Malatya’da akademisyenlere yapılan saldırı: Bir kaza mı, yoksa planlı bir eylem mi?

Serkan Yıldız Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf; X

Dün akşam saatlerinde sosyal medyaya bir haber düştü. Haberde; ‘Malatya İnönü Üniversitesinde görevli iki akademisyenin trafikte araçlarına çarparak zarar veren başka bir aracın, sağa çeken çifte saldırmak üzere araçtan dört kişinin indiği sırada tesadüfen oradan geçen polis ekipleri tarafından olaya müdahale edilmesi ve saldırının önlenmiş olması’ydı. Haber önce bu kadardı.

Ancak o anda dikkatimi çekti. İster içgüdüler deyin ister örümcek hisleri isterse de emekli olmuş septik bir uzmanın hassasiyeti… Bu ben de dâhil kimsenin umurunda değil. Ancak haberler gelmeye başlamadan hemen olayın üzerine gitmeye başladım.

Akademisyen çiftle kimin ne alıp veremediği olur diye düşündüm başlarda… Herkes gibi… Gürültülerinden rahatsız ve çıldırmış bir alt komşu? Olabilir tabii… Ama bu insanlar entelektüel insanlar, insanları rahatsız edecek derecede kabalaşmayacakları, insanlara saygı duyacakları ve kimsenin huzurlu ve sakin yaşam haklarına girmeyecekleri ortada… Derslerinden yaka silkeleyen ve birkaç illegal / yeraltı dünyasından tanıdığı olan öğrencilerinden bir ya da bir kaçı? Pek cesaret edemez hiçbir öğrenci ama gelmedi değil aklıma? Eski kıskanç ve takıntılı sevgili? Bu da mantıklı değildi. En olmadık, ütopik hatta marjinal ihtimaller dahi geliyordu zihnime.

Haberler düşmeye başladıkça, Kimya Mühendisi Doktor Yeliz Toptaş ile Makine Mühendisliği Araştırma Görevlisi Murat Toptaş’ın projeleri ortaya çıktı. “Hava araçlarını özellikle İHA ve SİHA’ları lazer saldırılarına karşı koruyan kompozit üzerinde çalışıyorlarmış” ve başarmışlar da. Yani buna bir “askeri ürün” hatta “askeri buluş” bile diyebiliriz. Ki bizim gibi İHA ve SİHA’lardan maksimum verim alan, ciddi bir endüstri haline gelmiş ülkeler için bu muazzam bir ürün. Nette videolarını buldum. Ve evet, kompozit işe yarıyordu.

Bir “askeri ürün” hatta “askeri buluş” üzerinde çalışan akademisyenlerin saldırıya uğraması işin içine girince çılgın komşu, kızgın öğrenci hatta takıntılı eski sevgili ihtimallerin hepsi düştü. Net olarak; “Bir istihbarat operasyonuydu…”

Dün akşam paylaştım haberi ve bir sosyal medya hesabı; “…iki satır haberden bunu nasıl çıkardın…” diye bir yorum yaptı. Haklıydı. Haber hemen hemen tüm sitelerde iki satır hatta bir paragrafı bile bulmuyordu. Ne diyelim? Tecrübe + Septik Hisler + Örümcek Duyuları… Bu üçlünün pozitif değer ürettiği hiçbir denklemde yanılmadım ve bunda da yanılmayacağıma eminim.

Nasıl ki…

Hasım servisler her zaman örtülü olarak suikast operasyonları, sabotaj ya da dezenformasyon / manipülasyon operasyonları yapmazlar. Bazı zamanlar hatta bu “bazı zamanlar, zaman zaman çoğu zamana” da dönüşebilir, hedef ülke içindeki sosyal – ekonomik – bilimsel ve teknolojik gelişmeleri de hedef alabilirler. Bunu birçok yöntemle yapabilirler, deneyebilirler. Bunları örneklendirmek çok uzun sürer ancak rahatlıkla iddia edebilirim ki Malatya’da olanlar kesinlikle bu amaçla yapılmış bir operasyondu.

İlki, hasım unsurlar bu çalışmadan haberdar olmuşlar. Bu operasyonun ilk ayağı. Bilgi elde edilmiş ya da o dataya ulaşılmış. Bilgi farklı kaynaklardan teyit edilmiş ve doğruluğundan emin olunmuş.

