İnsan Hakları Haftası üzerine

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: X -@ihdgenelmerkez

İnsanın, insan olmaktan gelen devredilmez ve dokunulmaz haklarının konuşulduğu İnsan Hakları Haftası'nı yaşıyoruz.

İnsan Hakları Haftası'nı yaşıyoruz, ancak haklı ile haksız arasında haklı lehine pozitif ayrımcılık yapılması gerekiyor, ama bu yapılmıyor.

Demokrasi deniyor, ancak demokratik haklara belirli bir süreklilik içinde yasaklar getiriliyor.

Dil, kültür, inanç, kimlik ve sınıfsal farklılıklarıyla yurttaşların yasa önünde eşit olmama hali sürüyor.

Düşünme, konuşma, araştırma, üniversitenin özerkliği ve entelektüel faaliyetlere dönük yasaklar sürüyor; temel yurttaşlık hakları ihlal ediliyor.

Mahkeme kararıyla suçu sabit olmayan yurttaşların masumiyeti, "masumiyet karinesi" yok sayılıyor.

İktidar gücünün anayasal ve yasal "denge-denetimi" için gerekli olan şeffaflık ve hesap sorulabilirlik yok sayılıyor.

Tek cümleyle, memlekette ifade ve örgütlenme özgürlüğü olmadığı gibi, bu durum kısa dönemde de düzelecek gibi görünmüyor.

Kadına dönük taciz, tecavüz, şiddet, çocuğa dönük istismar sürüyor.

Narin'in katledilmesi, hastanelerde tedavi maskesi altında yüzlerce çocuğun ve bebeğin katledilmesinin yanı sıra cezasızlık hali de sürüyor...

İşçilerin ve emekçilerin ekonomik ve sosyal haklarının gasp edilmesi süreci yeni boyutlar kazanıyor...

Cezaevi "İdare ve Gözlem Kurulu" Yargıtay içtihatlarına rağmen disiplin cezaları üzerinden siyasi hükümlülere ceza yağdırarak onları istediği kadar içeride tutabiliyor.

"Terörün Finansmanı Yasası" kapsamında uzun süredir hapishanelerde yatan mahpuslara para yatırdıkları için tutuklu ve hükümlü ailelerine, tutuklu ve hükümlülerin vasilerine, yakınlarına, hatta avukatlarına, insan hakları savunucularına vs. yönelik yargısal baskılar sürerken, mahpuslara para yatıran duyarlı insanların haksız ve hukuksuz biçimde gözaltına alınması, haklarında davalar açılıp cezalar verilmesi, "teröre finansman sağlamak" suçlamasıyla tutuklanmaları devam ediyor.

Emsal olsun, "Terörün Finansmanının Önlenmesi Yasası"na muhalefet etmiş olması nedeniyle 4 yıl mahkûmiyet cezası verilen, yüzde 79 engelli, kolon kanseri riskli, 60'larını yaşayan, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu üyesi Hatice Önalan'ı birkaç ay önce Gebze Cezaevi'ne uğurladık...

Bu memlekette insanın insan olmaktan gelen devredilmez ve dokunulmaz hak ihlalleri o denli fazla ki sonuçlarıyla beraber anlatılması denense, eminim günler sürer...
 

Nimet Tanrıkulu
Nimet Tanrıkulu

 

Eren Keskin, Nimet Tanrıkulu'yu anlatıyor:

Nimet Tanrıkulu'nun yanındayız

İnsan hakları savunucuları olarak geçen hafta, bizler için son derece üzücü bir hafta oldu. Çünkü derneğimizin kuruluşundan bu yana içinde var olan Nimet Tanrıkulu arkadaşımız akıl almaz bir gerekçeyle tutuklandı.

İnsan Hakları Derneği, herkesin bildiği gibi askeri darbe sonrasında kurulan ilk sivil toplum örgütüdür. Derneğimizin ilk kurucuları, çocukları cezaevinde olan anneler ve babalar ile Kürt, Türk, Ermeni aydınlar oldu. İnsan Hakları Derneği, kuruluşundan bu yana yaşamın tüm alanlarına yayılan halk ihlallerini kendi gündemine aldı. Bu alanda çalışırken birçok ihlale maruz kaldı, birçok üye ve yöneticisi katledildi, birçoğumuz cezaevlerine girdik. Bütün bu hak ihlallerine karşı insan hakları savunucuları, direnişlerinden vazgeçmediler.

Özellikle 90'lı yıllarda Kürdistan'da yaşanan kirli savaş yıllarında, İnsan Hakları Derneği ihlal oluşturan tüm alanlara ilk koşan yapı oldu. Bugün, eğer bazı akademisyenler 90'ları çalışabiliyorsa, İnsan Hakları Derneği'nin hazırladığı raporların bunda çok büyük bir etkisi vardır. İnsan hakları savunucuları, ölümü göze alarak Kürdistan'da meydana gelen hak ihlallerini, köy yakmalarını, gözaltında kaybetmeleri, kontrgerilla cinayetlerini tek tek izlediler ve raporladılar.

İşte, bütün bu çalışmaları yapan insanlardan biri de Nimet Tanrıkulu'ydu. Nimet Tanrıkulu, insan hakları savunucusu olmasının yanında, Kürt, Alevi ve feminist bir kadındır. Feminizm alanında yaptığı çalışmalar ve kadın hareketi içindeki varlığı da çok yakından bilinmektedir.

Nimet Tanrıkulu, İstanbul'da evine yapılan bir polis operasyonunda gözaltına alındı. Önce Ataköy Polis Merkezi'ne götürüldü. Oradan Ankara Terörle Mücadele Şubesi'nden gelen bir ekip tarafından alınarak, Ankara'ya götürüldü. 4 günlük bir gözaltının ardından Ankara'da adliyeye getirildi. Daha sonra 18 saat süren savcılık ve sulh ceza hâkimliği süreci başladı. İnsanlar, gerçekten insanlık dışı bir biçimde 18 saat bekletildiler ve ardından da akıl almaz gerekçelerle tutuklandılar.

Nimet Tanrıkulu'na yönelik suçlama, asıl olarak barış süreci döneminde birkaç kere Erbil'e ve Süleymaniye'ye gitmiş olmasıdır. Maalesef ki devletin elinde bulunan birkaç tane itirafçı, birçok davada insanları hukuk dışı, akıl dışı gerekçelerle tutuklatıyor.

İşte, Nimet'in de tutuklanmasına neden olan böyle bir itirafçı beyanı. Nimet'i orada gördüğünü söylüyor. Bunun dışında Nimet'i tutuklamaları için hiçbir gerekçe yok. Nimet, yıllarca yurt dışına gitti. Londra'ya, Paris'e, Berlin'e…

Ancak bu dosyada anladık ki, bu yerlere, Avrupa'nın birçok şehrine gidebilirsiniz ama Erbil ve Süleymaniye'ye gittiyseniz, bu bile suç oluşturuyor. Evet, Nimet'in tek suçu, Erbil'e ve Süleymaniye'ye gitmiş olması. Erbil'e herkesin çok sevdiği Kürt iş kadını Ferda Cemiloğlu'nun daveti üzerine gitmiş, Süleymaniye'ye ise sevgili gazeteci ve çok yakın zamanda kaybettiğimiz Celal Başlangıç ile birkaç kere yayınevi kurmak amacıyla gitmişler, ekonomik olarak kendilerini zorladığını düşünüp bundan vazgeçmişler.

Nimet Tanrıkulu sadece bu gerekçeyle tutuklandı. İnanabilir misiniz? Evet, ama inanmanız gerekiyor. Çünkü cezaevinde bugün düşünceleri nedeniyle tutuklu olan birçok insanın yargılanma ve tutuklanma gerekçeleri böylesine akıl dışı gerekçeler. Sadece Nimet değil, tabii, cezaevinde binlerce insan var. Binlerce insan, siyasi görüşleri nedeniyle tutsak durumdalar ve adeta rehin alınmış durumdalar. Cezaevinde olmayan muhalifler de adli kontrolle yaşamaya devam ediyorlar.

İşte böyle bir ortamda, İnsan Hakları Haftası için yazmam gereken yazıyı Nimet için yazıya dökmek istedim. Çünkü Nimet benim en az 30 yıllık arkadaşım. O kadar çok ortak anımız ve ortak acımız var ki. Bu nedenle Nimet'in bugün tutuklu olmuş olması, insan hakları savunucuları olarak bizler için son derece önemli bir sorun.

İnsan Hakları Haftası'nda bir kez daha ifade ve örgütlenme özgürlüğü istiyoruz ve hepsini içine alacak bir biçimde barış istiyoruz. Barış aslında savaştan daha kolaydır ama savaştan nemalanan güçler barış yapmak istemezler. Bugün de Suriye'de, Rojava'da yaşanan bir karışıklık var.

Bu karışıklığın barışa hizmet eder bir şekilde çözülmesini bütün insan hakları savunucuları olarak hepimiz çok istiyoruz. Biz bunun için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz ve biat etmeyeceğiz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU