimdi telaşlanmaya başladı. Her gün bir şey yumurtluyorlar. Başlattığımız bu büyük demokratik katılım sürecini evlerde, iş yerinde, tarlada, fabrikada, ovada, şehirde her yerde umut olduğunu, ülkenin her yöresinde kıvılcım ateşlerini nasıl hızla yaktığını gördüler. İşte bu kıvılcım ateşlerinin birleşerek gelecek pazar günü nasıl büyük bir umuda dönüştüğünü görecekler.
"Saraylardan kimlerin arandığı bizim de kulaklarımıza geliyor"
İktidar, bu gidişi çok iyi gördüğü için yargı eliyle partimize ve bana karşı daha kapsamlı ve geniş açıdan aceleci bir saldırıya geçti. Üşüştüler, saldırıyorlar. Ben birden bire, hakkında 25 yıl cezası, 5 kez de siyasetten yasaklanma talep edilen bir siyasetçiye döndüm. Nasıl saldırıyorlar. Sezgin Tanrıkulu vekilimiz ifade etti, 35 yıllık diplomamı geçersiz ilan etmek üzere kimileri adeta seferberlik ilan ettiler. Saraylardan kimlerin arandığı bizim de kulaklarımıza geliyor. Belediyemizin hepsi iktidarın kontrolündeki kurumlar tarafından binden fazla denetlenmiş, şeffaf ihaleleri birden bir suç örgütünün faaliyetiymiş gibi gösterilmeye, onun altyapısı yapılmaya başlandı. Bu kurumsal vesayet hakkının, haksız ve gayrimeşru kullanımıdır. Ve açık söyleyeyim, bu yargı eliyle siyaset mühendisliğidir, siyasete müdahaledir.
Ahmet Arif'in dizeleriyle seslendi
Bütün dertleri, benim Erdoğan'ın karşısında seçime girmemi engellemek. Çünkü korkuyorlar, korkusunlar. Daha önce seçimlerde İstanbul'da başlarına geleni gayet iyi biliyorlar. Onun için bütün gayrimeşru yöntemlerle beni saf dışı bırakıp muhalefetin adayını kendileri belirlemek istiyorlar. Derdi belli, planları ortada. Ne demişti bu güzel toprakların ozanı rahmetle Ahmed Arif; ‘Bunlar, engerekler ve çiyanlardır. Bunlar, aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır. Tanı bunları, tanı da büyü’.
"Ben böyle namertliklere pabuç bırakmam"
Buradan bir kez daha meydan okuyorum; ben böyle namertliklere pabuç bırakmam. Şart olsun ki nefes aldığım sürece, sesim çıktığı sürece adaletsizliğe, zalimliğe direnirim. Hak yemem, hakkımı da yedirmem. Milletimin hakkını da yedirmem. Böyle biline. Ama bu artık benim şahsi meselem olmaktan çıktı. Muhalefete aday gösterme hakkı bile tanımayan bir iktidarın sonraki adımları ülkemize çok acılar yaşatır. Onun için demokrasi isteyen, adalet isteyen herkesin bu konuda çok duyarlı olması şarttır. Bu ülkenin geleceği, istikrarı ve güvenliği için önce tüm Cumhuriyet Halk Partili üyelerin, sonra da tüm demokratların birleşmesi şarttır.
"Bu güzel vatanda, bu cennet vatanda Türkiye kazanacak"
Cumhuriyet Halk Partili yol arkadaşların sandıklara koşacağından eminim. İktidara hak ettiği dersi vereceğinden eminim. Sonra da bu ülkeye değişim umudunu hep birlikte örgütleyeceğimizden eminim. Onlar yenilecekler ve gidecekler. Tevazumuza, hoşgörümüze yenilecekler. Göreceksiniz bu güzel vatanda, bu cennet vatanda Türkiye kazanacak. Cumhuriyet Halk Partisi başaracak.
"Tüm ülkemizi, bütün cennet vatanımızı karanlıktan kurtarmaya geldik"
Peygamberlerin, sahabelerin, bilgeliğin şehri Diyarbakır, sen çok acılar gördün biliyorum, çok sınandın, çok direndin. Ama biz biliyoruz ki eninde sonunda bahar gelir. O bahar geliyor. Karanlık ne kadar uzun sürerse sürsün, güneş mutlaka doğar. İşte biz onun için buradayız. Kürt’ün, Türk'ün, Arap'ın, Süryani'nin, Alevi'nin, Sünni'nin ortak geleceği için, doğan güneşin müjdecisi olmaya geldik. Hep birlikte nefes aldığımız, halaylarla, türkülerle, kucaklaşmalarla güçleneceğiz. Aydınlık günleri haber vermeye geldik, güzel günlere haber vermeye geldik. Tüm ülkemizi, bütün cennet vatanımızı karanlıktan kurtarmaya geldik. Kara bulutları bu ülkenin üstünden defetmeye geldik.
"Newroz piroz be"
Buradan tüm Türkiye’ye birlikte sesleniyoruz; biz birlikte güçlüyüz, birlikte varız, birlikte milletiz, birlikte güzeliz. Ve bugün Diyarbakır'dan tam da baharın müjdecisi Nevruz'un müjdeli haliyle birlikte Nevruz’unuz kutlu olsun. Birliğimiz daha daim olsun. Newroz piroz be! Mübarek Ramazan Bayramınızı da şimdiden kutluyorum. Hayırlara vesile olmasını diliyorum.
"Türkiye, Alevi'nin de, Kürt'ün de, Arap'ın da, Yezidi’nin de, Türkmen'in de yaşam kalitesi için vardır"
Sözlerime son vermeden önce bize birimizin acısının diğerinin olduğunu tam hatırlatan 16 Mart Halepçe'deki katliamı bir kez daha kınıyorum. Bir daha bu coğrafyada böyle katliamların yaşanmamasını diliyorum. Dilemekle de kalmıyorum, hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum. Ama unutmayın; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yakın coğrafyamızda yaşayan herkesin teminatı olmalıdır. Türkiye yanı başımızdaki, Tartus'taki Alevi katliamına karşı da dimdik ayakta durmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yanı başımızda Alevi'nin de Kürt'ün de Arap'ın da Yezidi’nin de Türkmen'in de hepsinin yaşam kalitesi için vardır.
"18 Mart Çanakkale Zaferi'ni kutluyorum"
Bizi aynı zamanda doğusuyla, batısıyla bir araya getiren, tüm emperyalistlere ders veren bir direniş destanı olan 18 Mart Çanakkale Zaferi'ni kutluyorum. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bu büyük direnişin bütün kahramanlarını rahmetle, minnetle anıyorum.
Kendinize güvenin, bu aziz millete güvenin. Güzel günlere olan inancınızı hiç yitirmeyin. Dayanışmanın ve umudun önünde hiçbir güç duramaz. Hele de o bir avuç insan ve o asla duramaz. Kurtuluş yok tek başına. Haydi herkes görev başına. İnançla, sevinçle, azimle, 23 Mart'ta sandık başına. Yolumuz açık olsun. Cumhuriyet Halk Partisi başaracak, Türkiye kazanacak.”
Independent Türkçe, ANKA