Haniye suikastı ve bölgesel savaş ihtimali

Prof. Dr. Hasan Ünal, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

İran’ın başkenti Tahran’da Hamas’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’nin öldürülmesi Orta Doğu’daki riskleri ve tehlikeleri katlamalı artırdı. Bu satırlar kaleme alındığında suikastın tam olarak nasıl yapıldığına dair bir açıklama henüz gelmemişti Tahran’dan; ancak başta İran Dini Lideri Hamaney olmak üzere yetkililer bunun İsrail’in işi oluğunu ve Tel Aviv’e bedel ödeteceklerini ifade etmekteydiler. Amerika ise, tıpkı İran’ın Şam’daki konsolosluk binasının vurulması örneğinde olduğu gibi bu işin içinde olmadıkları bilgisini medyaya sızdırdı, adının açıklanmasını istemeyen yetkililer vasıtasıyla. Daha önceki konsolosluk saldırısında kendilerine son anda haber verildiğini ve saldırıyı tasvip etmediklerini söylemişlerdi. Bu defa ise olaydan hiç haberdar olmadıklarını anlatıyorlar.

Şimdi gözler Tahran yönetiminin nasıl bir cevap vereceği üzerine odaklanmış durumda. Vereceği cevaba göre İsrail de gerginliği artıracak adımlar atarsa – ki, atma ihtimali yüksek – bölgesel bir savaş söz konusu olur mu sorusu olayları yakından takip eden herkesin kafasında. Bu arada Amerika ile İran arasındaki diplomasi kanalları muhtemelen yoğun bir şekilde çalışacak ve Vaşington savaş istemediğini Tahran’a iletecek; ama aynı zamanda savaş çıktığı takdirde tam kadro İsrail’in yanında yer alacağını/almak zorunda kalacağını da ilave edecektir.

İsrail / Netanyahu savaş istiyor

İsrail/Netanyahu adeta çıldırmış durumda. Hamas’ın düzenlediği 7 Ekim 2023 tarihli saldırının ardından başlattığı Gazze operasyonları hızla soykırımsal etnik temizliğe dönüştükçe Batı dünyası dahil olmak üzere halklar nezdindeki itibarını kaybetti. Her ne kadar Netanyahu Amerikan Kongresi’nde elli veya altmış kez ayakta alkışlanmış olsa da Amerika ve Avrupa toplumları ve elitleri arasında kurulduğundan bu yana bu kadar ağır eleştiri bombardımanına maruz kalmamıştı İsrail. Batı dışındaki dünyada ise istisnalar hariç zaten her sorunun kaynağı olarak görülüp eleştiriliyor.

Buna rağmen gücü son on yıllarca iyice artmış olan İsrail lobisi sayesinde Amerikan yönetimlerini her zaman yanına alabiliyor ki, bunun en son göstergesi Netanyahu gibi hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı tarafından gözaltı kararı istenen (Amerika’nın tehditleri yüzünden henüz Mahkeme gözaltı kararını onaylamadı) birisini Kongre’de konuşturmaları ve çılgınca alkışlamaları oldu. Öyle ki, Netanyahu sadece ‘aferin’ almakla kalmadı aynı zamanda talimatlar yağdırdı ve izlediği soykırımsal politikaları eleştiren Amerikalıları onların temsilcilerinin önünde kullanışlı aptallar diye de yaftalayabildi.

İsrail/Netanyahu 7 Ekim saldırısı sonrası Hamas’ı yok etme iddiasıyla ağır savaş suçları işleyerek başlattığı askeri operasyondan başta ilan ettiği sonuçları alamamış durumda. Kabaca, Hamas’ın kökünü kazıyarak kuzeyde Hizbullah’a yönelmek, rehineleri kurtarmak veya Hamas’ı rehineleri serbest bırakmaya zorlamak konularında istediklerini elde edemedi. Buna karşılık Batı hariç bütün dünyayı ve Batı’daki hükümetleri olmasa da kamuoylarını diplomatik ve ahlaki olarak tamamen kaybetti.

Netanyahu hükümeti İsrail açısından maliyetli ve zayiatlı bu kadar uzun süren bir savaşı sürdürmek zorunda kalırken en uygun seçenek olarak savaşı İran’a genişletmek olarak görüyor. Savaşın İran’ı da içine alacak şekilde genişlemesi İsrail ve Netanyahu’ya istediklerini verir mi bilinmez; çünkü hem Hizbullah hem de İran kolay lokma olmayacaktır; ancak İsrail açısından Amerika’yı da yanına alarak (hatta başta İngiltere olmak üzere başka bazı Batılı ülkeleri de) bu işe kalkışmanın bir başka iyi yanı da savaşın hem zayiat hem de finansal faturasını tamamen Amerika’ya ödetmek olabilir.

İran ve Hizbullah savaş istemiyor

İran ve Hizbullah tarafı ise zamanın kendi lehlerine işlediğini düşünerek topyekûn bir savaştan kaçınıyorlar. Dünyanın çok kutupluluğa evrilmesi başta Amerika ve Kolektif Batı’nın gücünün dengelenmesi anlamına geliyor ki, bunun Orta Doğu’daki yansıması önümüzdeki yıllarda Vaşington’un genelde Orta Doğu’ya ve özelde de İsrail’e ilgi ve yardımlarının azalması anlamına gelebilir.

Ayrıca İran açısından kritik öneme sahip Irak ve Suriye’den Amerikan birliklerinin çekilmesi de söz konusu olabilir. Özellikle Trump geldiği takdirde, Amerika İsrail’e daha fazla destek verebilir ama Irak ve Suriye’de sonsuza kadar kalarak Türkiye gibi bölge ülkeleriyle ilişkilerini bozma politikasını sonlandırabilir. Bu arada kendilerini Direniş Ekseni olarak tanımlayan ve tamamı İran tarafından askeri, mali ve diğer bütün alanlarda tam desteklenen grupların – Hizbullah, Ensarullah (Yemen), Irak ve Suriye’deki benzer örgütler ve Hamas- giderek güçlenmesi de savaş istememesi için bir sebep.

Bunların ötesinde Tahran yönetiminin nükleer silah yapma çabaları da savaş istememesi için ayrıca bir gerekçe. Savunma sanayii neredeyse yüzde yüz oranında kendisine ait olan İran’ın son yıllarda nükleer silah yapmaya uygun derecede uranyum zenginleştirmekte olduğu dünya kamuoyunca biliniyor. Hatta bazı uzmanlar, eğer Amerika’yı savaşa itelemek için bu tür tahlilleri yapmıyorlarsa, İran yönetiminin birkaç nükleer bomba yaptığını değerlendiriyorlar. Öte yandan İran’ın nükleer bombaları fırlatacak füze kabiliyeti de hazır. Bunlardan bazılarını – balistik füzeler – İsrail’e verdiği karşılıkta da kullanmıştı. Fakat elindeki hipersonik ve süpersonik kabiliyetleri henüz hiç göstermedi karşı tarafa.

Haniye saldırısı İran'ı mecbur edebilir

İran Şam’daki konsolosluk binasına saldırıldığında da büyük bir savaş çıkarmamaya özen göstermişti. Peki şimdi aynı politikayı sürdürebilir mi? Buna evet veya hayır diye cevap verebilmek çok zor hatta imkânsız. İran bugüne kadar stratejik sabır adını verdiği bir politikayla İsrail’in kışkırtma diyebileceğimiz bütün girişimlerine ölçülü karşılıklar verdi veya Direniş Ekseni denilen güçler bu işlerin bir kısmını üstlendiler.

Fakat bu defa durum epeyce farklı; çünkü İran, kendi başkentinde kendisi açısından fevkalade önemli birisi olan İsmail Haniye’yi koruyamamış oldu. İran içinde İsrail’in daha önceki suikast girişimleri – özellikle nükleer fizikçilere yönelik olanlar – ile birlikte düşünüldüğünde Haniye’nin öldürülmesi bardağı taşıran son damla olabilir mi? Bu sorulara ‘evet’ diye karşılık vermek mümkün; çünkü karşı taraf başkentinizde sizin devlet seviyesinde kabul ettiğiniz bir siyasal yapının liderini öldürüyor, her ne kadar bunu resmen üstlenmese de…

Nasıl bir karşılık ve savaş?

Aslında esas soru şu: İran ile İsrail komşu olmadıklarına göre aralarında doğrudan bir savaş olabilir mi? Amerika savaşa tam kadro müdahil olmadığı takdirde böyle bir savaş İran’ın desteklediği Direniş Ekseni güçleri üzerinden yapılabilir. Ve böyle bir çatışmada Hizbullah kilit rol oynayabilir. Yemen hariç Arap ülkelerinin hiç birisinin İran’ın yanında savaşa dahil olacağını beklememek aksine ihtimalden daha güçlü olsa gerektir. Kaldı ki, Yemen zaten savaşın fiilen içinde, çatışmaların neredeyse başlangıcından itibaren.

Amerika’nın tam olarak dahil olduğu bir savaşta İran bu devletin başta Irak olmak üzere Körfez bölgesindeki birliklerini doğrudan hedef alabilir. Fakat bunun maliyeti de az buz olmaz; çünkü Amerika ve İsrail İran’a karşı hem yoğun bir hava bombardımanı yapabilirler hem de bu ülkeyi füze yağmuruna tutabilirler. Öte yandan İran da hem doğrudan kendisi hem de Direniş Ekseni güçleri üzerinden hem Amerika’ya hem de İsrail’e ciddi kayıplar verdirebilir ki, bunun kitle imha silahlarıyla (kimyasal silahlar) yürütülmesi halinde çok tehlikeli bir durum hasıl olabilir.

Senaryolar ciddi tehlikeleri barındırmakla birlikte Tahran’ın meseleyi o derece tırmandıracak bir karşılık vermesini beklemek fazla abartılı olabilir. Hiç karşılık vermemesi ihtimali hemen hemen sıfıra yakın görünüyor. Geçen defa verdiği karşılık gayet etkili ve uyarıcı olmakla birlikte aynısını yapması da İran’ın bölgesel prestijine ciddi zarar verebilir.

Kısacası, İran hatta Hizbullah ile bile doğrudan bir savaş istemeyen ama aynı zamanda bölgesel bir savaş çıkarmak için her türlü provokasyondan kaçınmayan Netanyahu’yu alkışlayıp söylediklerini adeta talimat kabul ederek mevcut İsrail kabinesini fena halde şımartan Amerika’nın işi pek kolay değil. Bir büyük savaşa sebep olmadan karşılık vermek zorunda olan Tahran’ın işinin de pek kolay olmadığı ortada. Kısa vadede savaşı yaymak için elinden geleni yapmaya kararlı görünen İsrail hükümetinin özellikle de Netanyahu’nun işi diğerlerine göre daha kolay görünmekle birlikte, tarih, savaş başlatmanın kolay ama istenilen sonuçla nihayetlendirmenin çok zor olduğunu gösteren örneklerle dolu. Bu defa da İsrail için aynısının olmaması için hiçbir sebep yok.

Buradan bir dünya savaşı çıkması ihtimali oldukça zayıf. En kazançlı çıkan/çıkacak ülkeler ise kısa ve orta vadede Amerika’nın İsrail yüzünden Orta Doğu angajmanlarından bir türlü uzaklaşamamasından dolayı Rusya ve Çin olacaktır.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU