Gazze kapanındaki İsrail’in kutsal kitap kehanetlerinden kaynaklı korkuları

Prof. Dr. Nuh Arslantaş, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: crosswalk.com

İsrail, Hamas'a karşı başlattığı ve 306 gündür sürdürdüğü askerî harekâtta 360 km² genişliğindeki Gazze'nin iki milyonluk nüfusunu yerinden etti, şehirlerinin büyük bir bölümünü ise yerle bir etti. Gazze Sağlık Bakanlığı'nın güncel verilerine göre 40 bin insan katledilmiş durumda. Bunların çoğunluğunu da çocuk, yaşlı ve kadınların oluşturduğu sivil halk teşkil ediyor. Aslında bu katliam sadece Gazze’de yapılmıyor. İsrail, savaş başladığından beri Batı Şeria’da da 700 kadar Filistinliyi öldürdü. Dünyanın gözü önünde film gibi seyrettiğimiz sivillere yönelik bu katliamı sözde demokrasi, insan hakları ve barış havarisi Batı dünyası kayıtsız-şartsız desteklerken, İslam dünyası ise utanç verici bir suskunluk içerisinde izlemekte. İnsanlık adına siviller için hiçbir şeyin yapılamaması çok acı maalesef.

Ateşten çember: Gazze

İsrail’in Gazze politikalarında Kitab-ı Mukaddes’te çizilen Gazze portresinin etki oranını bilmiyoruz; ancak Kitabı Mukaddes’te değişik vesilelerle Gazze’ye yapılan on beş civarındaki atıftan çoğunun olumsuz içerikte olduğunu biliyoruz. Söz konusu pasajlarda Gazze halkının ve liderlerinin kötü olduğu, İsrail'den ve Yahudilerden nefret ettikleri belirtilir. İsrail Tanrısı yaklaşan yargısı konusunda uyarmak için peygamberlerini defalarca göndermesine rağmen Gazze ders almamıştır. Bu sebeple de O, Gazze surlarına ateş yağdıracak, saraylarını yakıp yok edecek, halkını da yerinden söküp atacaktır (Amos 1:7-8). Kutsal Kitap’taki Gazze’ye yönelik bu tür olumsuz anlatımların aşırı dinci kesimler ile askeri ve idari bürokrasideki radikalleri olumsuz etkilediği muhakkak. Zira, bu kesimler Tevrat ve Talmud merkezli bilgilerle harmanlanıp tarihi olaylarla beslenen dinamik bir tarihsel belleğe sahip. Kendini laik olarak tanımlayan İsrailliler dahi geleneksel olarak bu kaynaklara vakıf.

(Fotoğraf: bible.art)

 

İsrail Gazze’de başarılı mı?

Pazar günü (4 Ağustos 2024) Kudüs'teki Herzl Dağı'nda Ze'ev Jabotinsky için düzenlenen devlet anma töreninde konuşan Başbakan Benjamin Netanyahu, tabanına Hamas üzerindeki askeri baskıların artırılacağı, ölü ya da diri tüm rehinelerin evlerine dönmeleri de dahil savaşta belirlenen tüm hedeflere ulaşılacağı mesajları verse de şimdiye kadar Gazze’yi neredeyse yer ile yeksan eden hükümetin mevcut süreç ya da savaş sonrasına dair katliam ve yıkımdan başka bir planının olmadığı anlaşılıyor. Üstelik bölge sakinleri ve analistler, Hamas'ın sadece faaliyetlerini sürdürmekle kalmayıp hem Gazze'den hem de Gazze dışından temin ettiği yeni savaşçılarla cephesini tahkim ettiğini belirtiyorlar. Savaşın bir çözüm olmadığı ortada. Bunu artık Daniel Hagari gibi İsrail’in yüksek askeri bürokratları bile dile getirmeye başladı. Türkiye gibi ateşkes ve barış için çabalayan devletler de maalesef uluslararası kamuoyundan yeterli desteği görmüyor. Evvelsi gün İsrail basınına da yansıyan CNN, American Enterprise Institute's Critical Threats Project (CTP) ve Institute for the Study of War (ISW) tarafından yayınlanan bir rapora göre, Hamas'ın kuzey ve orta Gazze'deki askeri taburlarının neredeyse yarısının savaş kabiliyetini yeniden inşa ettiği ifade ediliyor. Ayrıca on aydır devam eden yoğun çatışmalara rağmen Hamas’ın 24 birliğinden 8’inin halen muharebe etkinliğine sahip olduğu ve İsrail birliklerine karşı başarılı bir şekilde mücadeleye devam ettiği belirtiliyor. Bu süreçte pek çok komutan ve direnişçisini kaybetmesine rağmen Hamas’ın daha etkin bir mücadele için küçük birlikler halinde yeniden organize olduğu, Gazze'nin merkezinde ve kuzeyinde daha önce zarar gören 16 taburunu da en iyi şekilde yeniden kurduğu ifade ediliyor. Mesela 2023'ün sonlarında İsrail’in üç ay boyunca bombalayıp yerle bir ettiği Cibaliye mülteci kampının bu yeniden canlanmanın kilit noktası olduğu belirtiliyor. CNN'e konuşan ABD'li askeri uzmanlar ağır bombardımana ve katliama rağmen İsrail’in savaş sonrası için bir planının olmamasının Hamas'ın yeniden dirilişini tetiklediğini söylüyorlar. Aynı uzmanlar, demeçlerinde mangalda kül bırakmayan Netanyahu’nun aksine Hamas'ın savaş güçlerini yeniden oluşturma kabiliyetinin hiç azalmadığına da dikkat çekiyorlar. Aslında Gazze meselesinin bu tür askeri operasyonlarla çözülemeyeceğine bundan bir ay kadar önce İsrail ordu sözcüsü Tuğgeneral Daniel Hagari de söylemişti. “Hamas'ı yok edebileceğimiz fikri halkın gözünü boyamaktır" diyen sözcü ordunun verilen talimatları uygulamak zorunda olduğunu, ancak siyasilerin bu konuya mutlaka alternatif çözümler bulması gerektiğini bürokratik bir dille üstü örtülü bir şekilde dile getirmişti.

İsrail ve ABD’nin sıkı takibi nedeniyle kayda değer askeri mühimmat tedarik edemeyen Hamas direnişçilerinin İsrail üslerinden yağmalanan malzemelerden, İsrail araçlarına kurulan pusulardan ya da patlamamış mühimmat veya düşürülmüş insansız hava araçlarından malzeme çıkararak sahada bulabildikleri her şeyi çok iyi değerlendiren kabiliyetli mühendislere sahip olduğu ifade ediliyor. Bu sebeple de İsrail devasa askeri gücüne rağmen şimdiye kadar Gazze’ye karşı masum halkı ve evlerini yıkmaktan başka bir şey yapmıyor, daha doğrusu yapamıyor. İsrail’in son günlerde Hamas’ın lider kadrolarına düzenlediği suikastlar bu başarısızlığı örtme çabası gibi görünüyor. Uzmanlar, Filistinli direniş gruplarının on yıllara sari geçirdiği değişim-dönüşüm ve strateji mantığının, Hamas'ın bu savaştan daha da güçlü çıkacağını gösterdiğini vurguluyorlar.
 


7 Ekim ve ardından gelen savaş İsrail’i yakın vadede sarsmış olsa da, daha büyük sarsıntıların uzun vadede yaşanacağı kesin gibi. Hatta ülkede bazı kesimler İsrail’in Mayıs 1948'deki kuruluşundan bu yana en karanlık dönemini bugünlerde yaşadığı kanaatinde.

Kutsal kitap kehanetleri

Savaşın seyrinin uzaması, sivil halka reva gördüğü zulüm sebebiyle İsrail’e karşı giderek artan küresel tepki ve nefret, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde (ICC) soykırım suçlamasıyla görülen dava ve Uluslararası Adalet Divanı'nın (ICJ) Başbakan Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant'ı savaş suçuyla yargılaması nedeniyle İsrail'e uluslararası alanda uygulanan muazzam siyasi baskılar, Kitab-ı Mukaddes merkezli kehanetleri de yeniden gündeme getirdi. İsrail’in giderek yalnızlaşacağı yönündeki bu kehanetlerin yavaş yavaş gerçekleşmeye başladığına inanan pek çok kimse de mevcut.

Her şeyden önce radikal dinci Yahudiler savaş ve buna bağlı olarak ortaya çıkabilecek muhtemel kaos nedeniyle müthiş bir tedirginlik, korku ve kuşatılmışlık psikolojisi içerisinde. Aslında Yahudilerin neredeyse tarihleri kadar eski olan ve zaman zaman paranoya derecesine ulaşan bu korku ve kuşatılmışlık psikolojisi, Tevrat’ın Tesniye kitabında bahsedilen Amalek ile Mezmurlar kitabında bahsi geçen diğer komşu milletlerin korkusunu zihinlerde yeniden canlandırmış durumda.

Bugün İsrail’de pek çok kimse özelde Filistinliler ve Araplar, genelde ise Yahudilere karşı olan herkesi tarihi düşmanları Amalek ile özdeşleştirmekte. Mısır'dan Çıkış’ta saldıran Sami-Arap kökenli Amalika kavmi Yahudilerde müthiş bir travma yaratmış, Amalek’in yaptıklarının asla unutulmayıp ilk fırsatta köklerinin kazınması Tevrat’ın unutulmaması gereken bir emri olarak [zahor, al tişkah] Yahudi belleğine kazınmıştır. Bugün İsrail’de karar alıcıların Filistinlilere yönelik şiddet ve savaş politikasının teo-politik arka planını büyük ölçüde Tevrat’ın bu emri oluşturmakta (Tesniye, 25:17-19). İsrailli yöneticiler bunu kamuoyu önünde açıkça ifade etmekten de çekinmemektedirler. Hatta dün Wikipedia’nın küresel editörleri İsrailli politikacıların giderek artan soykırım ve etnik temizlik söylemlerinden hareketle aldıkları ortak kararla "2023 İsrail Gazze saldırısında soykırım iddiaları" madde başlığını resmen "Gazze soykırımı" olarak değiştirdi.
 


İsrail’in yalnızlaşma korkusu

İsrail’in yaptığı katliam ve yıkımın Birleşmiş Milletler’de sağduyulu ülkeler tarafından sürekli ve ezici bir çoğunlukla kınanması, olayların sıcaklığı ile etkisiz gibi görünse de uzun vadede İsrail’in başını ağrıtacağı kesin. Kayıtsız-şartsız destekçisi ABD yönetimi bile zaman zaman İsrail hükümetinin yaptıklarını aşırı bularak barış görüşmelerinin bir an evvel başlaması konusunda baskı yapmaya başladı. Bu arada içinde Türkiye'nin de bulunduğu bazı ülkelerin askeri ve ticari ambargo uygulamaya başlaması da İsrail’i ciddi anlamda tedirgin etmekte. Ambargonun İsrail’i ciddi anlamda zora soktuğu dün İsrail basınına da yansıdı. Öte yandan "dost" olarak nitelediği ülkelerden dahi "itidal" ve "insani ateşkes" çağrılarının gelmesi İsrail’i rahatsız ederken, yaptığı katliam ve yıkımın savaş hukuk ve etiğine aykırı olduğunu her vesile ile dile getiren ülkelerin artık “İsrail'e karşılık vermenin meşruiyeti”ni dillendirmeye başlamaları da büyük bir endişe ve korkuya neden olmakta. İsrail’in işlediği savaş suçları ve insanlığa karşı işlediği suçlar neredeyse her uluslararası toplantın en önemli gündem maddesini oluşturmakta.

İsrail’in giderek yalnızlaşması, bazı Hıristiyan Siyonistler (Evanjelistler) ile radikal Yahudiler tarafından Hezekiel Peygamber’in bir kehaneti olarak yorumlanmakta. Hezekiel, adına nispet edilen kitapta Tanrı’nın ahir zamanda eylemleri nedeniyle İsrail’in üzerine dünya uluslarını göndereceğini haber verir. Kitapta Magog ülkesinden Roş öncülüğünde iyi donanımlı büyük ve güçlü bir ordu teşkil edileceği; Pers, Kuş, Put, Gomer ve Bet Togarma ve başka bazı milletlerin de bu orduya katılacakları belirtilir. İsrail’i bertaraf etmek için kuzeyin en uç noktalarından gelecek bu ordu o kadar kalabalık olacaktır ki, ülkeyi bir bulut gibi kaplayacaktır (Hezekiel 38:15-16). Ordunun saldırı gücü o kadar büyük ve etkin olacaktır ki, İsrail'in hayatta kalma şansı kalmayacaktır. "Yecüc ve Mecüc [Gog Magog] Savaşı" olarak adlandırılacak bu kanlı çarpışma başladığında hiçbir ulus da İsrail'i savunmaya gelmeyecektir (Hezekiel 38. bap).

Ahir zamanda İsrail’in yalnızlaşıp diğer milletlerin kendisine düşman olacağına dair bir vurgu da Zekeriya kitabında yer almaktadır. Kitapta bahsedilen söz konusu kehanete göre Kudüs, bir anlaşmazlık kaynağı olarak bu mücadelede başat rol oynayacaktır. Kudüs’ü çevresindeki halklar için sendeleten bir çanak haline getireceğini belirten İsrail Tanrısı, yeryüzü halklarının Kudüs’e [Yahudilere] karşı birleşeceğini haber vermektedir. Ancak Kudüs bütün halklar için “kaldırılması ağır bir taş” olacaktır (Zekeriya 12. Bap). Anlaşıldığı kadarıyla ahir zamanda Kudüs meselesi, milletlerin kendinden geçercesine – pasajın ifadesiyle, “sarhoş olurcasına” – çözmeye odaklanacakları dünyanın bir numaralı gündem maddesi olacaktır. Ancak bu kolay olmayacak; pasajda “ağır taş” olarak tarif edilen Kudüs’ü kaldırmaya yeltenen herkes, kendini ağır bir şekilde yaralayacaktır (12:3).

İsrail’in uluslararası kamuoyunda yalnızlaşacağına dair korkunun bir kaynağı da Vahiy kitabındaki pasajlardır. Kitabın müellifi Yuhanna, ahir zamanda dünya uluslarının çoğunun İsrail’e karşı birleşeceğini, Yahudileri Filistin’den "çöle" kaçmaya zorlayacağını haber verir (Vahiy 12:1-6). Bu çölün bazı Kitab-ı Mukaddes araştırmacılarının iddia ettiği gibi Ürdün’ün Petra bölgesi olmayacağı kesin. Zira burası Arapların yaşadığı bölgenin tam da ortasında yer almakta. İsrail böyle bir varlık mücadelesinde muhtemelen Sina çölüne kaçacaktır. Devletin kurucusu David Ben Gurion’un Araplara karşı yaşanacak muhtemel bir bozgunda İsrail’in sırtını çöle dayama stratejisi bilinen bir gerçektir. Devletin kuruluş aşamasında çölün başlangıcı sayılabilecek Birüsseb (Beerşeva) kentine önem verilmesinin teo-politik arka planı da bu olmalıdır.

Kuşatılmışlık korkusu

Mezmurlar kitabında ise İsrail'in her an çevresindeki uluslar tarafından kuşatılıp yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği belirtilir. 83. Mezmur’daki “[Çevre halklar] ‘Gelin, adının bir daha anılmaması için bu ulusun, İsrail’in, kökünü kazıyalım’ diyorlar…” şeklinde başlayan pasajın devamında düşman uluslar tek tek sayılmıştır: Edomlular, İsmaililer, Moavlılar, Hacerliler, Geval, Ammon, Amalek, Filist[in] ve Sur’un halkları. Bunlara bir de Asur’un katılacağı belirtilir (Mezmurlar 83:1-8). İsrail’in tarihsel belleğinde pasajda adı geçen Edom ve İsmaililer “Ürdün’ün güneyi ve Arabistan”la; Moav ve Hacerliler “Ürdün'ün orta ve kuzey bölgeleri”yle; Geval, Ammon ve Amalek “Lübnan, Suriye ve Sina Yarımadası”yla; Filist[in] “Gazze Şeridi”yle; Sur halkı ise “Lübnan”la özdeşleştirilir. Pasajdaki bunlara katılacağı belirtilen Asur ise tarihsel bellekte “Suriye, Lübnan ve Irak'ın da içerisinde bulunduğu coğrafya ve halklar” olarak kodlanmaktadır. Öte yandan son dönemlerde Gazze katliamı nedeniyle İslam ülkelerindeki protesto gösterilerinde atılan İsrail karşıtı sloganlar, çoğu Yahudide söz konusu Mezmurlar’daki ifadeleri çağrıştırmakta ve büyük bir korkuya neden olmaktadır. Bahsi geçen düşman uluslara karşı takip edilecek politika yine pasajda belirlenmiştir: İsrail halkını saptıran Midyan halkına ne yapıldıysa bunlara da aynısı yapılacaktır (Mezmurlar 83:9). Yani tarihte Arap kökenli Midyanlı zalimler nasıl tek bir Yahudi bile ölmeden yok edildiyse (Sayılar 31. bap), İran'ın şeytani rejimi ve Yahudi karşıtı uluslar da yakında zamanda – sözde – ilahi adaletle cezalarını bulacaktır.
 


 

Filistinlilere yaşatılan tehcirin Yahudilerin da başına geleceği korkusu

Savaşın giderek uzaması, hatta savaşın bölgesel ya da bir dünya savaşına evirilme ihtimali, bazı Yahudilerde Yoel’in kehanetini çağrıştırmaktadır. Yoel kitabında İsrail ve Kudüs’ün restorasyonundan sonra bir dönemin gelip ulusların İsrail’e saldıracağı, İsrail’in özellikle de Kudüs’te yaşayan Yahudilerin diğer milletlerin arasına tekrar sürgün edileceği ve Sebelilere köle olarak satılacağı haber verilir. Olayın anlatıldığı kitabın 3. babında İsrail’e saldıracak üç halka da işaret edilmiştir: Sur, Sayda ve Filist[in] halkı (Yoel 3:1-8). Söz konusu bölgelerin bugün Lübnan, Hizbullah ve Hamas'ın hâkimiyetinde olması, bahsi geçen grupları İsrail’in gözünde potansiyel bir tehlike kılmaktadır. Yahudilerin köle olarak satılacağı belirtilen Sebelilerin günümüzdeki nesli ise Yemen halkıdır. Husilerin bölgeyi kontrol altında tutması, İsrail bandıralı ticaret gemilerine saldırması ve zaman zaman da İsrail’e yönelik füze saldırıları, kehanete temayüllü kesimlerde ciddi endişe ve korkuya neden olmaktadır.    

Dillendirilmekten çekinilen korkunç akıbet

Vahiy kitabının bir başka babında da dünya milletlerinin İsrail'e karşı birleşerek kıyamet savaşı olarak da bilinen Armagedon [Har Megiddo: Megiddo Dağı] savaşını yapacakları haber verilmektedir. Savaş Filistin’in kuzeyinde Yezreel Vadisi'nde meydana gelecektir. (Vahiy 16).

Gog Magog savaşı

Kehanete teşne kesimlerce Armagedon savaşının yakın vadede vuku bulacağı ön görülmese de İsrail’in "Yecüc ve Mecüc [Gog Magog] Savaşı"na doğru hızla yol aldığı kabul edilmektedir. Yukarıda Hezekiel kitabının 38. babında bahsedilen Magog ülkesinin Rusya, emrinde birleşilecek Roş’un ise Vladimir Putin olduğuna inanan pek çok Yahudi ve Ronald Reagan gibi Hıristiyan siyonist mevcut. Rusya’nın önderliğinde kurulacak bir ittifakta pasajda “Pers” olarak bahsedilen “İran” ile “Kuş” [Elam] olarak bahsedilen “Irak” da yer alacaktır. Pasajdaki Bet Togarma ve Gomer ise Türkler olarak yorumlanmaktadır. Orta Çağ Yahudi tarih literatüründe Selçuklu ve Osmanlı Türklerinden hep Togarma şeklinde bahsedilir. Bu sebeple Togarma’nın Türkiye olduğu düşünülmektedir. Gomer ise bazı Kitab-ı Mukaddes yorumlarında Türklerin soyundan geldiği Yafes’in [Tevrat’ta Yefet] çocuklarından biri olarak tarif edilir. Bunun Rusya’nın müttefiki Türk devletlerinden Azerbaycan veya bir başka Türk devleti olabileceği tahmin edilmektedir. Söz konusu devletler [hamisi Amerika ve müttefiklerinin de bulunduğu] İsrail’e karşı ortak hareket edeceklerdir. Hezekiel’deki bu kehanetten dolayı bugün Rusya’nın, özellikle de İran ve Türkiye’nin siyasi ilişkileri İsrail için fevkalade önem taşımakta ve dikkatle takip edilmektedir. Bunların yapacakları kalıcı ittifaklar ise jeopolitik açıdan tehlikeli bulunmaktadır. Kitab-ı Mukaddes’in bir başka kitabı Yeremya’da Tanrı’nın tahtını Elam bölgesinde kuracağı ve Elam’ın eski gönencine tekrar kavuşacağının vurgulanması (49:38-39) ise tarihi Elam topraklarında meskun İran ve Irak’ın güçlenerek bölgesel bir aktör olacağı korkusu yaşatmaktadır.
 


Bütün bu kehanetlerin, bahsedildiği ve yorumlandığı şekliyle meydana gelip gelmeyeceğini bilmiyoruz. Adı üstünde kehanet. Gaybı bilen sadece Allah’tır. Ancak bu son savaşta İsrail’de gerek radikal din adamları gerekse radikal siyasi ve askeri bürokratların en üst perdeden sıkça Kitab-ı Mukaddes’e atıf yapmaları, yaptıkları katliam ve yıkımları çeşitli pasajlarla temellendirmeye çalışmaları, bölgede yaşayan herkesi endişelendirmeli, hatta korkutmalıdır. Zira din, kitleleri harekete geçiren en etkili motivasyon kaynaklarından biridir.

Öte yandan Kutsal metinlerin adi siyasi çıkarlar uğruna politize edilmesi kadar bayağı ve tehlikeli bir başka eylem de yoktur. Temel dini kaynakların bu şekilde radikal bir anlayışla yorumlanıp ideolojik gayelerle eyleme dökülmesi hem İsrail halkı hem de bölgedeki diğer halklar için çok büyük tehlike arz etmektedir. Yahudisiyle Hıristiyanıyla [Evanjelist] siyonistlerin insan katlini kutsal metinlere dayanarak meşrulaştırmaya artık son vermeleri gerekiyor. Zira burası Ortadoğu. Dünyanın en eski ve en özel coğrafyası. Ortadoğu’da ateş sadece düştüğü yeri yakmaz, çevresiyle birlikte pek çok yeri, hatta dünyayı yakar. Çünkü dünyanın kalbi, Yaratılış’tan beri bu topraklarda atmakta.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU