Türk Milliyetçiliği, daha uygun bir kavramsallaştırma ile Türkçü, ırkçı-Turancı emperyal yayılmacı hareket (1) Rusya'da hareket sahasının sınırlanmasının bir sonucu olarak Türkiye'ye geliyor...
Kazak, Volga-Ural Kırım, Rusya Türkistan'ı, Sibirya Türklerinin düşünce ve eylemleri, 1917 Ekim devriminden sonra Türkiye'de etkili de oluyor.
Enver Paşa öldürülünce
Türkçülük, II. Meşrutiyet döneminde Jön Türkler tarafından benimseniyor, Birinci Dünya Savaşı sonrasında ise Enver Paşa tarafından da sürdürülüyor.
Dönemin Batıcılığına paralel olarak “Türkçülük” hareketi gelişirken, Batılılar tarafından, özellikle Almanlar tarafından destekleniyor.
Birinci Dünya Savaşının bitmesinden ve Osmanlı İmparatorluğu'nun çökmesinden sonra, Sovyet Rusya’ya kaçan Enver Paşa’nın kendince “büyük hayalleri” bitmiyor. “Turancılık”, “Kızıl elma” (2) hayalleri çerçevesinde komutası altına aldığı “Basmacılar ayaklanmasına (3) dayanarak Anadolu Türkleriyle Sovyetler Birliğindeki Türkleri birleştirme üzerinden Büyük Türk Devletini kurmak istiyor.
Enver Paşa 5 Ağustos 1922'de, bayram günü, Bolşevikler tarafından öldürülüyor.
1923 yılı haziran ayının ortalarına doğru, Afganistan Dışişleri Bakanı, Buhara ihtilâlinin önderi olarak Enver Paşa’nın yerini almış bulunan Hacı Sami'nin, Badahşan’a (4) sığındığını ve ihtilâlin “görünürde çökmüş olduğunu”, Kabil’deki İngiliz diplomatik temsilcisi Albay Hamphrys’e açıklıyor.
Irkçı-faşist unsurlar Türkiye’de…
Enver Paşa serüveninden sonra aralarında Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Cafer Şeyda Ahmet, İshak Ayas, Mehmet Emin Resulzade, Zeki Velidi Togan’ın bulunduğu Asyalı Türk liderleri, Rusya'daki ırkçı-faşist, Turancı Türkçülük hareketinin düşüncelerini Türkiye’ye taşıyarak, Türkiye’de böyle bir hareketin gelişip güçlenmesi için yoğun olarak çalışıyorlar.
Sınırlı bir etkiye sahip olan Türkçülük hareketi, daha çok 1935 yılından sonra nitelik değişimi geçiriyor, ırkçı- kafatasçı bir sürece giriyor. Özellikle de Nazi Almanya’sının etkisi altında güç kazanıyor.
Asyalı ırkçı- faşist Turancı Türkçüler, Türkiye’de yayın faaliyetine yöneliyor; Kürşad, Kızılelma gibi yayın organlarını çıkaran ırkçı hareket, Türk ırkının üstünlüğünü ileri sürüyor, “Milliyetçiliği... kan temizliği” olarak ele alıyor, Türklüğün belirli fiziki özelliklerini kendince keşfettiği ölçüler içinde Türk ırkının temizliği ve kanının üstünlüğünü iddia ediyor.
Nazi Almanya’sının ırkçı-faşist görüşlerini esas alan Nihal Atsız, Reha Oğuz, Nejdet Sancar, Alparslan Türkeş gibi kişilikleri de kapsayan ırkçı-hareket, sol-sosyalist görüşlere, düşünce ve bilim özgürlüğüne karşı cepheden faşist bir tutum içine giriyor.
Irkçı-faşist unsurların Nazi Almanya’sından beklentileri
Sovyetler Birliği içinde yaşayan Asya Türkleriyle birleşerek, olmayan bir vatanı yaratma hayaline kapılan ırkçı- faşist Turancı unsurlar, hayal ettikleri Türk İmparatorluğunu yaratmak konusunda Hitler Almanya’sından çok şey bekliyor.
Yeri geldikçe Alman ordularında görev dahi kabul eden ırkçı-faşist Turancı unsurlar, Alman-Sovyet savaşını desteklerken, Sovyetler Birliği’ndeki Türklerin bağımsız duruma gelmeleri ve yeni Türk İmparatorluğu'nun kuruluşu için yararlı olacağı düşüncesinden hareket ediyorlar.
Hitler’in Türkiye temsilcisi Von Papen ile de ilişki kuruyorlar.
Türkiye'de yoğun bir Alman propagandasının gerçekleşmesi rolüne gönüllü seferber oluyorlar.
Aralarında, kan temizliği ve Turancılığın anlamı konularında değişik gruplara ayrılırken, geçmişe ve hayallere bağlılıkları konusunda birleşerek, basında kendi amaçlarına uygun ve Alman faşizminin propagandasını yapan bir destek buluyorlar.
Yeni dengeler
Irkçı- faşist, Turancı hareket, İkinci Dünya Savaşını Almanların kazanacağı görüntüsü verdiği yıllarda Tek Parti hükümeti tarafından destekleniyor.
Mesela, Saraçoğlu hükümetinin programında “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü Kalacağız, Bizim için Türkçülük kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her vakit bu istikamette çalışacağız” (5 Ağustos 1942) sözlerinin, ırkçı- faşistleri ne denli teşvik ettiği açık…
Kısacası Saraçoğlu hükümeti döneminde devrimci hareketlere karşı takınılan tavır, ırkçı-faşistlere güven veriyor ve onları güçlenme yoluna sokuyor.
Öte yandan Alman Nazi faşistleri yenilgi sürecine girince, ırkçı -Turancı faşistlerin çıkardığı olaylar (5) bahane edilerek önde gelenleri tutuklanıyor ve haklarında “Teşkilat-ı esasiye Kanununun ana vasıflarını ihlale matuf ırkçılık, Turancılık gayesiyle gizli cemiyet kurarak faaliyet ve harekete geçmek”ten dava açılıyor.
Ancak o dönem Türk Ceza Kanunu’nda, ırk ayrımına dayanarak vatandaşların anayasal haklarını yok etmeye yönelmiş propaganda ve örgütleri cezalandıran bir kanun hükmü bulunmadığı için beraatle sonuçlanıyor.
CHP Hükümetinin o dönemde de süren otoriter, baskıcı, hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı tutumu, Alman faşizmine karşı tavırsızlığı gibi nedenlerle birleşince, ırkçı-faşist hareket gelişme zemini buluyor.
İkinci Dünya Savaşı sona ererken, CHP hükümetinin batıya yanaşma politikasının zorunlu gereği olarak, öncesinde ırkçı- faşist hareketlerin ayırdında değilmiş de ancak şimdilerde ayırdına varıyormuş gibi bir tutum içine giriyor olması manidardı.
CHP hükümetinin ırkçı-faşist harekete karşı çıkışı biçimselliği aşmıyor. Nitekim ırkçı- Turancı faşistler yeni zamanların antikomünist dengeleri içinde kullanışlı vasıtalar olarak hareket alanları buluyor…
1) Turancılık… Osmanlı İmparatorluğu çökerken, Osmanlılık ve İslamcılık hareketi karşısında, Avrupa’daki ulusçu hareketlerin de etkisiyle, yeryüzündeki bütün Türkleri tek vatan, tek bayrak altında birleştirmeyi amaçlayan Türkçü hareket olmakla matuftu.
(2) Kızıl Elma… Türk devlet geleneğinin bir özelliği olarak, mevcut Türk devletinin dünyadaki diğer devletleri ve milletleri hâkimiyeti altına alarak yönetme ideali oluyor.
(3) Basmacılar Ayaklanması… Özbeklerin Sovyetler Birliği’ne karşı 1917 devriminden sonra başlattığı, 1934’e kadar sürdürdükleri ayaklanma olup Sovyet Rusya, ayaklanmacıların savaş tarzında basma, baskın gibi yöntemlerle ziyadesiyle muhatap olmuş olacak ki, isyanı Basmacı Ayaklanması nitelendiriyor.
(4) Enver Paşa’nın ölümünden sonra onun yerine geçen Hacı Sami, Enver Paşa’nın kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa'nın başkanı Kuşçubaşı Eşref Bey'in kardeşi. Bir İttihat-ı Terakki fedaisi olarak Enver Paşa ile ilişki içinde olan Hacı Sami, Arabistan Çöllerinde, Libya Savaşı’nda, Edirne'nin kurtuluşunda, son olarak Türkistan’ın kurtuluşunda da yer alıyor. Mustafa Kemal Atatürk’e yapılan suikast girişimine de adı karışıyor. Son olarak 150’ler listesinde de yer aldığındandolayı da Türkiye'ye dönemiyor. Enver Paşa öldükten sonra Pamir dağlarında özerk bölge olan Badahşan’a sığınıyor.
(5) Mesela, ırkçı-Turancı Nihal Atsız ve sosyalist Sabahattin Ali arasındaki dava nedeniyle ortaya çıkan 3 Mayıs 1944 olayları ve ünlü “tabutluklar” efsanesi, tutuklamalar ve açılan dava, bu vesileyle ortaya çıkan olaylar...
Kaynak:
Ziya Gökalp, Yeni Türkiye’nin Hedefleri, Ankara-1956
Çetin Özek, Türkiye’de Gerici Akımlar
Arın Engin Kızıl Elma İstanbul- 1966
O. Türkkan, Türkçülüğe Giriş, İstanbul- 1940
(Devam Edecek)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish