Türkiye, mühendislerini ne kadar yerinde ve etkili istihdam edebiliyor?

Prof. Dr. Ulvi Saran Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Brookings Enstitüsü tarafından geliştirilen ve raporlaştırılan “Global Manufacturing Scorecard*” (Küresel Üretim Karnesi),  ülkelerin üretim sektörlerindeki performanslarını, mühendislik ve teknik kapasitelerini ve işgücü kalitelerini çeşitli kriterler bazında değerlendiren ve karşılaştıran bir çalışma…

Enstitünün 2018 yılı raporuna göre, Türkiye, değerlendirme yapılan, İngiltere, İsviçre ve ABD’nin ilk 3’ü oluşturduğu 20 ülke arasında 58 puanla 14’üncü sırada yer almış.

Raporda, genel olarak, mühendislik ve teknik iş gücünün verimli kullanımının, eğitim, yenilikçilik, iş gücü kalitesi ve genel ekonomi politikaları gibi faktörlere bağlı olduğu belirtiliyor.

Ülkelerin teknik birikiminin ve beyin gücünün, yenilikçi tasarım ve değer üretimi fonksiyonunun gerektirdiği pozisyonlarda istihdam edilebilmesinin, önemli bir kalkınmışlık göstergesi olduğu kabul ediliyor.

Türkiye, ne yazık ki iyi eğitimli, nitelikli mühendislerini istihdam edecek yeterli değer üretim sistemlerine ve organizasyon altyapısına sahip değil.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

2022 TMMOB verilerine göre Türkiye’de çeşitli branşlarda odalara kayıtlı toplam 550 bin mühendis var.

Mühendislerin ve teknik elemanların esas olarak;

- Yenilikçi teknoloji şirketlerinin AR-GE merkezlerinde, tasarım ofislerinde ve laboratuvarlarında,
- Ekonominin dinamik ve lokomotif sektörlerinde üretim yapan (inşaat, tarım, endüstri) şirketlerin üretim hatlarında, şantiyelerinde, yapım denetim ve kontrol hizmetlerinde görev yapmaları beklenir.

Öte yandan ideal olan, çalıştıkları yerlerin, küresel piyasaya yüksek teknoloji esaslı ürün ihraç eden, yenilikçi, rekabetçi ve kurumsallaşmış firmalar olmasıdır. Yalnızca iç piyasa veya çevre ülkelere ihracata yönelik düşük nitelikli ürünlerin üretildiği alanlarda çalışmaları, yüksek teknik birikim ve uzmanlık gerektirmediğinden artı bir değer sağlamıyor.

Ülkemizin bu kadar büyük sayıdaki mühendis varlığının ne kadarının birikimleri ve yetişme amaçlarıyla doğrudan bağlantılı, ne kadarının uzak ve ilgisiz pozisyonlarda  çalıştıklarına dair elde pek sağlıklı kayıt ve veri yok.

Ancak OECD'nin "Eğitime Bakış 2021**” raporu, genel çerçevede, Türkiye'de üniversite mezunlarının yüzde 63'ünün eğitim aldıkları alanda iş bulamadıklarını ve ilgisiz işlerde çalışmak zorunda kaldıklarını ortaya koyuyor.

Bu genel sonuçtan hareketle, mühendislik branşlarındaki durumun da bu tablodaki genel orandan farklı olmadığını düşünebiliriz.

Türkiye’de Mevcut durumu gözlemlediğimizde, en iyi üniversitelerden mezun mühendislerimizin bile genellikle alanları ve uzmanlıklarıyla ilgisiz işlerde çalıştıklarını görüyoruz. Bu bağlamda, mühendisler yaygın olarak şirketlerin satınalma, ihale takip, satış-pazarlama gibi birimlerinde veya ofis hizmetlerinde çalışıyorlar. 

Oysa;

- Cep telefonu veya elektronik eşya pazarlamak için bilgisayar veya elektronik mühendisi,
- Tohum veya gübre satmak için ziraat mühendisi,
- İnşaat malzemesi tedariki veya ihale süreçlerinin takibi için inşaat mühendisi veya mimar olmak gerekmiyor.

Nitelikli teknik beyinlerin üretim dışı alanlarda, artı değer sağlamayan pozisyonlarda veya birikimlerinin kısırlaşacağı devlet kadrolarında çalışması, sonuçta;

- İşgücü verimliliğini düşüren,
- Faktör maliyetini arttıran,
- Kaynak israfına ve katma değer kaybına yol açan,
- Milli geliri azaltan,
- Ülkenin potansiyelini zayıflatan,
- Ekonomik gelişme ve kalkınmayı yavaşlatan bir durumdur.

Mevcut durumda, mühendislerimizin bir çok sektörde yaygın olarak çalıştıkları üretim kontrol pozisyonlarının yetişme amaçları ve mesleki birikimleriyle doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak ülkemizde bu pozisyonların bulunduğu çalışma alanlarının, büyük ölçüde fason veya yan sanayi ürünleri üreten yerli firmalarla veya yabancı markaların Türkiye'de bulunan üretim tesisleriyle sınırlı olduğunu görüyoruz. Bu nedenle buralarda yenilikleri izleyebilme, yenilikçi süreçlerde yer alabilme ve dolayısıyla ekonomiye yüksek katma değer sağlayabilme şansları da doğal olarak düşük kalıyor.

Sonuç olarak, özel sektörde kendilerini talep edecek birikimlerine uygun üretim altyapısı olmayınca, çoğunun gönlünde kadrolu bir devlet işine girip hayatlarını güvenceye kavuşturma ideali yatıyor.

Özetle, mühendislerimizin ve teknik işgücümüzün, devletin hiç bir şey üretmeyen masa başı kadrolarına hapsedilerek veya özel sektörde birikim alanları dışında çalıştırılarak köreltilmesi ülkemizin geleceği açısından son derece büyük bir risk faktörüdür.

Bu olumsuz tablonun acilen değiştirilmesi gerekiyor.

Bu konuda;


- Yenilikçi ve rekabetçi ürünlerin tasarlanacağı bilimsel araştırma-geliştirme altyapısını ve yatırım iklimini oluşturmak üzere, gerekli makro politikaları ve stratejileri geliştirme ve hayata geçirme  sorumluluğu devlete,
- Teknik işgücümüzün birikimine uygun alanlarda değerlendirilmesini sağlayacak üretim organizasyonunu ve istihdam altyapısını oluşturma görevi ise özel sektöre, yani girişimcilerimize düşüyor.

 

 

* https://www.brookings.edu/articles/global-manufacturing-scorecard-how-the-us-compares-to-18-other-nations/

** https://read.oecd-ilibrary.org/education/education-at-a-glance-2021_b35a14e5-en#page1

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU