İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Baro’nun Olağanüstü Genel Kurulu’nda; “Adaletin çökmemesi için yine biz mücadele edeceğiz. Biz eğer savunma hakkını, hak ve özgürlükleri çok daha güçlü biçimde savunursak, anayasal kazanımlarımızı, siyasal kazanımlarımızı daha çok savunursak örgütsel, kurumsal, anayasal kurumlar olarak demokratik hukuk devletinin 2017’de bozulan dengelerini hep birlikte inşa edebiliriz” dedi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinin görevlerine son verilmesiyle iddianame hazırlanmıştı. Yeni baro başkanı ve üyeler seçilmesi talebiyle Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açılması üzerine de Olağanüstü Genel Kurul kararı alınmıştı.
Haliç Kongre Merkezi’nde bugün yapılan seçimsiz Genel Kurul’a Türkiye Barolar Birliği Başkanı (TBB) Erinç Sağkan, Türkiye’nin pek çok yerinden baro başkanı ile avukatların yanı sıra siyasi parti temsilcileri ve dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda hukuk temsilcisi de katıldı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
“Vesayeti kabullenen cübbesini ilikler” pankartı asıldı
Salona “Bugün vesayeti kabullenen yarın cübbesini ilikler”, “Hukuk yoluyla demokrasi için mücadeleye devam” ve “Demokratik irademize sahip çıkıyoruz” yazılı pankartlar asıldı. Avukatlar, “Savunma susmadı, susmayacak” ve “Hak, hukuk, adalet” ve “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganları attı.
“Hukuk dışı saldırılar ortak iradeyle püskürtülmüştür”
Kurulun Divan Başkanı, oy birliğiyle avukat Hasan Fehmi Demir seçildi. Açılış konuşmasını İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu yaptı. Baro seçimlerinde yarıştıkları tüm grupların baroya yönelik müdahaleye “Seçimle gelen seçimle gider” yaklaşımını sergilediklerini vurgulayan Kaboğlu, şunları söyledi:
İstanbul Barosu, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin belleğidir. Kazanımlar ortaktır İstanbul Barosu’nun kazanımlarını savunmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarını savunmaktır. Bütün meslektaşlarımız bunun bilincindedirler. Bu bakımdan 12 Eylül döneminde olsun, anayasasızlaştırma döneminde olsun, barolara yönelik bütün hukuk dışı saldırıları İstanbul Barosu’na üye avukatlar, ortak iradeleriyle püskürtmüşlerdir. 22 Aralık 2024’ten itibarıyla geçen iki aylık süre içerisinde İstanbul Barosu’na yönelik hem anayasa, yasa ve hukuk dışı saldırılar, aynı zamanda halka, topluma yanıltıcı bilgiler vermek suretiyle devam etmiştir. 22 Şubat’ta da böyle olmuştur. Belki İstanbul Barosu’na üye avukatları, Haliç Kongre Merkezi’ne gitmekten alıkoyabiliriz düşüncesiyle bu bir resmi dezenformasyondur. Bu aynı zamanda bir anayasa suçu eşiğine varacak olan zincirleme ihlaller dizisidir. İstanbul Barosu avukatları, tıpkı bütün Türkiye’nin avukatları olduğu gibi buna asla geçit vermemişlerdir. Baroların tanıdığı tek üstünlük hukuktur, anayasadır, insan haklarıdır. Bu şekilde devam etmektedir. İşte seçimlere yönelik müdahale de bu nedenle meslektaşlarımız tarafından püskürtülmüştür.
“İhlalleri bütün avukatlar olarak aşacağız”
Aslında bu süreçte bizim yalnızca Cumhuriyet’in değil, 200 yıllık kazanımlarımızın bir ürünü olan, anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmiştir. Türkiye adeta son iki aydır yargı yoluyla, yargı mensupları yoluyla, yargıcın da kullanılmasıyla ortada yer alan savunma nasıl çökertilir, savunma nasıl dizginlenir; bunun provasını yapmaktadır. O nedenle çok üzgünüm. 11 üyeden oluşan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, şu anda avukat Fırat Epözdemir, İstanbul Barosu’na karşı yürütülen operasyonlara, anayasa dışı delil oluşturmak amacıyla özgürlüğünden alıkonulmuştur. Bir eksiktir burada İstanbul Barosu yönetimi. Nasıl ki yine üyemiz olan Can Atalay, Anayasa Mahkemesi kararına karşın serbest bırakılmadığı için TBMM’yi bir eksiğiyle çalıştırır gibi. Görüldüğü üzere biri daha baştan anayasaya ve hukuka aykırı işlemler nedeniyle, diğeri ise gerekçeli mahkeme kararına karşın özgürlüğünden alıkonulmuş, özgürlüğüne kavuşturulmamış. Bu, aslında İstanbul Barosu’nun sorunu değil yalnızca. Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasında yazan yasama, yürütme, yargı organlarının görev, yetki ve sorumlulukları alanındaki ihmaller ve ihlaller zincirinin, bizimki ise sav, savunma, hüküm üçlüsünde savın, hükmün, Adalet Bakanlığı’nın ihlaller zincirinin bir sonucudur. Bunu bütün avukatlar olarak aşacağız. Aşma irademiz açıktır, tamdır.
“En çok ihlal edilen hak, neden adil yargılanma hakkı”
Adil yargılanma hakkının sürekli ihlal edildiğine dikkat çeken Kaboğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
Tıpkı İstanbul Barosu’na dönük olarak yürütülen operasyonlarda olduğu gibi aynı gün İstanbul Başsavcılığı, yetkisi bulunmadığı hâlde soruşturma başlatıyor. Adalet Bakanlığı’na 5 gün sonra gönderiyor. Adalet Bakanlığı, aynı dakikalarda onay veriyor. Daha sonra kovuşturma için ise yine aynı gün bu işlemler yapılıyor. Aynı gün İstanbul Savcılığı, Adalet Bakanlığı, İstanbul Adliyesi üç ayrı dosya açabiliyor, imza atabiliyor. Bu kadar hızlı ise yargı, Türkiye’de en çok ihlal edilen hak, neden adil yargılanma hakkıdır? Hadi o zaman çeteler, mafyalar, uyuşturucu babaları, suç makineleri, bunlara karşı işletelim yargıyı. Biz İstanbul Barosu, Türkiye baroları olarak sav-savunma-hüküm üçlüsüne katkıda bulunalım, yardımcı olalım. Biz müdahil olmaya çalışıyoruz. Yenidoğan çetesine geldiler. Onlarca baro başkanı aramızdaydı İstanbul’da ama bırakın hiçbirinin müdahil olma talebini, İstanbul Barosu’nun ‘Biz yardımcı olalım. Adil bir biçimde yargılama yapın’ talebimiz reddedildi. Esasen suçlular varsa onlar yargılanmalı. Yoksa fikirleri nedeniyle hukuku savunanlar, farklı siyaset savunanlar, farklı dünya görüşünde olanlar için adalet bu şekilde işletilirse bu adalet değil; adaletsizliktir, adaletin çökertilmesidir.
“Adaletin çökmemesi için yine biz mücadele edeceğiz”
Eğer 2. maddeden savunmayı çıkartırsanız Türkiye Cumhuriyeti’nde adalet çöker. Şu anda yapılmak istenen de bundan başka değildir. Adaletin çökmemesi için yine biz mücadele edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir, sosyal devlettir ama Türkiye Cumhuriyeti aynı zamanda bir çevre devletidir. Çevreyi yağmalayanlar, kolluk güçlerinin desteğiyle ormanlarımızı, doğal ortamlarımızı katledebiliyorlar ve çevre savunucuları hapse girebiliyor. Amacı dışında seferber ediliyor. Tıpkı amacı dışında birçok kişiye kelepçe takmak amacıyla kullanıldığı gibi. Bu açıdan biz fikrin, farklı düşüncelerin, farklı inançların, farklı görüşlerin kesinlikle fizikten, bedeni özgürlükten alıkonulma yaptırımı ile sonuçlanmaması gerektiğini savunuyoruz. Bunu bireysel, İstanbul Barosu, Türkiye Barolar Birliği olarak savunuyoruz. Türkiye’de ve Avrupa’da bu böyle, savunmaya devam edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin adil bir devlet olmasını ve bir hukuk toplumu olmasını sağlamak için buna devam edeceğiz. Bu süreçte Baro Yönetim Kurulu üyeleri ya karakoldadır ya emniyette ya adliyede ya hapishanededir. Biz eğer savunma hakkını, hak ve özgürlükleri çok daha güçlü biçimde savunursak, anayasal kazanımlarımızı, siyasal kazanımlarımızı daha çok savunursak örgütsel, kurumsal, anayasal kurumlar olarak demokratik hukuk devletinin 2017’de bozulan dengelerini hep birlikte inşa edebiliriz. Bu bakımdan İstanbul Barosu’nun demokratik iradesine sahip çıktığınız için bu kış ortamında hepinize, İstanbul Barosu Yönetimi olarak minnet duygularımızı iletir; olağanüstü genel kurulumuzun, Türkiye’nin demokratik hukuk devleti, insan haklarına dayanan laik ve demokratik cumhuriyet hedefine katkıda bulunmasını içten dilerim.
Independent Türkçe