William Shakespeare “Dünya büyük bir sahneden başka bir şey değil” demişti, Mike Tyson ise ondan dört asırdan fazla bir süre sonra dünyayı "büyük bir ring" olarak görüyor. Dünyaca ünlü boksör, hayata bu bakış açısı ve kelime dağarcığı ile bakarak: “Her birimizin, suratımıza yumruk yiyene kadar bir planı vardır” der.
Bu cümleyi “kriz yönetimi sanatı” gibi büyük bir başlık altına yerleştirebiliriz. Bu, ülkelerin ve bireylerin hayatlarında karşılaştıkları en büyük ikilemdir ve sadece bu ani “yumruk”la baş etmede iyi olanlar yola devam edebilirler.
Bu yazıda bazı sanatçılardan ve onların bu ani yumruklarla baş etme tarzlarından bahsetmekle yetineceğim.
Amr Diyab, geçtiğimiz günlerde hayranlarından birinin onu şiddetli bir şekilde tutmasının ardından kendisini tutamayarak yüzüne tokat attığında, böyle bir kriz ile karşı karşıya kaldı. Hiçbir şey Amr'ın kötü davranışını haklı gösteremez. Kameralardan uzakta tokat attığı kişi ile uzlaşmaya çalıştı ama karşı taraf mali taleplerinde aşırıya kaçtı. Olay mahkemeye taşındı ve Amr, bundan sonra kendisi hakkında söylentilerden tamamen farklı bir zihinsel imaj sunmaya başladı. Arap dünyasındaki hayranlarına karşı son derece kibar ve nazik davrandı. Böylece Amr’ın popülaritesi olaydan olumsuz etkilenmedi. Tam aksine son haftalarda verdiği konserlerin ulaştığı rakamlara bakıldığında bunun tam tersi olduğunu söyleyebilirim.
Öte yandan benzer bir duruma maruz kalan Muhammed Ramazan, çözümü insanlardan doğrudan özür dilemekte buldu. Ramazan’ın tokat attığı genç kendisine daha sert bir tokatla karşılık vermişti ama Ramazan özür dileyerek bu olayın kendisini daha fazla etkilemesini engelledi.
1997 yılında Adel İmam, gözlerini uykularını kaçıran bir habere açtı. Başrolünü Muhammed Henedi ile paylaştığı film, sinemada Adel'in daha önce elde ettiği en yüksek gişe başarısının iki katını elde etmişti. Birkaç ay sonra, Muhammed Henedi'nin başrol oynadığı “Amerikan Üniversitesi’nde bir Saidi” filminin ise dört kat daha fazla hasılat yaptığını gördü.
Adel'i sanatla olan ilişkisinde harekete geçiren “termometre”, gişe hasılatıdır, dolayısıyla tehlikenin yakın olduğunu fark etti. Komedi alanındaki tahtını ve “Zaim” (lider) unvanını kaybedecek, tahtına ve unvanına rakipler çıkacaktı.
Hemen kartlarını yeniden düzenledi, sanatsal ve entelektüel yönelimini değiştirmeye karar verdi. “Gül, Fotoğrafın Güzel Çıkar” filminde yazar Vahid Hamed ve yönetmen Şerif Arafa ile altıncı kez çalışması bekleniyordu. Filmin senaryosunu daha önce beğenmiş ve senaryo kendisini heyecanlandırmış olmasına rağmen, filmin gişede en yüksek hasılatı gerçekleştirmeyeceğini gördü. Başka bir yazarla, Yusuf Maati ile çalışmaya başladı. Adel, Maati'nin dönemin neslinin kelime dağarcığını ve “kodunu” iyi okuyan bir yazar olduğunu ve onu bir kez daha sinema izleyicilerinin en büyük bölümünü oluşturan gençler arasında popüler yapacağını anladı. Daha sonra Ahmed Zeki'nin başrolünü üstlendiği “Gül, Fotoğrafın Güzel Çıkar” filmi elbette halen yaşıyor ve sinema hafızasında kendisine bir yer edindi ama Adel o dönemde bunun kendisini yeniden gişe rekorları kırma tahtına taşımayacağından emindi.
Ümmü Gülsüm de 1960'ın başlarında sanatsal ikizi Riyad el-Sunbati mali anlaşmazlıklar nedeniyle kendisine dava açtığında ve ondan önce de Şeyh Zekeriya Ahmed yargıya başvurduğunda bir yumruk yemişti. Sesinin yaslanabileceği bir bestekardan mahrum kalmıştı. O dönemde Beliğ Hamdi ile buluştu. Özel bir görüşmede Hamdi kendisine “Hangi Aşk” şarkısını dinlettikten sonra, en az 6'sı şimdiye kadarki en yüksek rakamları kaydeden 11 şarkı daha sundu.
Ümmü Gülsüm, Adel İmam ve Amr Diyab gibi krizle baş etme sanatında ustalaşan yıldızlar, asla ringden düşmezler.
© The Independentturkish