İkinci ayakta coğrafi ve lokal istihbarat çalışması yapılmış. Bu ürünün üretildiği yer, üretildiği bina, binaların konumları, ürünü gelişmesini sabote etmek için uzaktan bir operasyon yapılma ihtimalleri? Belli ki bu yetersiz kalmış.

Üçüncü ayakta hedefler (Dr. Yeliz Toptaş ve Araş. Gör. Murat Toptaş) hakkında detaylı bir alan çalışması yapılmış. Alışkanlıklarına bakılmış. Hatta burada birçok sinyal istihbarat yöntemleri kullanılarak muhabere kanallarına da nüfus edilmiş olabilir. Kaçta evden çıkıyorlar, kaçta giriyorlar, nereden alışveriş ediyorlar, kimlerle oturup kalkıyorlar, hafta sonları nerede kahvaltı yapıp, kahvelerini nerede içiyorlar gibi konular netleştirilmiş.
 


Dördüncü sırada bu operasyonun karar vericileri bu işi nasıl sabote edeceklerini oturup planlamışlar. Kendi taktik / harekât ve operasyon elemanlarını kullanmaları muhakkak ki kesin çözüm ancak herhangi bir aksaklıkta (mesela oradan tesadüfen geçen kolluk güçleri gibi) kendi elemanları yakalanırsa işler içinden çıkılmaz bir hal alacağı kesinken bu ihtimalin üstünü çizmişler ve ‘yerel, angaje edilmiş / satın alınmış – ikna edilmiş unsurlarla’ bu işi yapmanın daha güvenli olacağına karar vermişler.

Beşinci ayak; emir gelmiş ve operasyon başlamış.

Operasyon devam ederken Toptaş çiftinin araç ön kamera kayıtlarına bakıldığında, 20 Temmuz saat 16:38’de seyir halinde giden çiftin arabasına bir taciz oluyor. Akan trafikte, şehir içinde belli bir hızın altında ilerleyen hareket halindeki arabaya sizin yapacağınız en mantıklı şey; bir şekilde ani ve dikkatsizlik sonucu kaza süsü vererek hedef arabanın durmasını sağlamaktır. Sonrasında operasyonu sonlandırırsınız. Hasım unsurlarda tam bunu yapıyor. Aracı sağlarken sol ön çamurluğuna çarpıyor. Ancak dozu biraz fazla kaçırıyorlar. O sırada ne düşündüklerini bilemeyiz.
 


Ancak Toptaş çiftinin araç önünü keserek yolun sağında durdurmayı başarıyorlar. Bu arada araç ön kamerası hala kayıtta. Duran öndeki aracın hemen ön koltuklarından şoför ve yanındaki şahıs iniyor. Toptaş çifti istenmeyen bir kaza olduğundan eminler. Ve gerekli yasal işlemlerin yapılması için durduklarını düşünüyorlar. Çünkü kendileri yollarında giderken bir araba kural ihlali yaparak sağlamaya çalışıyor ve sol ön çamurluktan vurarak hasara sebep oluyor. Ne yapsınlar? Akademisyen insan bunlar. Olayların nezaketle çözüleceğine inanıyorlar. Hep böyle düşünürler. Tecrübeyle sabit…

Ancak öndeki iki kişinin inmesinin hemen akabinde sağ arka kapının açılmasıyla birlikte arkadan da iki kişi iniyor ve gereksiz bir saldırganlıkla çiftin arabasının üzerine doğru agresif tavırlarla yürüyorlar. İşte ilk açık burada veriliyor. Arabadan en son inen şapkalı şahıs indiği gibi hemen etrafa bakıyor ve önlemleri almaya çalışıyor.

Diğer üç saldırgan kamera açısından çıkıyor ancak çiftin kapı önlerinde oldukları çok belli. Operasyon nihai sonuca ulaşmak üzere yani. Tam o sırada olup olabilecek en güzel tesadüf gerçekleşiyor (bazılarına göre şanssızlık) ve oradan tamamen şans eseri geçen trafik polisleri olaya müdahil oluyor. Trafik polisi ısrarla saldırganlara araçtan uzaklaşmalarını söylüyor ve o sırada bir saldırgan polise işaret parmağını sallayarak, beden dilinden anlaşıldığı üzere bir tehditte bulunuyor. Belli ki güvendiği güçler var.

Araç ilk seferinde durduğu sırada ön koltuklardan inen şoför ve diğer adam araca biniyor. Gayet soğukkanlılar. Ancak diğer iki saldırgan kadrajda değiller sanırım diğer polis memuru GBT kontrollerini yapıyor. Polis memurları standart uygulamalarını yaparken araç hızla kalkıyor ve kaçmaya başlıyor. İşte burada da şu sorular devreye giriyor?

“Basit bir trafik kazasında suçlu siz dahi olsanız polisten kaçmaktaki amaç nedir? Alıp alabileceğiniz en yüksek ceza trafikte suçlu bulunmak olacakken kolluk gücünden kaçarak neden olayı adli bir suça çevirirsiniz? Ki cezası oldukça ağırdır. Hangi korkular ya da endişeler sizi böyle riskli bir kaçış yapmanıza sebep olur? Sizi ürküten nedir? Kazançlar – Kayıplar? Kazanım listenizdeki hangi madde kaybedeceklerinizi düşündüğünüzde ağır basmıştır? Diğer iki arkadaşınızı arkanızda bırakmanız peki? Onların anlatacaklarından bir korkunuz olmamalı ki onları gönül rahatlığıyla bırakabilmelisiniz? O kaçışı gerçekleştirirken aklınızdan geçenler neydi? Evet, kaçmaktaki amacınız birçok suç kaydınız olması olabilir ki mantıklıdır da. Ancak ya diğer kaçan? Artık hangisiyse o? O neden böyle ciddi bir suça ortak olsun? Ki onun GBT’si temiz ve ihraç edilmiş eski bir asker olduğu ortaya çıkmışken?”

Ve bu sorular daha da çoğaltılabilir.

Olay trafikte kural ihlaline bağlı olarak gerçekleşmiş bir kaza sonucunda sinirlenmiş bir grup insanın öfke sorunu sebebiyle yaşadığı bir suçmuş gibi görünüyor. Ancak olayın içinde mağdur olanlar düşünüldüğünde nedense bu “basit bir kural ihlaline bağlı trafik kazasının” çok çok önüne geçiyor.

Hatırlayınız efendiler, Aselsan intiharlarını, düşen Atlas Jet uçağını… Tabii ki onlarda stres bozukluğu sonucu bireysel intihar ve teknik arıza sebebiyle oluşmuş kaza / kırımlar… Bizler öyle okuduk. Bu da basit bir trafik kazası sonucu ortaya çıkan bir suç… Bu da böyle olacaktır ilerleyen günlerde. Muhakkakta öyledir. Bunu kabul edenler, yiyenler olabilir ama ben tokum. Yemem yani.

Böylesine önemli bir projeyi hayata geçirmiş iki akademisyenin yaşadığı bu olaya ne yazık ki öyle bakamam. Ki Silahlı Kuvvetlerimizin, İHA / SİHA gücü ortadayken ve bu buluş ile daha da güçlenecekken kimler bunu istemez, kimler bundan rahatsız olur ve kimler rahatlıkla bu operasyonu gerçekleştirebilir?

Bu sorulara cevapları verdiğinizde failleri de görmüş – bulmuş olursunuz. Çok zor sorular değil bunlar. Oldukça basit. Yakalanan şahısların kim olduğu zerre kadar önemli değil. Önemli olan faillerin kimlerle bağlantı kurdukları, kimlerle dirsek teması halinde ve nasıl o teması kurdukları? Neler aldıkları? Neleri kabul ettikleri? Olaylara ne kadar hâkim oldukları?

Bazı hasım ülkede kullandığınız angaje edilmiş ajanlar sadece birilerini etkisiz hale getirdiklerini bilir. Nedenlerini, sebeplerini asla bilmezler. “Bilmesi gerekene bilmesi kadar bilgi” kuralı gereği ama siz teşkilat olarak inanılmaz kazanımlar elde edebilirsiniz. Bu bakımdan yukarıda son soru önemlidir.

İşte burada iş birazda olsa sorgu uzmanlarına düşüyor. Sıradan adli ifade tutanakları ile bu olay ne yazık ki “trafik kazası sonucunda kolluk gücünden kaçma suretiyle işlenmiş suç” olur ama olayın dibine inilirse, bu başarılırsa çok başka kuyruklar ortaya çıkabilir. Ve yakaladığınız kuyruk bir ejderhanın da kuyruğu olabilir.

Varsın bizler “suç” olarak bilelim ama birileri bunun böyle olmadığını bilsin ve ona göre çalışsın. Ne diyelim; herkese kolaylıklar ve hayırlı işler (!)

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU