Mayın Tarlası: Arap Alevilerinin 800 yıllık tecritten şimdiki katliamlara uzanan trajik serüveni

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

Suriyeli siyaset yorumcusu Aliya Mansur, ülkesinin içinde bulunduğu durumu "olağanüstü" diye değil, "mayın tarlası" olarak betimlemiş ki biz de isabetli buluyoruz. 

Yazarın Al Majalla dergisinde çıkan 9 Mart tarihli makalesindeki tespitleri şöyle:

1 hafta önceki yazımda Mayın Tarlası Suriye'de kısa zamanda patlama olacağını sanmıyorum demiştim. Ancak bu ülkenin düşmanları ellerini çabuk tuttular. Bilhassa Esad döneminden kalma askeri unsurlar, 6 Mart'ta yeni rejimin güvenlik kuvvetlerine pusu kurup sabotajlar düzenleyince kızılca kıyamet koptu.

Lazkiye, Ceble, Baniyas, sahil bölgeleri ve Rus hava üssünün bulunduğu Himeym'e kadar yayılacak ölçüdeki mayın tarlasını patlattılar. Her ne kadar sahillerde başlayan sabotaj eylemleri operasyon yoluyla şimdilik önlendiyse de henüz bitmedi. O mayınların çoğu her an her yerde patlayacak gibi görünüyorlar.


Görüleceği gibi Aliya Mansur, olup biteni sadece dış güçlerin harekete geçirdiği devrik rejimin kalıntısı unsurlara mâl ediyor.


Yanlış istihbaratla yönlendirilen Abdülkadir Selvi ise güya Rakka'da toplanan SDG-CENTCOM-İRAN-İSRAİL ve Dürzileri suçluyor.

Kimileri Rusya ile Moskova mültecisi Bişar Esad'ı da işin içine katıyor. Aslında bunun doğru olmadığını gayet iyi biliyorlar. 

Ortadoğu hakkındaki araştırmalarıyla tanınan Alman siyaset bilimci, akademisyen ve yazar Volker Perthes'in şu tespiti önemli:

Ona göre Türkiye, ABD, AB, Rusya ve Körfez ülkeleri kendi menfaatlerini gözetmesi için yeni Şam yönetimine baskı yapıyorlar.

Bu ülkeler arasındaki rekabet ve jeopolitik oyunlar ise Suriye'nin geçiş sürecini hayli engelliyor. 

Uluslararası siyasetler hususundaki incelemeleriyle bilinen Londra merkezli Chatham House görevlisi Suriyeli araştırmacı Hayed Hayed, yeni Suriye yönetimine açık destek veren Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın şu sözünü aktarıyor:

Oraya buraya burnunu sokan İran, günün birinde benzer bir müdahaleyle karşı karşıya kalabilir!


İran-Türkiye arasındaki gerginliği "diplomatik düello" olarak tanımlayan Hayed Hayed, bu düellonun sınırlı mı kalacağı yoksa bölgesel ölçekte yaygınlaşacağına dair soruya açık kapı bırakıyor. 1


3 hayati gelişme 

Mart başından itibaren Suriye'yi yakından ilgilendiren ve birbiriyle bağlantılı 3 önemli hadise yaşandı. 

Bir: 4 Mart 2025'te başlayan kitlesel Alevi katliamıdır ki, biz bu konuyu detaylıca ele alacağız. 

İki: 20 Şubat'ta masaya oturan ilgili heyetlerin uzun görüşmeleri sonucu varılan ön anlaşma metni, Kürtleri temsilen Mazlum Abdi ile HTŞ lideri ve Şam'daki rejimin başkanı Colani (Ahmed El Şaraa) tarafından 10 Mart'ta imzalandı.
 

Mazlum Abdi ve Ahmed eş-Şara anlaşması, Alevi ve diğer azınlıkların korunmasını da içeriyor
Mazlum Abdi ve Ahmed eş-Şara anlaşması, Alevi ve diğer azınlıkların korunmasını da içeriyor

 

Mazlum Abdi konuyu Aleviler, Dürziler, Ermeniler ve Hıristiyanlara danıştıktan sonra anlaşmayı onayladı.

Buna göre:

  • Tüm Suriyelilerin, dini veya etnik kökenlerine bakılmaksızın, liyakat temelinde temsil edilmesi ve siyasi katılım haklarının güvence altına alınması. 
  • Kürt topluluğunun, Suriye'nin ayrılmaz bir parçası olarak tanınması ve anayasal haklarının garanti altına alınması. 
  • Suriye'nin kuzeydoğusundaki tüm sivil ve askeri kurumların, sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da dâhil olmak üzere, devlet yönetimine entegrasyonu. 
  • Yerinden edilmiş tüm Suriyelilerin, devlet koruması altında kendi memleketlerine geri dönmelerinin sağlanması.
  • Anlaşmanın uygulanması için komitelerin, yılsonuna kadar çalışarak yukarıdaki hedefleri hayata geçirecek.

Körfez İşbirliği Konseyi, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Almanya, Ürdün ile ABD himayesindeki Özgür Suriye Ordusu komutanı Salim Turki Anteri anlaşmayı desteklediler.
 

Ürdün'de 5 bölge ülkesinin dışişleri bakanı Suriye'ye destek kararı aldılar
Ürdün'de 5 bölge ülkesinin dışişleri bakanı Suriye'ye destek kararı aldılar

 

Ayrıca Şam hükümeti, Dürzilerin kurdukları kurum ve kuruluşların merkezi yönetime katılması konusunda da ittifaka varıldığını açıkladı.

6 Mart ve izleyen günlerde Lazkiye bölgesindeki çatışmaları fırsat bilen bazı milisler, Halep'in iki Kürt mahallesi Eşrefiye ve Şeyh Maksut'a saldırdılar.

İddialar, bu unsurların Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu bünyesinde faaliyet gösteren Türkmen milisleri olduğu yönündeydi.

PYD Başkanlık Meclisi Üyesi Fevzi Yusuf, 2 Mart tarihli demecinde "Türkiye müdahalesinin SDG ile Şam arasındaki diyalogu engellediğini" söylemişti. 


Üç: 9 Mart'ta Türkiye, Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdün dışişleri bakanları ile istihbarat ve genelkurmay yetkililerinin de katıldığı Amman toplantısında "Yeni Suriye yönetimine destek, Suriye'nin sahil bölgelerindeki çatışmalar, terörle mücadele, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı" gibi konular ele alındı.

Görüşmenin amacının diğer katılımcı ülkelerle birlikte Suriye rejimine her bakımdan destek olmak ve terör örgütlerine karşı ortak operasyon odası kurmak olduğu ilan edildi.

"Esad rejiminin kalıntıları, Rojava ve Irak'taki Kürt terörü ile Irak'tan Suriye ve Lübnan'a sızması muhtemel İran yanlısı Şii unsurlara" karşı ortak eylem planı tartışıldı.

"Suriye'nin güvenliği, egemenliği ve barışını hedef alan tüm girişimler ve gruplar" kınandı.
 

Arap ülkeleri Alevi bölgesindeki olayları kınadılar
Arap ülkeleri Alevi bölgesindeki olayları kınadılar

 

Kamu düzenini güçlendirmek ve Suriye'nin istikrarı ile halkının güvenliğini korumak için Şam hükümetinin aldığı tüm önlemlere destek verildi.

Ardından Ürdün ile Türkiye heyetleri arasında kapalı devre bir görüşme gerçekleşti.

Görüşmenin Şam rejiminin Lazkiye-Tartus sahil ve dağlık bölgelerinde "Esad artığı çeteleri bitirme" gerekçesiyle Alevilere yönelik operasyonların durmasından sonraya denk gelmesi dikkat çekiciydi.

Ürdünlü yazar Kristian Hanna Nasr Amman toplantısının askeri değil, siyasi ve istihbarati bir ittifak olduğunu; maksadının da askeri çatışma, operasyon ve eylemlerden ötürü derin yaralar alarak parçalanmaya yüz tutan Suriye'nin derlenip toparlanması için her bakımdan desteklenmesi olduğunu özellikle belirtti. 2
 

HTŞ cihatçıları operasyon sonrası sahilde
HTŞ cihatçıları operasyon sonrası sahilde

 

Lazkiye ve sahil olayı nasıl gelişti?

Birleşmiş Milletler (BM) teşkilatı, Lazkiye ve Tartus başta olmak üzere Suriye'nin kıyı bölgelerinde yaşayan sivillerle azınlıklara yönelik şiddet olayları ve katliamların, 2011'deki Suriye iç savaşından bu yana "en fazla can kaybına yol açan" saldırılar olduğunu belirtti.

BM, bölgedeki "tüm ailelerin öldürüldüğüne dair son derece rahatsız edici" olarak nitelendirdiği haberler aldıklarını belirterek, yaşanan olayları kınadı.
 

Tartus yangın yerine döndü
Tartus yangın yerine döndü

 

BM İnsan Hakları Komiseri Volker Türk, yaşananları şöyle anlatıyor:

Kimliği belirlenemeyen failler tarafından mezhep temelli yargısız infazlar yapıldığına ilişkin raporlar söz konusu. Bu infazlar, yetkililerin güvenlik güçleri mensupları ve eski hükümetle bağlantılı olduğu iddia edilen unsurlar tarafından gerçekleştiriliyor.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), saldırılarda 745'i sivil, 125'i Yeni Suriye güvenlik güçleri mensubu ve 148'i Esad yanlısı olmak üzere toplam 1000'den fazla kişinin öldüğünü açıkladı.

Yine bir insan hakları grubu olan Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) 148 sivilin Esad yanlıları tarafından öldürüldüğünü ileri sürdü. Ayrıca 327 sivilin ve yakalanan militanların Suriye güvenlik güçlerine bağlı Heyet Tahriri Şam (HTŞ) örgüt üyeleri tarafından katledilğini belirtti.

Özellikle Lazkiye ve Tartus'ta, Suriye güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen ve çoğunlukla Alevi mezhebine mensup sivil insanları hedef alan intikam cinayetlerinin işlendiği söyleniyor.

SNHR, ellerindeki videolarda, aynı anda 40'tan fazla kişinin öldürüldüğü El Mukhtariya kasabasında sivil kıyafetli cesetlerin üst üste yığılmış halde görüldüğünü bildiriyor.

Diğer videolardan da güvenlik üniforması giymiş eski HTŞ mensubu güçlerin, insanları yakın mesafeden öldürdükleri, erkeklere köpek gibi havlamalarını emrettikleri ve esirleri dövdükleri anlaşılıyor.

En nihayet ABD ve Rusya, tırmanan şiddet olayları nedeniyle BM Güvenlik Konseyi'nden kapalı oturum yapmasını talep ettiler.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, 'Radikal İslamcı teröristler' tarafından gerçekleştirildiğini söylediği saldırıları kınadı ve Şam'a faillerden hesap sorulması çağrısında bulundu. 

Batılı ülkeler ekonomik yaptırımların kaldırılmasında ülkenin azınlık nüfusuna saygı gösterilmesinin kilit rol oynayacağını vurgulamaktalar.

Bölgedeki azınlık temsilcileri, Şam'a bağlı güvenlik güçlerini Alevilere ve diğer azınlıklara yönelik katliam yapmakla suçluyorlar.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne (SOHR) göre geçtiğimiz günlerde çıkan çatışmalarda 900'ü aşkını sivil olmak üzere yaklaşık 1500 kişi hayatını kaybetti.
3

 

Lazkiye bölgesinde kitlesel protestolar
Lazkiye bölgesinde kitlesel protestolar

 

Alevi bölgesindeki yerel kaynakların anlatımları 

Kıyı kenti Baniyas'ta çoğunlukla Alevilerin yaşadığı El Kusur Mahallesi sakinleri, sokakların cesetlerle dolu olduğunu söylüyorlar.

Tanıklar, farklı yaşlardaki erkeklerin vurularak öldürüldüğünü anlatıyor.

Farklı alanlarda 100-120, 60-70 kadar ölüye rastlanıyor.

İddialara göre Toplam ölü sayısı 7 bin kadar.

7 Mart Cuma günü insanların pencerelerinden dışarı bakmaya bile korktukları görülüyor. 

Olayların içindeki farklı Alevi kaynaklarının anlatımları biraz daha ayrıntılı:

Silahsız savunmasız insanlar, evlerinde köylerinde katledilmişler. Ardından yağma ve talan başlamış. 

Olay şöyle başlamış:

Lazkiye'nin Datur mahallesi HTŞ çevresindeki cihatçılar tarafından basıldı.

Militanlar "Siz Alevi domuzları katledeceğiz!" diye bağırıyorlardı.

15 yaşında bir delikanlı ile kucağında çocuğuyla bir kadın dâhil 4 kişi katledildi.

5 Mart'ta Cable kırsalı Beyt Aana'da (Esad döneminde Komutan Süheyl Hasan'ın köyü) bir genç alınıp götürülmek istedi.
 

Adı çokça tartışılan Esad dönemi komutan Suyehl Hasan
Adı çokça tartışılan Esad dönemi komutan Suyehl Hasan

 

Halk itiraz etti. HTŞ köylülere kurşun yağdırdı 13 kişi öldü.

Cihatçı militanlar Helikopterler ve Şahin isimli SİHA araçlarıyla köyü taradılar.

Gençler direndi. Rastgele kıyım başladı. 

Bunun üzerine HTŞ genel seferberlik ilan etti.
 

Alevi bölgesinde HTŞ milisleri
Alevi bölgesinde HTŞ milisleri

 

Türkistan, Çeçenistan, Uygur kökenli askerler yağma talan ve katliam yaptılar.

Camilerde Cihat için selalar okundu.

Kırfeys, Safita, Beyt Aana, Muhtariye, Şir, Banyas, Barmaya, Hay'ul Kusur, Aynul Arus, Kırdaha, Ceble, Humus, Tartus ve birçok bölge hedef alındı.

Aslında Alevilerin Esad yönetimi hakkında hiçte iyi izlenimleri yok.

İki Esad zamanında ezildiler, örgütsüz bırakıldılar, dini makamları etkisizleştirildi, siyasi muhalifler tasfiye edildi.

Esad dönemi en kötü dönemlerdendi. Aleviler yönetim kademelerinde yer pek alamıyorlardı.

Esad iktidarı Sünnileri kollayan bir iktidardı. Aleviler ekmek ve iş için hayatta kalma mücadelesi verdiler. Bunu en iyi bilen Kürt Şeyhlerinden Mazi şunu diyordu:

Aleviler kimsenin oyuncağı değildir, birlikte yaşama mücadelesine katılmak isteyen temiz insanlardır.


Bu arada hatırlatalım ki hafızalar tazelensin: HTŞ ve bileşenleri, iktidarı almadan önce de Alevilere yönelik 12 katliam yapmıştı.
 

HTŞ özel timleri
HTŞ özel timleri

 

Mezhepsel gerginliğin ve çatışmanın şifreleri 

Baas Partisi'nin son iki lideri sayılan baba Hafız ile oğlu Beşşar Esad zamanında Suriye yönetimini ve toplumu militarize edilip askeri bir mantıkla siyaset yapıldı. 

İç savaş sırasında toplumun ruhunun askerileştirilmesi hem cihatçı muhalefet hem de iktidar açısından doruk noktasına ulaşmıştı.

Zirvedeki iktidar-muhalefet mücadelesi silahlı mücadele yoluyla gerçekleşmekteydi. 

Rejimin devrilmesiyle birlikte silah hemen her alana hükmeder oldu; disiplinli veya başıbozuk cihatçı gruplar katliam, yağma ve talana yöneldiler. 

Suriyeli yazar Tarık Ali, Beşşar Esad'ın ardından yaşanan kaos ortamında hak ihlalleri, keyfi tutuklamalar, belli bölgelerdeki topluluklara (bilhassa Arap Alevilerin yaşadıkları mıntıkalara) yönelik saldırılar gibi kanun dışı olayların arttığını gözlemlerken örnek bir olaydan bahsediyor.

Şubat sonlarında maskeli bazı yabancı silahlı milisler plakasız bir pikap arabasına doluşarak Hums şehrinin doğusundaki bir semte daldılar. Baskın sırasında silahlarla ortalığı birbirine kattılar; dükkân ve mağazalara girip mallarını çalıp çırptılar. 

Halkın şikâyeti üzerine yeni hükümete bağlı kolluk kuvvetleri olay yerine gitti. Maskeliler dört katlı bir binaya sığındılar. Polis binayı kuşatıp yaklaşık 20 kişiyi gözaltına aldı, sonra onları evlerine gönderdi. 

Aynı tarihte Esad ailesinin memleketi olan Kırdaha'da bir ev basıldı; aile reisiyle komşusu katledildi. Durumu gören kolluk kuvvetleri, olaya müdahale etmeden karakola çekildiler.

Köy halkı protesto babından karakolu kuşatınca, merkezi emniyetten takviye istendi. Gelen kolluk kuvvetleri mezhepçi sloganlarla imdada giderken sosyal medyada 'Esad kalıntısı çetelerin sözde direnişinden' bahseden tahrik ve hakaret edici sözleri dolaşıma soktular. Ortalık gerginleşince de sivilleri yaylım ateşine tuttular. 

Hama kırsalındaki kalabalık askeri birliklerle gerçekleştirilen 'Esad artıklarını temizleme' operasyonu, aralarında 80'lik köy muhtarı ile 15 yaşından küçük bir delikanlının da bulunduğu 86 kişinin katledilmesi ve tutuklanmasıyla sonuçlandı. 

Lazkiye ve Tartus'ta iktidar yanlısı milisler, gece yürüyüşlerinde mezhepçi sloganlarla yöre halkı olan Arap Alevileri sürekli aşağılıyorlardı. Hoparlörlerden yapılan çağrıları ise IŞİD çetelerinin söylemlerinden hiç farklı değildi:

'Asmaya asmaya, kesmeye kesmeye geldik!' 
 

Buna karşılık aklı başında kimseler ise 'Suriye halkı aynıdır; Alevi Sünni'nin kardeşidir!' sloganlarıyla alternatif yürüyüşler yapıyorlar. Benzer olaylar Tartus'ta da yaşanmaktadır. 4


Şehir halkından Mühendis Ali Ahmed, mezhepçi yürüyüş yapanların 20 yaşından küçük olduklarına işaret ederek farklı bir yorumda bulunuyor: 

Sünni çoğunluk dört bir yana yayılıp hükmünü yürütmek istiyor. Buna karşılık azınlıklar (Aleviler, Hıristiyanlar, Şiiler vs.) kendilerini güvende hissetme arayışındalar. Her iki tarafın insanları da devrik rejimin kendilerini açlığa, yokluğa ve yoksulluğa mahkûm ettiğinin farkına varamıyorlar.


Gazeteci Mustafa Rustem, kimliğe göre katliam zihniyetinin 2012 yılındaki iç savaş sırasında Suriyeliler arasındaki kanlı mezhepsel kavganın bir ürünü olduğuna değinerek bir uyarıda bulunuyor:

Yeni yönetim, 'Esad kalıntılarını arama' gerekçesiyle Ocak 2025 sonuna kadar toplam 35 operasyon başlattı. Egemen İslami İttifak bünyesinde barınıp ülkedeki azınlıklara kıyıma, intikamcı vakaya ve kanlı hesaplaşmaya damgasını vurmuş onlarca kişiyi tutukladı. 

Hums kuzeyindeki Fahil beldesi operasyonu sırasında hiçbir cinayete bulaşmamış 58 emekli subay ile askerin tutuklanmasını protesto eden ülke barışından yana olan bir grup kadın ve erkek, yasa dışı ihlallerden ötürü kolluk kuvvetlerinden hesap sorulmasını istedi. Ancak grup, hükümet kuvvetlerinin saldırısına uğradı; cinsiyetçi küfür ve hakaretlere maruz kaldı.


Hindistan'ın tarihi lideri Mahatma Gandi'nin, "Uygarlığın ölçütü azınlıklara yönelik muameledir" sözüne rağmen hayatın gerçekleri daha farklı. Suriye'de yaşananlar bunun tipik örneğidir.

Suriye'deki yerli ve yabancı cihatçılar El Kaide, IŞİD ve daha önemlisi Ortaçağ selefi âlimi İbn Teymiye'nin mirasçısıdır.

İbn Teymiye "Nasiriyan (Arap Alevileri) Yahudilerden, hatta pek çok müşrikten daha kâfirdir!" diye fetva vermişti.

Günümüz Selefilerinden din adamı Sami El Eridi daha açık konuşmuştur:

Kesinlikle Alevilere mürtedlere (dinden dönenlere) davranıldığı gibi davranılmalıdır. Yeryüzünün bunlardan temizlenmesi gereklidir!


Yeni Şafak gazetesinin malum yazarı da benzer zihniyettedir. 

HTŞ ve bileşenleri, bu anlayıştan kopmuş değiller.

Bir varsayım olarak kravatlı ve takım elbiseli Colani ile çevresindekiler, Türkiye ile Suudi Arabistan'ın yol göstermesi ve batılı ülkelerin baskısı sonucu tavır değişikliğine gitseler bile, Suriye ordusu içinde yer alan diğer cihatçı unsurlar kolay kolay değişmeyecektir. 

Biliniyor ki Colani, Lazkiye-Tartus bölgesinde operasyon yapıp katliamlara yol açan Özbek, Uygur ve Türkistan kökenli birkaç komutanı daha önce albay rütbesiyle taltif edip onlara Suriye vatandaşlığı verebilmiştir. 

Esad zümresinden ötürü Arap Alevilerini kınayıp onlara karşı her türlü şiddet ve haksızlığı mubah gören HTŞ ve cihatçılar, ideolojik açıdan radikal İslamcı fraksiyonlardır.

Kendilerinin Sünnilerin biricik temsilcisi olmadıklarını ve Sünni dünyasının sadece belli bir bölümünü temsil ettiklerini kabullenemeyecek kadar selefi bir görüşe sahiplerdir. 

Mezhepçilik yapıp karşı tarafı düşman bellemek yerine Alevi toplumunun yüzyıllar boyunca mahkûm edildiği yalnızlığı ve tecrit durumunu anlamaya-anlatmaya çalışmakta yarar görmekteyiz. 
 

Haseke ve Kamışlı'da Alevi mıntıkalarındaki hak ilhlalleri kınandı, 11 Mart 2025
Haseke ve Kamışlı'da Alevi mıntıkalarındaki hak ilhlalleri kınandı, 11 Mart 2025

 

Bin yıllık yalnızlık ve dışlanma

Suriye'nin bağımsızlığından bu yana ülkedeki farklı bileşenler kendi kültürel ve toplumsal kimlikleri etrafında örgütlenmeye başlarken Arap Alevileri (eski deyimle Nusayriler) yüz yıllar boyu maruz kaldıkları tecrit/ötekileştirme, ezilmişlik ve manevi zedelenme yüzünden bir türlü kendi sosyokültürel kimliklerini inşa edemediler. 

Aleviler Memluk ve Osmanlılar zamanındaki dini-siyasi ayrımcılık nedeniyle dayatılan kuşatma çemberini kıramadılar.

Bu yüzden siyasi tecrit ve takiye (sır saklama) tercihine yöneldiler.

Kendilerinden olmayan topluluklardan uzak durdular veya onlara karşı temkinli davrandılar.

Bu durum onlarda psikolojik, siyasi ve toplumsal bir basınç yarattı.

İktidarla dinamik ilişkiler kuramadılar.

Dolayısıyla modern Suriye'nin inşasına katkıda bulunacak yol ve yöntemleri de bulamadılar.

Geçmişte Sünniler, Muaviye devrinden itibaren ülkedeki tarihi rollerinin farkına vararak politik dümeni ellerine alırken, Dürziler daha çok kendi inanç önderlerinin etrafında kümelenerek hem haklarını korudular hem de âdemi merkeziyetçi bir konum elde ettiler.

Kürtler ellerindeki silah ve örgüt gücüne dayanarak demokratik-siyasi haklar elde etmeyi hedeflediler.

Hıristiyanlar ise daha çok batılı güçlerin desteğinden medet umarak modern demokratik devlet inşasını talep ettiler. 

1920'lerdeki Fransız sömürgecileri devrinde Arap Alevileri toplam Suriye nüfusunun yüzde 10-15 kadarını oluşturuyordu.

Çoğu Lazkiye ve Tartus gibi dağlık sahil bölgeleriyle Hama ve Hums vilayetlerinin kırsalında yaşıyordu.

Bu dönem, Alevilerin yüzyıllardır dayatılan tecritten çıkıp dış dünyayla tanıştığı bir dönem oldu.

Zira Fransa, dört federal bölgeye (Şam, Halep, Dürzi, Alevi) ayırdığı küçük devletlerden birini Alevilere vermişti.

Bu devletçiği yönetmek üzere belirlenmiş Alevi seçkin zümresi, ülkenin siyasi bağımsızlığını elde etmek için Sünni, Hıristiyan ve Dürzi gibi kesimlerle işbirliği yapıp yapmama konusunda tereddüde düştü.

Esad rejiminin çökmesiyle birlikte mezhepsel temelde kullanılıp savunmasız ve örgütsüz bırakıldığını gören Arap Alevileri, "siyasi bir cemaat/topluluk" olarak ortaya çıkmakta tereddüt ettiler.

O kadar ki bu kesimi temsil edebilecek siyasi ve dini bütünsel bir önderlik henüz sahnede gözükmedi. 

1926'da imzalanıp Fransız sömürge yönetimine iletilen "İstiklal Belgesi"nde "Sünnilerin egemen olduğu Suriye toplumuna katılmama" kararı alındı.

Çünkü Sünnilerle bir arada olmak onlar için "ölüm veya imha" anlamına gelecekti. 

1936'da imzalanan "Birlik Belgesi", Fransız idaresinin talebi ve teşviki sonucu Alevi kesiminin tutumunu değiştirip ülke bütünlüğü içinde yaşamaya karar verdiğini gösteriyordu.

Nitekim dönemin Alevi temsilcileri Şam'ı ziyaret ettiklerinde Şükri Kuvvetli, Haşim Attasi, Faris Huri, Cemil Merdem Beg gibi, Suriyeli yurtsever önderler tarafından büyük bir ihtişamla karşılanıp ağırlandılar. 

Dağlık bölge insanı, aşiret mensubu ve kırsal kökenli olmalarından ötürü Fransızlar, "cesur savaşçılar" diye tanımladıkları Alevilerin ordu ve kolluk kuvvetleri içinde yer almasına önayak oldular.

Böylece kendilerine öz güveni artan Alevi kesimi, eskiden mahrum kaldığı toplumsal ortak tabakanın nimetlerinden yararlanmış oldu.

Suriye'nin kuruluş yıllarında sıkça kullanılan ulusalcı-yurtsever ve sosyalist popülist söylemler Aleviler arasında rağbet görmeye başladı.

Cemaat nezdinde yüzyıllardan beri süren "toplumsal tecrit edilmişlik" duygusu aşıldı.

Aleviler toplumsal ve siyasal cemiyet, dernek, oluşum ve yapılanmalar içinde yer aldılar.

O kadar ki, bazı Aleviler Müslüman Kardeşler (İhvan) cemiyetlerine bile katıldılar. 5


Fransız dönemindeki askeri okullara alınan Alevi gençlerden biri olan Hafız Esad'ın 1970'te darbe yapıp başa geçmesiyle birlikte "Alevilerin soyutlanmışlık" duygusu iyice kırılmış oldu.

İktidarını sağlamlaştırmak isteyen Esad, "azınlıklar ittifakı" adı altında çevresindeki Dürzi, İsmaili, Alevi ve Hıristiyan subaylarla ortak hareket ediyordu.

Böylelikle anılan topluluklarda "Esad, bizi koruyup kolluyor" algısı yaratılmış oluyordu.

Ancak Esad, esas olarak Sünni egemen zümreleri ve sermaye kümeleriyle daha fazla işbirliği yaptığından diğer azınlıkları giderek ihmal etti.

İlaveten onların siyasi-toplumsal faaliyetlerini sınırlayıp yasakladı.

Gelgelim Aleviler baba ve oğul Esad (Hafız ile Beşşar) rejiminin niteliğini bir türlü kavrayamadı.

Oysa yönetime "Alevi rejimi" demek için bin şahit gerekliydi. 

Alevi toplumunu siyaset dışına iten, yaşadıkları bölgelere yatırım yapmayan, itiraz edenleri tutuklayıp engelleyen baba ve oğul Esad rejimi, 2011 yılında yaşanan iç savaşın başlangıcında fırsatçı ve oportünist bir şekilde "Şeriatçı cihatçılara karşı Alevi kardeşlerini" sözde hatırlayarak onları cepheye sürdü.

Böylece Sünni mezhepçiliğe karşı Alevi mezhepçiliğini kışkırttı. 
 

Alevi bölgelerinde yollar kesildi, arama yapıldı
Alevi bölgelerinde yollar kesildi, arama yapıldı

 

Politika ve uygulamalarında Esad rejimi "Sünni" gibi davranıyor; buna göre yönetim kademelerini oluşturup siyaset yapıyordu.

Farklı Suriyeli zümrelerin oluşturup iktidar ile sermayeyi ortaklaşa idare ettiği vurguncu, soyguncu çetelere yol verilmişti.

Bu oligarşik rejimin başında şeklen bile olsa bir "Alevi"nin bulunması, Arap Alevi toplumuna faydadan çok zarar veriyordu. 

Alevilerin her iki Esad döneminde güvencede oldukları tek şey, "Alevi olmaları" nedeniyle ciddi bir ayrımcılık, ötekileştirme ve saldırıya maruz kalmamalarıydı.


Bize gelince; başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan olmak üzere yetkililer, Suriye'deki Alevilere yönelik mezalimi protesto eden CHP, DEM ve Alevi dernekleriyle vicdan sahibi herkesi kınayıp gözdağı veriyorlar.

Bu davranış biçimi tipiktir ve devlet aklı mantığına dayanır.

Buna göre devlet ve iktidar yaptıklarında mutlak haklıdır ve günahsızdır.

Karşıdakiler ise mutlak haksız ve suçludur! 

"Yavru Vatan" Kıbrıs yerine Suriye'yi ikame ederek neredeyse üstüne titreyen iktidar sahipleri, bu yanlış tavrı sürdürmek yerine; "Esad kalıntılarını" arama bahanesiyle yöre insanına (ki bunların arasında barışsever Suriyeli Sünniler ve Hıristiyanlar da bulunuyor) karşı şiddet kullanıp halka hakaret eden ipe sapa gelmez cihatçıların yasadışı faaliyetlerinin durdurulması için Şam yönetimine baskı uygulamalıdır. 

Esas mesele "Esad artıkları" değildir.

Bu tür artıkların bölgede olması veya buralara sığınması eşyanın tabiatına uygundur.

Ancak işin doğrusu, onları yakalarken yargısız infaz yapmamak ve operasyonlar sırasında sivil halka insanca yaklaşıp yasaya uygun davranmaktır. 

 

 

Kaynaklar: 

1.  https://www.majalla.com/node/324674/, 10 Mart 2025.
2. اجتماع عمّان الخُماسي.. يتزامن مع مخاوف تقسيم سوريا, 10 Mart 2025.
3. https://www.bbc.com/turkce/articles/c4gm7rejm54o, BBC Ortadoğu muhabiri Lina Sincab, 9 Mart 2025.
4. https://www.independentarabia.com/node/618802/, 1 Mart 2025.
5. https://www.majalla.com/node/324458/, Rustem Mahmud, 23 Şubat 2025.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU