Van depreminin ardında kalanlar

İdris Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Van depreminin 13. yılı / Fotoğraf: AA

Fotoğraf: AA

Van'da, o koca felaketin içinde gökyüzü artık hiç eskisi gibi görünmeyecek.

O gün, saat 13.41'de yer sarsıldığında, sadece binalar değil, hayatlar da yerle bir oldu.

O saatten beri, ne gökyüzü aynı kaldı ne de o topraklarda yaşayan insanlar.

Depremden sonra her nefesimiz bir ağırlık taşıdı, her adımımız enkazın arasına sıkışmış bir umut gibi kaldı.

Ben o gün sadece gazeteci değildim; sadece haber yapan bir kişi değil, enkazın ortasında kurtarılmayı bekleyen sevdiklerimle birlikte nefes nefese hayatta kalma mücadelesi veren bir insandım.

Kardeşim Ömer ve kuzenim Eyüp, aynı binanın enkazı altında sıkışmıştı.

Bir yandan onları kurtarmanın telaşıyla her taşın altına elimi uzatıyor, diğer yandan tanıdığım insanların çaresiz bekleyişine şahit oluyordum.

O koca şehirde tanıdığım her bir yüz, her bir isim bir umut taşıyordu.

Ama umut, her bir taşla birlikte biraz daha ağırlaşıyor, her bir bekleyişle biraz daha kararıyordu.

Ellerimizle betonları kazıyorduk; parmak uçlarım patlamıştı.

Günlerce uykusuzluktan gözlerim kan çanağına dönmüştü.

Ama bedenin sınırlarını çoktan unutmuş, sadece onları kurtarmak için yaşamaya devam ediyordum.
 

1
Fotoğraf: AA (Arşiv)

 

Çaresizlik kadar soğuk ve usul usul yağan yağmur

Yağmur usul usul yağarken, sanki sırtımı okşar gibi ıslatıyordu beni.

Üşüyordum ama bedenimin titremesini fark etmiyordum. Üşümek, acının yanında ne kadar önemsizdi.

Sadece kardeşim, kuzenim ve tanıdıklarımı düşünüyordum.

Herkesin kendi çaresizliği vardı. Hastanenin civarı cenazelerle dolmuştu.

Çaresizlik içinde ağlayan insanlar, enkazların başında bekliyordu.

Soğukta titreyen çocuklar, ellerini ovuşturarak bir umut ışığına sarılmaya çalışıyordu.

Anneler... Annelerin gözlerinde biriken yaşlar artık toprağa karışıyor, dualar gökyüzüne doğru yükseliyordu.

"Merhamet et yaradan, çocuklarımıza merhamet et!" diye haykıran o ağıtlar, taş kesmiş gibi duran enkazın üzerine dökülüyordu.

Kimi umutlarını çoktan kaybetmişti, kimi ise son ana kadar bir mucize bekliyordu.

Ama o soğuk gecede, umut da çaresizlik kadar soğuktu.
 

8
Fotoğraf: AA (Arşiv)

 

Beton arasına sıkışmış Harun'un unutulmayan çığlığı

Kardeşimle birlikte aynı binanın altında kalanlardan biri de Harun'du.

Henüz 13 yaşında, çocuk sayılacak bir gençti.

İki beton kolon arasında sıkışmış kalmıştı.

Kafası dışarıdaydı ama küçük gövdesi iki dev beton bloğun arasında kilitlenmişti.

Su istiyordu. Dudakları çatlamış, sesi kurumuştu.

Henüz 13 yaşındaki bedeni 19 saat boyunca susuz kalmıştı.

Bir damla su, onun için belki de tüm dünya demekti.

Ancak sağlık ekipleri ona su veremiyordu.

Çünkü suyun içilmesi, ezilmiş ve sıkışmış sendromu (crush sendromu) yaşayan bedenine ölümcül zarar verebilirdi.

Sıkışan bedenlerde, kas dokusunun ezilmesiyle kana salınan toksinler, dolaşım sistemine ani bir yük bindirir.

Eğer bu çocuk sıkıştığı yerden çıkarılmadan su içerse, toksinler böbreklere ulaşır ve ölümcül bir böbrek yetmezliği baş gösterebilir.

Harun'un talebi basit bir su damlasıydı ama o damla onun sonu olabilirdi. Doktorlar bu yüzden ona su veremiyordu.

Annesi, Harun'un gözlerine bakmamaya çalışıyordu. Çocuğunun gözyaşlarını, acısını görmesin diye kendini zor tutuyordu.

Harun, annesinin gözlerindeki acıyı fark ediyordu. Sanki az sonra öleceğini bilirmiş gibi, annesine şarkı söylüyordu:

Dayê, dayê, bêkesamın dayê...

(Anne, anne, kimsesiz annem)


O acı dolu ses, herkesin yüreğini dağlıyordu.

Enkaz başında bekleyenler gözyaşlarını tutamıyordu, Harun'un annesi de.

Ama Harun, annesini teselli ediyordu.

Negrî dayikamin negrî, ez qûrbane te negrî dayê

(Ağlama anneciğim, ağlama. Ben sana kurban olurum, ağlama anne)


Yüreği, annesinin her gözyaşında biraz daha parçalanıyordu.
 

6
Fotoğraf: AA (Arşiv)

 

Son su damlasıyla Harun vefat etti

Sıkıştığı iki kolon arasında Harun, bir damla su istiyordu.

"Ne olur bana su verin, nasıl olsa hepimiz öleceğiz, hepimiz bir gün gideceğiz" diyordu.

Belli ki fısıltıları duymuştu. Ve yaşamak artık ağır geliyordu Harun'a.

26 saat boyunca orada kalmıştı, susuzluğu artık dayanılmaz bir hale gelmişti.

Ama doktorlar, umutlarının kalmadığını söylemişti.

Çünkü Harun, crush sendromu etkisinde kalmıştı ve son kolonu kaldırdıkları anda toksinler bir anda serbest kalacaktı.

Bu durumda ani bir kan basıncı düşüşü ve kalp durması neredeyse kaçınılmazdı.

Ne yazık ki, Harun kurtarılamayacaktı.

Sonunda doktorlar, Harun'un su isteğini yerine getirdiler. Kana kana su içti.

Ve o son su yudumundan sonra, kolon açılır açılmaz Harun oracıkta son nefesini verdi.

Enkazın başında bekleyen herkes o an çığlık attı. Harun, sadece annesinin değil, herkesin gözünde bir kahramandı.

O, sıkışıp kaldığı o daracık alanda bile espriler yaparak moral vermeye çalışıyordu.

Harun'un ölümü, herkesin yüreğini bir kez daha parçaladı. Artık Harun gitmişti.
 

3
Fotoğraf: AA (Arşiv)

 

"Harun gitti…"

Harun'un küçük bedeni enkazdan çıkarıldı. Artık o cansızdı ama hafızalarda hep canlı kalacaktı.

Gözleri kapanmıştı ama sanki son bir kez daha şarkı söyleyecekmiş gibi bir huzur vardı yüzünde.

Annesi, çaresizce onun cansız bedenine sarıldı, ağıtlar yaktı.

"Negrî dayikamin negrî" diyen Harun, bir daha konuşmayacaktı ve bir daha annesini teselli etmeyecekti.

Göz yaşları yanaklarındaki çamuru çizip geçmişti; iz bırakmıştı.

Yüzünde bedeninin acısını açıklayan unutulmayacak bir gülümseme vardı.

Yağmur hala yağıyordu. Her damla, Harun'un üzerine dökülüyordu sanki.

O yağmur, hem onu toprağa hazırlıyor hem de geride kalanların gözyaşlarına karışıyordu.

Harun gitti... Ancak arkasında sadece yıkılmış bir beden değil, dimdik duran bir azim, bir umut bıraktı.
 

4
Fotoğraf: AA (Arşiv)

 

Umutla gelen kurtuluş

Ama kardeşim Ömer ve kuzenim Eyüp hâlâ oradaydı.

Harun'un yanlarında olduğunu onun sesiyle öğrenmiştik.

O cesur çocuk, o neşeli haliyle bizlere onların hala hayatta olduğuna dair umut vermişti.

Enkaz çalışmalarının 34. saatine gelmiştik. Ve nihayet, o güzel haber geldi.

Ömer ve Eyüp yaralı olarak kurtarılmıştı.

O an, sanki hayat yeniden başlamış gibiydi.

Her bir kurtarma haberi, yıkımın ortasında yeniden doğan bir umuttu.

Kardeşimi ve kuzenimi enkazdan çıkardıklarında, kalbim hızla çarpıyordu.

Ama enkazın altından sadece sevinç değil, cansız bedenler de çıkıyordu.
 

7
Fotoğraf: AA (Arşiv)

 

Bir hikâye de Yunus'un hikâyesiydi.

Henüz 13 yaşında, hayatın en masum anlarını yaşarken internet kafede yakalandı depreme.

Bilgisayar ekranına bakarken bir anda her şey karardı, beton bloklar üzerine çöktü.

Fakat isimsiz bir kahraman son anda üzerine kapanarak Yunus'u hayatta tuttu.

Kurtarma ekipleri onu enkazdan çıkarırken tüm Türkiye'nin yüreği umutla dolmuştu.

O kurtuluş, bir milletin sevinci olmuştu. O an, umut hala var olduğunu kanıtlıyordu.

26 saat boyunca cesurca beklemiş, üzerine düşen betonun ağırlığına rağmen yaşama tutunmuştu.

Bazen hayat, bir insanın diğerine hayat vermesiyle anlam kazanıyordu.
 

2
Fotoğraf: AA (Arşiv)

 

Unutulmaz bir gece

Bütün o gecenin acısı, kederi, kan, ter ve gözyaşı gözlerimizin önünden akıp geçerken bir şeyin farkına varıyorduk.

Hayat, bazen ne kadar acımasız olsa da, içindeki umut ışıklarıyla doluydu.

Kardeşim ve kuzenim kurtulmuştu ama onların hikâyesi bir parça acıyla kesişmişti.

Artık o geceyi asla unutamayacaktık.

Bu, bir kahramanlık öyküsüydü ama kahramanlık sadece bu kahramanlarla sınırlı değildi.

Her bir insan, o gecede kendi kahramanını yaratmıştı.

Birbirine kenetlenmiş kalpler, birbirinin acısını paylaşmış ve birlikte ağlamıştı.

Hayat, bir kez daha var olabilmek için mücadele ederken biz de o acının içinde büyümüştük.

Harun, artık aramızda değildi ama onun sesi, annesinin kalbinde sonsuza dek yaşamaya devam edecekti.

Bu, kaybetmenin ağırlığıydı ama hayatta kalmanın da bir anlamı vardı.


Düşen umutlar, yükselen hayatlar

İnsanlar, yaşanan felaketlerle birlikte değişiyor, hayatları bir araya geliyordu.

İşte o an, ben de acıyla yoğrulmuş duygularımla daha fazla dayanmanın, daha fazla mücadele etmenin gerekliliğini anladım.

Hayat, bazen tüm bunları öğrenmemiz için zorlayıcıydı. Ama her bir enkaz, hayatta kalanların hikâyesiyle dolup taşacaktı.

Bütün bu acılar içinde, kaybettiklerimizle birlikte, kazandığımız değerler vardı.

Birbirimize kenetlenerek, birbirimizin elinden tutarak yola devam etmeliydik.

Çünkü umut, her zaman kalp atışlarında gizlidir ve kaybedilen hayatlar, bizlere geleceği kurmak için birer ilham kaynağı olacaktı.

Yalnızca kaybettiklerimiz değil, hayatımızda olanlarla birlikte güçlü durmalıyız.

Hayat, bir kez daha tüm renkleriyle karşımıza çıkmak için sabırsızlanıyordu.

O sabırsızlık, belki de geleceğin umuduydu.

Ve biz, o umutla yeniden doğacaktık.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU