İsrail ve ateşin sınırları

Fotoğraf: The Times of Israel

Binyamin Netanyahu'nun ABD gezisinden dönüşte uçakta aklından neler geçti? Vardığı sonuç tüm bölgeyi ilgilendiriyor, çünkü hükümetinin hem Lübnan cephesinde hem de Gazze cephesinde alacağı kararları etkileyecek. Eleştiri ve görüş ayrılıklarına rağmen Joe Biden, Kamala Harris ve Donald Trump ile yaptığı görüşmelerden Amerikan şemsiyesini restore ettiği sonucuna mı vardı?

Netanyahu, oradaki buradaki çekince ve yorumlara rağmen, savaşları sürdürme yetki ve ruhsatı elde ettiğine mi inanıyor? Yeni Amerikan başkanının doğumuna kadarki ayların, Gazze'de belirlediği “misyonu” tamamlamak için bir fırsat olduğuna mı inanıyor? İşgal altındaki Golan'ın Mecdel Şems kentinde yaşananların kendisine Lübnan cephesinde benzer bir "misyon" gerçekleştirme fırsatı verdiğini mi sanıyor?

Kongre üyeleri, kendilerine konuşma yapma rekorunu elinde bulunduran İsrailli ziyaretçiyi uzun süre alkışladılar. Ancak boş koltuk sayısı da az değildi. Üstelik Beyaz Saray'a aday olan Harris, İsrail Başbakanı'nın değerlendirmelerini dinleme gereği duymadı. Ziyaretçi, ABD'nin biraz da olsa değiştiği sonucuna vardı mı? Sokaklarda ve üniversitelerde yaşananların geçici olmadığını, kesin ve açık yetki ve ruhsat çağının artık eskisi gibi garanti olmadığını mı düşünüyor?

Netanyahu'nun aklından neler geçtiğini tahmin etmek zor. Mecdel Şems'te yaşananları, Gazze'deki görüntülerin Lübnan topraklarına ve en azından İsrail'e komşu sınır şeridine taşınması için hayatta bir kez karşınıza çıkacak fırsat olarak görmesinden korkuluyor. Bunun, Aksa Tufanı’nın ardından Hizbullah’ın başlattığı "meşgul etme savaşı" sonucunda 100 bin İsrailliyi terk ettikleri yerleşim yerlerine ve köylere geri döndürme savaşı için fırsat olabileceğini düşünmesinden korkuluyor.

Netanyahu, yıldırım savaşları döneminin sonsuza dek sona erdiğini biliyor. İsrail, artık ölümcül bir darbeyle savaşın bittiğini ilan edemiyor. Savaşanların niteliği değişirken, doğası da değişti. Lübnan cephesinin Gazze cephesinden daha tehlikeli olduğunu da biliyor. Hizbullah, Hamas'ın harcadığı cephanenin kat kat fazlasına sahip. Ayrıca Hizbullah ile temas hattının aslında İran ile de temas hattı olduğunu biliyor. Tahran, Hamas'ın maruz kaldığı şeye Hizbullah’ın maruz kalmasına katlanamaz. Hizbullah’ın hatları, Güney Lübnan'dan Tahran'a kadar açık. Hamas'ı desteklemeye katkı sağlayan haritaların savaşa katılım oranı, Hizbullah söz konusu olduğunda ikiye katlanacak.

Geçtiğimiz aylar boyunca Lübnanlılar İsrail'in endişe verici tehditlerini duydu. İsrail'in Gazze'deki acıları Beyrut'a taşıyabileceğini vurgulayanlar var. İsrail ordusunun Lübnan'ı Taş Devri'ne döndürme gücünden bahsedenler de oldu. Tehditler, sınırlı ihlaller dışında çatışmanın 10 aydır “angajman kuralları” dışına çıkmasına yol açmadı. Washington, İsrail'i geniş bir bölgesel savaşa neden olmaktan kaçınmaya zorlamayı başardı.

Mecdel Şems olayı, İsrail hükümetindeki aşırılık yanlılarına, Netanyahu'dan Lübnan'a karşı geniş çaplı bir savaş başlatmasını talep etmek için bahane sundu. Çılgınlık, Beyrut'un yakılması çağrısı yapma noktasına ulaştı. Netanyahu'yu kaderleri konusunda ihmalkâr olmakla suçlayan yerinden edilmiş kuzey İsrail sakinlerinin sesleri yükseldi. Diğerleri İsrail'in güvensiz bir ülke haline geldiğinden, vatandaşlarının bir kısmının kendilerine başka ülkeler aradığından ve "tersine göç"ün işaretlerinden söz etti.

Lübnan cephesinde açık bir savaş çıkması halinde, bu, İsrail için piknik olmayacak. Son aylarda Hizbullah, 2006 savaşında sahip olduğundan çok farklı olan cephaneliğine dair örnekler sundu. İsrail ise teknolojik üstünlüğünü kullanarak, yüzlerce Hizbullah savaşçısını öldürdü. Savaş, güvenlik ve ekonomik açıdan İsrail için piknik olmayacak ama Lübnan için felaket olacak.

Lübnan'ın her düzeyde zayıf olduğunu söylemek abartı olmaz. Kurumları harap durumda. Lübnanlılar boş bir cumhurbaşkanlığı sarayına, neredeyse işlevsiz bir meclise ve parçalanmış bir geçici hükümete alıştılar. Lübnanlılar, “meşgul etme savaşı” da dahil olmak üzere birçok konuda bölünmüş durumdayken, geçim artık eskisinden daha zor ve göç arzusu her şeyin önüne geçiyor.

Lübnan devleti artık ne güneyde ne de Beyrut'ta ciddi bir oyuncu değil. Lübnanlıların önemli bir kısmı, Lübnan'ın kapasitesinin ötesinde bir bölgesel misyon üstlenmeye itildiğine inanıyor. Geçtiğimiz aylarda Suriye'nin izlediği gibi riskleri azaltma politikası izleyemediğini düşünüyor. Pek çok kişi, eğer Gazze savaşı Gazze'den büyükse, Lübnan'daki herhangi büyük ölçekli bir savaşın Lübnan'dan çok daha büyük olacağına inanıyor.

Dün kendisini İsrail'e geri götüren uçakta Netanyahu'nun aklından neler geçti? Husilere yaptığına benzer şekilde kayda değer ve sınırlı bir yangın çıkartan saldırı düzenlemekle mi yetinecek? Yoksa İsrail'in, Hizbullah'ın sınırlarına yakın cephaneliğiyle bir arada yaşayamayacağını mı düşünecek? Lübnan'a karşı harekete geçme çağrıları sadece kendi kampı ile sınırlı değil. Muhalefet içinde de Hizbullah ve Lübnan'a karşı intikam çağrısı yapan sesler var.

Önümüzdeki günler, Harris ile Trump arasında kalan ABD'nin, bölgesel bir savaşa sürüklenmeyi önleme yönünde aldığı önceki kararını koruyup koruyamayacağını gösterecek. Gazze'deki yangını söndürme süresini hızlandırıp hızlandıramayacağını ve bunun birçok haritada baş gösteren meşgul etme savaşlarının söndürülmesi ile sonuçlanmasının umut edilip edilemeyeceğini gösterecek. Yangını söndürmek, ABD ile İran arasında karmaşık bir “tango” gerektiriyor. Peki, İran yangınların kontrol altına alınmasına ne şekilde ve ne pahasına olursa olsun yardım etmeye hazır mı?

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU