İslamofobi oluşumunda dini radikalizm ve şiddetin araçsallaştırılması

Prof. Dr. Ali Gür, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

İslamofobi, Batı’nın Müslümanları ötekileştirmek için kullandıkları önemli kavramlardan biridir ve radikal yapılanmaların eylem ve söylemleri İslamofobiye malzeme oluşturmaktadır. Radikalizm tüm dünyada uzun yıllardır gündemde olan bir sorun olmakla birlikte özellikle son yıllarda İslamofobik algıları güçlendirmek için kasıtlı olarak İslam’la özdeşleştirilmeye çalışılmaktadır. Özellikle el-Kaide, Boko Haram, DEAŞ, Taliban gibi örgütlerin söylem ve eylemleri bu konuda gerekçe olarak sunulmaktadır. Bu yüzden radikalizmin dinlerle ilişkisini, radikalizme geçiş ve deradikalizasyon süreçlerini, radikalizmle mücadele yöntemlerini değerlendirmek sosyopolitik açıdan önem arz etmektedir.   

Mücadelelerini dini kimlikleri üzerinden yapmayı ve şiddet uygulamayı tercih eden bazı kişiler, kutsal metinleri kendilerini haklı çıkaracak şekilde yorumlayarak söylem ve eylemlerini mübahlaştırma yolunu seçmişlerdir.[1] Özellikle taklide dayalı dindarlık ve cehalet, aşırılığı ve şiddeti önlemede yeterince etki oluşturamamıştır. Dini, dindar olduklarını ileri süren bireylerin söylem ve eylemleri üzerinden tanımaya ve anlamaya çalışmak yanıltıcı olabileceği gibi doğru bir yaklaşım da değildir.[2]

Aslında dinin şiddet eylemlerini meşrulaştırıcı bir güç olarak araçsallaştırılması tarihte çokça görülmektedir. "zealot", "assassin" ve "thug" kelimeleri teröristleri ve eylemlerini tanımlamak için yüzlerce yıl önceden beri kullanılmıştır.[3] Milattan sonra 66-73 yılları arasında Zealot tarikatına bağlı Sicariler, 12. Yüzyıla kadar uzanan Tanrıça Kali'nin avatarı Bhavanîye tapan Hindu bir tarikat olan Thug'lar ve 11.-13. yüzyıllar arasında yaşayan Haşhaşiler dini terör gruplarının bilinen ilk örnekleri olarak kabul edilir.[4] Günümüzde de Yahudi Gush Emunim ve Kach, Hristiyan Army of God, Christian Identity, Budist Aum Shinrikyo gibi çok farklı dini gruplar inançlarını terör eylemlerini meşrulaştırma amaçlı kullanmışlardır. Ancak son zamanlarda sistematik bir şekilde el-Kaide, Boko Haram, DEAŞ, Taliban’ın eylemleri gerekçesiyle dini radikalizm Müslümanlar üzerinde yoğunlaşmış ve İslamofobiye gerekçe oluşturulmuştur.

Dinler tarihinde terörün meşrulaştırılmasında kutsal metinler araçsallaştırılmıştır. Bu metinler aracılığıyla inanç uğrunda ölme ve öldürmeye aşkın bir anlam yüklenmiştir. İnançlarda asıl hayatın ölüm sonrası başladığının sürekli vurgulanması dünya hayatını değersizleştirdiği gibi inanç gruplarının şiddet ve terör eylemlerinin de meşrulaştırılmasına zemin hazırlamıştır.[5] Böylece din, hakikat tekelciliği, ahiret inancı ve geleceğe matuf vaatleriyle insanların her şeylerini feda edebilecekleri bir araca dönüşebilmektedir.[6] Dini terörde eylemlerin doğrudan ilahi bir emrin gereği olarak yerine getirildiğine inanıldığından genellikle bu tür bireyler toplumdan ayrışır, yabancılaşır hatta toplumdan nefret ettikleri için seküler teröristlere göre daha yıkıcı ve tehlikeli olabilmektedirler.[7]

