“Barış masası arkasına” marş marş mı?

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Ukrayna silahlı birliklerinin 6 Ağustos'ta Rusya'nın Kursk vilayetine girerek belirli genişlik ve derinlikteki araziyi kontrol  altına almakla yetinmeyip kendi idaresini de kurmasının yankıları sürerken Devlet Başkanı Putin'in buna en sert şekilde yanıt vereceğini öngörmek asla müneccimlik olmayacak. Onun için bizzat Putin'in kendisinin dile getirdiği “Bu saldırı masa arkasına geçildiğinde avantaj elde etmek için gerçekleştirilmiştir” sözünün geri adım atma veya savaşın sonuna gelindiğine ilişkin bir işaret sayılmaması gerekir.

İşte Ukrayna silahlı kuvvetlerinin Kursk'a gerçekleştirdiği saldırıdan sonra Rusya Devlet Başkanının artık sayısını da takip edemediğimiz “Çift kutuplu bir dünyanın oluşturulmasına hazırız” sözlerini, İkinci Dünya Savaşının son aylarından bugüne kadar geçen süre içinde (yani seksen seneden beri) toprakları ilk kez işgal altına düşmüş bir Rusya'nın başındaki şahsın fiili durumu kabul edip de o statüko üzerinden yürüme niyeti olarak değil de beyninde ve kalbinde taşıdığı ideali hayata geçirmek için şimdiye kadar sarfettiği sözlerden biri olarak görmek gerekir.

Aslında burada değerlendirmeye alınması gereken Vladimir Putin'den daha fazla Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko'nun zaman zaman sarfettiği sözlerdir. Ki onlardan bir kısmını iki gün önce Rossiya-1 kanalına verdiği demeçte sarfetti.

Şunu özellikle not etmemiz gerekir: SSCB'nin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu ile Belarus'un hep birlikte yürümesi için mücadele etmiş Lukaşenko'nun reytingi 1990'ların sonunda iki ülkenin “İttifak Devleti” kurması halinde Rusya-Beyaz Rusya İttifakı'nın Devlet Başkanı seçilebilecek kadar yüksekti. Ancak Vladimir Putin'in Mart 2000'de Rusya Devlet Başkanı seçilmesinden sonra Belarus'taki iktidarını diktatoryayı güçlendirerek korumayı başaran Lukaşenko'nun “İttifak Devleti”nin başına geçme iddiasının kalmadığını herkes biliyor. Ancak 1994 yılından bu yana koltuğunu hiç kimseye bırakmamış Aleksandr Lukaşenko ile 2000 yılından bu yana koltuğunu sadece 2008-2012 yılları için ve iplerin tamamını elinde tutarak geçici şekilde Dmitri Medvedyev'e emanet eden Vladimir Putin arasında karşılıklı sadakat duygusunun hep göz yaşartıcı düzeyde olduğunu da bilmeyen, görmeyen yoktur.

 Nitekim 9 Ağustos 2020'de %80 oy oranıyla ile iktidarını sürdürdüğünü ilan ederken kendisini sokaklarda üç ay süren sert tepkiden korumakta Moskova tereddüt etmemişti. 24 Şubat 2022'de Ukrayna saldırı gerçekleştiren Rusya'nın yanında yer alan Lukaşenko zaman zaman “Bizi ortadan kaldırırlarsa ABD doğrudan Çin ile yüzyüze kalacak” demekten de kendini tutamayıp ülkesinin de kendisinin de önemini artırmaya çalışmıştır. Ve savaşın sürdüğü bu iki buçuk sene boyunca “Bu kardeş kavgasının sadece Batılılara yaradığını” da defalarca ifade etmiştir. Batı yaptırımlarının baskısı altında her gün daha çok sıkılan Rusya Devlet Başkanının en çok yüzyüze temasta bulunduğu lider konumundaki Aleksandr Lukaşenko iki hafta önce Vladimir Putin ile birlikte elde mum kilisede dua ettikten sonra başbaşa uzun uzun konuşmuş, fazla değil, birkaç gün önce ise kendi vatandaşları önünde yaptığı konuşmada “Bir sonraki seçimde farklı bir cumhurbaşkanı görebilirsiniz” diye adeta toplumu “Lukaşenkosuzluğa” hazırlama antremanlarının düğmesine basmıştı. Ve Rusya'nın TV kanalına 15 Ağustosta verdiği demeçte Aleksandr Lukaşenko çok açık şekilde “savaşı bitirme” vurgusu yapmıştır:

“Gelin masa arkasına geçip bu kavgayı sonlandıralım. Bu kavga ne Ruslara ne Ukraynalılara ne de Belaruslulara gereklidir. Bu kavga onlara lazım. Ben bu delilleri açıklayamam, üstdüzey devlet görevlilerinin açık şekilde ifade ettiği sözleri biz tamamen gizli tutuyoruz. Harfiyen böyle diyorlar: ”Bırak Ukraynalılarla Ruslar birbirlerini vursun, bırak bu kazanın içinde hepsi boğulsun.”

Hangi ülke politikacılarının bu pozisyonu benimsediğini kesin şekilde açıklamayan Belarus Devlet Başkanının sözlerinden “Amerikan menşeli” üstdüzey görevlilerini kastettiği anlaşılmıştır. Beyaz Rusya diktatörünün “Bizi savaştırmak istiyorlar, bizi birbirimize kırdırmak istiyorlar” retoriğini Ağustos 2020'de kendisine karşı şiddetlenen sokak hareketleri sırasında da sık sık sarfettiğini hatırladığımızda kendisinin 15 Ağustosta sarfettiği sözlerin Rusya-Ukrayna savaşını bitirmeye yönelik bir hamle olduğunu da kuşkuyla karşılamak gerekir. Savaşın başlamasından bu yana Aleksandr Lukaşenko'nun kendi ülkesinin çıkarlarını korumaya çalıştığını görüyoruz. Vladimir Putin ile buluşmalarını bir kenara koyduğumuzda Bakü'den Pekin'e kadarki coğrafyada attığı voltalar sırasında ülkesine para bulmakla kalmayıp AB ile gidiş-geliş kurallarını bir süreliğine gevşeterek yine belirli ölçüde maddi çıkar elde ediyor. Ve bu gibi adımlarla aslında AB ile kapılarını da sonuna kadar kapatmıyor, ülkesinin gerek Rusya gerekse AB nezdindeki jeostratejik konumunu iyi biliyor ve bunu iyi değerlendiriyor. Yani Vladimir Putin ile her ne kadar yakın olmasına rağmen sonuçta ülkesi Belarus'un çıkarlarının ön planda olması gerektiğini çok iyi idrak eden Aleksandr Lukaşenko'nun, yumurtaların tamamını Vladimir Putin'in sepetine doldurmadığını onun konuşmalarının satır aralarından hep okumak mümkün. Onun için Belarus'un otuz yıllık diktatörünün son açıklamasını da birkaç bakımdan değerlendirmemiz gerekir:

Lukaşenkon'nun “Masa arkasına geçip anlaşalım” çağrısı geleceğe yapılan bir yatırım olup Rusya-Ukrayna savaşının kimin zaferiyle sonuçlanmasından asılı olmaksızın 'Slav milliyetçiliğini' diri tutmaya yönelmiştir. Yani, Aleksandr Lukaşenko savaşı başlatmış ve halihazırda Ukrayna topraklarını paramparça ederek önemli kısmını kendi kontrolüne almış Rusya'ya doğrudan çağrıda bulunmak yerine Ukrayna'yı da masa arkasına davet ediyor. Bu 'davet' Ukrayna silahlı kuvvetlerinin Rusya sınırları içindeki Kursk bölgesinin bir kısım arazisini kendi kontrölüne almasından sonra mı aktüel hale geldi?Durum Rusya için sıkıntılıysa o zaman Aleksandr Lukaşenko “Barış masası arkasına geçme” çağrısını Moskova'ya onaylatarak mı yaptı? Çağrının Rossiya-1 kanalında yapılması da bu ihtimali destekler nitelikte midir?

“Amerikan menşeli” üstdüzey görevlilerin Rusya-Ukrayna savaşının sürmesini istediğini ifade eden Lukaşenko'nun “Barış masası arkasına geçme” çağrısı savaşın ilerleyen aşamalarında Rusya'nın yaşayabileceği sıkıntıları önceden hissetmesinden ileri gelebilir mi?Ukrayna'ya yardımların değil kesilmesi, tersine daha da sürecek olmasını hissetmesi yani.

Rusya askeri güçlerinin Ukrayna topraklarında, Ukrayna askeri güçlerinin ise Rusya topraklarında bulunduğu bu günlerde Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko'nun “Barış masası arkasına geçme” çağrısını taraflar nasıl karşılayacak?Bu çağrının taraflarca olumsuz karşılanması durumunda Belarus diktatörü taraflara karşı herhangi bir tavır alma kabiliyetine sahip midir?

Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko'nun 15 Ağustosta Rusya televiziyon kanalına yaptığı açıklama birçok farklı açıdan değerlendirilebilir.

Ancak şimdilik bu kadarıyla yetinip Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in  18-19 Ağustosta Bakü'ye yapacağı  geziye odaklanmamız gerekir.

Çünkü o gezi kendi içinde  Rusya ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerde ya ilerye doğru çok hızlı bir sıçrama veya çok ciddi bir kırılma potansiyelini barındırıyor.

Rusya Devlet Başkanının “Çift kutuplu dünyanın oluşturulmasına hazırız” sözünü de o gezi çerçevesinde değerlendiriniz. Hem de Azerbaycan'ın dört buçuk seneden bu yana  kara sınırlarını kapatarak kendi vatandaşlarını çoktan “Çift kutuplu bir dünya” ortamına sokmasından dolayı. Azerbaycan yönetiminin kendi vatandaşlarına karşı yürüttüğü Soğuk savaş ilkeleri çerçevesinde yani...

Rusya-Azerbaycan kara sınırları da “pandemi”den dolayı dört buçuk seneden bu yana kapalı durumda...

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU