Bazen kötülük karşısında iyiliğin iyilikle birleştiği, kötülüğün de kötülükle birleştiği ideal bir gerçeklik yaratma yönünde yaratıcı bir eğilime kapılıyoruz.
Her iki tarafta da daha düşük rütbeli olan en küçük daha yüksek rütbeli olan en büyük arkasında saf tutar.
Ancak böyle bir "gerçeklik" bizi hayal kırıklığı ile yere sermeden önce, güzel tutarlılığıyla bizi cezbeden bir temenni olduğu için gerçeğe dönüşmez.
Mesela bu saygın prensibi uygulayıp, Ukraynalılardan Gazze savaşındaki kötü tutumlarından dolayı Batılı ülkelerden gelen yardımları reddetmelerini istesek ne olur?
Yahut felaketlerin ağırlığı altında inleyen halklardan, başka bir haklı davaya odaklanmalarını istesek ne olur?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Arap Maşrık (Levant) bölgesi uzun bir süre bu öneriye göre hareket etti ve bu aslında güvenlik rejimlerinin halklarına dikte ettikleri, güçlenmeleri ve süreklilikleri yararına kullanmak için milliyetçi dillerinden ürettikleri bir öneriydi.
Buna dayanarak Baas zindanlarındaki Iraklı ve Suriyelilerden sömürgecilik ve Siyonizm ile mücadele etmeleri istendi.
Bu rejimler çabalarında başarılı da oldular ve uzun bir ömürle ödüllendirildiler ama buna ilave olarak diktalarını herkesin siyaset hakkında onun aracılığı ile düşünebildiği bir kamusal akla dönüştürdüler.
Böylece, saygın düşünceler ve iyi niyetlerle motive olan başkalarının da pratik veya teorik olarak benzer sonuçlara ulaştığını görmeye başladık.
Ancak haklı davaların "en sonunda" bir yerde buluştuğu doğruysa, siyasetin işlevi, bir gün o gizemli "son"a varabilecek bu yolu yönetmek olmayı sürdürdü.
Bu yolun dönemeçlerle dolu ve haklı davaların sahipleri arasındaki uyuşmazlıklar ile kaplı olabileceği de biliniyor.
Ülkeleriyle, çıkarlarıyla, bilinç biçimleriyle, çatışmalarının nedenleriyle dünya, iyilerle kötüleri karşı karşıya getiren yüce fikirlerden her zaman daha güçlü olmuştur.
Aynı dini benimseyen müminler de mezheplere, dini gruplara ve topluluklara dönüştüler.
Yakın zamanda kötülükle savaştıklarını sanan komünistler de Ruslar, Çinliler, Vietnamlılar ve Kamboçyalılar şeklinde bölünmüşlerdi.
Bu satırların yazarı başka yazılarında Maşrık’ın aynı anda yaşadığı üç savaşa değinmişti: İsrail'in Gazze'ye karşı yürüttüğü savaş, İran ve onun Maşrık’taki milis güçlerinin yürüttüğü savaş ve İsrail ile İran arasında dönen üçüncü bir savaş.
Soykırım boyutu taşıyan ilk savaş, 7 Ekim 2023 operasyonunun bunun kapısını aralamasının ardından Filistin ulusal varlığını hedef alıyor.
Acımasızlık ve misillemecilikte vardığı boyut, sivil kurbanlarla dayanışma gösteren ve Filistin ulusal kimliğiyle dayanışma adına Filistinlilerin öldürülmesinin durdurulmasına yardımcı olan vicdani ve ahlaki bir duruş çağrısında bulunuyor.
İkinci savaş ise Irak'tan Lübnan'a kadar uzanan bir alanı hedef alarak, toplumlarını İran için hayati bölgelere, ordularını ise milis gruplara ve paralı askerlere dönüştürüyor. Vatanları, saygın bir yarına dair tüm umutlardan yoksun bırakıyor.
Bunun aynı zamanda Suriye'de yalın biçimde gördüğümüz soykırımsal bir boyutu da var. Sistematik olarak yıpratılan diğer ülkelerde ise bunun daha incelikli ve "nazik" biçimlerini görüyoruz.
Üçüncü savaş, yayılmacı iki ülke arasındaki nüfuz çatışması türündendir.
Bu savaşlar birden fazla noktada kesişiyor ancak bunlar tek bir savaş değil, benzer savaşlar da değil.
Büyük olasılıkla, ona bağımsız ve birleşik bir şekilde bakan bir bakış, en yararlı olduğu kadar en doğru olanıdır.
Çünkü diğer meselelerin eriyip yok olduğu tek bir mesele varsayımı, gerçekliği birden fazla anlamda çarpıtıyor ve bu tür bir çarpıtma, en açık haliyle, çatışması, savaşların ve meselelerin çokluğundan kaynaklanan çatışan meseleleri kamufle etmede ortaya çıkıyor.
Tek dava kavramı bir şeyi anlamamızı sağlıyor ve yerel tarihi, çatışmaların gidişatını, düşmanlıkların ortaya çıkışını, insanların uyumunu etkileyen pek çok şeyinse farkına varmamızı engelliyor.
Dış müdahalenin nasıl burada reddedilirken, orada arzulandığını unutturuyor. Gerçeğe teslim olarak bir tür merkezi davanın olduğu ama bunun diğer davaları ortadan kaldırmadığı söylense bile, deneyimler yine de bunun aksini gösteriyor.
Bir savaşa diğer savaşlar hakkında fetva verme yetkisi verilmesinin gölgesinde, sözde merkezi savaşta "layıkıyla" savaşanların er ya da geç affedilmeseler bile görmezden gelinmeleri gerekli hale geliyor.
Nitekim pek çokları yakın zamanda diğer savaşlardaki katilleri hakkında beraat kararı verdi. Ülkeleri, halkları, ulusal egemenlikleri ezen geleneğin bir uzantısı olan bu her şeyi her şeye karıştırmak sebebiyle, milletler, kendi iradeleri dışında savaşlara sürükleniyorlar.
Onların savaşlara dahil edilmeleri, ulusal birliklerinden geriye kalan çok az şey için de bir tehdide dönüşüyor. Açık yalanlarsa, sindirmiş gibi yapmamız gereken savaş sonuçları icat etmeyi üstleniyor.
Bizi çekişmeye sürüklemeye katkıda bulunan ve çekişme savaşa dönüştüğünde sessiz kalan direnişçi yöneticileri unutmuş gibi yapmamızı sağlama görevini yerine getiriyor. Zira bütün bunlar merkezi savaş ölçütüne göre önemsiz konular haline geldi!
Bu nedenle Gazze'yle gereken dayanışmayı, davaların çeşitli ve hususi olduğunun karşılıklı tanınmasıyla birleştirmek daha güvenli olabilir.
Belirli bir ülkeden, belirli bir deneyimden, belirli bir ruh halinden yola çıkmayan pozisyonlar, kısa ömürlü kaprislerden başka bir şey değildir.
Bu hususiyetleri göz ardı etmenin doğasında var olan tehlikenin farkına varmak, tanımı gereği adil aklın görevi değildir ve bir Amerikan üniversitesindeki öğrencinin buna dikkat etmesi de olası değildir.
Ancak yaşadıkları deneyimlerden ders alan bölge halkı, bunu anlama ve düzeltme konusunda en nitelikli olmayı sürdürüyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.