Şiddet ve terör hareketleri, eylemlerinin gayelerini siyasi, sosyoekonomik ve askeri olmak üzere pek çok yönden temellendirebilecekleri gibi bu amaçlarını kısmen veya tamamen din üzerinden de meşrulaştırabilmektedirler. Diğer yandan kendi deneyimleri veya savaş bölgelerindeki mağdurlarla empati kurmaları, özellikle asker veya kolluk güçleri başta olmak üzere devlet görevlilerinden görülen ayrımcılık ve şiddet de bireyleri radikalliğe yöneltebilmektedir. Bireysel yaşanmışlıklar kişinin özsaygısına zarar vermişse bu durum bireyin radikalleşmesinde bir dönüm noktası oluşturabilmekte ve yeniden özsaygısını kazanabilmenin yolu olarak radikal yapılara katılmayı tercih etmektedir. Din bu konuda önemli bir sığınak olmakta ve grup içi endoktrinasyon ile yapılan eylemler dini fetvalarla meşrulaştırılarak psikolojik olarak da rahatlama sağladığı için din araçsallaştırılmaktadır.  İstişhadi eylemler neticesinde ölüm sonrası vadedilenler ve saygınlık gösterileri de motivasyona önemli katkı sağlamaktadır. Yalnızlaşmış ve özsaygısını yitirmiş bir bireyin yeni çevre edinmesi ve bu yeni çevresinde kendisini önemli hissetmesi de bir başka motivasyon kaynağı oluşturmaktadır.[8]  

Bulundukları toplumlarda ötekileştirilenler kırgınlık, kızgınlık ve bir süre sonra nefret duygusu geliştirmektedirler. Bu duygu da ötekileştirene karşı zarar verme güdüsüyle bireyi radikalleştirmekte ve bu konuda destek alabileceği gruplara katılımına yol açmaktadır. Böylece birey yeni grubunda yeni bir kimlikle kendisini güçlü hissetmekte ve birey olarak yapamayacaklarını kitlesel radikalleşme sürecinde gelişen kitle psikolojisi ile yapar hale gelmektedir.[9] Hatta dinin araçsallaştırılmasıyla bu durum cihat arzusu, istişhadi motivasyona ve canlı bomba olmaya kadar gidebilmektedir. Zira şehit, davaya adanmışlığın ve bu uğurda canını feda etmenin simgesi haline dönüştürülmektedir.[10]

Tüm bunların yanı sıra sistem içinde çözüm üretilemediği takdirde bireysel travmalar veya haksızlıklar da bireyi arayışa itmekte ve sığınabileceği örgütsel yapılanmalara dahil olmaya zorlamaktadır.  Bu durum bireyi radikalleştirirken radikal grupları da militanlaştırılmış bireyler yönüyle güçlendirmektedir. Birey önce siyasal gruplarda destek arayışına girmekte, umduğunu bulamayınca sistem karşıtı ancak legal gruplara dahil olmakta, onlarda da umduğunu bulamayınca nihayetinde çözümü daha radikal yapılarda aramaya başlamaktadır. Böylece zamanla ideolojik aidiyet üzerinden militan düzeyinde radikalleşmeye geçiş yapmaktadır. Ayrıca birey tüm bunların ötesinde maddi destek yoluyla da radikal gruplara dâhil olabilmektedir.[11]

Dini terimlerin farklı anlamlar yüklenerek ideolojik amaçlar için kullanılması bir yandan eylemi meşrulaştırırken diğer yandan da toplumsal propagandaya zemin hazırlayarak dinin araçsallaştırılmasına yol açmaktadır.[12] Nefis tezkiyesinden, işini iyi yapmaktan, çaba sarf etmekten fiili savaşa kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan cihat düşüncesi eksenli farklı yaklaşımlar radikalleşme açısından önem arz etmektedir. Özellikle cihat ve şehadetle olan ilişkisi, radikal örgütler tarafından sıklıkla manipüle edilerek toplumsal ayrışmalara zemin hazırlanmakta ve İslamofobi körüklenmektedir.[13] Radikal gruplar yanı sıra özellikle Fransa, İngiltere, Almanya gibi Batı ülkelerinin önemli ve sembol şehirlerindeki yalnız kurt olarak tanımlanan radikalleşmiş bireyler, kestirilemeyen eylem potansiyelleri ve anlık reaksiyonları nedeniyle ciddi tehlike oluşturmaktadırlar.[14] Bu yüzden özellikle Batı ülkelerinde deradikalizasyon politikaları üzerine yoğunlaşılması bu tehlikeyi minimize etmek adına önem arz etmektedir. Radikalizmle mücadelede bireysel ve toplumsal radikalleşme faktörleri iyi belirlenmeli, belli bir amaca yönelik müdahale stratejileri geliştirilmeli ve faaliyet/proje türleri oluşturulmalıdır. Tüm bunlar olurken de akılcı bir deradikalizasyon programı uygulanması, radikalliğe varmayan fikirlere özgürlük tanınması, entegrasyon zemini oluşturulması, bireylerin ötekileştirilmemesi, ayrımcılık yapılmaması ve ülke aidiyetinin yok edilmemesi gibi önlemler düşünülebilir.[15]

İslam dünyasında radikalizme kayış ya ayet ve hadisleri yanlış anlamaktan, dinin esaslarını yanlış yorumlayan kültürel yapının etkisinde kalmaktan veya kültürel gelenekleri din olarak algılamaktan kaynaklı bir durum olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla dindar bireylerin şiddet uygulama sebeplerini dinin kendisinde aramak yerine dini algılama, anlama, aktarma ve pratiğe dönüştürme biçimlerinin değerlendirilmesi daha doğru bir yaklaşımdır. Diğer yandan şiddet ve şiddet eğilimini çok boyutlu ele alarak değerlendirmek dini radikalizmin toplumsal etki derinliğinin anlaşılmasına da katkı sağlayacaktır.[16] Modern seküler çağ, hayal kırıklığı yaşayan yerli toplumlar arasında radikalizmin yerelleşmesine sebebiyet verirken hayal kırıklığı yaşamış göçmen gruplarda ise radikalizmin İslamileşmesine yol açmaktadır.[17] Bu grupların ortak genel özellikleri, mesleki ve sınıfsal olarak yükselme imkanları düşük ve radikalleşmeye eğilimli bireylerden oluşmalarıdır.[18]  

Aslında radikalizm terimi ilk olarak tıpta kullanılmış ve 18. yüzyılda İngiltere'de devrimcileri tanımlamak için siyaset alanına taşınmıştır. 18. yüzyılın sonlarında da Fransa'da merkez sol kanat partilerdeki ilerici devrimcileri tanımlamak için kullanılmaya başlamış ve günümüzde de parlamentodaki bazı partilerin isminde “radikal” terimine yer verilmiştir.[19]  Radikalizm o dönemlerde aydınlanmacı, ilerici, sosyal politikalar destekçisi liberaller ve solcu siyasetçiler için politik bir belirteç olarak 1930'larda kullanılmış ve bu eğilim sivil aktivistleri nitelemek için 1960'larda da sürdürülmüştür. Ancak radikalleşme kelimesi 2000’li yıllar ve özellikle 2010 yılından sonra İslam radikalizmi üzerinden olumsuza dönüşmüştür.[20]  

Şehitlik ve cennet gibi dini konulardaki vaatler, daha çok ölüm sonrası yaşamla ilişkili konuları içermesi ve hayattayken gerçekleştirilmesi mümkün olmaması, bir an önce vadedilenlere ulaşmak için diğer seçeneklere nazaran dini daha kolay istismar edilebilir kılmaktadır.[21] Şehitlik hem Hristiyanlık hem de İslam başta olmak üzere dini yapılanmalarda manipüle edilebildiği gibi seküler yapılar da da kullanılabilmektedir. Bu durum inanç ve kültürlerden bağımsız olarak her coğrafyada var olabilmektedir.[22]

Şiddeti kutsal bir amaç uğruna uyguladıklarına inandıklarından örgüt militanları eylemlerini bir cinayet olarak nitelememekte ve bu yüzden de pişmanlık hissetmemektedirler.[23] Siviller başta olmak üzere masumların öldürülmesi, bu örgütlere karşı toplumsal bir nefret ve antipati gelişmesine yol açmakla birlikte örgüt elemanları bu durumu dikkate almamaktadırlar. Zira örgüt elemanlarının nazarında toplumsal tepkinin bir değeri olmadığını ve önemli olanın Allah’ın takdiri olduğunu dile getirmektedirler.[24]

FETÖ örneğinde olduğu gibi radikalleşmede iki piramitli model uygulanabilmektedir. Bazı örgüt üyeleri terörü bilişsel ve duygusal olarak destekleyerek iktidarı ele geçirmek için her yolu mübah görürken bazıları da 15 Temmuz darbe teşebbüsünde olduğu gibi masum sivillere şiddet uygulayarak ve katliamlar yaparak terörün saha uygulamalarını sergilemişlerdir. Ayrıca yine FETÖ örneğinde de görüldüğü üzere terör örgütlerinin radikalizm süreçleri bazen yavaş ve kademeli bir şekilde gelişmektedir. Ancak söz konusu süreç tüm örgüt üyelerinde aynı şekilde bir seyir izlememektedir.[25]  

Zaman zaman masumları acımasızca katleden teröristlerin genel olarak psikopatolojik anormallikleri olan bireyler oldukları yönünde iddialar ileri sürülmekle birlikte psikopatoloji ile terörün ilişkili olduğu yönlü teorilerin gerçeği yansıtmadığı psikoloji literatüründe uzun zamandır bilinmektedir. Psikiyatristler, İtalyan[26] ve Alman[27] aşırı sağcı teröristler arasında belirgin psikopatolojik farklılık bulamamışlardır. Ayrıca sosyoekonomik düzey veya düşük eğitim düzeyinin de radikalleşmede etken olduğu varsayılsa da yapılan araştırmalar düşük eğitim seviyesinin veya yoksulluğun tek başına radikalizm oluşumuna yol açan değişkenler olmadığını göstermektedir.[28] FETÖ ve diğer örgütlerdeki radikalleşme süreçleri de psikiyatrik bozukluklar, düşük eğitim seviyesi veya yoksulluk gibi etkenlerle açıklanamamaktadır.[29]

Bireylerin şiddet eğilimleri, içerisinde bulundukları gruplarda ideolojik propaganda, tekrarlı ritüel davranışlar ve akran baskısı gibi sebeplerle ortaya çıkabilmekte veya artabilmektedir.[30] Küçük yaştan itibaren FETÖ yapılanmasında “itaat et kurtul” yönlendirmeleriyle büyüyen gençler zamanla FETÖ talimatlarını sorgulamaksızın uygulamaya alışmışlardır. FETÖ ve benzeri yapılar içerisinde tekrarlanan talimatlar ve ritüeller örgütsel kararların sorgulanmaması, bireysel iradenin baskılanması veya örgütün sosyal kimliğinin asli üst kimliğe dönüşmesi gibi farklı neticeler verebilmektedir. Örgütsel ritüeller aslında örgüt içi davranışların kitle psikolojisi ile alışkanlık haline dönüşmesini sağlamaktadır. FETÖ’nün radikalleşme sürecinde talimatlara titizlikle uymayan örgüt elemanlarına karşı uygulanan tecrit ve ötekileştirme örgüt elemanlarının daha fazla sosyal izolasyona maruz kalmalarına ve örgüt içi bağımlılıklarının artmasına yol açmaktadır.[31]

Özellikle teröre dönüşüm potansiyeli açısından kült hareketlere de dikkat etmek gerekmektedir. 1800’lerin ortalarından itibaren ortaya çıkan dini yapılanmalar için kullanılan Yeni Dini Hareket (YDH / new religious movement) terimi güncelliğini korumakta ve bunların çoğu kült olarak nitelendirilmektedir. Kült hareketler; siyasi kültler, çok eşli kültler, Kıyamet kültleri, ırkçı kültler ve terörist kültler olmak üzere beş kategoride değerlendirilmektedir.  YDH’ler, farklı teolojik geleneklere ait unsurların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş senkretik veya eklektik yapılanmalardır ve FETÖ de Kıyamet kültleri, siyasi kültler ve terörist kültlerin tüm kriter ve özelliklerini taşımaktadır. Aum Shinrikyo, Karbonari, Scientology, Moonculuk, FETÖ gibi kültlerde hareketin en tepe noktasında otoritesi sorgulanamaz ve kendisine mutlak sadakatin istendiği kutsallık algısıyla donatılmış bir lider yer almaktadır.  Bu yapılanmaların çoğunda hakikat tekelciliği ve “Mesih-Mehdi” anlayışı bulunmaktadır. Örgüt elemanları örgüt liderinin suçsuz birini öldürmek, masum birine iftira atmak veya hakkında komplo kurmak, açık haramlara fetva vermek gibi inançla bağdaşmayan talimatlarını bile “vardır bir hikmeti” diyerek sorgulamadan yerine getirmektedirler.

Bir yandan radikal gruplar diğer yandan FETÖ gibi ılımlı görünümlü gruplar İslamofobinin yaygınlaşmasına yol açmaktadırlar. Ülkemiz açısından değerlendirildiğinde dini radikalizm önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuruluşundan itibaren radikal olarak tanımlanan örgütlerin yanı sıra ılımlı görünümlü FETÖ gibi yapılanmaların da radikal bir örgüte dönüşebileceği gerçeğinden hareketle geleceğe yönelik bu durumun ciddiye alınarak önleyici stratejilerin geliştirilmesi ve uluslararası istihbarat ve terör gruplarının ülkemizdeki yapılanmalarına dikkat edilmesi gerekmektedir. 

Kaynakça

Bötticher, Astrid. “Towards Academic Consensus Definitions of Radicalism and Extremism”. Perspectives on Terrorism 11/4 (2017), 73-77.

Çakır, Muhammed Faruk vd. “Radikalleşme, Şiddet Içeren Aşırılık ve Terörizm”. Polis Akademisi Yayınları 26/8 (2017), 5-42.

Çayır, Celal. Din Şiddet İlişkisi: Şiddetin Meşrulaştırılmasına Yönelik Tutumlar Üzerine Bir Araştırma. İstanbul: Seda Yayınları, 2014.

Çayır, Celal - Çetin, Özer. “Di̇n ve Şi̇ddet Üzeri̇ne Psi̇koloji̇k Bi̇r Yaklaşim”. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 14/1 (2011), 1-34.

Demirden, Ahmet. “Terör Örgütlerinde Radikalleşme Süreçlerinin Psikolojik Analizi: FETÖ Örneğinde Iki Piramitli Model”. Güvenlik Çalışmaları Dergisi 21/2 (2019), 149-162.

Erdem, Süleyman. Cihatçılar: El Kaide ve Işi̇d’e Katılanların Hikayesi. İstanbul: Yakın Plan Yayınları, 2016.

Ferracuti, Franco. “Ideology and Repentance: Terrorism in Italy”. Origins of Terrorism: Psychologies, Ideologies, Theologies, States of Mind. ed. W Reich. 59-64. Washington DC: Woodrow Wilson Center Press, 1990.

Hoffman, Bruce. “Holy Terror: An act of Divine Duty”. World Today 52/3 (1996), 79-81.

Horgan, John. “From Profiles to Pathways and Roots to Routes: Perspectives from Psychology on Radicalization into Terrorism”. The ANNALS of the American Academy of Political and Social Science 618/1 (2008), 80-94.

Kastoryano, Riva. “Radicalization in Europe”. 87-92. Institut Européen de la Méditerranée, 2017.

Kaya, Ayhan. Populism and Heritage in Europe: Lost in Diversity and Unity. London: Routledge, 2019.

Kepel, Gilles - Jardin, Antoine. Terror in France: The Rise of Jihad in the West. Princeton: Princeton University Press, 2017. https://doi.org/10.2307/j.ctvc777jf

Khosrokhavar, Farad. “Nouveau Paradigme De Radicalisation En Prison”. Cahiers De La Sécurité Et De La Justice 30 (2014), 12-21.

Kirman, M Ali. “Küresel Bir Sorun Olarak Din ve Şiddet”. Dinî Araştırmalar 7/20 (2004), 315-332.

Le Bon, Gustave. Kitleler Psikolojisi. çev. Yunus Ender. İstanbul: Hayat Yayıncılık, 1997.

Levine, Saul. “Youth in Terroristic Groups, Gangs, and Cults: The Allure, the Animus, and the Alienation”. Psychiatric Annals 29/6 (Haziran 1999), 342-349. https://doi.org/10.3928/0048-5713-19990601-08

McCauley, Clark - Moskalenko, Sophia. “Mechanisms of Political Radicalization: Pathways Toward Terrorism”. Terrorism and Political Violence 20/3 (2008), 415-433.

McCauley, Clark - Moskalenko, Sophia. “Understanding Political Radicalization: The Two-Pyramids Model.” American Psychologist 72/3 (2017), 205.

Öğük, Emine. “Di̇ndarlık Algıları ve Şi̇ddet”. Gaziosmanpaşa Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 7/1 (2019), 1-30.

Özyiğit, Ercan. Radikal İslam’ın Söylemi: İslam’da Beden Siyasetleri, Cihat, Intihar Eylemleri. Ankara: Phoenix, 2016.

Post, Jerrold M. “Terrorist Psycho-Logic: Terrorist Behavior as a Product of Psychological Forces.” Origins of Terrorism. Psychologies, Ideologies, Theologies, States of Mind. ed. Walter Reich. 25-40. Washington, DC: Woodrow Wilson Center Press, 1990.

Roy, Olivier. Jihad and Death: The Global Appeal of Islamic State. çev. Cynthia Schoch. London: Hurst & Company, 2017.

Salman, Sarkan. “Işi̇d’in Ideolojisi: Cihadi Selefilik”. Lectio Socialis 4/2 (2020), 97-112.

Şen, Osman. Din, Terörizm ve El-Kaide. Ankara: Sarkaç Yayınları, 2011.

Wellman, James K - Tokuno, Kyoto. “Dinsel Şiddet Kaçınılmaz mıdır?” çev. İhsan Çapçıoğlu. Dinî araştırmalar 7/20 (2004), 361-368.

Yaşa, Gökhan. “Dinî Motivasyonlu Radikalleşmenin Özellikleri: Nedenler ve Süreç”. Güvenlik Stratejileri Dergisi 17/40 (2021), 795-824.

---

[1] Celal Çayır - Özer Çetin, “Di̇n ve Şi̇ddet Üzeri̇ne Psi̇koloji̇k Bi̇r Yaklaşim”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 14/1 (2011), 4.

[2] Emine Öğük, “Di̇ndarlık Algıları ve Şi̇ddet”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 7/1 (2019), 8.

[3] Bruce Hoffman, “Holy Terror: An act of Divine Duty”, World Today 52/3 (1996), 79.

[4] Osman Şen, Din, Terörizm ve El-Kaide (Ankara: Sarkaç Yayınları, 2011), 25-27.

[5] Celal Çayır, Din Şiddet İlişkisi: Şiddetin Meşrulaştırılmasına Yönelik Tutumlar Üzerine Bir Araştırma (İstanbul: Seda Yayınları, 2014), 49.

[6] James K Wellman - Kyoto Tokuno, “Dinsel Şiddet Kaçınılmaz mıdır?”, çev. İhsan Çapçıoğlu, Dinî araştırmalar 7/20 (2004), 366.

[7] Hoffman, “Holy Terror: An Act of Divine Duty”, 79-81.

[8] John Horgan, “From Profiles to Pathways and Roots to Routes: Perspectives from Psychology on Radicalization into Terrorism”, The ANNALS of the American Academy of Political and Social Science 618/1 (2008), 84-85.

[9] Kitle psikolojisi davranışları hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi, çev. Yunus Ender (İstanbul: Hayat Yayıncılık, 1997).

[10] Clark McCauley - Sophia Moskalenko, “Mechanisms of Political Radicalization: Pathways Toward Terrorism”, Terrorism and Political Violence 20/3 (2008), 418-428.

[11] Gökhan Yaşa, “Dinî Motivasyonlu Radikalleşmenin Özellikleri: Nedenler ve Süreç”, Güvenlik Stratejileri Dergisi 17/40 (2021), 812-814.

[12] Muhammed Faruk Çakır vd., “Radikalleşme, Şiddet Içeren Aşırılık ve Terörizm”, Polis Akademisi Yayınları 26/8 (2017), 18-19.

[13] Ercan Özyiğit, Radikal İslam’ın Söylemi: İslam’da Beden Siyasetleri, Cihat, Intihar Eylemleri (Ankara: Phoenix, 2016), 230-234.

[14] Riva Kastoryano, “Radicalization in Europe” (IEMed Mediterranean Yearbook 2017, Institut Européen de la Méditerranée, 2017), 87-92.

[15] Yaşa, “Dinî Motivasyonlu Radikalleşmenin Özellikleri: Nedenler ve Süreç”, 817-820.

[16] Öğük, “Di̇ndarlık Algıları ve Şi̇ddet”, 24-25.

[17] Ayhan Kaya, Populism and Heritage in Europe: Lost in Diversity and Unity (London: Routledge, 2019).

[18] Olivier Roy, Jihad and Death: The Global Appeal of Islamic State, çev. Cynthia Schoch (London: Hurst & Company, 2017); Gilles Kepel - Antoine Jardin, Terror in France: The Rise of Jihad in the West (Princeton: Princeton University Press, 2017).

[19] Astrid Bötticher, “Towards Academic Consensus Definitions of Radicalism and Extremism”, Perspectives on Terrorism 11/4 (2017), 73-77.

[20] Farad Khosrokhavar, “Nouveau Paradigme De Radicalisation En Prison”, Cahiers De La Sécurité Et De La Justice 30 (2014), 12-21.

[21] Sarkan Salman, “Işi̇d’in Ideolojisi: Cihadi Selefilik”, Lectio Socialis 4/2 (2020), 98.

[22] M Ali Kirman, “Küresel Bir Sorun Olarak Din ve Şiddet”, Dinî Araştırmalar 7/20 (2004), 327.

[23] Süleyman Erdem, Cihatçılar: El Kaide ve Işi̇d’e Katılanların Hikayesi (İstanbul: Yakın Plan Yayınları, 2016), 34-35.

[24] Salman, “Işi̇d’in Ideolojisi: Cihadi Selefilik”, 97-112.

[25] Clark McCauley - Sophia Moskalenko, “Understanding Political Radicalization: The Two-Pyramids Model.”, American Psychologist 72/3 (2017), 205.

[26] Franco Ferracuti, “Ideology and Repentance: Terrorism in Italy”, Origins of Terrorism: Psychologies, Ideologies, Theologies, States of Mind, ed. W Reich (Washington DC: Woodrow Wilson Center Press, 1990), 59-64.

[27] Jerrold M Post, “Terrorist Psycho-Logic: Terrorist Behavior as a Product of Psychological Forces.”, Origins of Terrorism. Psychologies, Ideologies, Theologies, States of Mind, ed. Walter Reich (Washington, DC: Woodrow Wilson Center Press, 1990), 25-40.

[28] McCauley - Moskalenko, “Understanding Political Radicalization: The Two-Pyramids Model.”, 205-216.

[29] Ahmet Demirden, “Terör Örgütlerinde Radikalleşme Süreçlerinin Psikolojik Analizi: FETÖ Örneğinde Iki Piramitli Model”, Güvenlik Çalışmaları Dergisi 21/2 (2019), 153.

[30] Saul Levine, “Youth in Terroristic Groups, Gangs, and Cults: The Allure, the Animus, and the Alienation”, Psychiatric Annals 29/6 (Haziran 1999), 342-349.

[31] Demirden, “Terör Örgütlerinde Radikalleşme Süreçlerinin Psikolojik Analizi: FETÖ Örneğinde Iki Piramitli Model”, 155-156.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU