Türkçe mi, Farsça mı, Arapça mı?

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Görsel: The Maydan

Ortadoğu'da onlarca ülke ve halk olmasına karşın, hem kültürel hem siyasal hem de ekonomik olarak bölgeye hakim 3 ulus var: Türkler, Farslar ve Araplar.

Bu 3 halk yüzyıllarca bölgeyi yönetti, onun kaderine yön verdi.

Miladın öncesinden başlayarak İslam'ın zuhuruna kadar Ortadoğu'nun hakimi Farslardı.

Emevilerden başlayarak Abbasilerin son dönemine kadar kültürel ve siyasal olarak Arapların hakimiyetinde kalan Ortadoğu, bin yılından itibaren doğudan ve kuzeyden gelen yabancı bir ulusun istilasına uğradı ve kısa kesintiler hariç bin yıl boyunca da onların yönetimi altında kaldı.

Bunlar, Selçuklulardan Osmanlılara, Timurlulardan Memluklulara, Safevilerden Afşaralara ve Kaçarlara kadar değişik hanedanlardan oluşan Türklerdi. 

Türkler, bin yıl boyunca, modern devlet yönetiminden mimarlığa, edebiyattan sanata kadar pek çok alanda Araplardan ve Farslardan çok şeyler öğrendi.

Böylece göçebe Türk kültürü, yerleşik Arap ve Fars kültürü ile kaynaşarak gelişti ve zenginleşti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tarihçi İlber Ortaylı'nın yerinde bir tespitle belirttiği gibi, eski Yunan ve Roma uygarlığı ve kültürü Batı için nasıl bir işlev görmüşse, Arap ve Fars kültürü de bizim için aynı görevi yerine getirdi.

İlber Hoca'nın diğer birçok görüşüne katılmasam da bunun çok yerinde bir söz olduğunu belirtmek isterim. 

"Moğolistan'daki Orhon Yazıtları'na ne diyeceksin? Kutadgu Bilig, Oğuzname, Dedekorkut, Manas gibi destanlara ne diyeceksin?" gibi sorularla bazı Türkçü ve milliyetçi çevrelerin hemen karşı saldırıya geçeceklerini hayal edebiliyorum.

Doğrudur, bizim de Farslar ve Araplarla temasımızdan önce kendi destanlarımız, dilimiz, örf-adetlerimiz ve kültürümüz vardı ama Arap-Fars kültürü ile tanışıp kaynaşınca kültürümüz daha da zenginleşti.

Nitekim Fars kültürünün zenginliğini ve derinliğini gören göçebe Selçuklular, Fars devlet modelini aynen kopyalayıp benimsedikleri gibi, yönetimin başına da İranlı bilge devlet adamı Nizamülmülk'ü getirdiler. 

Genel olarak Ortadoğu'nun, özel olarak da Anadolu'nun dört bir yanına yayılan ve hâlâ varlığını koruyan mimari eserleri Selçuklular ancak Arap-Fars kültürü ile tanıştıktan sonra meydana getirebildi.

Buna karşın Arap-Fars kültür etkisinin dışında kalan Kazakistan ve Kırgızistan'ın kuzey bölgelerinde ya da Rusya'nın içlerinde yer alan (Tataristan, Yakutistan gibi) Türk bölgelerinde buna benzer eserler göremezsiniz.

Orta Asya'da tüm tarihi eserler, medreseler, camiler Ortadoğu coğrafyasına bakan tarafta, genel olarak da Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan'dadır. 

Kadim Türklerin çıkış bölgesi olan bugünkü Moğolistan'ı ele alalım.

Bu bölge günümüzde ekonomi, dil, kültür ve medeniyet açısından yeryüzünün en geri kalmış bölgelerinden biridir.

Eğer yukarıda sözünü ettiğimiz Türk kültürünün Fars-Arap kültürü ile kaynaşıp zenginleşmesi söz konusu olmasaydı, Türk kültürünün durumu bugünkü Moğol kültüründen bir farkı olmazdı: Çok dar alana sıkışmış bir kültür ve son derece sınırlı sayıda kelime ile konuşulan bir dil. 

Bugün zengin bir kelime haznesine, zengin bir kültüre sahipsek bunu Arap-Fars kültürüne borçluyuz.

Bugün bizim sandığımız ve saydığımız "Ali Baba ve Kırk Haramiler", "Leyla ile Mecnun", "Şirin ile Ferhat", "Zaloğlu Rüstem", "Binbir Gece Masalları", "Yusuf ile Züleyha" ve "Alaaddin" gibi masallar ve destanlar Arap veya Fars kökenlidir.

Aynı şekilde İbni Sina, El Biruni, Ömer Hayyam, İmam Gazali, İbn Haldun, Mevlana, Sadi, Hafız gibi dönemin önde gelen şairleri, filozofları ve bilim adamları da ya Fars ya da Arap kökenlidir.

Öyle olsa bile bunlar artık bizim kültürümüzün ayrılmaz bir parçasıdır. 

Özbeöz bizim olan Yunus Emre, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Ali Şir Nevai ve Mahtumkulu gibi edipler ve şairler kültürel zenginlik ve edebi derinlik açısından Ömer Hayyam, Mevlana ve Hafız gibi Fars şairlerinin yanına yaklaşamaz bile. 

Göçmen karşıtlığının ve yabancı düşmanlığının ayyuka çıktığı günümüz Türkiye'sinde, Arap-Fars kültürünün zenginliğinden ve bize katkılarından söz etmek, pek çok kişinin hoşuna gitmeyecektir.

Ama hakikat, bu. 

Bugün Türkçedeki Arapça ve Farsça kökenli kelimeleri çıkarıp atarsanız, çorak bir arazi gibi kupkuru bir dille karşı karşıya kalırsınız.

"Şey", "kelime", "sebep", "hayat", "dikkat", "destan", "kadar", "hakimiyet", "mağduriyet", "hak", "hukuk", "adalet", "hürmet", "misafir", "dost", "düşman", "imkân" gibi kelimeleri gündelik konuşmanızdan çıkarın bakalım, geriye ne kaldığını göreceksiniz. 

Türkçe, Arapça ve Farsçaya nazaran son derece dar bir dil. Türkçede onlarca nesne/eylem tek bir sözcükle ifade edilirken, Farsça ve Arapçada her birinin ayrı bir karşılığı var.

Mesela "yüz" kelimesini ele alalım. Yüz bir nesnenin veya canlının suratını ifade ettiği gibi, rakam olarak 100 sayısını da belirtir.

Aynı şekilde fiil olarak kullandığınız zaman bambaşka bir şeyi ifade eder. Oysa başka dillerde her 3 anlam, farklı kelimelerle ifade edilir. Türkçeden buna benzer yüzlerce örnek vermek mümkün. 
 


Türkçe dil olarak Farsça ve Arapçadan daha dar bir dil olsa da son bin yıl boyunca onlardan aldığı kelimelerle zenginleşti.

Son 200 yılda Batı dillerinden geçen kelimelerle Türkçe artık dünyanın sayılı dillerinden biri haline geldi. 

Türkçe yazıp çizen biri olsam da bana göre, Ortadoğu'nun en zengin ve geniş dili Farsçadır.

Mevlana'nın şiirlerini Farsça aslından okuduğunuz/okuyabildiğiniz zaman, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. 

Türkçeyi zenginleştirmek ve kelime haznesini genişletmek için Türkistan'daki Türk dillerinden yararlanmak mümkün.

Zira orada çok eski zamanlardan beri kullanılan çok sayıda özgün Türkçe kelime bulunuyor.

Mesela Türkçede olmayan ama Türkmencede gündelik hayatta bolca kullanılan "ini" ve "uya" kelimesini ele alalım. "İni", küçük erkek kardeş, "uya" ise küçük kız kardeş demek.

"Yelleme" de balon demek. Kazakça, Özbekçe, Uygurca gibi her Türk dilinde buna benzer yüzlerce özgün kelime bulunuyor.

Öyleyse Türk Dil Kurumu, bunları alıp Türkçede kullanıma sokabilir. Böylece dilimiz saflanarak zenginleşirken Türkistan'daki soydaşlarla iletişim kurmamız da daha da kolaylaşacaktır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU