Zayıf bir ekonomi, güçlü bir güvenlik temin edemez

Prof. Dr. Mete Gündoğan Independent Türkçe için yazdı

Gündemimiz, bölgemizdeki çatışmalar, harita değişiklikleri ve gittikçe şiddetlenen, yayılan savaşlarla yoğun bir şekilde şekillenmişken, ekonomi adeta ikinci plana düşmüş gibi görünüyor.

Ne yaparsanız yapın, özellikle bu savaş ortamında en önemli gündem ekonomi olmalıdır.

Çünkü tüm bu çalışmaların ve savaşların arkasında büyük bir ekonomik maliyet var.

Patlatılan her bomba, sıkılan her mermi, sevk edilen her asker, alarmda tutulan her kuvvetin arkasında güçlü bir ekonomi politikası olmalı.

Güçlü bir ekonomi gerekli. Eğer güçlü bir ekonomiye sahip değilseniz, ne bu çatışmaları takip edebilirsiniz ne de ülkenin güvenliğini sağlayabilirsiniz.

Dolayısıyla, tam da dönüp ekonomimize bakmamız gereken bir zaman dilimindeyiz.

Bizim ekonomimiz bu süreçleri ne kadar sürdürebilir?

Daha ne kadar bu işlerle ilgilenebiliriz?

Bu sorunun cevabını öncelikle ekonominin vermesi gerekir.
 

Ekonomide, ortodoks ekonomi anlayışına göre 2 farklı yaklaşım vardır.

Çünkü ortodoks ekonomi anlayışı, "bizim tasarruf açığımız var; bunu gidermek için ya yerel kaynaklardan borç alacağız ya da yabancı kaynaklardan borçlanacağız" der.

Borç almak, kaynaklardan borç almak, yani rantiyeciler bulmak, bize borç verecek kişiler aramak demektir.

Kısacası, ekonomide ya yerli rantiyecilerden borçlanırsınız ya da yabancı rantiyecilerden borçlanırsınız.

Sayın Mehmet Şimşek'in 2023'ün ortalarında bakanlığa gelmesiyle, yabancı rantiyecilerden borçlanma üzerine bir ekonomi politikası geliştirdiğini biliyoruz.

Şimşek'in iddiası, faizleri artırarak enflasyonu kısa süre içinde düşürmekti.

Ayrıca, birçok yabancı kaynak bulacağını da belirtiyordu.

Peki, ne oldu?

Sayın Şimşek, bakanlığa geldiğinde enflasyon yüzde 38,21 idi. Ama kısa sürede enflasyon yüzde 76'ya kadar yükseldi.

Son olarak açıklanan verilere göre enflasyon yüzde 47,09 oldu.

Yani yüzde 38,21'den yüzde 47,09'a çıktık.

Arada birçok açıklama olsa da sonuç bu.

Düşen herhangi bir enflasyon oranı görünmüyor.

Peki, bu para politikalarını uyguluyorsunuz ama neden netice alamadınız?

Neden kısa sürede enflasyonu kontrol altına alamadınız?

Kabaca konuşursak, hala enflasyon yüzde 50 seviyelerinde.

Çünkü her reçete, her bünyede aynı sonucu vermez.

Para politikalarını uyguladığınızda bunları mali politikalarla desteklemeniz gerekir ki bir sonuç alabilirsiniz.

Çünkü salt para politikalarının sonuç verdiğine ilişkin akademik ya da uzmanlık çalışmaları yoktur.

Ancak mali politikaların sonuç verdiğine dair birçok akademik çalışma ve uzman raporu mevcuttur.


Şimdi geldiğimiz noktada ne durumdayız?

Aslında tüketim artmaya devam ediyor.

Artış hızı azalmış olsa da tüketim hâlâ artıyor.

Yani talebi kısamadınız; yeterince talebi kısamadınız.

Yatırımlar yeterince artmıyor, yatırımlarda bir durgunluk var.

Tüketiminiz artıyor ama üretiminiz, bu artan tüketimi karşılayacak seviyede değil.

Eğer üretiminiz, tüketimi karşılayamıyorsa ne yapacaksınız?

İthalata yönleneceksiniz.

İşte ithalatımız da bu arada artıyor.


Peki, neden böyle bir sonuca ulaştık?

Bunun detayına bakmamız gerekiyor.

Öncelikle paranın nerede olduğuna bakalım.

Ülkemizdeki gelir dağılımına göre bir değerlendirme yapalım:

İlk yüzde 20'lik dilim, Türkiye'deki gelir dağılımının en yüksek kısmıdır ve bu dilim, ülkedeki tüketimin yüzde 40'ını oluşturuyor.

Peki, bunların yıllık gelirleri ne kadar?

Bu grup, yıllık gelirin yüzde 50'sini elde ediyor.

"Peki, bütün servetin yüzde kaçı bu ilk yüzde 20'li dilimin" diye baktığımızda ise, yüzde 80'ini bunlar oluşturuyor.

İşte paranın nerede olduğunu, bu grupta olduğunu görüyoruz.


Peki, bu yüzde 80'lik servetin alt kırılımı nasıl?

Gerçekten para nerede?

Bu servetin yüzde 80'ine sahip olanların yüzde 77 ila 80'i, paralarının büyük kısmını gayrimenkul ve arsada tutuyor.

Geri kalan kısmı ise finansal sistemde yer alıyor.

Bu da demek oluyor ki, yüzde 80'in yalnızca yüzde 10'u aktif finansal sistemde yer alıyor.

Yani büyük bir çoğunluk, servetini gayrimenkulde tutuyor.

Eğer bu kişiler büyük çoğunluğuyla gayrimenkulde yer alıyorsa, ciddi bir konut politikası üretmeniz gerekiyor.

Arsa ve konut politikaları üretmezseniz, bu parayı hareket ettiremezsiniz.

Eğer bu paralar ekonomide yeterince dolaşmazsa, bir ekonomik canlılık yaratmaz.

O yüzden yalnızca para politikalarıyla değil, mali politikalarla takviye yapmanız gerekiyor.

Çalışmalarınızı mali politikalarla destekleyerek parayı bir yerden diğerine hareket ettirebilirsiniz.

Para hareket ederse, ekonomi canlanır.

Para hareket etmezse, ekonomi canlanmaz.

Bunun yanı sıra, sadece mali politikaların desteklenmesinin ötesinde, yerel kaynaklardan da istifade etmeniz gerekiyor.

Geçmişte kaynak paketleri oluşturulmuştu ve yerel rantiyecilerin çalışmaları üzerinden kaynaklar sağlanmıştı.

Bu yerel kaynakların harekete geçirilmesi gerekir ki Türkiye ekonomisi canlansın.

Eğer ekonomi canlanırsa, etrafınızdaki her türlü askeri ve çatışma temelli gelişmeler karşısında hem alarmda olursunuz hem de kendi güvenliğinizi ve bölge güvenliğinizi artırmış olursunuz.

Bu çalışmaların umarım kısa zamanda, para politikalarının aslında yeterli olmadığını ve mali politikaların ön plana çıkması gerektiğini anlamamıza vesile olmuştur.

Mali politikaların ve yerel kaynakların da kısa zamanda devreye girmesiyle ekonomi canlanır, güvenlik de sağlanır.

Hoşçakalınız.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU