Sultan İbrahim devri, Osmanlı sarayının en bedbaht dönemlerinden birisidir.
Bu iddiamızın en mücessem iki örneği; Cinci Hüseyin sultası ve Varvari Ali Paşa isyanıdır.
Başlıkta bahsi geçen Osmanlı Paşası Hazerpare Ahmed Paşa'dır; ama bu iki hadiseyi de hatırlayalım.
Evvela Cinci Hüseyin hadisesini hatırlayacak olursak olay şu şekilde cereyan etmişti;
Dördüncü Murad'ın vefatı sonrası tahta geçen Sultan İbrahim, ruhi bunalımlar içerisindedir.
En önemlisi de Osmanlı soyu Sultan İbrahim ile tükenmenin eşiğindedir.
Öyle ki hanedanın "Kırım Hanlığı"na geçmesi en ciddi çözüm yollarından birisi olarak tartışılmaktadır.
Padişahın derdine derman olacak ve Osmanoğlu hanedanlığını yok oluştan kurtaracak kişi doğru dürüst medrese tahsili dahi olmayan; büyü, muska ve cincilikle geçimini sağlayan Safranbolulu Hüseyin Efendi isimli bir zat olacaktı.
Padişahı iyileştirdikten sonra Anadolu kazaskerliği makamına kadar yükselecek ve rüşvetçiliği sayesinde Karun gibi zengin olacaktı.
Cinci Hüseyin'i saraya sokan ve Sultan İbrahim'i ona meftun edecek kişi elbette Kösem Sultan olacaktı.
İngiliz sefir ve Osmanlı tarihçisi Sir Paul Rycaut'un iddiasına göre Kösem Sultan katledildiği anda dahi elbiselerinin arasından Cinci Hüseyin Efendi'nin muskası çıkacaktı.
Cinci Hüseyin'in kanına bir kez cincilik ve muskacılık müptelalığı bulaşmıştı. Artık iflah olamazdı.
Bu sahanın hem gelir kapısı hem de insanlar üzerindeki efsunlu tesiri bu yarı eğitimli medrese talebesini fazlasıyla cezbetmişti.
Nihayet saraya intisap ettiğinde hızla yükselecekti.
Çok kısa sürede Kazasker olmuş ve dahi Veziriazamdan daha kudretli bir mertebeye erişmişti.
En üzücüsü Şeyhülislam Yahya Efendi gibi devrinin ilmi manada liyakat sahibi bir din adamı bu perişan hâl içerisinde kahrından hastalanıp yataklara düşecek ve nihayet ölecekti.
Cinci Hüseyin'in de kaderi elbette fena bir ölüm olacaktı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bir diğer örnek Varvari Ali Paşa isyanıdır.
Varvari Ali Paşa'nın Sultan İbrahim'in tahta çıkışı ile Sivas'a vali olarak atanır.
1648 yılında Ali Paşa, Sivas'a geldiğinde kendisinden önce İpşir Mustafa Paşa bulunmaktadır.
İpşir Paşa'nın dillere destan Peri Hatun adında bir de hanımı bulunuyordu.
İpşir Paşa görevden alınınca eşi Sivas'ta kalmıştı.
Varvari Ali Paşa görevde bulunduğu sırada İstanbul'da Cinci Hüseyin Efendi olmak üzere dönemin en liyakatsiz devlet adamları akli melekeleri bozuk olan Sultan İbrahim'in etrafında kümelenmişti.
Birileri Sultan İbrahim'e İpşir Mustafa Paşa'nın hanımı "Peri Hatun"un güzelliğinden dem vurmuş ve bu güzellikte bir kadının ancak sultanın haremine yakışacağı konusunda padişahı ikna etmişti.
Zaten akli dengeleri yerinde olmayan Sultan İbrahim, hemen Sivas Valisi Varvari Ali Paşa'ya haber gönderterek kendisinden önce Vali bulunan İpşir Paşa'nın karısını haremi için İstanbul'a göndertilmesini emretmişti.
Varvari Ali Paşa, İstanbul'dan tam üç kez gelen talimatı görmezden gelmiş ve padişahın bu ahlaksız teklifini yerine getirmeyi reddetmişti.
Peşi sıra gelen ağır vergi taleplerini de yerine getiremeyeceğini halkın bu vergileri karşılayabilecek imkânları bulunmadığını iletmişti.
Sultan İbrahim'in İstanbul'daki adaletsiz yönetimi ve Varvari Ali Paşa'dan talep ettiği ahlaksız görevler sonucu Sivas Valisi Varvari Ali Paşa isyan eder.
Bizzat İstanbul üzerine yürüyüp Padişah İbrahim'i tahttan indirmeyi üzerinde vebal olarak görür.
Varvari Ali Paşa neredeyse İstanbul'u düşürecekken ancak hile ile bertaraf edilebilmişti.
Sultan İbrahim döneminde bir hadise daha vardı ki bu iki olayın üzerine adeta tüy dikecek cinstendi: Hezarpare Ahmed Paşa vakası…
Vücudu parçalanan Osmanlı Sadrazamı
Hezarpare Ahmed Paşa, kalemiyeden yükselerek sarayda muhkem bir konum elde etmiş kimseydi.
Sultan İbrahim'in kadınlara, ambere ve paraya olan düşkünlüğünü fark edince onu adeta avuçlarının içine alacaktı.
Birçok kaynak onun sadaret makamını bizzat padişaha rüşvet ödeyerek elde ettiğini rivayet eder.
Bu önemli makamın yanı sıra Sultan İbrahim'in henüz iki yaşındaki kızı ile nişanlandırılınca devlet kademesinde önünde durabilecek kimse kalmaz.
Ahmed Paşa, Osmanlı tarihindeki en sahtekâr sadrazamlardan birisiydi.
Önemli makamları peşkeş çeker, satar velhasıl bir devletin altını oyacak ne kadar karar varsa almaktan imtina etmez.
Farz-ı muhal Devlet, Venedik ile savaş halinde ve Çanakkale Boğazı neredeyse düşmek üzereyken dahi Padişah İbrahim'i kadınlar ve amberlerle meşgul edip yeni saltanat kayıkları ile kandırmaktaydı.
Elbette Yeniçeri Ocağı ve ilmiyedeki ehli namus taifesi Fatih Camisinde toplanarak bir ihtilal yapmaya karar verir.
Padişah durumu haber alınca bir haseki göndererek olayları yatıştırmaya çalışır ve Sadrazam Ahmed Paşa'yı görevden alır.
Lakin isyancılar Ahmed Paşa'nın görevden alınması ile yetinmek istemez.
Devlete bu kadar ağır zararlar vermiş bir kişinin mutlaka katledilmesini isterler.
İhtilalciler böyle bir zalimi devletin ve milletin başına bela ettiği için Sultan İbrahim'i de tahttan indirmek için harekete geçerler.
Bu hadiseler cereyan ederken Ahmed Paşa, İstanbul'dan firar etmeye çalışsa da Yeniçeri'nin eline geçti.
Hemencecik boğdurularak At meydanına atıldı.
Ahmed Paşa dönemine göre son derece şişman bir insandı.
Bazı uyanık Yeniçeriler, insan yağı her türlü derde iyi gelir yalanıyla koca Osmanlı sadrazamının vücudunu küçük küçük parçalara ayırıp İstanbul halkına para karşılığı sattı.
Bu hadiseden sonra Ahmed Paşa, tarihe Hazerpare (bin parça) Ahmed Paşa olarak geçti.
Tuhaftır ki ne Cinci Hüseyin'in ne Şekerpare Hatun'un ne de Hazerpare Ahmed Paşa gibi isimlerin hiçbirinin yaptığı kötülük yanına kâr kalmamış olsa da Sultan İbrahim dönemi bu tip karakterlerle dolup taşmaktadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish