İsrail-Hizbullah çatışmasında psikolojik savaş örnekleri

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

20 yıldan günümüze sosyal faaliyetler, sağlık ve moda gibi konulardaki alan çalışmasıyla tanınan Lübnanlı araştırmacı gazeteci Carine Eliane Zahir (كارين اليان ضاهر), U serisinden 238, 235 ve 234 türü uranyumun yan veya alt ürünü sayılan yani zenginleştirilmiş uranyuma kıyasla daha az etkili uranyum içerikli bombanın İsrail tarafından Gazze ve Lübnan'da kullanıldığına ilişkin tartışmaları, 11 Ekim 2024 tarihli bir makalesiyle kamuoyuna duyurmuştu. 1

Lübnanlı kadın gazeteci, 30 Eylül 2024 tarihli yazısında ise İsrail'in Lübnan Hizbullah örgütüne karşı başlattığı "topyekûn imha saldırısı" münasebetiyle bilhassa Güney Lübnan ile Beyrut ahalisini derinden etkileyip fiziksel ve ruhsal parçalanmaya yol açan psikolojik savaş hakkındaki gözlemlerini aktarıyor.
 


Lübnan'daki savaşı psikolojik düzlemde ele alan Lübnanlı gazeteci Carine Eliane Zahir'in değerlendirmesinin daha iyi anlaşılabilmesi için "siyasi ve askeri psikolojik harekât" hakkında özet bilgi vereyim: 

Psikolojik savaşın maksadı şudur: Olağanüstü durum veya savaşta, iletişim araçları ve diğer psikolojik vasıtaların düşman üzerinde psikolojik baskı yaratmak. Düşman kontrolü altındaki bölgelerdeki gruplar ile diğer hedef alınan toplulukların tutum ve davranışlarını olumlu/olumsuz yönde etkilemek.  

Düşmanın savaş veya çatışmaya devam isteğini zayıflatmak ve savaşı sürdürmekteki kapasitesini azaltmak amacı güden bütün çabaları desteklemektir. 3


Uzmanlarına göre askeri vuruşmalar kadar tahripkâr ve yıkıcı olabilen psikolojik savaş, çatışan tarafların kazanmak ve hasmını çökertmek maksadıyla sıkça başvurdukları bir yöntemdir.

Zira düşmanın moral ve motivasyonu dumura uğrar; aklı tutulur, basiretsiz kalır, sürekli bocalar ve derken yenilmesi kolay hale gelir. 

Antik çağlardan beri psikolojik savaş, mücadele veya kavgayı kazanmanın önemli bir parçası haline gelivermiştir.

Devir ilerleyip devran döndükçe bu savaş yöntemi de geliştirilip modernleştirilmiştir. Teknoloji çağında ise farklı iletişim yöntemleri (basın-medya, sosyal medya, bilgisayarlar, İHA-SİHA ve diğer uydu araçları, gelişkin istihbarat cihazları, yapay zekâ vs) kullanılmaktadır. 
 

 

II. Dünya Savaşı sırasında propaganda ve karşıt propaganda aracı olarak işlev gören psikolojik savaş, psikoloji biliminin ruhunu/özünü kavrama esasına dayandırıldı.

Bilhassa Amerikan ordusu bu yöntemi sadece savaş-çatışma dönemlerinde ve yalnız olağanüstü hallerde askeri amaçlarla kullanmakla yetinmedi. 

İlerleyen aşamalarda Amerikan ordusunun askeri-siyasi literatürüne özgü bir kavram olarak benimsenerek, dost ya da düşman ülkeleri, toplum ve toplulukların etkileyip yönlendirebilecek algı yönetimi diye tabir edilen sürekli propaganda ve kampanyalar tarzına dönüştürüldü.

Son örneğine 3 olayda rastladık: 

İlki, 7 Ekim 2023'te Hamas militanlarının Gazze'deki İsrail denetimi altındaki birkaç yere baskın yapıp birkaç yüz İsrailliyi rehine alarak geri dönmesiydi. Bu olay Filistin ve Arap kamuoyunda moral yükselten bir psikolojik hamleydi. 

Nitekim Hamas, Hizbullah, Suriye ve İran medyası bu baskını alabildiğine kullanıp İsrail yönetimi, ordusu, istihbaratı ve kamuoyu saflarında büyük bir şaşkınlık yarattı. İsrail sivil ve idari kademeleri birbirlerini suçladılar. Bu moral bozukluğuyla kimi istihbarat ve askeri yetkililer istifa ettiler veya görevden alındılar.

Gazze'de yürütülen soykırım operasyonları bile İsrail kamuoyunun Binyamin Netanyahu yönetimine ağır suçlamalar ve eleştiriler yöneltmesini engelleyemedi. 

Kısacası psikolojik üstünlük Filistin ve direnişçilerin lehine devam ediyordu. Bu moral üstünlüğü Hamas siyasi büro temsilcisi İsmail Haniye'nin Ağustos 2024'te Tahran'da vurulması olayına kadar  sürdü.

Hamas baskını, İsrail-Filistin mücadelesinde bir devrin kapanıp yenisinin açılması ve bölge dengelerinin değişimi olarak yorumlanmaktadır. 


İkinci olay, İsrail-Hizbullah kapışmasının dönüm noktası oldu: 17 ve 18 Eylül 2024 tarihlerinde, Hizbullah elemanlarınca kullanılan planlanan binlerce çağrı cihazı ve yüzlerce telsiz, İsrail'in saldırısı sonucu Lübnan ve Suriye'de eş zamanlı olarak patladı. Olay, Hizbullah'ın en büyük güvenlik ihlali olarak nitelendirildi.

Ardından örgüt, büyük bir psikolojik darbe daha yedi: İsrail uçakları, Beyrut Dahiyye semtinde ve yerin 14 kat altında bulunan Hizbullah karargâhına sığınak delici Amerikan bombaları attılar. Hem örgüt lideri Hasan Nasrallah hem de askeri kanadının kurmay kademesinde çok sayıda komutan katledildi. 

Psikolojik üstünlüğü ele geçiren İsrail istihbaratı ve ordusu o günden beri siyasi, askeri ve psikolojik savaş hamlelerine ara vermeden devam ediyor. 

Bu hadise, bölgesel ve uluslararası dengeleri derinden etkiledi; bir kısmını altüst etti, diğer kısmını da değiştirme sürecine girdi. 


Üçüncü olaya bakalım: Beyrut'taki öldürücü hava bombardımanı sonucu Hizbullah lideri Hasan Nasrallah dâhil çok sayıda örgütün kurma kademesinden komutanın katledilmesi sonrasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu psikolojik savaş kapsamında konuştu.

Nasrallah tasfiye edilmiştir. Hizbullah tarafından adeta rehin alınmış bulunan Lübnanlılar artık serbest kalmışlardır. Ve artık yepyeni bir devir açılmıştır!


Netanyahu "çökertilen Hizbullah" propagandası yaparken, Hizbullah sözcüsü Muhammed Afif 12 Eylül 2024 tarihinde konuştu:

Direniş iyi haldedir, cephanemiz de boldur. Gelişmeleri yakından izleyip değerlendiriyoruz. Kutsal şehitlerimizin ruhu için binlerce savaşçımız günün her anında seferberlik halindeler. İsrail'in kara operasyonunu başarısız kılacaklar.


13 Eylül'de Hizbullah'ın gönderdiği bir intihar hava aracı (İHA), Hayfa yakınlarındaki Zarit Kışlasında konuşlanmış seçkin Golani Tugayı'nın yemekhanesine isabet etmesi oldu.

İsrail açıklamasına göre;  4 asker öldü, 90 kadarı da yaralandı. Bir gün sonra ise kuzeydeki Safad şehri bir günde 3 kez roketlere hedef oldu.

İsrail'in savaş tarihinde rastladığı şaşırtıcı ender olaylardan biri sayılan yukarıdaki eylemden sonra Hizbullah bir açıklama yaptı:

Düşman İsrail, bize/halkımıza yönelik amansız saldırısında örgütümüzün çaptan düştüğünü ve bir daha kendisini tehdit edemeyeceğimizi düşündü. Ancak biz, halkımız ile Lübnan toprağının koruma kalkanı olmayı sürdüreceğiz.


Lübnanlı kadın Psikolog Rima Bicani'ye göre;

"Lübnan'daki psikolojik savaş, Gazze'ye yönelik İsrail savaşından itibaren başladı. İzleyen süreçte Lübnan'daki savaşçılar ( Hizbullah milisleri-FB) ile kamuoyu, Gazze'deki operasyonlar çerçevesinde başlatılan psikolojik propaganda ve kampanyaların yürütüleceği kanaatine vardılar. 

Mesela şöyle bir senaryo oluştu: İsrail ordusu önce Gazze'den sonra Lübnan'a yönelecektir. Böylece Lübnan halkı psikolojik baskı altında bırakıldı. Bazıları ise 'İsrail'in sadece uzaktan füze, uzun erimli top atıp savaş uçaklarıyla ülke topraklarını bombalamakla yetinmeyeceğini, icabında kapsamlı kara operasyonu yoluyla güneydeki bölgeleri işgal edeceğini' söylediler.

Burada amaç bölge ahalisinin özgüvenine sarsıp zayıflatıp, sürekli endişe, korku ve kuruntularla boğuşmasını sağlamaktı. Bu bağlamda İsrailli yetkililer çok sayıda propaganda broşürü ve benzeri bildirileri hazırlayıp uçak yahut helikopterlerle aracılığıyla attılar. 

İsrail, bu maksatla Hizbullah taraftarları ile milislerinin bulundukları yerlere de aynı psikolojik savaş gereçlerini dağıtmak suretiyle savaşçı kesimin moralini bozma girişiminde bulundu. Farklı görsel (CD-video  çekimleri gibi) materyaller de kullandı."


Öte yandan güneydeki ahaliyi Hizbullah'a karşı kışkırtan propaganda malzemelerini bolca devreye soktu.

Söz gelimi "Bu Hizbullah, aslında sizin hayatınızla oynuyor. Başınızı belaya sokacak korkunç ayıp ve kusurları var. Ona güvenmeyin! Hizbullah, sizin gibi sivil masum insanları canlı kalkan olarak kullanıyor. Onlara itiraz edin veya en azından bölgeyi derhal terk edin" mealinde sürekli çağrılar yapıldı. 

İsrail'in sürdürdüğü psikolojik savaş, esas olarak korkutup panik yaratmaya yöneliktir.

Ek olarak kendi vahşetini aklamak için dünya kamuoyunu, "şeytanlaştırdığı Hizbullah'ın bir direnişçi değil düpedüz İslamcı terör örgütü" olduğunu dünya âleme gösterip bilhassa Batı kamuoyunu ikna etmeyi amaçlıyor. 

Nitekim ABD ve Batı Avrupalı yetkililer, Lübnan'a yönelik pervasız saldırıları "Terör örgütü Hizbullah'a karşı İsrail kendini savunuyor" iddiasında bulundular.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken de "Hizbullah tasfiye edildikten sonra Lübnan'ın güzel günlere kavuşacağını" müjdeledi.

Çok geçmeden anlaşıldı ki, Biden-Netanyahu ortak planına göre, maksat sadece Hizbullah'ın çökertilmesi değilmiş.

Asıl gaye, çökertilen Hizbullah sonrasında ABD-İsrail-Fransa üçlüsüyle bazı mezhepçi Arap ülkeleri işbirliğiyle Lübnan'da bir sömürge valisi ikame etmek.

Batılılar ile petro-dolar zenginlerinin desteğine mazhar olup siyasetlerini uygulayacak bir cumhurbaşkanı ve işbirlikçi hükümet kurmaktır.

Bu başarıldıktan sonra da İran ile Lübnan bağlantısını koparıp Irak ile Yemen'deki uzantılarını etkisiz hale getirmektir.

Netanyahu'nun Bileşmiş Milletler kürsüsünde "iyiler" (haritada yeşil ile renklendirilmiş ülkeler) ile "kötüler" (siyaha boyanmış ülkeler) haritası eşliğinde yaptığı konuşmadan hemen sonra Lübnan'ın başkentine yoğun hava saldırıları başlatıldı.

Yani "melekleri" temsil eden İsrail, insanlık namına "şeytanlarla" savaşıyor izlenimi/algısı yaratılıyor.

Uyarı ve çağrı niteliğindeki İsrail videolarında, bilhassa sınırdaki (Lübnan'ın Şii yoğun güney mıntıkaları) ahaliye hemen köy, kasaba ve evlerini terk etmeleri istendi. 

Bu arada Hizbullah'ın cephaneliklerinin bulunduğu köylerde yaşayanlara da "Buralar patlayıcı mühimmatlarla doludur. Uçaklarımız bombalarsa sizler öleceksiniz. Sakın uyarmadın denemeyin. Yoksa hem siz hem de biz vebal altında kalırız" mealinde korkutucu-ürkütücü propaganda yapılıyor. 

Benzer bir propaganda yöntemi de Hizbullah'ın ilgili ekipleri ve bilhassa şu anda hayatta olmayan lideri Hasan Nasrallah tarafından kullanıldı.

Söz gelimi psikolojik savaşla ilgilenen Hizbullah ekibi, çok sayıda İHA-SİHA aracılığıyla İsrail'in hassas sanayi tesisleriyle askeri üslerinin fotoğraf ve video çekimlerini yayınlayarak şu uyarıda bulundu:

Ey ırkçı ve Siyonist İsrail yönetimi, Lübnan'a saldırdığınızda bu tesis ve üslerini vurup imha edeceğiz. Sakın ölümcül bir maceraya tevessül etmeyin!


Hizbullah'ın yüzlerce roketi sınırdaki Celil, Safad, Kiryat Şimona, Taberiye, Nahariye'deki sivil-askeri merkezleri yüzlerce roket ve füze ile bombaladı.

Neticede 80 ile 100 bin kadar Yahudi yerleşimci, İsrail'in iç kısımlarına göç etti. Sınır bölgelerindeki bir milyon Yahudi, gece gündüz alarmda roket-füze saldırısı bekliyor ve evinde yatamıyor.

Bu da İsrail vatandaşının devlete güvenini sarsıyor. Yapılan son bir ankette, İsrail halkının %50'inin hükümete güveni kalmadığını gösteriyor.

Kamuoyuna egemen olan psikolojik endişe sonucu 60 binin üzerinde İsrail vatandaşı Avrupa, Güney ve Kuzey Kıbrıs bölgelerine göçtü.

Özetle sürekli savaş hali "İsrail ekonomisini tüketiyor, ticaretle turizmi öldürüyor ve dış göçe yol açıyor." 4

Nasrallah, her televizyon konuşmasında İsrail'e kafa tutup meydan okuyan, ona yönelik kıyamet senaryolarını dillendiren bir üslup tercih ediyordu ki, bu psikolojik propaganda son zamanlara kadar İsrail yönetimi ve kamuoyu tarafından ciddiye alınıyordu. 

Özetle jeopolitik eksenli psikolojik savaşın Lübnan'daki ilk ciddi evresi böyle uygulamaya sokuldu. 

Lübnan, İsrail ve Filistin gibi çok boyutlu çatışmanın olduğu ülkelerde çatışan taraflar (devlet, siyasi örgüt veya direniş hareketleri) psikolojik savaşın bireyin yahut kolektifin/grubun beynini etkilemeye yönelik olduğunun farkındalar.

Dolayısıyla her taraf, kendi elemanları ve kadrolarının karşıt propagandadan (kara propagandadan) etkilenmemesi için farklı tedbirler alır. 


Masada Dağı Efsanesi ile Kerbela Faciası örneği

Birinci örnek İsrail'den: Geçmişte Arap dünyasının resmi söylemi şöyleydi:

Dışarıdan gelen bütün Yahudileri işgal ettikleri topraklardan kovup denize dökeceğiz! İsrail iktidarları, bu sloganı alabildiğine istismar ederek kendi halkının ruhunu/beynini askerileştirip savaşa hazırladılar. Halka denilen şuydu:

Ya savaş katılırsınız yahut Araplar sizi denize dökerler!


İsrail devlet politikası, militaristleşen toplumu orduya hizmetin kutsallığına inandırmak için Masada Dağı Efsanesini milli eğitim müfredatı haline getirmiştir. 
 

Masada Dağı
Masada Dağı

 

Tarihi olay şudur: 

Milattan sonra 70 yıllarında Kudüs, Roma İmparatoru Herod tarafından işgal edilerek yağmalanır.

Kutsallara dahi zarar vermekten imtina etmeyen Roma ordusu, dönemin Yahudi toplumunu da bu zulümlerden geri bırakmaz.

O yıllarda tarihteki en eski suikast örgütlerinden biri olan Yahudi Sicariiler ortaya çıkar.

Vur-kaç taktiğiyle eylemlerini gerçekleştiren Sicariiler, Kudüs sokaklarında kalabalıklar arasına girerek Romalıları ve dönemin egemen gücü olan Romalılara taraftar olanları hançerleyerek kalabalıklar arasında kaybolurlardı. 

İsrail Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilkokuldan başlayarak müfredata kattıkları ve üniversitede hatta lisans üstü mecralarda bile konu edindikleri, okul çağına gelmiş tüm çocukların ziyaret ettiği ve Yahudi askerlerin yemin törenini gerçekleştirdiği yerin kaynağı olan söylence buradan başlar: Masada Dağı Efsanesi. 

Efsaneye göre Masada Dağı, etrafı uçurumlarla çevrili doğal bir kale konumundadır.

Kudüs'te ve kırsal bölgelerde Romalılara suikastlarda bulunan Sicariiler, eylemlerinin ardından buraya gelirler ve dağın konumundan dolayı düşmana karşı üstün bir konum edinirler.

Roma ordusunun bulunduğu yerden dağa sızarak erzak takviyesi yapmaya çalışan Yahudilerin başlarına gelenler de dağdakiler tarafından öğrenilince suikastçıların lideri Eleazar Ben Yair kaledeki herkesi toplayarak şu konuşmayı yapar: 

Yahudileri, Romalıların elinde düşkün ve rezil şekilde göreceğimize, burada ölerek, hem Yahudilere onurluBırakın kadınlarımız kötü yola düşmeden, bizden önce toprağa karışsınlar; bırakın çocuklarımız gömülsün, köleliğin acısını tatmadan… Onları öldürdükten sonra da karşılıklı olarak birbirimize çekelim kılıçlarımızı… Her şeyi yok edin ama yiyeceklere dokunmayın, dokunmayın ki açlıktan değil, ölümü köleliğe tercih ettiğimiz için can verdiğimizi anlasınlar. Bir hayat yaşamanın anlamını öğretebilir hem de onlara şanlı bir tarih bırakabiliriz. 5

 
Bu efsane, uygulamalı olarak başta her derecedeki okul öğrencileri ve vatandaşlar, gruplar halinde Masada Dağı'na götürülüp tarihi olay anlatılır.

Orada ziyaretçilerden "vatan-millet uğruna canını verme, düşmana (günümüz somutunda Araplara) teslim olmaktansa ölme/öldürme-intihar etme" hususunda yemin alınır. 

Bu kutsal ziyaret sadece öğrencilere değil, aynı zamanda farklı yabancı ülkelerde yaşayan Yahudi kökenli turistlerin de İsrail'e sadakat ve elden gelen yardımı yapma konusunda beynine hitap eden bir psikolojik savaş yöntemidir. 

Beri yandan Hizbullah örgütü askeri, siyasi ve sivil görevlilerini kavganın inişli çıkışlı seyrine ayak uyduracak şekilde bilinçlendirip eğitmek suretiyle düşmanın yürüttüğü psikolojik savaştan mümkün olduğu kadar ve hiç etkilenmemesini sağlamaktadır. 

Bu noktada sadece siyasi söylemler değil, ideolojik ve siyasi açıdan İslami kavramları da alabildiğine kullanmakta; kutsal kitap Kur'an ile peygamber veya Ehlibeyt (Hz. Ali, Hz. Hüseyin, Hz. Fatıma gibi) yahut din ulularının sözlerini aktarmak suretiyle elemanlarının moralini güçlendirmektedir.

İsrail'in Siyonist ve ırkçı niteliğini dini açıdan kötüleyip ona karşı cihat etmenin farz olduğunu söylemekte, Şii dünyasında tarihi bir dönüm noktası ve simge sayılan Kerbela Olayını hatırlatarak direnişin/şehitliğin kutsallığına vurgulayabilmektedir. 

Hizbullah, psikolojik savaşın niteliklerini ve hangi noktalarda etkili olduğunu anlatıp deyim yerindeyse elemanlarını ters yönden beynini yıkama süreçlerinden geçirir. 

Askeri alanda psikolojik savaş metotları konusunda inceleme yapan Adil Meşmuşi'ye göre; "Günümüzdekiyle kıyaslandığında kullanılan araç ve yöntemler değişmiş olsa bile antik çağlardan beri psikolojik savaşın temel hedefi, hasım veya düşman tarafın kuvvet ve kudretini (iktidarını) tahrip edip çökertmek olarak belirlenmiştir. 

Ancak bu tür bir savaş salt kavga sırasında ve askeri alanlarda değil, başka ortamlarda da başvurulan bir taktiktir.

Örneğin İsrail ile Lübnan arasındaki deniz sınır hattının belirlenmesi için iki yıl önce gerçekleşen görüşmeler sırasında her iki taraf da kendisinin "başarılı olup zafer kazandığını" iddia etmişti.

Keza İsrail merkezli Kanal 12 televizyonu muhabiri 12 Eylül 2024 tarihli haberinde "İsrail birlikleri Lübnan topraklarında hızla ilerliyorlar" şeklinde algı yaratmaya çalışan İsrail ordusu sözcüsü Tümamarial Daniel Hagari'yi yalanladı.

Meğer Hagari'nin kara operasyonuna ilişkin basın mensuplarına gösterdiği video filmi düzmece imiş.

Muhabire göre, İsrail birlikleri sınırdan birkaç metre ilerlediklerinde Hizbullah direnişçilerinin yoğun mukavemetiyle karşılaşınca apar topar geri çekilmişler. 

Başka bir örnek ise Hamas siyasi büro şefi İsmail Haniye'nin Tahran'da katledilmesi sonrasında İran yönetiminin nasıl bir misilleme yapacağı dünya ve İslam kamuoyunda çok tartışıldı. Malum, beklenen hemen olmadı.

Muhtemelen bu gecikmenin başlıca sebeplerinden biri de hem İsrail'i günlerce alarm halinde tutup asabını bozmak, hem de İsrail yönetimi ve halkını diken üstündeymiş gibi bir ruh haline sokmak idi.

Diğer bir deyimle bu yöntemle düşmanı yıpratmanın bir yolu da böyleydi.

Gelgelelim İsrail, ABD ve İngiltere'nin de büyük yardımıyla İran'ın füze saldırılarını savuşturup karşı tarafın hassas hedeflerini vurduktan sonra, bu kez kendisi psikolojik üstünlüğü elde ederek İran'ın dünya kamuoyunda itibarını sarsan kara propaganda yoluna başvurdu. 

Türkiye'den bir algı yaratma örneğine bakalım: Lübnan'daki İsrail saldırısı vesilesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen haftalarda "Türkiye için İsrail tehdidi"nden bahsetti.

Açıklama Türkiye, Suriye, Filistin, Lübnan ve İran kamuoyunda büyük yankı yaptı, farklı tartışmışlara yol açtı.

Bazı Arap gazeteleri, "Erdoğan'ın İsrail'e karşı Suriye ile ittifak yaparak direnme hattı kurmayı planladığını" haber-yorum olarak verdiler.

Bazı medya organları ise, yayılmacı İsrail'in Suriye'nin kuzeyini işgal edip Irak'ın Kürdistan bölgesine uzanması halinde, "bölücü Kürt hareketlerine destek vereceğine" dair kısa yorumlarda bulundular.

Esasen Erdoğan da böyle bir ihtimalden bahsederek muhalif partileri (bilhassa CHP ve DEM) "milli birlik-beraberlik içinde davranmaya" çağırdı. 

AKP iktidarı ile MHP'nin bu husustaki samimiyetsizliği bir yana, Erdoğan'ın İsrail'e düşmanca sözler söyleyip onu sert eleştirmesi, şartlar gereği İsrail'e karşıt tavrı, tipik bir algı yaratma ve psikolojik savaş yöntemine örnek gösterilebilir. 

Nitekim son psikolojik hamle, Türk kamuoyunda yapılan bir araştırmaya bakılırsa, ankete katılanların %89.4'ü "İsrail'in Türkiye'nin güneydoğu topraklarını işgal edeceğine" inanmaktadır. 

İç kamuoyunu tahkim etmek açısından AKP adına önemli bir psikolojik başarıdır bu. 

 

 

Kaynakça:

1. https://www.independentarabia.com/node/609596/
2. https://www.independentarabia.com/node/608835/, عندما تكون الحرب النفسية أكثر فتكا من المعارك في الميدان.
3. https://tr.wikipedia.org/wiki/Psikolojik_savaş.
4. https://www.indyturk.com/node/746861/, Mark Almond, 14 Ekim 2024.
5. https://stratejikortak.com/2019/01/masada-dagi-efsanesi-ve-yahudilerde-egitim.html,  11 Ocak 2019.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU